KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Öncelikle, 28'inci Dönem ikinci devre yol haritası gündemli toplantımızın çok verimli geçmesini ve ikinci devrenin de çok verimli geçmesini hepimiz adına diliyorum.

Şimdi, çok fazla konu var kuşkusuz tartışacağımız ama ben burada özellikle bir şeye odaklanmak istiyorum. Biliyorsunuz, asgari ücret açlık sınırının altında, ekonomik kriz çok şiddetli, ekolojik kriz ve savaşlar nedeniyle, coğrafyamızdaki savaşlar nedeniyle gerçekten ciddi problemler yaşıyoruz ve bunların kadınlar üzerine, kadınların gündelik yaşamı üzerine etkileri meselesi önemli. Biraz önce sizin de söylediğiniz gibi, 2 defa biz kadın-erkek eşitliğini esas alan bütçeleme görüşmeleri yaptık, bayağı da verimli geçmişti onlar.

Peki, burada pratik olarak bizim ne yapmamız gerekir meselesine gelince, önce sorunu teşhis etmek gerekir belki. Mesela, ben özellikle kadın borçluluğu üzerinde durmak istiyorum. Önümüzdeki dönem bununla ilgili belki alt birim kurarak gerçekten ciddi bir çalışma yapabileceğimizi düşünüyorum çünkü gerçekten kadın borçluluğu şiddetle artıyor. Hani mikro krediler, işte girişimci teşvikleri veriliyor ama ilk krediler verildikten sonra takip edilmiyor, o işler ne oldu, kadınlar borçlarını ödeyebildi mi, ne oluyor diye bir takip sistemi yok. Takip sistemi olmadığı için, mesela -birçok veri gösteriyor ki iş sıkıntıya girdiğinde kadının yürüttüğü bir şeye- erkek el koyuyor, yakınları, akrabası falan; sonra, eğer çökerse bütün borcu kadının üzerine yüklüyor ve borçtan hiçbir şekilde bir sorumluluk hissetmiyor. Ayrıca, bu teşviki veren Hükûmet, kurum da kadının buradaki zorluğu meselesine ilişkin herhangi bir tedbir almıyor. Bu nedenle, biz daha önce araştırma önergesi de vermiştik. Mesela, daha yeni, sanırım üç gün önce, bir kadın "Çocuklarımı doyuramıyorum." diye intihar etti, biliyorsunuz; hemen hemen bu haberleri artık çok sık duymaya başladık. Bu borçluluk, kadınların borçluluğu ile kadın intiharları meselesine ilişkin de bir korelasyon var mı yok mu, bunu gündeme almalıyız.

Bunun bir başka boyutu, mesela, Aralık Feminist Kolektif bu asgari ücretle ilgili yaptığı bir araştırmayı, değerlendirmeyi paylaştığında diyor ki: "TÜİK'in 2024 bültenine göre kadınların istihdama katılım oranı yüzde 32,8 fakat TÜİK bu orana tam zamanlı, kayıtlı istihdamın yanı sıra yarı zamanlı, esnek ve kayıt dışı çalışan kadınları da dâhil ederek ulaşabiliyor." 2022 Hanehalkı İşgücü Araştırması'na göre, 25-49 yaş arası kadınların, 3 yaş altında çocuğu olmayan kadınların istihdama katılım oranı yüzde 56 iken çocuğu olanların oranı yüzde 28'e düşüyor. Yine, DİSK GENEL-İŞ Mart 2024 Kadın Emeği Raporu'na göre, 12 milyona yakın kadın ev işleriyle ilgili ve ailevi nedenlerle çalışma hayatına katılamıyor. Yine, TÜİK iş gücü istatistikleri ise 2023 yılında ev işleri nedeniyle iş gücüne dâhil olmayan 9 milyon 330 bin kişinin yüzde 100'ünün kadınlar olduğunu gösteriyor. Buna, ekonomik krizin derinleştiği zamanlarda "Evde annesine yardım eder." diyerek eğitimden geri çekilen kız çocukları da eklendiğinde aslında manzara gerçekten kadınlar açısından çok vahim. Yine, DİSK-AR'ın araştırmasına göre, 2024 Asgari Ücret Araştırması'na göre, tüm özel sektör işçilerinin yüzde 49'u asgari ücret komşuluğunda ücretlerle çalışıyor, kadınlarda ise bu oran yüzde 58,4; kayıt dışı sektörlere de bakıldığında kadınların yüzde 90'ından fazlası asgari ücretle ve daha azıyla çalışıyor. Bu kadın yoksulluğu, daha doğrusu -aslında "kadınların yoksullaştırılması" diyorum ben buna çünkü kadının suçu değil- kadınların yoksullaştırılması meselesinde hangi politikalar etkin oluyor, hangi durumda etkin oluyor, istihdama katılım meselesi bunun bir boyutu, kadın-erkek eşitliği, toplumsal cinsiyet eşitliği başka bir boyutu, bunlarla ilgili ne gibi tedbirler alacağımız meselesi gerçekten bu dönemin en temel sorunlarından biri olması lazım. Mesela, iş gücü katılımına en büyük engel hane içi cinsiyetçi iş bölümü. Öyleyse yaşlı bakımı için, çocuk bakımı için kamusal, ücretsiz, güvenli kreşler meselesi, bakımevleri meselesi bizim üzerinde ciddi yoğunlaşmamız gereken bir şey.

