KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, sayın uzmanlar ve bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, biz raporun taslağını görecek miyiz?

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Göreceğiz.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Ve sonra, o taslağı gördükten sonra yine bir oturum yapacak mıyız?

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Şimdi, aslında şöyle: Bugün resmen bitiyor ama gayriresmî olarak fırsat bulabilirsek olur.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Taslağı okuyup belki...

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Görüş almak için toplantı şeklinde de yapabiliriz ya da 2'li, 3'lü de olabilir, gruplar hâlinde de yapabiliriz, ona henüz karar vermedik. Biraz da daha doğrusu Meclisin bu konudaki usulü nedir... Resmî toplantı yapamıyoruz ama görüş alabiliyoruz. Fırsat bulursak yine gayriresmî kendi içimizde değerlendirebiliriz.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Anladım. Belki Sevilay Hanım'ın dediği gibi taslağı görüp bu toplantı öyle yapılsaydı daha verimli olabilirdi. Yani bu son toplantı, hani bir taslak üzerinden ama neticede...

BAŞKAN FATİH DÖNMEZ - Tabii, rapor bir taraftan devam ettiği için...

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Tabii, ben öncelikle size çok teşekkür ediyorum, Başkanlığınızda verimli bir çalışma oldu. Siz, Sayın Başkan Yardımcısı, Sözcü ve tüm üyelere tabii ki çok teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, hem Meclisimizden özveriyle katkı sunan arkadaşlarımıza, uzman arkadaşlarımıza hem de diğer kamu kurumlarından yine deneyimleriyle, tecrübeleriyle, bilgileriyle, donanımlarıyla hem Komisyon çalışmalarına hem de ortaya çıkacak olan nihai rapora katkı sunan ve sunmakta olan tüm arkadaşlarımıza yürekten teşekkür ediyorum.

Ben de sizin ifade ettiğiniz gibi, başlangıçta bu konudaki bilgilerimle kıyasladığımda gerçekten bilgilendim. Doğru, evet, bazen kafamızda daha fazla soru işaretleri oldu ama bu da kötü bir şey değil, iyi bir şey aslında. Komisyon çalışmalarında siz de bizlere, tüm milletvekillerine sorularımız için olabildiğince zaman tanıdınız, bunun için ayrıca teşekkür ediyorum.

Belki usul anlamında eksiklik olarak aslında bir şeyler dile getirmiştim ama takdiriniz öyle oldu, şunu söylemiştim: "Belirlediğimiz ara başlıkları da yani bir sonraki, iki sonraki, üç sonraki toplantıların takvimini bizimle paylaşsanız bizim önerilerimiz olabilir." diye ifade etmiştim ama o çok öyle olmadı. Yani işte hukuk alanında, işte etik alanda her bir milletvekilinin farklı önerileri de olabilirdi ama takdirleriniz doğrultusunda gitti gündem. Bu noktada doğal olarak bazı eksiklikler oldu, mesela biz meslek odalarının, akademik odaların temsilcilerini dinleyemedik, onlar kendi aralarında tartışıyorlar, sizlere de geliyordur, bizlere de geliyorlar; yapay zekânın özellikle işte istihdam noktasında yaratacağı sıkıntıları, bunları bizlerle birer ikişer paylaşıyorlar ama burayla da paylaşabilirlerdi. Benzer şekilde, hukuk meselesinin tartışıldığı oturumda gönül isterdi ki Türkiye Barolar Birliğinin de bu konuda yaptığı ve yapmakta olduğu çalışmalar var, bunlar da Komisyon üyelerinin bilgisine sunulabilsin. Bizleri illerimizde, mesela bazen bizi, sizi Eskişehir'de kurumlar çağırıyor, mesela bizim baromuz çağırdı, onların da kaygıları var, avukatların da tahmin edersiniz ama şuna imkân verilebilir belki yine uygun görürseniz: Buraya gelip sunum yapamamış dahi olsa kamu kurumları ya da sivil toplum örgütleri ya da diğer kurum, kuruluşlar uygun görürlerse rapora konulmak üzere kaygılarını, önerilerini, eleştirilerini Komisyonumuzla paylaşabilirler diye düşünüyoruz.

