Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
Konu | : | Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim Yurdunuseven ve Çorum Milletvekili Yusuf Ahlatcı ile 143 Milletvekilinin Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3138) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 28 .05.2025 |
TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri; tabii, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Danışmanlarımla üzerinde çalıştığımız metin 8 sayfa bir kanunun geneli üzerinde değerlendirme içeriyor ama biz burada ne konuşursak konuşalım, neticede geldiği şekliyle geçeceği için çok uzun konuşmayı gerekli görmüyorum. Bunu açık açık söyleyeyim.
Bu kanun teklifi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hangi hâliyle geçerse geçsin, ne şekilde uygulanabileceğini de sorgulayacağız yani bunu uygulamayı bırakın, daha bunu uygulamıyoruz, Anayasa'yı uygulamıyoruz. O yüzden, hani burada ne yaparsak yapalım, hangi konuyu konuşursak konuşalım bununla ilgili, bir geçerliliği olacağını düşünmüyorum ama şunu söyleyebilirim: Toplumda bir adalet duygusu değil, bir tahsilat duygusu uyandıran bir kanun teklifi olduğunu söyleyebilirim. Herhâlde acil para ihtiyacı var, dolayısıyla böyle bir kanun teklifi gelmiş bu kadar acil konuların önüne; bir İnfaz Kanunu düzenlemesi bekliyor insanlar. Biz cezaevlerini geziyoruz bu aralar bol bol iktidarın yürütmekte, iktidarın demeyeyim de savcıların yürütmekte olduğu kanunsuz soruşturmalar dolayısıyla. Orada infaz koruma memurlarıyla bol bol görüşüyoruz, sizlere de gidip görüşmenizi öneririm, hani kendileriyle gidin konuşun; 3600 ek göstergeleri hâlâ verilmemiş. Mesela, onu bekliyor infaz koruma memurları. Betonun içinde yıllarca görev yapıyorlar, meslek hastalıkları var, bu konularla ilgili düzenlemeler bekliyorlar ama biz burada bir tahsilat kanunu düzenliyoruz.
Şimdi bunları geçelim. İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik bir soruşturma var biliyorsunuz. Ben, buna bir "hukuk süreci" diyemem, buradaki kimsenin bir "hukuk süreci" diyebileceğini de düşünmüyorum. AKP iktidarının tükenen iktidarını, meşruiyetini yargı makyajıyla bir örtme çabasından başka bir şey değil. Sandıkta yenildiler, sandıkta yendik, Türkiye'nin 1'inci partisi olduk, masada hırçınlaştınız -sandıkta yenilince insan masada hırçınlaşıyor- ve yargının içerisinde çöreklenmiş bir yapıyı kurşun asker gibi oraya dizip, halkın iradesine doğrulttunuz. Bunun başka bir açıklaması yok. 3 kez seçimde, sandıkta galip gelmiş Ekrem İmamoğlu'nu, doğal lideri, doğal lider, artı partimizin 15,5 milyon oy alarak ön seçimde Cumhurbaşkanı adayı olmuş doğal liderini masada, masabaşı oyunlarla, yargıyı siyasallaştırarak tutukladınız. Savcılık "gizli tanık" "adı gizlenen tanık" adı altında, sadece duyduklarını ya da düşündüklerini söyleyenlerin konuştuklarını delil kabul etti. Takip ediyorsunuz ama konuşamazsınız, partiniz yasakladı, biliyorum, bu konuda konuşamazsınız. Gerçeğe aykırı MASAK verileri ortalara döküldü. Neredeyse bir ilçenin tamamını kapsayan; bakın, bir ilçenin tamamını kapsayan baz verilerinden HTS kayıtları çekip insanların cezaevine attınız. Devlet elinde bunlar mutlak bir kanıtmış gibi öyle televizyonlara saçıldı ki o da ayrı bir konu yani "soruşturmanın gizliliği" diye bir mesele var; maşallah, ifadeleri dahi bizim elimize gelmeden, avukatların eline gitmeden yandaş medyada, yandaş basında böyle sayfa sayfa izliyoruz. Cumhurbaşkanı çıktı, kullandığı metaforlarla soruşturmanın seyrini değiştirdi, "heybedeki turp" dedi, "dananın kuyruğu" dedi, en son bir "ahtapot" dedi. Yahu, döndük, baktık, İBB'nin ayniyatçısını tutukladınız. Böyle bir şey olur mu? Metaforların gölgesinde