| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/517) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 14 .01.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, hakikaten çok zor bir konuyu konuşuyoruz, çok iyi çalışılması lazım. Şimdi, hep birbirleriyle çelişen bir kısım hususlar var, aynı anda birkaç şeyi önceliklendirmemiz gerekiyor. Mesela şimdi nüfus artış hızı önemli yani Türkiye kalkınmasını tamamlayamamış nihayetinde bir ekonomi. F
akat bizim Planlamadaykenki projeksiyonlarımızı hatırlıyorum yani hiçbir zaman 95 milyonu bulmadan bizim nüfusumuz aşağı düşmeye başlıyor yani nüfus artış hızı yavaşlıyor, yavaşlıyor, en fazla 95'e kadar çıkıyor, ondan sonra aşağıya iniyor. Burada biraz şimdi, bu son Suriye meselesi birçok şeyi bozdu, etti filan, nüfus projeksiyonlarını da bozdu. Yani Suriyeliler ne kadar kalıcı, ne kadar gidici diye mesela bakarak değişik çalışmalar filan daha sonradan ben bu parti çalışmalarında da yaptırmıştım ama nüfus meselesi önemli. Yani biz nüfusumuzu nüfus artış hızımızı belirli bir ivmede tutmamız gerekiyor.
Şimdi, diğer taraftan, kadınların iş gücüne katılım oranının düşük olduğunu zaten biliyoruz, bunun da artırılması gerekiyor. Kadınların iş gücüne katılım oranını belli seviyeye getirmemiş hiçbir gelişmiş ekonomi yok. Yani biz gelişme diyorsak kadınlarımızı istihdama, iş gücüne katmamız gerekiyor, bu da yapmamız gereken bir diğer husus.
Şimdi, nüfus artması nihayetinde doğumla oluyor. Doğum bu sefer kadını iş gücünün dışına doğru itmeyi gerektirebiliyor zaman zaman. Kadın, işte doğum yapmadan iş gücüne katılma, onda çok fazla icabında sorun olmuyor ama bu sefer işte bu nüfusla bu şey çatışıyor. Şimdi, diğer taraftan bakıyorsun sanayide rekabet etmek zorundayız yani sanayimiz daha öyle belli bir kıvama gelmiş durumda değil, gelişmiş bir ekonomi değiliz, onu baştan söyledik. Burada bir rekabet zorunluluğumuz var. Diğer taraftan, bakıyorsunuz mevcut iş gücünün... Şimdi, nüfus artsın filan diyoruz, gelecekte nüfusla ilgili kaygılarımız var ama bugün itibarıyla da bakın, Türkiye, biliyorsunuz demografik fırsat penceresi diye bir şey var. Yani ülkeler, milletler böyle işte belli kimisinde biraz uzun, kimisinde biraz kısa ama otuz kırk yıllık dönemler oluyor, o dönemler nüfus artış hızının nispeten yavaşladığı ama nüfusun da yaşlanmadığı, çalışan nüfusun toplam nüfusa oranının en yüksek olduğu bir dönem. Türkiye demografik fırsat penceresine 2000 yılında girdi. 2028, 2030 gibi de çıkması projekte ediliyor yani bir otuz yıl. Bunun şimdi on beş yılı şöyle böyle geçti ama bundan sonra hakikaten biz bu ekonomiyi büyütmek, kalkınmak istiyorsak bugünkü nüfusumuzu da bugün iyi değerlendirmemiz lazım. Yani bu genç nüfustan hakikaten onlara iş alanları yaratmamız lazım, işte iş imkânlarını kolaylaştırmamız lazım ama bakıyorsunuz işte gençlerde işsizlik oranı yüzde 19-20'lerde yani bu fırsat penceresini Türkiye kaçırdığı zaman bundan sonra Türkiye'nin hiçbir şekilde üst gelir grubuna çıkmadan artık bundan sonra orta gelir grubu, daha sonra biraz daha nüfusu yaşlandıkça daha düşük gelir grubu ülke durumunda kalma riski var. O yüzden bugünkü nüfusu da en iyi şekilde değerlendirmemiz lazım, bu da yapmamız gereken diğer bir şey.
Şimdi, esneklik, kimi zaman biraz esneklik gerekiyor, diğer taraftan da güvence. Esneklikle güvence arasında denge kurmamız gerekiyor, mesela güvenceyi sıkı sıkıya savunanlar şunu söylüyorlar, -ki ben onlara o anlamda hak veriyorum- diyor ki: "Yani kendisinde kalmayacak işçiye hiçbir firma yatırım yapmaz." Hâlbuki biz biliyoruz ki yani özel sektör açısından insanların niteliği arttıkça verimi artıyor, verimi arttıkça firmasına, çalıştığı yere daha fazla faydası oluyor. Şimdi, çok esnek yaptığınız zaman bu sefer eğitmiyor yani çünkü yarın başka bir yere gidecek, ona yatırım yapmıyor. Bu sefer aşırı korumacı yaptığınız zaman kimse istihdam etmiyor yani belli bir ölçekte tutuyor. Hele hele bizdeki gibi -ben onu seçim çalışmalarımda çok eleştirdim- devlet kendi yapması gereken işleri firmaların üzerine bana göre yüklememeli. "Yok işte 50 işçi olduğu zaman şöyle, 100 olduğu zaman böyle, 200 olduğu zaman..." onların hepsi ihtiyaçtır, yapılması lazım yani kreşiydi, şuyuydu, buyuydu ama bunu devlet yapması lazım, bunu devletin finanse etmesi lazım. Yani şimdi siz gidiyorsunuz sanayicinin üzerine, zaten kayıt dışılıkla da mücadele eden bir ekonomi değilsin, adam 50'ye getiriyor ölçeğine göre veya 250'ye getiriyor, orada duruyor, 250'nin üzerinde kayıt dışı çalıştırıyor. "Ben ne uğraşacağım işçiyle?" diyor, 250'de donduruyor, işini büyütmüyor. Hâlbuki biz işlerimizi büyütmek durumundayız. Yani hakikaten zor dediğim o yani netice itibarıyla Erhan Usta ne diyorsunuz derseniz, ne diyeceğimi bilmiyorum ama bu konunun iyi çalışılması lazım, etki analizi dediğimiz şeyler Sayın Bakanım, hakikaten bu. Şimdi, arkadaşlar mutlaka çalışmıştır, "uzun süredir gündemde" dedi ama bunların çok bilimsel olarak kendi önceliklerimiz, kendi hani geliştirmek istediğimiz alanlar çerçevesinde yani hangi tarafı daha fazla önemsiyorsak o çerçevede buralara ilişkin mesela daha bilimsel çalışmalar önümüzde olmuş olsa bugün kararlarımız da kolaylaşacak. Ama böyle bir kültürümüz yani bugünkü sadece Çalışma Bakanlığı için demiyorum, zaten bu kültür maalesef bir şekilde yok, o yüzden zor bir iş yapıyoruz. İnşallah, işte bir orta yolu buluruz diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.