Bizlerin başta verdiği isim, kurum vesaire önerilerinin bir bölümünün Komisyon tarafından değerlendirildiğini ve dinleme fırsatımız olduğunu görmekten memnun olduk. Bir bölümünü de bazen benzerlikler nedeniyle, bazen muhtemelen örtüştüğü için, o da takdirdir tabii, ona bir şey diyemiyorum...

Tabii ki taslak ortaya çıktığında da bazı fikirlerimizi paylaşacağız ama ben şöyle son dört aya böyle kabaca baktığımızda aklımda kalan birçok... Tabii ki yapılanlar var, yapanların ellerine sağlık diyoruz yani gerek TÜBİTAK'ın gerek kamunun, başta Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi olmak üzere, onunla sınırlı olmak üzere bu konuda bugüne kadar emek ortaya koyulmuş, ulusal programın ortaya çıkışındaki yapılan çalışmalar, hazırlıklar tabii ki önemli. Ancak en azından kendi gözlemim anlamında birçok hedeflenen şeyin de uzağındayız. Yani mesela ben bir soru sorduğumu hatırlıyorum, buradadır belki ilgili kurumun temsilcisi. İşte 2025'te ne kadardı, doğru mu hatırlıyorum? "50 bin yapay zekâ uzmanı" diye raporlardan gördüğümü hatırlıyorum eğer doğruysa, buradaysa yazanlar. Ben burada sordum aynı şeyi o raporu yazan kurumun temsilcisine, verdiği yanıt, tutanaklarda var, biliyorsunuz. "Yani bunu tespit etmenin imkânı yok zaten Sayın Vekilim." diye bir yanıt verdiler. Tespit etme imkânı yoksa o zaman böyle havalı şeyler koymayacağız, koyuyorsak "Şu kadar uyduk, şu kadarı yolda." diyeceğiz ama hiç rakam söylemeden "Bunu tespit etmenin imkânı yoktur." derseniz o zaman gerçeklerden yani kendi ulusal olarak, ülke olarak gerçeklerden uzak olduğumuz sonucu çıkar. O hedeflere ulaşılması ve yeni konulacak hedeflere ulaşılması tabii Türkiye olarak hepimizin ortak arzusudur.

Birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum: Birincisi, hepimiz gelen kurum temsilcilerinde de gördük ki GPU eksikliğimiz önemli bir husus. Yani bu noktada TÜBİTAK'ın en güzel şeyini de süper bilgisayarı da gördük, etkilendik ama bu süper bilgisayarın aslında yetmediğini de gözlemledik. Gerek özel sektörle konuşmalarımızda ama ondan öte akademiyle konuşmalarımızda belki sizlerin de dikkatini çekmiştir; randevuyla süper bilgisayardan faydalanabildiklerini, istedikleri zaman bundan faydalanamadıklarını gördük. Demek ki bunun üzerine daha fazla kaynak ayırmamız lazım. Ne yapılacaksa ki zaten neler yapılacağını bilen isimler de şu anda salonda ya da dinlediğimiz isimler arasında, hepsi biliyorlar ama anlaşılıyor ki bu GPU meselesine de bizim kaynak ayırmamız gerekiyor net bir şekilde.

Yine, baktığımızda, üniversitelerde -ki benim dikkatimi çeken gittiğimiz yerlerdeki- çok iyi programlar hazırlandı, bir kere daha teşekkür ediyorum, İTÜ'yü, Koçu hatırlıyorum, maalesef deprem nedeniyle Sabancıya gidemedik ama gidip dinlediğimiz, konuştuğumuz ve bizim Eskişehir'de Sayın Başkanım sizinle 3 üniversitenin kadrolarıyla bir araya geldiğimiz toplantılarda dile getirilen hususlar önemliydi. Onlardan bir tanesi, böyle benim aklımda öne çıkıveren; doktoralı, yetişmiş insanı tutma meselesine kafa yormamız gerekiyor. Yani sadece raporda değil, hayata geçirme noktasında da bu önemli. Yani şöyle bir eğilim gözlemlemekteyim Sayın Başkanım, değerli üyeler: "Her yerde yapay zekâ programları açalım." Yani böyle bir eğilim var akademide. Ben bunu iki kere düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum yani her yerde yapay zekâ programı açmaktan ziyade biz bilime katkı sunacak doktora programlarına daha fazla kaynak ayırmalıyız ve o doktora programlarında hem eğitim görme hem de oradan daha sonra ayrıldıktan sonra istihdam noktasında bizim bu yetişmiş kaynağımıza daha fazla maddi imkânı yaratacak programlar ya da istisnai pozisyonlar, programlar üzerinde kafa yormamız gerekiyor yani bu net bir şekilde benim gözlemlediğim şey, önemli.

