KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, değerli katılımcılar; ne yazık ki bizim için gerçekten çok zor, çok sıkıntılı komisyon süreçleri yaşıyoruz. Yani, burada her muhalefet milletvekili bu torba yasayı anlatmaya çalışıyor. Bizim için de böyle tekrar tekrar konuşmak çok keyifli bir şey değil. Emin olun, en son bulunmak istediğim yer Plan ve Bütçe Komisyonu, en son yapmak istediğim şey de Plan ve Bütçe Komisyonunda son derece haklı olduğumuzu bildiğimiz bir konuyu tekrar tekrar anlatıp reddedilmemiz.

Değerli arkadaşlar, bizi kanun yapalım diye seçtiler. Kanun yapmak çok önemli bir şey. Racon kesmek bu. Kanunu yapıyorsunuz, Türkiye'nin dört bir yanında insanlar bu kanunlara uymak zorunda kalıyor. Bu kanun yapmanın bir tekniği, bir ilkesi... İyi kanunun nasıl yapılacağını biz burada öğrenmedik. İnsanlığın üç bin yıllık müktesebatı var bu konuda. Üç bin yıl uğraşmışlar ve demokrasinin bir parçası olarak bir kanunlaştırma tekniği bulunmuş. Biz kanunlarla yönetiliyoruz. Şimdi, o kanundan bir madde, bu kanundan bu madde, şu kanundan iki kelime, bu kanundan bir kelime deyip bir hukuk sistemini mahvedemezsiniz. İktidar olmuş olmanız size bu hakkı vermez. Ve biz bir komisyona sıkışmışız, elimizde medya kalmamış, bir şey kalmamış, kimsede sözlerimizi yazacak cesaret yok, 25 iktidar milletvekilini ikna etmek durumundayız ve biliyoruz ki ikna edemeyeceğiz, bunda hemfikiriz. Ya, şu kadar emeğimizin sebebi de gelecekteki nesiller şu tutanakları okur mu diye.

Şimdi, kanun yapıyorsunuz... Sadece sizin seçmenlerinizden vergi toplamıyorsunuz ki bizim de seçmenlerimizden vergi topluyorsunuz. Bu memalike, bu vatana, bu haklara, bu millî servete birlikte sahibiz ama siz diyorsunuz ki: "Siz hiçbir şeye karışmayacaksınız. Hiçbir görüşünüzün zerre kadar önemi yok. Biz ne istiyorsak bunu yapabiliriz." diyorsunuz. Ben size söyledim, aramızda bir sözleşme var. Bu sözleşmenin adı "Anayasa." Siz Anayasa'ya göre iktidar olduysanız biz de Anayasa'ya göre muhalefet olduk ve iyi bir demokrasi sizin ile bizim aramızda bir mutabakat demek ve bu muhalefet -benim gördüğüm kadarıyla 3 muhalefet partisi de- faşizmin en karanlık günlerinin yaşandığını düşündüğüm bu ülkede elinden geleni yapıyor. Ayıralım, bu böyle. Bunu, hani kişisel nezaketlere, kişisel hukuka dayalı olarak ülkenin gerçeklerini değiştirmek durumunda değiliz. Bunu böyle hissediyoruz, milyonlarca insan da böyle hissediyor. O hissiyatı anlatıyoruz. Hani biz sokaktan gelmedik, biz milyonlarca insanın oyuyla geldik. Bunları düşündüğümüz için bize oy verdiler ve bu insanlar vergi veriyorlar, bu insanlar sizin çıkardığınız kanunlar için kendi haklarından vazgeçiyorlar.

Torba yasa... Torba yasa çok istisnai durumlarda şey olur. Ya, tamamıyla istisnai bir Hükûmet var yani olağanüstü koşullar var da... Gerçi olağanüstü koşul var, hani onu bilelim. Biz böyle sürekli yumuşatmaya çalışıyoruz ama Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor. Olağanüstü bir dönemden geçtiği için de bu torba yasalar aslında bu olağanüstü dönemin normalci yasaları. Biz bu olağanüstü dönemi kabul etmiyoruz.

Şimdi, yasa getiriyorsunuz, her yasa gelirken bütçeye ne kadar yük getireceğini bilmek zorunda mıyız? Zorundayız. Bu önemli bir ihtiyaç mı? Evet. Niye yapmıyorsunuz? Süper Hükûmetsiniz ya, niye yapmıyorsunuz? Bunlar bütçeye ne getirecek, vatandaşın neyi gelecek, neyi gidecek bundan, niye bilmiyoruz? Hiçbir kanunda yapmıyorsunuz? Üstelik bu konuda hukuk kuralı var, "Yasa gelmeden önce düzenleyici etki analizi yapılır" diyor. Yani, memleketin insanlarına ne getirecek, ne götürecek Hükûmet bilgi verir, milletvekilleri bunun üzerinden... Yok, bir türlü şey yapamadık.

