KOMİSYON KONUŞMASI

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, Merkez Bankamızın Değerli Başkanı, yöneticileri, değerli basın mensupları; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün antiemperyalist ve tam bağımsız bir Türkiye ideali için hayatlarını feda eden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamlarının 53'üncü yıl dönümü. Üç fidanımızın bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik ideallerinin her daim takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.

Geçtiğimiz hafta TBMM Meclis Başkan Vekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'i kaybettik. Sırrı Süreyya Önder, entelektüel kimliği, renkli kişiliği ve esprili ve keyifli sohbetleriyle bizlerde hiç unutulmayacak izler bıraktı, onu hep hatırlayacağız. Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine ve DEM Parti ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Diğer taraftan, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'e yapılan alçakça saldırıyı bir kez daha lanetliyorum. Bu alçakça saldırı sadece Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına değil demokrasimize ve millî iradeye yapılmış bir saldırıdır. Bu alçakça saldırının arkasında kim ya da kimler varsa tespit edilmeli ve en ağır cezaya çarptırılmalıdır.

Evet, öncelikle bu güzel sunum için Sayın Karahan'a teşekkür ediyorum. Merkez Bankamızın kanununa tanımlanmış şekilde yılda 2 kere düzenli olarak sunuşları yaptığını görüyoruz. Bu da bizi memnun ediyor. Bu anlamda, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımıza da -sizi unutmadım- teşekkür etmek istiyorum. Yani buradaki bu bilgilendirme süreci bizim için önemli. Tabii, ayrıntılı konuşacağız zaten.

Şimdi, konuşmama geçersem, Türkiye büyük bir kriz içinde. Ekonomik, sosyal, siyasal, yönetsel bir krizle karşı karşıyayız ve bugün önümüzdeki ay içinde 2023 seçimleri sonrasında uygulamaya konulan ekonomik programın ikinci yılını tamamlamak üzereyiz. İki yıllık bir program önemlidir yani istikrar programları genel olarak zaten bir buçuk iki yılda sonuçlarını ortaya çıkartır fakat burada öyle baktığımız zaman, ortada başarılı bir sonuç yok ve daha ilginci ortada bütüncül ve kapsamlı bir ekonomik istikrar programı da yok. Dezenflasyon hedefine kilitlenmiş bir para politikası programı var. İki temel kanal üzerinden ilerlemeye çalışıyor. Bir taraftan yurt içi talebi kısmaya, hem hane halkı harcamaları hem reel sektör açısından yüksek faiz politikasıyla talebi azaltarak talep enflasyonu yönünde gelecek olan etkileri bertaraf etmeye, diğer taraftan da yüksek faizin yurt dışından sermaye hareketini, özellikle kısa dönemli, kısa vadeli sermaye "carry trade" dediğimiz sermaye biçimlerinin de girişini sağlayarak döviz kurunu baskılamaya, buradan da bir maliyet enflasyonu yönünden gelecek olan etkiyi, enflasyonist etkiyi ortadan kaldırmaya çalışıyor. Böyle bir program var ama ne yazık ki baktığımız zaman buna ilişkin ortada bir başarı yok.

Bakın, çok ilginçtir, şunu göstermek isterim: Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; bu, Ağustos 2023 yılında Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılmış bir sunuş. 3 dönemden oluşuyor: Eylülde başlamış. Haziran 2024'e kadar bir geçiş dönemi vardı. Haziran 2024'ten Haziran 2025'e kadar yani bir ay sonraya kadar bir dezenflasyon dönemi olacaktı, arkasında da Haziran 2025'te dezenflasyon tamamlanmış olacaktı süreçte ve istikrar dönemi olacaktı ama nerede? Daha dezenflasyonu gerçekleştirmiş değiliz ve ne zaman gerçekleşeceği belli değil. Böyle bir şey olabilir mi? Yani bu şekilde Merkez Bankasının itibar kazanması ve ciddi anlamda bir istikrar programını uygulayabilmesi mümkün mü? Zaten uygulamadığı ortada. Ne beklentiler kırılabildi ne ciddi bir yapısal önlem var, yapısal tedbir var. Ekonomideki eksik rekabetçi yapılar devam ediyor. Oturup da dışarıdan dış dinamikler, işte, yurt dışındaki gelişmelerin Türkiye'ye etkisi falan gibi şeyler tabii ki olur, her ülkeye olur ama ciddi anlamda baktığımızda dışarıdan gelen bir etki yok; tamamen içeride uygulanan politikalardan kaynaklanıyor bu.