Çok fazla yapay zekâ programı, evet, yapay zekâ okuryazarlığı önemli. Bunun millî eğitimde nerede olması lazım, hangi yaşta konulması lazım, evet ama ön lisans, lisans, işte her yerde yapay zekâ programı açmak... Yani bunun faydalarını, zararlarını düşünmemiz lazım. Yani bunu belki de uzmanlarıyla -dediğim gibi- zaten tartıştık yeterince ama rapora koyarken ya da raporun ötesinde, hayata geçirirken bu konunun iki kere düşünülmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bizim asıl odaklanmamız gereken uzmanlık yani artı değer üretecek olan uzmanları elimizde tutma meselesi, işte "Okuyan kaçıyor." eleştirilerini ya da dertlenmesini hepimizin aklımızda tutmamız gerektiği kanaatindeyim.

Bu enerji meselesi: Anladığım kadarıyla ne kadar GPU'ya yüklenirsek o kadar enerjinin üzerinde de düşünmemiz gerekiyor. Bu yapay zekâ meselesi aynı zamanda enerji konusunu da gündeme getirmekte.

Yine, veri, tabii olmazsa olmazı, işte, ilk günkü tartışmalarımızdan bu yana veri ve verinin anonimleştirilmesi konusunda bence genel bir kanaat oluştuğunu düşünüyorum Komisyonumuzda. Yani bu konuda kamunun çok da cimri davranmaması lazım. Veri anonimleşmezse maalesef yapay zekâyı işletme noktasında kısır bir döngüde kalacağımızı hepimiz görmüş durumdayız. Anonimleşme konusu üzerine bence özel eğilmemiz gerekiyor. Bu konuda daha cömert gözüken kurumlar var, daha çekingen gözüken kurumlar var; burada bir ortaklaşmaya ihtiyaç var. Özel sektör, tabii, bunun tamamını istiyor farkındaysanız, akademi de öyle yani "Ne kadar veri olursa o kadar iyi." diyorlar. Evet, doğru, kişisel veriler önemli, korunması önemli ama yapay zekâ alanında bizim özellikle öne çıkabileceğimiz, Türkiye açısından önemli denilen sağlık gibi, tarım gibi yani datamızın bol olduğunu düşündüğümüz alanlarda önümüzün açılması için bu veri meselesinin biraz belki işte karar vericiler tarafından kamu kurumlarının teşvik edilmesi, desteklenmesi, cesaretlendirilmesi gerekiyor. Bu yapılırken de işte hangi, ne zaman, neyi tartışırsak tartışalım yani bence artık kim yapay zekâyı tartışıyorsa karar vericilerde, Türkiye'de -Cumhurbaşkanlığı olabilir, TÜBİTAK olabilir- belki de kurulmasını önereceğimiz yeni bir yapıya da ihtiyaç olduğu anlaşılıyor çünkü benim görebildiğim kadarıyla -çok da iç tartışmalarına vâkıf değilim ama- bu Siber Güvenlik Kurumu oluşturulduktan sonra sanki Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisinde bir "Biz ne yapacağız şimdi?" havası var, sanki orası da bunu üstlenemeyecek, belki bir yeni yapıya ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim ama bu yapı bir hantal bürokrasi değil, etkin çalışacak bir yapı olması lazım eğer yapılacaksa ya da mevcut yapılardan birinin etkinleştirilmesi, güçlendirilmesi gerekiyor.