Demokrasi, millî irade... Millî irade sadece sizin iradeniz değil, sadece bir partinin iradesi değil, ortak bir irademiz var bizim. Yani, sizin iktidarınızdan bu yana sizin muhalifleriniz yok bu ülkede, yok kabul ediyorsunuz çünkü o muhaliflerin sesi biziz. Eğer lüzumsuz bir şey söylüyorsak zaten bunlar bizi cezalandırır ama şu koşullar altında benim seçmenim, vergi veren temsil ettiğim vergi veren seçmenin hakkında bir şey söyleyeceğim, yok kabul ediliyorum. Bunun sonu ağır. Zaten ağır günler yaşıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi etkisizleştirilmiş durumda; sadece biz değil, iktidar partisinin milletvekilleri de etkisizleştirilmiş durumda. Teknobürokrat faşizmine dönüşmüş durumda. Orada bürokratlar birtakım kanunlar hazırlıyor. O kanunlara milletvekilleri tasarı olarak gelmesi gereken kanun maddelerini teklife çeviriyorsunuz, kendi Hükûmetinize bile güveniniz yok, ondan sonra o teklifleri buraya peyderpey getirip, birleştirip torba yapıyorsunuz. İktidar milletvekilleri buna isyan etmeyebilir ama biz bu duruma isyan ediyoruz çünkü yanlıştır, ülkemiz açısından kötü sonuçları olur, ağır sonuçları olur. Bunlar gerçekleştiğinde şunu demek istemiyoruz: "Arkadaşlar, biz sizi Mecliste uyarmıştık." Çünkü bu gerçekleşme yolunda gidiyor. Türkiye, korkunç bir tabloyla karşı karşıya; ekonomik olarak, siyasi olarak, sosyolojik olarak, dış politika olarak Türkiye bir karanlık tünelden geçiyor. Bunu çözmesi gereken insanlar biziz çünkü 80 milyon insan toplanamadığı için demiş ki: "550'niz toplanın ve çözün." 550'imizin de bir kıymeti yok.

Sayın Komisyon Başkanı, burada sizin kişisel tavrınız çok önemli. Evet, bir partinin milletvekili olabilirsiniz ama siz şu an tarafsız Komisyon Başkanısınız ve şimdiye kadar, tarafsız Komisyon Başkanı performansınızda birçok işlemi taraflı gördük. Siz normalde konuşamayacağınız birçok konuda fiilen komisyon üyesi milletvekili gibi konuştunuz ve siz bu yasayı baştan ilgili komisyonlara göndermeniz gerekirken yapmıyorsunuz. Bu, kişisel bir şey değil, sizin kişisel şeyinizi kırmak için söylemiyorum ama sizin göreviniz bu. Yarın öbür gün bunlar üst üste, üst üste gelip bu ülkeyi felakete götürdüğü zaman, işte Komisyon Başkanı olarak sizin yaptığınız bu işler de konuşulacak. Emin olun, bunu isteyerek söylemiyorum, bunlar konuşulacak, "Süreyya Bey, bunu nasıl yaptınız?" diyecekler, "Yasa bunu söylüyorken bunu nasıl gerçekleştirdiniz?" Bunu aklınızda iyi niyetli bir uyarı olarak bulundurmanızı rica ediyorum.

