KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli bürokratlar; öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, ben farklı bir konuyla başlamak istiyorum. Mayınlı sahaların temizliği Türk ve yabancı şirketlerin iş ortaklığında yapılabilecek projelerin gümrük muafiyetlerinden yararlanması amaçlanan bir maddemiz var bu düzenleme içerisinde yani kısacası mayınlı sahaların temizlenmesiyle ilgili Türk ve bunun yanı sıra da yabancı şirketlere bu görevin, yetkinin verilebileceğini anladığımız bir düzenleme.

Ben burada öncelikle yetkililere şunu sormak istiyorum: Mayınlı sahaların temizlenme konusu özellikle 2004'lü, 2005'li yıllarda ve son 2009'lu yıllarda gündeme gelmişti ve o dönemde mayınlı sahaların temizlenmesiyle ilgili beş yıl ve temizlenen alanların da temizleyenlere kullanmak üzere kırk dört yıllığına verilmesiyle ilgili bir kanuni düzenleme yani kırk dokuz yıllığına devredilmesiyle ilgili bir düzenleme bu Meclisin gündemine, ülke gündemine gelmişti ve sonrasında gerçekler ortaya çıktı ve bu mayınlı sahaların yani temizlenen alanların yıllarca kullanılmamış o bakir toprakların İsrail'e verilmesiyle ilgili gerçek ortaya çıkınca konu ülke gündemine oturdu ve yine Cumhuriyet Halk Partisinin yargıya taşımasıyla bu konu o tarihte kapanmıştı. Şimdi, o günlerden bugüne ele alırsak temizlenen mayınlı sahalar ne kadardır ve temizlenen bu mayınlı sahaları ne şekilde kullanabiliyoruz? Yani o düzenlemelerin başlangıçta amacı tarımda kullanılmak olarak ifade edilmişti. Bu alanlar ne kadar temizlenmiştir? Alanlar amacına uygun yani tarımda kullanılmakta mıdır ve kullananlar kimdir yani Türkler midir, Türk firmaları mıdır, yabancılar mıdır? Bu konunun ben cevabını sizlerden istiyorum.

Şimdi, mayınlı sahalar niye önemli? Bakın, mayınlı sahaları ülkenin aslında bir taraftan baktığınızda orada yıllardır kullanılmayan alanların bir anlamda mayınlar nedeniyle kullanılamaması olmakla birlikte, sonraki süreci şöyle izlediğimizde ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Bu mayınlı sahaların temizlenmesiyle birlikte ülkeye kontrolsüz bir şekilde giren yabancılar ve özellikle de o mayınlı sahaların temizlendiği güneydoğu sınırında eğer dikkate alırsak milyonlarca Suriyelinin Türkiye'ye girdiğini görebiliriz yani burada aslında bir projeden bahsetmenin mümkün olduğunu düşünebiliriz, o nedenle çok önemlidir. Bu maddede yabancılarla da mayınlı sahaların temizlenme meselesi öngörülmektedir. Daha önce Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına bir aykırılık teşkil edebileceğini düşünüyorum. Eğer yine de bir saha temizliği ihtiyacı varsa tamamen millî kaynaklarımızla ve de yabancılara bu alanların terk edilmeden bu temizliğin yapılması ama bunun yanı sıra da sınırların güvenliğinin sağlanmasına ihtiyaç var yani bu ülkenin yine bir 5 milyon, 6 milyon, d belki de daha fazla yabancının Türkiye'ye girmesini kaldıracak hâli kalmamıştır değerli arkadaşlarım.