Peki, bu krizin nedeni ne? Bu krizin nedeni çok açık ve net. 2021 yılının Eylül ayında Cumhurbaşkanının "Faiz sebep, enflasyon sonuç" tezinin, kendisine kanunla verilmiş görev fiyat istikrarını sağlamak ve Türk lirasının değerini korumak olan Merkez Bankası tarafından uygulanması sonucunda bugün gelinen noktadır. Hatırlayın, dört ay içinde, aralık ayına kadar yüzde 19'dan yüzde 14'e inmiştir faizler; yüzde 19 olan enflasyon önce yüzde 35'lere, sonra yüzde 80'lere kadar çıkmıştır ve dolar kuru 8 lira 30 kuruştan 18 lira 30 kuruşa çıkmıştır ve kur korumalı mevduat sistemi gelmiştir. Bugün ekonomi içinde yaşadığımız bütün sıkıntıların altında bu var. Bugün konut ve kira fiyatlarındaki artışın -ki hizmet fiyatlarında katılıktan bahsedildi- altında bu var çünkü insanlar paralarının değerini koruyamayınca önce dövize, altına gittiler; kur korumalı mevduat sistemiyle baskılanınca da nereye gittiler? Gayrimenkule ve aynı şekilde mal alımı da o dönemde ciddi anlamda hane halkı tüketimlerinde, özel tüketimde de ciddi artış oldu. Bu kur korumalı mevduat sisteminin nereye geldiğini biraz sonra konuşacağız ama bunun topluma olan maliyeti çok yüksek oldu ne yazık ki.

2023 Haziran sonrası ise birdenbire para politikasında 180 derece bir dönüş oldu. Hatta Mehmet Şimşek o dönemde "Türkiye'nin artık rasyonel politikalara dönmekten başka bir çaresi yok." diye ifade etti görüşünü ve onun sonucunda birdenbire yüzde 8,5'lara kadar inen faiz artışları sonrasında yukarıya doğru çıktı, yüzde 50'lere kadar tırmandı. Ama bugün geldiğimiz noktada şunu görüyoruz -biraz önce de gösterdim grafikte- dezenflasyon üzerine odaklı olan program son derece başarısızdır. Bakın, 2025 Nisan ayı enflasyon rakamı yüzde 37,86. Yıl sonu enflasyon hedefi neydi OVP'de? Önce yüzde 17,5'tu, sonra Merkez Bankası bunu yüzde 21 yaptı, sonra yüzde 24'e çıkardı. "Yüzde 24" dediğiniz zaman da bir de alt ve üst sınırlar var; yüzde 19 alt sınır, yüzde 29 üst sınır.

Değerli arkadaşlar, bu kadar geniş bir tahmin aralığı olur mu? Yüzde 19 ila yüzde 29 arasında o kadar çok fark var ki yani yaklaşık yüzde 50'ye yakın bir şey var arada, yüzde 19 ila yüzde 29 puan arasında -10 puanı koyduğunuz zaman- yüzde 50'den daha fazla. Peki, ne olacak şimdi? Merkez Bankası ne yapacak? Enflasyon hedefini güncelleyecek, revize edecek mi? Bunu sizden duymak isteriz çünkü ben bir hesap yaptım, yüzde 24 için enflasyonun önümüzdeki sekiz ayda aylık ortalama yüzde 1,13 artması lazım ancak o zaman tutuyor; yüzde 29 için aylık ortalamanın yüzde 1,63 olması lazım. 2024 yılı Mayıs-Aralık ortalaması yüzde 2,48'miş, bir önceki aya baktım -yani orada dezenflasyon uygulandığı bir dönemdi- ona göre yüzde 2,48 aylık ortalama versek sekiz ayda -mayıs ve aralıkta- yüzde 37,9 oluyor; her ay yüzde 2 artırsak yüzde 32,8 oluyor. Çok açık ve net, yüzde 35'lik ortalama bir enflasyon var, yıl sonu enflasyonu yüzde 35'in altına inmez, inemez; ortada rakamlar var. Yani tek haneli enflasyon falan hayal. Hani 2026 sonunda tek haneydi, sonra olmayacağını bilince OVP'de 2027 yılına ertelediniz; 2027'de de tek haneye inmez ve bu uygulanan politikanın yükü bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın sırtında, işçinin, emeklinin, memurun, çiftçinin. O maliyeti ödettiniz yanlış politikalarla, şimdi de ödetmeye devam ediyorsunuz. Bekleyecek ki vatandaş nasıl durumu iyileşsin, refahı nasıl artsın? Enflasyon tek haneye insin, Ondan sonra durumunuz iyi olacak. Bir laf var Türkçede: "Ört ki ölem." Böyle gayriciddi bir iş olmaz. Ondan sonra, 19 Mart sonrasında da birdenbire mart ayında politika faizini yüzde 45'ten 42,5'a indirmiştiniz, nisan ayında yüzde 42,5'ten yüzde 46'ya yükseltiniz yeniden. Niye yani neden? Bunu ayrıntısıyla öğrenmek isteriz. Genel bir açıklama... Neden böyle yaptınız? Rezervlere bakıyoruz -bu dönemde uygulanan- bu 19 Mart sivil darbe girişiminden sonra şunu görüyoruz: Brüt rezervler -14 Mart-25 Nisan kıyaslaması yapıyorum, yaklaşık bir buçuk ay- 171,1 milyar dolardan 141,1 milyar dolara inmiş, 30 milyar dolar azalış var. Net rezervler 73,9 milyar dolardan 35 milyar dolara inmiş, 39 milyar dolar azalış var. Swap hariç net rezerv 65,6 milyar dolarmış, 16,7 milyar dolara inmiş; 49 milyar dolar azalış var ve bu dönemde de 57 milyar dolarlık bir döviz satışı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, buyurun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.

