KOMİSYON KONUŞMASI

AYTEN KORDU (Tunceli) - Tabii, mesele uzatma değil yani uzatarak bir yere varabileceğimiz bir şey de yok, o mantıkla da yaklaşmadığımızı özellikle söyleyelim.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Sizin açınızdan söylemiyorum zaten.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Ama her maddede konuşma ihtiyacını gerçekten duyuyoruz, sorumluluk olarak duyduğumuz için özellikle konuşuyoruz, onu belirtmek istiyorum.

Şimdi, bu 3'üncü maddeyle ilgili, işte, kanunun 7'nci maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü, yedinci ve on birinci fıkralarına binaen değiştirilen şeyler var. Bazıları tümden değiştirilmiş, bazılarına küçük eklemeler yapılmış ama ben tabii bu yasaya bakarken oradan öbür sayfaya, öbür sayfadan 6'ncı maddeye, oradan dönüyorum 3'üncü maddeye, tekrar geliyorum başka bir maddeye, böyle dolanan, içinde aramaya çalışan, bakan, çözmeye çalışan bir şey de yakaladığımı söyleyebilirim ama genel anlamda -sanırım Deniz Vekilim söyledi, ben de katılıyorum o görüşüne- tamamen merkeziyetçi bir yaklaşımla ortaya çıkan bir yasa teklifi var aslında burada.

3'üncü maddenin kendisi, çok açık bir şekilde, tarımı, ormanı, turizmi, çevreyi, hepsini lağveden; inisiyatifi, özellikle ruhsatlandırılmasıyla ilgili izni MAPEG'e veren, onu inisiyatifli kılan, onu da şirketlerin konumlarına göre veren... Yani şirkete hazır böyle ruhsat MAPEG tarafından çıkacak, takır takır, böyle iş insanlarının hayatlarını kolaylaştıracağız ya, bu ÇED raporlarının süreçlerini kısaltacağız ya, onların zarar görmesini engelleyeceğiz ya, zaten hepsi biraz onun üzerine kurulmuş, bütün gerekçe maddelerinde benzer şeyler yazıyor. ÇED sürecini kısaltmak, zararı engellemek, iş insanının önünü açmak, madenlerin önünü açmak vesaire hepsi biraz bu mantık üzerine kurulduğu için de aslında bütün bu bakanlıkları lağveden, MAPEG'e inisiyatif veren, onları da böyle şirketlerin vekili gibi yapan, ruhsat çıkaran bir kuruma dönüştürülmüş durumda.

Şimdi, tabii, şöyle bir şey söylemek lazım: Kültürel mirastan ormana, meralara, kültürel varlıkların korunmasına, sit alanlarına kadar müdahale eden bir yasa bu 3'üncü madde. Hepsine müdahale ediyor ve hepsinin de aslında önünü açan, izni veren, şirketlere imtiyaz tanıyan, madenin önünü açan bir yasa teklifi düzenlenmiş. Şimdi, tabii, şunu şurada bir okumak istiyorum: "Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülür. Çevresel etki değerlendirme sürecinde ilgili kurumlar görüşlerini en geç üç ay içerisinde verir. Kurumların ilave süre talep etmeleri hâlinde en fazla bir ay ek süre verilir, tüm değerlendirmeleri tamamlayarak bu süre içerisinde görüş bildirmeyen kurumun görüşü olumlu olarak kabul edilir." Yani artık o devreden çıkmış oluyor, artık düşüncesi verilmemişse de olumlu olarak kabul ediliyor. "İzin verilmiş kurum, çevresel etki değerlendirme sürecinde olumsuz görüş veremez." diyor. Yani geriye dönüp olumsuz görüş veremeyeceğini söylüyor ve devam ediyor, diyor ki: "Madencilik faaliyeti için, ilgili kurum tarafından varsa mali yükümlülükler alınarak en geç bir ay içerisinde diğer işlemler tamamlanır." Şimdi, zaten kurulla ilgili vekiller de söyledi, onu tekrar söylemek gerekiyor. Yani MAPEG'in izin vermediği, kurumların izin vermediği bir şey kurula gittiğinde Cumhurbaşkanlığından dönüp bir kurumun kabul etmemesi mümkün mü?

Şimdi, bu ülkede bu iktidar tekçiliği inşa etti. Antidemokratik uygulamalarla bir tekçilik inşa etti, her şeyi bir tekçiliğin üzerine inşa ediyor. Dolayısıyla yasalara yansıyan da o merkeziyetçilikten, işte bu tekçilikten geliyor zihniyet olarak, burada da aynı şeyi inşa ediyor. Yani kurumların kararlarını, görüşlerini aslında çok etkisiz kılıyor. Zaten ÇED raporları konusu da başka bir muamma, önceden de birçok ÇED raporunda bir sürü şeyin etrafından dolanılarak bazen "ÇED Gerekli Değildir." kararları diyerek belki bazı davalarda ÇED'lere takılan süreçler vardı. En azından biz diyorduk ki bir işleyiş var yani bir işleyiş var devlet mekanizmasında, bir işleyiş var, itiraz edebileceği yerler var diyorduk ama zaten o da ortadan kaldırılıyor. Bu yasalarla birlikte ki özelikle 3'üncü maddenin 1'inci maddeyle çok ilişkili olduğundan yola çıkarak da ÇED meselesine değindim.