Bununla birlikte, bu düzenleme içerisinde değerli arkadaşlar, önemli konular var, gerçekten ülkemizi çok yakından ilgilendiren önemli konular var. Özellikle de ülkemizin en temel kurumlarından olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin görev yapan personelinin bekleme süreleri meselesi. Benden önce de değerli arkadaşlarımız bu konuları değerlendirdiler, bu konularla ilgili görüşlerini ifade ettiler. Ben şunu söylemek istiyorum: Ülkemizin en temel kurumlarından dedik, evet, gerçekten de çok önemli ve değerli; o nedenle askeriyenin temel prensipleriyle oynamamak gerekir çünkü askeriyenin temel kurallarını, temel prensiplerini bozduğunuz anda maalesef ki bizim o "Peygamber ocağı" dediğimiz askeriyeye siyaseti bulaştırmış olmaktasınız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kanuni düzenlemede terfi süreleri Cumhurbaşkanına verilen yetkiyle artırılabilecek ya da kısaltılabilecek. Şimdi, burada bu takdir hakkı -öncelikle şunu soruyorum- görev yapan, örneğin teğmenle, yüzbaşıyla, binbaşıyla, o dönemde görev yapanların tamamıyla ilgili mi alınacak, yoksa kişiye özel mi bu yetki kullanılacak? Önce bu konunun netliğe kavuşması gerekir. Cumhurbaşkanının bu takdir hakkı örneğin o dönemde görev yapan, efendim, yarbayların terfisini, binbaşıların terfisini, diyelim ki "Beş yıl olan terfi bekleme süresini iki yıla indirdim." dediğinde bütün binbaşıları mı kapsayacak, yoksa belli şahısları mı kapsayacak? Bütün yüzbaşı ya da binbaşıyı kapsadığını bile varsaysak; şimdi, bakın, arkadaşlar, Cumhurbaşkanı diyelim ki yüzbaşılarda altı yıl olan bekleme süresini üç yıla indirdi o dönem için, binbaşılarda beş yıl olan bekleme süresini de iki yıla indirdi, bir anda aynı kişi yani aynı askerî personel on bir yıllık toplam bekleme süresini beş yılda tamamlamış olacak. Kendinden önce görev yapan ve kıdem itibarıyla daha önde olan, daha kıdemli olan bir personel ise belki 8'inci, 9'uncu yılında olacak ama kendinden devre devre geride olanla aynı statüde olacak. Arkadaşlar, böyle bir yöntem kabul edilemez; bu, tamamen askeriyenin temel prensiplerine aykırı ve bunun oradaki nizamı bozucu bir düzenleme olacağını askerlikte görev yapmış ve şu an o kurum içerisinde olan tüm yetkililerin benden fazla bildiğini ben kabul ediyorum, herkes bunun farkında ama maalesef ki kimse bu konuda ses çıkaramıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, üniversitelerde rektör atamayla ilgili olan konu da yine tartışmaya açık bir konu. Daha önce, biliyorsunuz, üniversitelerde öğretim üyeleri tarafından rektör seçimi yapılır; rektör seçiminde en fazla oy alan ilk 6 YÖK'e bildirilir, YÖK tarafından da yine uygun görülen, en fazla oy alan 3 kişi, 3 rektör adayı Cumhurbaşkanının onayına sunulur ve Cumhurbaşkanı kendisine sunulan yani sonuçta seçime girmiş ve yine, sonuçta o üniversitede görev yapan öğretim üyelerinden oy almış olan kişiler arasından bir rektör seçer. Efendim, neymiş? Rektör seçildiğinde kendisine oy verenlere birtakım kolaylıklar, avantajlar sağlar ya da işte onlara bazı avantajlar vermek zorunda hisseder kendini ya da oy vermeyenlere farklı tavır alabilir. Değerli arkadaşlar, bakın, o zaman bu ülkede bu mantıkla bakarsanız şunu da söyleyeyim: Hiçbir yerde seçim yapmayın yani sonuçta biz demokrasiye inanıyorsak ki üniversiteler de özgürlüklerin en iyi şekilde uygulanması gereken yerlerdir, özgür eğitimlerin olması gereken yerlerdir ve sonuçta siz yani "Kendine oy verene, işte, efendim, iyi davranır, vermeyene kötü davranır." gibi bir mantıkla bunu değerlendiremezsiniz. Şimdi, ne oluyor? Şimdi Cumhurbaşkanı atıyor. Ya, arkadaşlar, artık öyle rektörlükler, öyle üniversiteler oldu ki bu ülkede yani AKP il başkanını arattırmıyorlar çok sağ olsunlar yani son dönemdeki şu gelişen olaylara baktığınızda, kendi öğrencisine hasmane tavır takınan, kendi öğrencisine karşı her türlü olumsuz tavır ve davranış içerisinde olan üniversite yönetimleri var. Neden? Bazısı isteyerek, bazısı da istemeden onu yapmak zorunda. Niye? Çünkü kendisini artık Cumhurbaşkanına tamamen bağlı hisseden rektörler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Arı, bir dakika ekliyorum.

CAVİT ARI (Antalya) - Bu eğitim anlayışıyla bir yere varamazsınız arkadaşlar.

Bu bölümdeki son sözüm de şu olsun Sayın Başkanım: Şimdi, yeni iskân nedeniyle oluşturulan ve nüfusu 5 bin ve üzerinde olan herhangi bir yerleşim yerinde belediye kurulabilir; 16'ncı madde. Burada neyi kastettiğinizi açıklamanızda fayda var. Bu yeni yerleşimden neyi anlıyoruz? Mevcut yerleşimler, zaten şu an belediyelik alanlar. Yeni yerleşimler, özellikle deprem bölgesini, deprem bölgelerindeki alanları mı ilgilendiriyor? Bu konudaki son sözüm ve sorum da şu olsun: Kanuni düzenlemelerde bütün yetkileri biz artık Cumhurbaşkanına veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

CAVİT ARI (Antalya) - Peki, bu düzenlemede 16 ve 17'inci maddelerde Cumhurbaşkanında olan belediye kurulması ya da belediyelerin kapatılmasıyla ilgili yetkiden neden Cumhurbaşkanının yetkisine son verilmiş? Neden Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yetki verilmiş? Bunu soruyorum.

Teşekkür ederim.