KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ KIRATLI (Mersin) - Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri, saygıdeğer kurum müdürlerimiz, amirlerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bir önceki toplantıda da ifade etmiştik, bu Komisyonun esasında asıl görevi teknik olarak bu zirai afetler, başta don olmak üzere bu yıl yaşadığımız zirai afetler konusunda bundan sonraki süreçle alakalı alabileceğimiz önlemler, uygulanabilecek önlemler üzerinde istişarelerde bulunmak. Yoksa Komisyonumuzun baktığımızda bir yaptırım veya bir ödeme gücü, bir nakdi gücü yok. Ben Sayın Aygun'a bir milletvekili olarak evet, saygı duyuyorum fakat ben birçok Komisyon, KİT toplantılarına katıldım, orada da ifade etmiştim -hakkınızı helal edin, belki söyleyeceğim cümleler sizi incitecek- şuna katılmıyorum: Kameralar karşısında tabii şov yapabiliriz. Bunları sosyal medya hesaplarımızda paylaşabiliriz ama inanın, yapacağımız Komisyon çalışmalarına bana göre zerreyimiskal bir faydası yok. Toplantı esnasında bir kahve kültürü gibi "Ya, burada hikâye dinlemeye geldik." gibi cümleleri ben tasvip etmiyorum. Herkes emek sarf ediyor, buraya geliyor. Kendi esasında konuşmalarımızda, üsluplarımızda iç dünyamızı yansıtıyoruz aslında, ben böyle bakıyorum olaylara. Bugün özellikle, evet, kurumlarımız, işte TARSİM burada, Tarım Reformu Genel Müdürümüz ve Genel Müdür Yardımcımız burada, Değerli Başkanımla da biz bunu daha önce Genel Kurulda kendi aramızda "think tank"ler yaparak da konuşuyorduk. Yani bugün kurumlarımızın her yaptığı işlem, uygulama doğru mudur? Değildir. Mesela, orada Sayın Vekilimiz bir cümle ifade etti yani "Mesajlarla ne olacak, hani SMS'ler atmayla?" Ben çok açıkça ifade ediyorum, her biriniz, kendinizi Tarım Bakanı olarak görün. Bu kadar geniş coğrafyada nasıl bir önlem alabilirsiniz, çiftçiyi nasıl koruyabilirsiniz? Eğer varsa sizin "background"unuzda böyle bir çözüm önerisi, ortaya koyun, biz de uygulayalım. Böyle bir çözüm önerisi yok çünkü. Yani yüz yıllardır topraklarımızda yaşanan -bende bir çiftçi olarak ifade edeyim- hani gerek yağmurlama, gerek dumanlama, gerek farklı yöntemler; biz bunları zaten yapıyoruz ama belli bir seviyenin altında -raporlarda yazıyor- yani 2014'te ortalama eksi 6, eksi 7'ler varken 2025 yılı Nisan ayında, ki biz bunu şubat ayında Mersin olarak yaşadık, ortalaması eksi 17 -işte sayın vekilim, burada- Mersin gibi, Akdeniz Bölgesi'nde, sıcaklığın dibine kadar yaşandığı bir şehirde, bir sahil kesiminde eksi 10'u gördük, yaylalarımızda eksi 26'yı gördük. Şimdi zaten böyle bir soğuk ortamda ne kadar önlem alırsanız alın çok da bir şey ifade etmez ama ben, zirai donun şubat ayında başladığı günlerden yani nisanın sonuna kadar sahadan hiç ayrılmadım yani tabiri caizse gezmediğim ilçe kalmadı bu zirai donla alakalı Mersin özelinde. Evet, çiftçimizin bizden beklentisi var, Hükûmetimizden beklentisi var Değerli Başkanım ama burada en büyük sıkıntımız aslında -TARSİM Genel Müdürümüz burada, hakkınızı helal edin, burada biraz çuvaldızı kendimize, cümle başlarken ama biraz da size- TARSİM, ama yanlış politikaları ama çiftçinin TARSİM'den ürkmesi, inanmaması. Sonuç itibarıyla bizim ülkemizde TARSİM'e güvenmiyor çiftçimiz. Ha, bu güven konusu şöyle: Mesela, ben de bir otomotivci olarak şunu ifade edebilirim, otomobillerde zorunlu trafik sigortasını -kaskodan bahsettiniz ya vekilim- iptal edin, bu ülkenin yüzde 50'si trafik sigortası yaptırmaz. Yani, bir şeyi zorunlu kılmadığımız takdirde, vatandaşımız ne olursa olsun bunu yapmıyor. Yani, bugün açıkça ifade ediyorum işte DASK'lar. Tapu kayıtları yapılırken, tapular alınırken DASK'ları zorunlu tutmayın, yüzde 70'i DASK yaptırmaz, vatandaşımız böyle. Ödeme günleri geldiği zaman, ne hikmetse faturaları son gün öder. Yani, böyle bir kültür var bizim ülkemizde. Maalesef, TARSİM kültürü yerleşmedi, oturmadı, eksikleri var. TARSİM'in kendi içinde tekrar güncellenmesi -ki bunu Değerli Başkanımla da konuştuk- belki