KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Komisyonumuzun değerli üyeleri ve kurumumuzun değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında, diğer kamu iştiraklerinde olduğu gibi, TPAO'da ve bugün denetimini yapacağımız diğer iştiraklerdeki temel dürtü, her zaman olduğu gibi kamucu olmak değil piyasacı bir sistemle hareket etmek, sermayenin çıkarlarını korumak ve yönetim açısından neoliberal yönetim mantığı çerçevesinde hareket etmektir. Kamuya ait bir kuruluş olmasına rağmen piyasa aktörü gibi davrandığı ortadadır. Bugün, bütçe ve gelir tahminindeki sapmalar burada da maalesef karşımıza çıkmaktadır. Küresel ölçekteki değişimler kurumlarımızın kâr zarar oranlarını belirlemektedir. Sayıştayın genel tespitleri arasında kurumun personel yönetimindeki sorunları, ihale ve tedarik yönetimindeki yetersizlikleri yer almaktadır. TPAO'nun Kamu İhale Kanunu'na tabi olmaması, klasik kamu ihale süreçlerinin işletilmemesi mal ve hizmet alımlarının kamuya zarar oluşturabilecek türden ilerlemesine kolaylık sağlamaktadır.

Sayıştay raporunda da belirtildiği üzere TPAO emeklilik, istifa ve başka nedenlerden dolayı azalan personelin yerini doldurmakla mükelleftir. Personel ihtiyacı da KPSS puanı üzerinden sağlanmaktadır fakat görülüyor ki TPAO KPSS puanı üzerinden alım yapmak yerine TPIC üzerinden KPSS'siz alım yapmaktadır. Bu durum hem ücrette hem de sosyal haklarda bir farklılık yaratıyor ve iş barışını bozuyor. Benzer eğilimleri almış personelin farklı özlük haklarına sahip olması ve ücret farklılıkları işin doğası gereği dikkat ve motivasyon eşiği yüksek olması gereken bu işte olumsuzluklara yol açabilir. Bu durumun düzeltilmesi gerektiği çok açık ve barizdir.

Bir diğer nokta, TPIC'in bu sınavsız alımlarında -tarafımıza da ulaşan bilgilere göre- liyakat esaslı değil Türkiye'de maalesef bir norm hâline gelmiş torpil, kayırma esaslı bir işe alım süreci yürüttüğüdür. Bu duruma yalnızca TPIC'te veya şu an gördüğümüz kurumlarda değil bütün kamu kurumlarında karşı çıkılması gerektiği açıktır. Evet, Sayıştay raporlarında bir sürü değerlendirme var ama TPAO'nun petrol aramalarında çevreye verdiği zarara ilişkin herhangi bir tespit yer almamaktadır. Son iki yıldır TPAO'nun Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Siirt'te, Mardin'de ve daha birçok yerde kuyular açtığı ve petrol üretimi gerçekleştirdiği herkesin malumudur. Ben biraz Şırnak'tan bahsetmek istiyorum hem seçim bölgem hem de yaşadığım yer olması itibarıyla konuya epey de hâkim biri olarak. TPAO'nun kuyu açtığı, petrol aradığı bölgeler Şırnak'ta girişe yasak bölge kapsamında, Şırnak Valiliği bu kararını her on beş günde bir yeniliyor, artık sürekli bir hâl almış durumda. Sorsanız "Gerekçesi nedir?" diye halkın güvenliğini bahane ederler ama hakikat tam tersi noktadadır. Petrol arama sahalarında, kuyu çevrelerinde ne tür bir çevresel yıkımın yaşandığını gizlemek içindir bu yasaklar, orada kesilmedik ağaç bırakılmamıştır, ekokırımın her türlü boyutu yaşanmaktadır. Günlük 80 bin varilin üzerinde çıkan bir üretim söz konusu. Ekonomiye katkılarından söz ediliyor ama çevresel yıkımdan kimse söz etmiyor. Yasak bölge olduğu için bizler de tam olarak yıkımın hangi boyutta olduğunu maalesef tespit edemiyoruz.

Bir de Diyarbakır'daki durumdan söz etmek gerekir. Diyarbakır Barosunun hazırladığı rapora göre, 29 Mart 2024 tarihinde Diyarbakır'ın Hazro ve Silvan ilçelerine bağlı köylerde TPAO ve Güney Yıldızı Petrol Şirketine ait olduğu öğrenilen petrol boru hattında yaşanan sızıntı yalnızca toprağı, suyu, hayvanları değil doğrudan halkın yaşam hakkını tehdit eden bir boyuttadır.