Benim anladığım, gördüğüm, yapay zekâda, işte bizimle paylaşılan istatistiklere baktığımızda -gelen uzmanlar sağ olsunlar, hepsi alanlarında etkin, yetkin isimlerdi- Türkiye kötü durumda değil, en kötü durumda hiç değil ama bu rekabetin de gerisinde kalmamak için süratle bazı atılımların yapılması lazım. Tabii, burada baktığınızda da hep kamu başı çekmek durumunda. Özel sektör, evet, çok istekli gözüküyor ama o istek kadar ortaya şey koymadığını da ben kendi adıma gözlemledim yani gerek maddi kaynağı gerekse gerekli AR-GE anlamında yeterli kaynağı koymadığını görüyoruz. Kamunun bu noktada yönlendirici, teşvik edici olması lazım. Orada da dediğim gibi, etkin çalışan bir yapıya ihtiyaç gözüküyor.

Bu noktada ben Meclisimizin bu görev süresi sona eren Yapay Zekâ Komisyonuna benzer bir komisyona ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yani işte bir Dijital Mecralar Komisyonu var ama bu aslında bunu karşılamıyor. Yani ikisi birleştirilip yeni bir komisyon mu olur, yoksa yapay zekâyı öne alan ya da adı bilimsel -ne diyelim- yani bilimsel teknolojiler mi olması lazım, birlikte de tartışabiliriz ya da Meclis tartışır bu konuyu ama böyle bir kalıcı komisyona ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim çünkü sanayi, bilim, teknoloji vesaire olan komisyon da bunu karşılamaz çünkü oranın da çok fazla... O komisyonun da baktığınızda adı bile üç dört satır sürüyor. Böyle bir ihtiyaç olduğunu hissediyorum.

Az önce söyledim, bu etkin çalışacak her neyse -yarım kaldı, özür dilerim- kurum, kamu kurumu, akademi ve diğer, her yerde mutlaka etik tartışma birlikte olmalı yani etiği ayrı yapmamalıyız. Yani biz sağlığı tartışırken yanında etik olmak zorunda, yani onun etik komisyonu, uygulamadaki etik tartışmacısı; işte hukukta konuşuyorsak Adalet Bakanlığında; evet, eğitimde... İşte bu tüm tartıştığımız başlıklar var ya, hafta hafta tartıştığımız, bu işin vazgeçilmezi sorumluluk noktasında. Hele hele insan hayatını etkileyen işte -konuştuk- sağlık gibi alanlarda yani bire bir insan hayatını etkileyen alanlarda vazgeçilmezi. Belki de bizler ya da işte kim Türkiye'de bundan sonra bu sürecin karar vericisi noktasındaysa ve uygulayıcısı noktasındaysa mutlaka işte bir bilim insanının yanında bir hukukçunun, bir yapay zekâ etiğini bilen çalışanın -ismi hukukçu olur, etik olur- birlikte olması lazım. Mevzuat çalışması yapılırken de bunun bence el ele yürümesi lazım. Yani biz önceyi mevzuatı yapalım, sonra hukukçu baksın; o, etik olmuyor, olmamalı. Bence baştan aşağı bunun birlikte yürümesi lazım.

Yine bir başka dikkat çekmek istediğim husus, Sayın Başkanım, gördüğüm kadarıyla şeyin arasına sıkışmış gözüküyoruz ya da ABD'nin, Çin'in başını çektiği az regülasyoncularla Avrupa Birliğinin başını çektiği "Her şeyi planlayalım önce, ondan sonra uygulamaya geçsin, daha fazla regülasyon." diyen iki ayrı akımın, ekolün arasında gözüküyoruz ve dinlediğimizde -yani ilk başta ben Komisyona geldiğimizde- daha fazla regülasyoncu diye düşünürken, özel sektörü dinlediğimde, özel sektöre bakmadan önce akademiyi dinlediğimde, bilimi dinlediğimde onlar da hızlı davranmamız gerektiği hususunda bizi uyardılar. Bu uyarıların kıymetli olduğunu düşünüyorum. O yüzden yani evet, hepimizin -hani şey bütün gelenler de öyleydi, biz de öyle, evet, AB'nin bu tüzüğü var, işte bunu alalım ama- işlerin yavaşlayacağı noktasındaki uyarılara çok dikkat etmemiz gerekiyor. O yüzden, Sayın Başkanım, belki de yasal mevzuat noktasında çalışma yapan arkadaşlara -ki onların da yine bu salonda olan arkadaşlarımız olacağını tahmin ediyorum- biraz bence esneklik tanımamız gerektiğini düşünüyorum. Yani o esnekliğin ölçüsünü de bence yine özel sektörün, kamunun uygulayıcı kurumlarının ve bilimin yani akademinin, aslında Komisyonumuzda hep görüşlerini aldığımız paydaşların biraz belirlemesi gerektiğini düşünüyorum çünkü sınırsız, hani hiç regülasyon olmadığında -kişisel veriler- etik tartışmalar oluyor ama tamamen her şeyi baştan aşağı denetim altına alalım dediğimizde de bu aslında eşyanın tabiatına da aykırı bir nokta oluyor çünkü bizden önce gidiyor yapay zekânın hızı. O anlamda onu önemsediğimi ifade etmek istiyorum.