bir senaryoyu hep beraber izliyoruz, buradaki herkes izliyor. Vicdanlara da sesleniyorum, özellikle size Sayın Başkanım, siz profesörsünüz adalet konusunda, özellikle size sesleniyorum, hani bir şey yapabileceğini düşünmüyorum ama seslenmek istiyorum. O yüzden, bu operasyonlar; içerikleri, yöntemleri itibarıyla bir ceza soruşturması değildir. Açıkça söylüyorum: Politik hedefleri olan yargısal bir kuşatma planıyla karşı karşıyayız. Sadece Ekrem İmamoğlu değil, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bürokratları değil, aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi de yargısal bir kuşatma planıyla karşı karşıya duruyor. Ne zamanlaması, ne hedef aldığı kişiler bir tesadüf. 2024 yerel seçimlerinde 3'üncü kez... Bakın, 1 değil, 1'inciyi kazandık, iptal ettiniz. Ne diyordu o zaman siyasiler? İsimlerini vermeyeyim, herkes hatırlıyor. "Neden iptal edildi? Çünkü çaldılar." Ne çıktı, kim neyi çalmış? Vay efendim, neymiş? Sandık görevlileri terör örgütü üyesiymiş; hangisi sorumlu tutuldu, hangisi yargılandı? Yok, biri bile yargılanmadı. 2'nci seçimi yaptık, 806 bin oy fark. O kadar başarılı işler yapıldı ki İstanbul'da... Bilenler biliyor, görmek istemeyenler görmüyor sadece. 3'üncü seçim yapıldı; iktidar kanadı bütün güvendiği bakanlarını, adaylarını İstanbul'a yolladı. Ne oldu? 1 milyon oy fark. Yani vatandaş bir teveccüh gösteriyor ki oy veriyor değil mi arkadaşlar? Hiçbir şey yapılmasa oy vermezdi herhâlde. 1 milyon oy fark. Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı seçimleri için doğal bir lider olarak şekillendi; yetmedi, ön seçimden de 15,5 milyon vatandaşın -bizi bile şaşırtan- oyunu aldı; insanlar çoluğunun çocuğunun elini tutarak pikniğe gelir gibi o sandıklara geldiler, oylar verdiler. Ne yaptınız bu gerçeğin önüne geçmek için? Diplomasını iptal ettiler, diplomasını iptal ettiniz. Yetmedi, terörle ilişkilendirdiniz. İkisi de tutmadı, şimdi yolsuzluk çemberiyle Sayın Başkanımızı, Ekrem İmamoğlu'nu, bürokrat arkadaşlarını, hatta işini doğru düzgün yapan iş adamlarını bile yolsuzlukla suçluyorsunuz. Tutmadı, tutmayacak arkadaşlar, istediğiniz kadar suçlayın, tarih bugünleri yazacak; bu konuşmayı da o yüzden yapıyorum, kayıtlara geçsin diye yapıyorum. Öyle bir soruşturma ki bakın, devletin iki birimi arasındaki gerginliği bile gözler önüne serdi. Soruşturmayı mali suçlar bürosu yürütüyordu; bir baktık, bir dalgada İl Jandarma Komutanlığı devreye girdi, ifadeleri jandarma almaya başladı. Biz şunu gördük: Savcılık ile Emniyet arasında problem var. İstanbul'da bir başsavcı var, paralel Adalet Bakanı gibi hareket ediyor zaten; İstanbul İl Emniyet Müdürünü orada istemediğini sağır sultan duydu, hepiniz duymuşsunuzdur eminim. Böyle bir soruşturmayı Emniyetle birlikte yürütüyor. Şimdi, bu durum bile abesle iştigalken düşünün ki ne kadar sorunlu bir soruşturmanın yürütüldüğü ortada olsun.
Savcılığın abeslikleri bitmiyor arkadaşlar. Görüyorsunuz, bir etkin pişmanlık meselesi var, böyle joker gibi cebinden durmadan etkin pişmanlık çıkarıyor; joker gibi etkin pişmanlık kozunu kullanıyor. Aldığı ifadeleri beğenmiyor, 2'nci ifadeyi alıyor, 3'üncü ifadeyi alıyor. Etkin pişmanlığı kullananların etkin pişmanlığın yasal hükümlerinden haberi yok, ne olduğunu bilmiyorlar, birçoğu yanlış. Örneğin, rüşvet suçlamasında etkin pişmanlık olay gerçekleşmeden yapılması gereken bir şey; orada da etkin pişmanlığı kullandırıyor savcılık. Bu yüzden günde 2 kere ifade veren mi ararsınız, 3 kere ifade veren mi ararsınız, ilk ifadesinde söylediğini 2'nci ifadesinde değiştiren mi ararsınız, 2 ifadesinde söylediğini 3'üncü ifadesinde başka şekilde söyleyen mi ararsınız; bunun adı açıkça delil üretmektir arkadaşlar.