çiftçimizin böyle bir ortamda üzerine ek maliyet getirilmesi tartışılabilir, konuşulabilir ama sonuç itibarıyla özellikle küresel ısınmanın bundan sonraki yıllarda da hani yeni normal dediğimiz süreçlerin çok daha fazla yaşanabileceğini öngörerek... Bizim bir kere, bizden sonraki nesillerin, bizden sonraki dönemlerin hakkını hukukunu savunmak, onlara güzel bir ortam bırakma mecburiyetimiz var; hangi siyasi görüşte olursak olalım. Ve bu minvalde, bizim artık tarım sektörünü bir mevcut iktidarın, Hükûmetin ekonomi politikalarının üzerinden alıp kendi içerisinde dönen bir sistemi ortaya çıkaracak bir fon yani bu işsizlik fonu gibi veya DASK gibi bir sistem üzerine oturtup bu fon içerisinde yani zorunlu tarım sigortası fonunu devreye bir şekilde, bunun altyapısının çalışılarak -bilmiyorum TARSİM özelinde bu yapılabilir mi- veya bir pilot bölgede denilebilir, başlangıcı böyle olabilir. Çünkü bu minvalde, inanın, Allah göstermesin, birkaç yıl zirai afet yaşanmadığı takdirde, ben inanıyorum ki orada birikecek rakamlarla, artık bundan sonraki olabilecek zirai afetlerin hiçbirinde devletin sırtına ek yük getirmeden, kendi içerisindeki biriken fonlarla çiftçilerimizin sorunları kısa süre içerisinde, nasıl ki İşsizlik Fonu'ndan hemen iş akdi feshedildiğinde faydalanılabiliyorsa, burada da faydalanılabileceğini düşünüyorum; bu önemli bir konu. Ama tabii, bunu yaparken -zaten az önce sunumlarda izledik, mevcutta yüzde 67 gibi bir devlet desteği var- burada gerekirse primlerin bir kısmı daha da düşürülerek yani yeni bir çalışma sistemiyle ama tabii bunu yaparken şunu da göz ardı etmemek lazım -ben bunu Sayın Bakanımla da paylaştım, Cumhurbaşkanımıza da arz ettim; hatta talimat verdi çalışın bu konuya diye- şuna da bakmak lazım bu minvalde neden pilot bölge diyorum; ya, biz bu sistemi oldu ya, hakikaten böyle bir karar verildi, ortak bir fikir üretildi. Çiftçi bu sefer ÇKS Sistemi'nden çıkış gösterme, böyle bir reaksiyon gösterir mi? İşin bir de o boyutu var, o yüzden belki de bir pilot bölgede bunun denenerek bu ve buna benzer uygulamalarla yani çözüm önerilerimizle... Yoksa burada ben hükûmete laf söyleyeyim, işte örnek vereceğim, muhalefete laf söyleyeyim, muhalefet hükûmete laf söylesin, üç ay böyle kör dövüş şeklinde geçer gider. Ben ortak bir çözüm noktasında hepimizin geleceğe yönelik yani nasıl bir çözüm üretebiliriz; bunu konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, sahaya gideceğiz yani sahada yarın işte Malatya, Adıyaman, Adana, Mersin, Niğde gezeceğiz. Çiftçilerimizin evet, bizden beklentileri var ama çiftçilerimiz şunu da biliyor yani ben mesela bunu Meclis Genel Kurulunda kürsüde konuşmamda da ifade etmiştim: Tarsus Bahşiş köyünde vekilim, adamın -bizim işte Ayhan Ağabey de bilir, oralarda tünel sera diyorlar, bizim merkezde biz meştele gibi bir cümle kullanırız- kabağı vardı, berbat olmuş; yaklaşık 20-30 dönümlük bir alanda. Dedim ki: Ya, bunu sana bir husumetlin yapsa ne yapardın? Ben onun cümlesiyle -Genel Kurulda biraz daha yumuşatmıştım ben- söyleyeyim "Öldürürüm onu." dedi. Şimdi dedim. "Vallahi Vekilim, Allah'tan geldi, yapacak bir şey yok." dedi. Hakikaten bu önemli bir konu. Ya bu Allah'tan geldi ama sonuç itibarıyla bizim Komisyon toplantılarımızda inanın, az önce Sayın Tekirdağ Milletvekilimiz konuşurken içimden o kadar çok cevap vermek geldi ama cevap vermek istemedim, sebebi şu: İnanın, burada birbirimizi yıpratmak değil, elbette ki siyaset yapacağız, bir siyasi partinin mensubuyuz ama değerli milletvekillerim, üzerimizde sorumluluk var ve bu sorumluluk gereği yapıcı çünkü, biz Komisyon olarak burada bizim bir oylamamız, işte sen kazandın, ben kazandım gibi bir görevimiz yok. Burada gerçekten doğru fikirler üretebilirsek ben, bundan sonraki süreçte, en azından, bu Komisyonun gelecekte faydalı işler yaptığını, çıkarttığımız, belki de çıkacak yasalarda söz sahibi olduğunu görmenin hepimizi mutlu edeceğini düşünüyorum.

Ben tekrar çok teşekkür ediyorum.