Yine, 23 Şubat 2024'te Silvan'ın Duru Mahallesi'nde yaşanan petrol kuyusu patlamasında bir vatandaşımız maalesef yaşamını yitirmiş, bir kişi ağır yaralanmıştır. Bu patlama yalnızca can kaybına neden olmamış, kimyasalların tarım alanlarına ve yer altı sularına karışma riskiyle doğayı da zehirlemiştir. Yine -bunu belirtmeden geçemeyeceğim- Şırnak'ta da biliyorsunuz, 21 Temmuz 2024 tarihinde sondaj kulesinin çökmesi sonucu genç bir mühendisimiz yaşamını yitirmiştir. Petrol hırsı genç bir mühendisin maalesef hayatına mal olmuştur.

Şırnak'ta da Diyarbakır'da da ve yine birçok bölgede açılan petrol arama kuyuları söz konusudur. Bu sahaların büyük bölümü acele kamulaştırma yoluyla halkın elinden alınan verimli tarım arazileri, meralar ve ormanlık alanlar üzerinde kurulmuştur. Diyarbakır Barosunun tespitlerine göre, yalnızca bu süreçte Diyarbakır'ın tarımsal alan kaybı 35 bin hektarı bulmuştur. Bu, doğa kırımının ve yoksullaştırmanın planlı politikasıdır. Türkiye Yüzyılı, enerji politikalarının değil fosil yakıtlar uğruna feda edilmiş doğal bir kırımın yüzyılı olacaktır. Petrol çıkarma faaliyetlerinde kullanılan benzen, toluen gibi kimyasallar ve radyoaktif sıvılar toprağa, suya veya havaya karışmakta, kanserden üreme sağlığına kadar halk sağlığı üzerinde kalıcı hasarlar bırakmaktadır.

Doğayı, emeği ve yaşamı savunmak en temel sorumluluğumuzdur. Petrol çıkarma faaliyetleri tarım alanlarından, su kaynaklarından, ormanlardan derhâl uzaklaştırılmalıdır. Tüm faaliyetlerde etkili ÇED süreçleri işletilmeli, halkın onayı olmadan hiçbir adım atılmamalıdır. Daha önce Mecliste birçok kez dile getirmiştim çalışma sahalarından tarafıma ulaşan şikâyetlere ilişkin. TPIC'in Sayıştay raporlarında da detaylıca yer verilmiştir, medyaya yansımış bir haberden aktarıyorum: "Gabar'da her gün yaklaşık 5,6 milyon TL'lik petrol çıkarılıyor ancak bu üretimi gerçekleştiren işçilerin aldığı maddi pay sadece yüzde 0,0006." Yani milyarlar kazanan bir düzende bu kazancı sağlayan emekçiler açlıkla, yoksullukla, güvencesizlikle boğuşuyor. İşçiler taşeron şirketler eliyle günde on iki saatin üzerinde çalıştırılıyor. Yol gidiş gelişleri dört saate kadar çıkıyor ama mesai sayılmıyor. Yemekler kötü, barınma koşulları sağlıksız, işçi sağlığı ve güvenliği neredeyse yok.

DURMUŞ ALİ KESKİNKILIÇ (Karabük) - Gabar'a çık, git, bak Allah aşkına! Gabar'a git, bak ya! Ya, Gabar'a bir git, bak!

MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Emekçilere bu koşullar reva görülüyor. Enerji üretimi halk için değil sermaye için yapılıyorsa bu başarı değil utançtır. Gabar'daki petrol üretiminde çalışan işçilerin tüm hakları derhâl güvence altına alınmalı, taşeron sistemi kaldırılmalı, yol mesaisi ve fazla çalışma ücreti ödenmeli, iş güvenliği koşulları sağlanmalı ve sendikal örgütlenmenin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

Sayın Genel Müdürümüze, kurumumuza elbette ki sorularım da olacak; özellikle çok dillendirilen, kamuoyunun da açıkça bahsettiği, Şırnak halkının da gerçekten merak ettiği sorular. Şırnak'a gerçekten rafineri kurulacak mı Sayın Genel Müdürüm? Kurulmamasının -eğer varsa tabii ki- sebebi nedir? Şırnak'ta üretilen petrolden Şırnak'ın pay alacağına dair söylentiler var, bu konuda cevabınız nedir? Şırnak petrolünün Türkiye ekonomisine katkısı nedir, günlük kaç milyon TL gelir elde edilmektedir? Şırnak'ta petrol kuyularında çalışan kaç emekçi, çalışan vardır? Bu soruların cevaplarını verirseniz çok sevinirim.

Teşekkürler.