Şimdi, bakın, yasanın içinde bir sürü konu var, anladığım konu var, anlamadığım konu var ama mesela İstanbul'la, seçim bölgemle ilgili bir konu var, "Kanal İstanbul" diye bir proje var. Değerli arkadaşlar, Kanal İstanbul Projesi -maliyetini bile bilmiyoruz ama- duyduğum kadarıyla 15 milyar dolardan başlıyormuş, 15 milyar dolardan başlıyormuş değerli arkadaşlar. Bu Mecliste tek kelime konuşuldu mu bu projeyle ilgili? Bu millî iradenin, bu halkın 15 milyar doları gidecekken bütçede tek kelime gördük mü? Hayır, görmedik. Birileri karar vermiş -o birilerini de tahmin ediyorum; bir müteahhitler grubu ile onların bürokrat uzantıları- mega projeler yapıyorlar. Nereye? Türkiye'nin en büyük kentine mega proje. Toplam yatırım 100 ile 400 milyar dolar arasında değişiyor. Anadolu'da kaynaklarımız bu kadar sınırlıyken, büyük bir göçte İstanbul'un trafiği hareket etmiyorken hangi akılla 100 milyar ile 400 milyar dolar arasında bir kaynak İstanbul'a aktarılıyor? Üstelik bu aktarılırken ne yapılıyor? İstanbul'un son kalan yeşil alanları talan ediliyor. Biz bunu söylediğimizde "Geziciler", "darbeciler" falan filan diyorsunuz ya, herkesin elinde cep telefonu var, "İstanbul çevre planı" desin, baksın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin anayasasıdır o yani bütün 1/100.000'lik plan İstanbul'un anayasasıdır ve sizin belediyeniz tarafından çıkarılmıştır. Orada kuzey ormanlarına dokunmanın ne anlama geldiğini... Sizin belediyeniz, sizin bürokratlarınız, sizin atadığınız adamlar "Felaket olur." diyor, "Kuzey ormanlarına dokunmak İstanbul açısından felaket olur."

Şimdi, bir yap-işlet-devret modeli şey yapmışsınız. Yap-işlet-devret modeli ne demek? Kendiniz sadece kurdele kesiyorsunuz -kusura bakmayın- aranızdan birtakım adamlar da o işten büyük rüşvetler alıyor -ki belgelendi, 630 milyon dolar rüşvet verildiği belgelendi; yargılanmadı ama belgelendi- şimdi bununla benim seçim bölgemdeki bütün ormanlar mahvedilecek. Nasıl yapılacak? Yap-işlet-devret... Sizden sonra, otuz yıl boyunca, gelecek nesiller, çocuklarımız, torunlarımız bunu ödeyecek. Emin olun, o projeler batacak ve biz buna ne yapıyoruz? Yapacak, işletecek, devredecek diyoruz. Hiçbirisi yok, hazine garantileri... Geleceğimizi karartacak bir düzenlemeyi torba yasa içerisinde getiriyorsunuz.

Bir diğer sorun Anayasa meselesi. Ya, bu Anayasa'ya hepimiz uymak zorundayız. Orada diyorsunuz ki: "Mera, kışlak, tarım arazisi, hepsini Denizcilik Bakanlığına verdik, istediği gibi karar verebilir." Değerli arkadaşlar, bu Anayasa "Merayı koruyacaksınız." diyor, Anayasa "Götürüp Denizcilik Bakanlığına bunu verebilirsiniz." demiyor size. Bunu yapamazsınız. Siz Anayasa'ya uymuyorsunuz, bizden Anayasa'ya uymayı bekliyorsunuz. "Biz Anayasa'ya uymuyoruz." diyorsunuz, hiçbir şekilde uymuyorsunuz, bize "Anayasa'ya uyun, Anayasa'ya göre bizi iktidar olarak kabul edin." diyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi?

Şimdi, getiriyorsunuz... Afet Yönetimi Kanunu diye bir kanun çıkardınız. Afet yönetimiyle ilginiz yok, afete hazırlanmak istemiyorsunuz. Kendinize ait olmayan belediyelerin yetkisini elinden almak için bunu yapıyorsunuz. İstanbul'da hiç afetle, depremle ilgisi olmayan lüks yerlere, bilmem değerli kupon arazilerin olduğu yere tak -burada deprem riski var- dikiyorsunuz 100 katlı kuleleri. Bizim kentlerimize bunu yapamazsınız. Anayasa ne diyor? "Yerel sorunları yerel yönetimler çözer." Ama siz bunları ısrarla yapmak derdindesiniz. Biz ne yapacağız peki arkadaşlar, biz ne yapacağız? Bizden ne yapmamızı bekliyorsunuz?

Bakın, kaç yıldır konuşa konuşa anlatmaya çalışıyoruz ama artık öyle bir yere geldi ki Türkiye konuşa konuşa anlatacağımız yerleri geçmeye başladı. Siz ortak sözleşmelerimize, toplum sözleşmesine uymuyorsunuz; başta da bu Komisyon ve Komisyon Başkanı uymuyor. Bu, suçtur; bu, Anayasa'ya aykırılık suçudur ve ne yazık ki örgütlü bir şekilde işlenmektedir. Bıçak kemiğe doğru dayanıyor. Bu iyi niyetli yorumu yaparak bu torba yasayı geri çekmenizi rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.