Evet, yapay zekâ demokratik olmalı, insani olmalı, bunları nasıl sağlayacağımız noktasında dünyadaki tartışmaları bundan sonra takip etmeye devam edeceğiz. Bu dört aylık süreç, bizi en azından, bulunduğumuz noktada, şu anda baktığımızda tartışmaları görecek bir seviyeye getirdi. Sağ olsun, tüm bize katkı sağlayan kurumlara, uzmanlara teşekkür ediyorum ama bu süreklilik arz eden bir şey. Yani yarın Komisyon bitecek ama yapay zekâ transformasyonu, devrimi devam ediyor. Hepimizin bundan sonra bireysel sorumluluğunda olacak buna ayak uydurmak ama Türkiye Cumhuriyeti olarak baktığımızda, işte bu kurumlar, belki kurulacak yeni yapı, mevcut yapılar, onların sorumluluğu devam ediyor. Umarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bunun süreklilik arz eden bir mesele olduğuna, Komisyonun raporunu Genel Kurulda tartışırken belki buna ilişkin öneriler noktasında Meclisimizde kamuoyunu aydınlatma, Meclisimizin dikkatini çekme fırsatımız olur.

Benim önümdeki notlardan şimdi, şu anda aklıma gelen bu ama taslak tabii ki hepimiz için üzerinde tartışacağımız bir yol haritası olacak. Belki tekrar bir toplantı yapabilirsek -adı resmî olmasa bile, gayriresmî de olsa- komisyon salonunda toplanıp gayriresmî de konuşabiliriz yine. Belki o da kıymetli olur.

Türkçe dil modeli meselesi; ben o konunun hâlâ -yine taslakta da tartışılacak- olumlu yanları da olduğunu düşünüyorum ama bir taraftan da acaba hani bizi belli bir şeyle mi sınırlayacak diye de düşünmeden edemiyorum. Sormaya da çalıştık her gelene. Evet, bir Türkçe dil modeli olduğunda iyi olacak ama tüm baktığınızda o bilmem kaç teralar vesaire yani dilimin ermediği, aklımın ermediği büyüklükte veri ise... Yani ana dil İngilizce olarak bir alan var, hani biz kendimizi ondan sınırlamalı mıyız Türkçe dil modeliyle? Burada yine ben uzmanların tabii tavsiyelerine kulak vermenin esas olacağını düşünüyorum.

Ben, tekrar hem size Sayın Başkan, Başkan Yardımcımıza, sözcümüze, tüm Komisyon üyelerimize ve gerek Meclisimizden gerek diğer kamu kurumlarından gelerek mesaisini buraya ayıran, emeğini buraya ayıran, bugüne kadar da bu alanda emek harcamış olan uzmanlarımıza teşekkür ediyorum. Bu Komisyonun çalışmasını, yazacağı raporun ve daha sonrasında kamuoyuyla paylaşacağımız görüşlerin ve Meclis Genel Kurulundaki tartışmaların, inşallah, bu alanda bizi, ülkemizi arzu ettiğimiz şekilde daha da ileriye götüreceği; halkımızın, milletimizin ve gelecek kuşakların yararına sonuçlar oluşturacağına olan inancım ve umudumla çok teşekkür ediyorum, sağ olun.