Bakın, bir meseleye değinmek istiyorum, özellikle değinmek istiyorum bir meseleye; buradan okuyacağım. Şimdi, bakın, dün bir televizyon kanalında kendisini gazeteci olarak addeden bir şahıs, MASAK raporuna göre İBB'nin Muhtarlık İşleri Daire Başkanı Yavuz Saltık'ın hesabına iş adamlarından 2,7 milyon TL, bir şirketten de 1,7 milyon TL rüşvet geldiğini iddia etmiş. Bakın, alenen yanıltıcı bir bilgi arkadaşlar, alenen yanıltıcı bir bilgi; Saltık'ın hesabına altı yılda yatan toplam 2,7 milyon TL'nin daire başkanı maaşı olduğu, diğer kısmının da huzur hakkı olduğu ortaya çıkmış. Şimdi, bu şahıs bu bilgiyi alenen yayıyor. Ne yaptılar, savcılık ne yaptı arkadaşlar? Bakın, ben milletvekiliyim, siz de milletvekilisiniz; ben bir "tweet" atıyorum Başkanım, yanıltıcı bilgiyi alenen yazmaktan fezleke, yargı organlarını aşağılamaktan fezleke... Şimdi, bunun yaptığı benim yaptığımdan 10 kat daha ağır bir şey; neden hiçbir işlem yapılmıyor? İşte, nedeni çok basit, biraz önce arkadaşlarımız açıkladı, 38 ülkede adalete güven endeksinde 36'ncıyız; bu kadar basit, tartışacak başka hiçbir konu yok.
Ya, Kadriye Kasapoğlu, Özel Kalem Müdürümüz; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının Özel Kalem Müdürüne "Belediye bürokratlarıyla neden telefonla konuştun?" diye soru soruyorlar; isteyene getirir gösteririm ifadeyi, tüm ifadeler burada var. İlk dalgada gözaltına alıyorsunuz, "Belediye bürokratlarıyla niye konuştun?" diye soruyorsunuz, ikinci dalgada tekrar gözaltına alıyorsunuz; 12 yaşında çocuğu var, o çocuğun önünde annesini 2 kez... Çocuğuyla beraber yaşayan, bekâr bir anne, altına basarak, vurgulayarak söylüyorum; annesini çocuğunun önünden, evinden 2 kez alıyorsunuz. Ya, böyle bir vicdan olur mu, böyle bir duygusuzluk, insanlık dışı hareket olur mu? Bir gün sonra da çocuğunun doğum günü; çocuğu doğum gününü kutladı annesi olmadan, bravo, tebrik ediyoruz(!) Gözaltına alındığı ilk sorgusunda ikinci el arabasının daha önceki sahiplerini soruyorsunuz ya "Yunanistan'a girmiş, çıkmış; neden?" Özel Kalem Müdürü de diyor ki: "Bilmiyorum, o araba o zaman benim değildi." Kendisine ait olmayan... Ya, bu kadar ciddiyetsiz bir soruşturma, bu kadar delilleri yetersiz olan, bu kadar sıkıntılı bir soruşturma olur mu? Görmüyorsunuz, görmeyin; tarihe not düşsün diye söylüyorum; burası Adalet Komisyonu ya, bunları duyun. 2'nci gözaltı işleminde Ekrem İmamoğlu'nun uzun süredir kullanmadığı -ben Ekrem Bey'in yakın bir çalışma arkadaşıyım, bire bir şahidim ya- neredeyse İstanbul'un tamamı tarafından bilinen ve yaklaşık iki yıldır da belediye sekretaryasına yönlendirilmiş telefonu gidip Kadriye Hanım'a soruyorsunuz, aldığınız cevabı beğenmiyorsunuz, tutukluyorsunuz. Ne güzel ya! Ne güzel bir şey, savcı istiyor, hâkim de "Hadi, tutuklayın, atın içeri gitsin." Bu kadar basit; kolay sanılıyor o dört duvar, neyse...
Ekrem Başkanın bir harita mühendisi danışmanı var, Yakup Öner. İkinci dalgada tutuklandı, gereksiz, lüzumsuz yere o da tutuklandı, olsun; şoförünü aldılar. Şimdi, sorulan şu, savcılık: "Ne iş yapıyorsunuz?" "Yakup Öner'in şoförüyüm." "Yakup Öner'le telefonda neden bu kadar görüştünüz?" Arkadaşlar iyi dinleyin, iyi; cevap: "Çünkü Yakup Öner'in şoförüyüm." "Serhat Ataç'la aranızdaki para transferinin -Serhat Ataç arkadaşı- nedeni nedir?" "Kendisi arkadaşımdır, birbirimize borç alır veririz." Cüzi rakamlar... "Habib Akhan isimli şahısla para transferinizin nedeni nedir?" "Kendisi eski Antalya AKP İl Başkanıdır, avukatımdır, vekâletim vardır. Vekâlet ilişkisi sebebiyle para ödedim." Tutuklandı; şoförü tutukladılar ya, inanılır gibi değil. 3 yaşında oğlu var, rahatsız bir eşi var. Kim düşünüyor evdekileri? Hiç kimse. Çok örnek var; işte, biraz önce Yavuz Saltık. Bir beyan arkadaşlar; adamın biri çıkmış "Binaya çantayla girdi, binadan çantasız çıktı, şu kadar da para verdi." demiş. Biri bir şey söyledi diye Yavuz Saltık'ı tutukladınız ya; ne teknik takip ne fiziki takip ne bir tespit ne bir görü, hiçbir şey yok, hiçbir şey yok ama tutuklandı, cezaevinde şu an.