Bir de kadın borçluluğunun bir başka şeyi var -hani, feministler derler "Özel alan politiktir." diye, burada bununla çok bağlantılı- mesela, resmî kayıtlarda kredi kartları borçları ve bu nedenle icralar devasa. Mesela, kadınlar eşleri için, babaları için, erkek kardeşleri için, sevgilileri için kredi çekiyorlar, kredi çektiriliyorlar daha doğrusu. Bu toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de düşünürsek, erkek egemen vakalarını da düşünürsek kadınlar kredi çekiyorlar, sonra borçlarıyla baş başa kalıyorlar, kimse o borçlara ilişkin "Kadınlar ne yapıyor, ne ediyor?" demiyor, genelde erkek egemen yorumlarla "Aman, o da çekmeseydi." deniyor. Oysaki bu kadar eşitsizliğin olduğu bir yerde kadınların buna "hayır" diyebilmesi mümkün değil, bir de zaten, gerçekten, hani duygusal bağ kurduğu kişiler olduğu için çekmek istiyor ama erkek egemenliği olduğu için erkekler arazi oluyor bu borçları kadınların üstüne bırakarak. Bununla ilgili ne yazık ki istatistiki bir şey de yapamıyoruz, hani bu çok dile gelen bir şey değil. Biraz bununla ilgili de tartışmamız gerekir çünkü bu borç çektirilirken mesela erkek "Zaten ekonomik sicilim bozuk, bankalar kredi vermiyor, senin sicilin iyi." diyerek kadına borç çektiriyor ya da "Aileyi senin kurtarman lazım." deniyor ya da "Beni seviyorsan niye benim için kredi çekmiyorsun?" deniyor. Kefillikler falan... Yani kadınların borçluluğu çok katmanlı bir şekilde artıyor.

Şimdi, yeni dönemde şöyle bir durum da var: İşte, yeni daha Maden Yasası'nı, İklim Yasası'nı tartışıyoruz, bunun ayrıntılarına Genel Kurullarda zaten tepkimizi gösterdik. Bunların kadınlar üzerinde etkisinde kadınların yoksullaştırılmasında büyük etkisi oluyor. Nasıl etkisi oluyor? Mesela ben kendi bölgemden örnek verebilirim. Benim bölgemde madencilik -Batı Karadeniz- çok teşvik ediliyor, kaçak madenler zaten devasa. Şimdi, yeni yeni alanlar açılıyor. Orada aslında, kadınlar tarım yapıyorlar, bostancılık yapıyorlar, konserve yapıyorlar, ormandan ne bileyim, birtakım meyveleri topluyorlar, semt pazarlarında satıyorlar. Şimdi, maden oraya girdiği zaman kadınların geçimlik bütün faaliyetleri sıfıra iniyor ve kadınlar evdeki erkeklere ekonomik bağımlı hâle geliyorlar, bu da demin söylediğimiz durumları pekiştiren bir hâl oluyor. Mesela, bu dönemde biraz buna da odaklanmamız gerekiyor. Kadınların kendi geçimlerini sağlayacak, ekonomik bağımsızlıklarını sağlayacak şeylerin önündeki engeller hangi politikalardır? Bunlara odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bir başkası, son konu başlığım. Şimdi, yeni, basında bu zorunlu ara buluculuk uygulamalarında kadın mirasçılarla ilgili bir haber yayınlandı. Burada, mesela, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezinin bir açıklaması var bu konuya ilişkin, diyor ki: "Bu haberlerin temeli olup olmadığını araştırdık ve orada Kasım 2024 tarihli Tapu Sicilinde Arabuluculuk Uygulamaları Genelgesi'nde ara buluculuk anlaşmalarının resmî senet olmadan tapuda tesciline izin veren düzenlemeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Oysa Medeni Kanun'da eşitlik ilgisi ve mirasın eşit paylaşımı çok net kararlaştırılmış vaziyette ve uygulanıyor. Dolayısıyla, ara buluculuk genelgesiyle böyle bir hakkın ortadan kaldırılması diye bir şey mümkün olamaz." Bu neden önemli? Tam biraz önceki saydığımız şeyler nedeniyle önemli. Nedir o? Mesela kadınlar zaten... Yani hepimizin de tanıdıkları vardır, benim daha yeni mesela miras paylaşımıyla ile ilgili birçok yakınım var. Kadın söz konusu olduğunda zaten yasada eşit paylaşım olmasına rağmen. "Aman ne olacak? Sen zaten işte evlisin ya da sen zaten maaş alıyorsun. Bu da işte erkeğin... Tarla erkeğe kalsın, ev erkeğe kalsın." gibi aile içi baskı zaten eşitlik ilkesi varken, eşit miras paylaşımı varken zor uygulanıyordu. Şimdi, bütün bu haberlerden sonra, yine İstanbul Barosu Kadın Hakları Raporu'na göre, bu haberler çıktıktan sonra bu kadınlar üzerindeki baskı çok artmış, şikâyet dilekçeleri çok yoğunlaşmış. Mesela bizim bu konuya da kesinlikle eğilmemiz lazım.

Yine, Eşitlik İçin Kadın Platformu bu konuyla ilgili kapsamlı bir değerlendirme yaptı ve paylaştı bu durumları. Dolayısıyla biz, zaten kadınları mülksüzleştiren bütün bu savaşlar, ekonomik kriz, ekolojik kriz gündemi varken, kadınlar zaten yoksullaştırılıyorken, bir de var olan eşitlik ilkesine dayalı miras hukukundaki, Medeni Kanun'daki bu şeyi zedeleyecek, bunu kadınlar aleyhine yorumlayacak bir şeylere karşı KEFEK olarak bir görüş oluşturmak zorundayız diye düşünüyorum. Şimdilik bu kadar, daha sonra belki tekrar söz alırım.

Teşekkür ediyorum.