İnsan şey diyemiyor yani "Buna ilişkin şöyle bir önerme yapalım, böyle bir önerme yapalım." diyemiyor. Vallahi, maden şirketleri böyle izinlerle uğraşmasınlar zaten, ÇED sürecine takılmasınlar, köylünün rızası da alınmasın, zaten STK'lere hiç sunulmasın, kurumlar da zaten itiraz etmesin, onunla da zaten uğraşılmasın. Yani ne pahasına olursa olsun maden çıksın, kazısın, satsın, doğa, anayasal düzen, anayasal hukuk o yasalarda hiç görülmüyor yani dolayısıyla siz her ne kadar "Anayasa'ya takılmaz bazı maddeler." diyorsanız da burada sadece Anayasa’nın 56'ncı maddesindeki uluslararası doğa koruma sözleşmelerine bile aykırı olduğunu belirtebilirim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYTEN KORDU (Tunceli) - Bir önceki konuşmamda Çemişgezek'teki Tağar Çayı'ndan bir örnek verdim. Orada da dağ keçileri var, orada su samurları var, orada in mağaraları ve Urartu mağaraları var, orada Osmanlı dönemi yapılan bir inşa köprüsü olduğunu söyledim. O ÇED raporları öyle aşılarak o bina inşa edildi. Şimdi, aynı 3'üncü maddede şöyle bir şey var: "Eğer itiraz edilirse hani bedeli iade edilerek kültürel miraslar hakkında bir karar verilirse bedeli ödenir." diyor. Şimdi, orada bozduğunuz dokunun, inşa ettiğiniz şeyin bedeli ödense ne olur, ödenmese ne olur? Zaten olduğu gibi doğayı, dokuyu tahrip ediyorsunuz. Yani ödeseniz ne olur ki. Yani diyorsun ki sen burada "Ya tahrip et, sen al yolunu, git, yap, ben izin de veriyorum sana ama olur ya ezkaza orası birden sit çıkabilir, o zaman sen parasını geri iade ödersin." Ya, böyle bir mantık olabilir mi? Bu kadar ticari düşünülen bir mantıkla bir yasa inşa edilebilir mi?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Arkadaşlar, parayı o ödemiyor.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Neyse, Kültür Turizme ödeniyor.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Hayır yani bir adam yatırım yapıyor, orada bir kültür varlığı bulunduğunda adam bunu bildirmek mecburiyetinde. Sonra, bildirdiği anda adama Hükûmet diyor ki: "Al paranı git buradan."

AYTEN KORDU (Tunceli) - Ya, bulunmasına gerek yok ki var zaten orada, var olduğu yerlerde yapıyorlar.

EDNAN ARSLAN (İzmir) - Adam bildirir mi?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Bildirir tabii, çok büyük suçu var ya, çok büyük suçu var.

DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Mersin'de bir kazı vardı, hatırlıyor musunuz, neydi o?

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Anlatayım size özelde.

Evet, dolayısıyla "Kültür varlığının parasını öde." demiyor. "Sen buraya yatırım yaparken bunu buldun, tamam kardeşim, al paranı git, biz bununla ilgili Kültür Bakanlığı olarak gerekli işlemleri yapacağız." diyor.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Başkan, bakın, ben bulunmasından bahsetmiyorum. Var olan yerlere yapıldığından bahsediyorum.

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Tamam, o ayrı bir husus.

AYTEN KORDU (Tunceli) - Onun için ben Tağar Çayı'nı örnek verdim özellikle. Yani birçok yer yapıldı böyle, biliyorsunuz. Yani en yakın örnek; 3 Temmuzda bilirkişi keşif raporu alındı, idare mahkemesine başvuru yapıldı, keşfe gelinecek oraya. Ben somut, çok yakın olan bir şeyden bahsettim, o yüzden söylüyorum. Dolayısıyla bırakalım bulunan, keşfedilen yeri, var olan yere yapıyorlar diyorum. Onun için bu mevzuatın kendisi onun önünü iyice açıyor zaten ve tekçiliği inşa ediyor. Bakın, gene bütün ilgili yerel kurumları lağveden bir şey bu. Hepsini es geçiyor yani es geçiyor ve diyor ki MAPEG buna karar verir ama MAPEG'i aşan bir şey olursa kurula gider, kurul buna zaten izin verir bir şekilde. Yani 3'üncü madde diyor ki: "Her şekilde ben bunu yapacağım. Sen ne yaparsan yap, ben bunu yapacağım." İnşa ettiği madde de bunun üzerine, onun için kurulların itirazı da, şuyu da, buyu da aşılmış oluyor. Dolayısıyla bu 3'üncü maddenin kendisi özellikle uluslararası doğa koruma sözleşmelerine, Anayasa’nın 56'ncı maddesine de aykırıdır. Onun için bu 3'üncü maddenin de geri çekilmesini bir kez daha söylüyoruz.