Kısa vadeli dış borçlara bakıyoruz -orijinal vadesine bakılmadan, vadesine bir yıldan az kalmış- 223,6 milyar dolar. Hani bir rasyo vardır, brüt rezervin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı yüzde 63. Bunun yüzde 100'ün altında oluşu zaten ekonomi açısından, o rezerv politikasından beklenen gerekli yararların sağlanamayacağını ortaya koyar.

Diğer taraftan, kur korumalı mevduat sistemi, Merkez Bankası zararı: Bakın, 2023 yılında 818,2 milyar lira zarar etti Merkez Bankası. Her yıl kâr eden Merkez Bankası, önceki yıllar... Daha önceki sunuşlarda da konuştuk, siz de buradaki açıklamanızda Sayın Başkan "830 milyar TL'si bunun KKM'den geliyor." dediniz. Şimdi, 2024'te de 700,4 milyar lira bir zarar var. Yani nasıl bir iş? Bunun ne kadarı -şunu da öğrenmek isteriz- kur korumalı mevduat sisteminden ya da değerlemeler varsa onların hepsini ayrıntılı bir biçimde öğrenmek istiyoruz çünkü bir önceki gelişinizde size sormuştuk bunu "Ne kadarlık şu ana kadar tahmin?" diye. "Bilanço henüz daha çıkmadı, bunlar bağımsız denetimden geçecek." falan demiştiniz ama artık bitti bunlar, bunları görmek isteriz. Yani, buradaki hikâye şu: Son iki yılında 1 trilyon 519 milyar lira zarar etmiş Merkez Bankası. Bütün bankalar kâr ediyor, bankaların bankası Merkez Bankası zarar ediyor. Bir de şöyle düşünün: Yüzde 55'inin hazineye ait olduğunu düşündüğünüzde, Merkez Bankası kârları hazineye aktarılır, ihtiyat akçesi vardır, kurumlar vergisi ödenir yani şimdi böyle bir şey olmaz. Merkez Bankasını böyle bir zararla neden karşılaştırdınız? Bu zararın nedenini ayrıntılı bir biçimde öğrenmek isteriz. Bütün bunların hepsi, bugün gelinen nokta, bu uygulanan politika, dezenflasyon politikası bugün Türkiye'yi ciddi anlamda çok boyutlu bir krizin içine sokmuştur. Büyüme hızı gittikçe yavaşlıyor. Bakın, 2025 hedefi yüzde 4'tü OVP'de; en son IMF'nin açıklaması var, yüzde 2,7. İşsiz sayısı artıyor. İşsiz sayısını oturup da TÜİK'in dar tanımlı işsizlik açısından bakınca, işte, yüzde 7'ler, 8'ler civarında gösteriyoruz ama gerçek işsiz sayısı, geniş tanımlı işsizlik yüzde 30'lara yakın. Geçici olarak çalışanları çıkardığımız zaman -ki TÜİK yapıyor, atıl iş gücü diye de hesaplıyor bunu, ona sendikalar aynı zamanda geniş tanımlı işsizlik oranı diyor- 11,5 milyon kişi işsiz. Reel ekonomide ciddi bir sıkıntı var, iflas eden şirketlerin sayısı her gün artıyor, konkordato ilan eden şirketler artıyor; insanların, hane halklarının borçları artıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, ilave süre veriyorum size iki dakika daha.