Arif Gürkan Alpay, anne ve babasını dinlemenizi öneririm, açın Twitter'da var, sosyal medyada görürsünüz, açın bakın. Yirmi beş yıllık devlet memuru, genel sekreter yardımcısı, İBB'nin en önemli koltuklarından birinde oturuyor, bir tane arabası var; öyle imzalar atıyor ki, bir tane arabası var. Kendisine bağlı olmayan birimlere ilişkin ihaleler soruluyor "Bu birimler bana bağlı değil, benim yetki alanımda değil." demesine rağmen tutuklanıyor ki ilk dalgada gözaltına alınmış; daha o da ayrı bir konu. Tavsiye ederim arkadaşlar, vekil olarak bir gidin, bakın. Bir gidin, Vatan Emniyetin Mali Suçlar Şubenin eksi 2'nci katta mı, 3'üncü katta mı bulunan nezarethanesine bir bakın ya; bir gidin bakın ya, koşulları bir görün çok isterim. Dört gün insanları orada, nezarethanede tutacaksın, götürüp adliyenin eksi 7'nci katında nezarette tutacaksın, eziyet edercesine bekletip ifadesini alacaksın, serbest bırakacaksın, aynı isimleri alıp iki sayfalık ifade için dört gün daha nezarette tutacaksın; bunun adı vicdansızlıktır, bunun başka hiçbir açıklaması yoktur. Duymazsınız, bilmezsiniz ama artık hepsinin bizim nazarıitibarımızda bir madalyası var. Bugün Arif Gürkan Alpay'ın annesi "Benim oğlum madalya taktı." diyebiliyorsa hepsinin birer madalyası var. Bunu unutmayın, bu tarih bunları yazacak. Böylesi bir kötülüğü ne bizim aklımız kabul ediyor ne vicdanımız. Eminim, burada da bunun ne olduğunu çok iyi bildiğinizi biliyorum. Bu kötülüğü de işte bu iktidar yarattı, bu iktidar yarattı bu kötülüğü.
Sonuç olarak, burası Adalet Komisyonu ve yürütülen soruşturma... Sadece o değil, birçok adaletsizlik, birçok hukuksuzluk, hukuk devleti refleksi değildir değerli milletvekilleri. Bu merkezî otoritenin yerel iradeyi yok etme çabasıdır. Bunun başka ne bir tanımı vardır ne bir açıklaması vardır. Bunun adına adalet denmez, bu bir hesaplaşmadır; ben buna hesaplaşma diyorum, böyle adalet olmaz çünkü. Yaşananları gidin görün, böyle adalet olmaz, böyle bir dünya yok. Bunun adı hukuk değil, bunun adı da vesayettir; bu kadar basit. Adam seçilmiş, kazanmış, iptal et; bir daha seçilmiş, beş yıl geçmiş, bir daha seçilmiş, Cumhurbaşkanlığına doğru koşar adım gidiyor -anketler ortada ya, neden çekindiğinizi, gerildiğinizi anlıyoruz, tabii ki biliyoruz yani- Cumhurbaşkanlığına doğru gidiyor, tutukluyorsun. Bir dönün bakın, dönün bakın AKBİL yolsuzluğuna, bir dönün bakın billboard yolsuzluklarına, dönün bakın tamam mı? Recep Tayyip Erdoğan da yolsuzluklarla suçlandı değerli vekiller ama tutuksuz yargılandı. Tutuksuz yargılama esastır, tutuklama bir tedbirdir. Bunların birçoğu bürokrat ya, "Büyükşehir Belediye Başkanının kaçma şüphesi" diye bir şey mi olur ya? Kaçsa işinize gelir zaten, adamı tutukladılar ya; böyle bir şey olmaz. Ama eminim, bu ülkenin hâlâ vicdanlı yargıçları, susan değil, direnen kamu görevlileri var; gerçekten var, direniyor, içten içe direniyor, biliyoruz ve elbette bu ülkenin sandığı bekleyen milyonlarca yurttaşı var. O sandık gelecek, o sandık geldiği zaman sonuçları hep beraber göreceğiz diyorum.
Teşekkür ediyorum.