Buyurun.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Reel anlamda baktığımız zaman ekonomide ciddi bir sıkıntı var. Hepsinden önemlisi, gelir dağılımı bozulmaya devam ediyor. Bakın, emeğin millî gelirden aldığı pay azalıyor, yoksulluk yaygınlaşıyor ve derinleşiyor.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - En tepede...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - EYT'deki rakamlara bakmayın. EYT nedeniyle emeklilikten gelen primler onlar; ondan önce, 2016 ile 2022'yi kıyaslayın; Sayın Kalaycı, orada çok açık ve net gözüküyor her şey.

Bakın arkadaşlar, asgari ücret 22.104 lira, açlık sınırı 24.035 lira; açlık sınırı bile geçmiş, yoksulluk sınırı 78 bin liranın üzerinde yani bugün 22.104 lirayla bir asgari ücretlinin geçinmesi mümkün mü? En düşük emekli maaşı 14.469 lira. Yani uygulanan bu politikanın yükü bu ülkede yaşayan milyonlarca insanın sırtında, sabit gelirlinin sırtında. Şöyle söyleniyordu hep: "Hadi biraz dişinizi sıkın, dezenflasyon politikası uyguluyoruz; işte, 2026'nın sonunda indireceğiz tek haneye, ondan sonra durumunuz iyileşecek." Ama sizin sunuşunuzda görüyoruz ki -ortadaki rakamlarda da görüyoruz- bu hayal, böyle bir şey yok. Kim bilir ne zaman tek haneli seviyelere inecek? Orada tek haneden kasıt da yani bir ara OVP'de vardı tek hane, ilk yapıldığında, yüzde 9,7'ye tek hane diyorduk; öyle, yüzde 10'un 0,3 puan altı değil. Yüzde 5'ler civarında sürdürülebilir çünkü Türkiye enflasyon hedeflemesi rejimine başladığı zaman, Türkiye'nin enflasyon hedefleri orada OVP'deki rakamlar bazı seneler yüzde 3, bazı seneler 4 ve 5'ler civarındaydı; yüzde 3-yüzde 5 aralığı hedefleniyordu ama bugün baktığımız zaman rakamlar bunun çok üstünde. Bu anlamda, bugün içinde bulunduğumuz kriz büyük bir kriz. Bütün bu yaşananlar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, buyurun, toparlayın.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim.

Ekonomi, tabii, sadece ekonomi değil; onun dışında, bir ülkede ekonominin iyi işlemesi için öngörülebilirlik lazım, güven lazım; bunun için siyasal sistem iyi işlemeli, iyi işleyen bir hukuk düzeni olmalı, demokrasi olmalı. Bugün Türkiye'de baktığımız zaman, otoriter bir rejime gidişin, demokrasi dışı arayışların hepsinin bir biçimde Türkiye'nin ekonomisini son derece olumsuz etkilediğini görüyoruz. Bu anlamda, belki teknisyenler olarak siyasi anlamda yapılanlar burada Merkez Bankası, siz politikaları oluştururken -para politikasını, bu uygulamaları- belki sizi de etkiliyor ama sonuç itibarıyla, siz şimdi burada para politikasını temsil eden önemli bir kurumun başındasınız, yöneticileri olarak geliyorsunuz. Bu anlamda, Türkiye'nin içinde bulunduğu bu krizi aşması gerekiyor fakat son tespitim, özet olarak şunu söylemek isterim, son söz olarak: Bugüne kadar uygulanan yaklaşık iki yıllık politika son derece başarısızdır. Bundan sonra da bunun başarılı olacağına ve bir biçimde dezenflasyon hedefini gerçekleştireceğine açıkçası kimse inanmıyor, zaten beklentilere baktığınız zaman siz de bunu çok açık ve net olarak görüyorsunuz çünkü beklentilerin düşmediği bir yerde ekonomide enflasyonu da düşürmek mümkün değil, ekonomideki kaynak dağılımını doğru bir biçimde ortaya koyabilmek mümkün değil ve bunun sonucunda -biraz önce de söyledim- ekonomideki kriz, sosyal anlamda yaşanan kriz, yoksulluk, değerlerdeki yozlaşma, ciddi anlamda bunların hepsi bugün ekonomik, siyasal, sosyal, hukuksal ve ekolojik olarak Türkiye'nin büyük bir kriz içinde olduğunu bize gösteriyor.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.