KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli komisyon üyelerini ve bizi takip eden basın emekçilerini saygıyla selamlıyorum.

Ben de sözlerimin başında, geçen hafta, pazar günü yitirdiğimiz Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Sırrı Süreyya Önder'in vefatından dolayı derin üzüntü içerisinde olduğumuzu ve kendisine Allah'tan rahmet dilediğimizi ileterek başlamak istiyorum. Gerçekten toplumsal barışa ve demokrasiye adanmış bir ömür, hepimizin tebessümle andığı, hem sanat dünyasına hem siyaset dünyasına çok önemli şeyler katmış bir şahsiyetti. Türkiye onun boşluğunu, yokluğunu çok arayacak diye düşünüyoruz.

Tabii, Sayın Başkanın açılış konuşmasında, özellikle Sayın Genel Başkanımıza yapılan o alçakça saldırıya değinmesi ve geçmiş olsun dileklerini iletmesi de çok önemli. Kendisine teşekkür ederiz, sağ olsun.

Değerli arkadaşlar, çok kritik bir gündemle toplandık. HSK'nin yapısının nasıl olacağı, nasıl şekilleneceği Türkiye'deki en önemli siyasi tartışmaların başında gelir çünkü "Yargı tarafsız ve bağımsız." diyoruz ama yargının bağımsız ve tarafsız olmasının en önemli ölçütü yargıçların, savcıların, birinci dereceden özlük işlerini yürüten kurumun gerçekten bağımsız ve tarafsız olmasıyla birebir ilişkilidir. Dolayısıyla gerçekten, eğer biz yargıda bağımsızlığı, tarafsızlığı sağlayacaksak bunun birinci yolu, HSK'nin ortak akılla, nitelikli çoğunlukla, çoğulculukla, kapsayıcılıkla ve özellikle de yargıya, yargıçlık mesleğine katkı verecek liyakatin tercih edilmesiyle ulaşabileceğimizi öngörmek zorundayız.

Ben sizleri biraz 2017'ye götürmek istiyorum. Çok az sayıda arkadaşımızla o sırada orada görev yapmıştık, bizim açımızdan son derece kritik bir süreçti, yoğun bir süreçti ama o süreç içerisinde maalesef bizler haklı çıktık. Türkiye'de demokrasinin o az kalan kırıntılarının da neredeyse tarihe gömüldüğünü, parlamenter sistemin böylesine yok edilmesiyle kuvvetler ayrılığının bitirileceğini, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" adı altında üretilmiş bu ucube sistemin, neye benzediği belli olmayan sistemin sonunda kuvvetlerin birliğine geleceğini ve o seçilecek kişinin yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı birebir belirleyeceğini söylemiştik ve maalesef süreç içerisinde haklı çıktığımızı da üzülerek gördük. Tabii, o tutanakları da inceledim, elimde de var HSK'yle ilgili maddeler görüşülürken neler konuşulmuş diye. Tabii, bütünü üzerinde konuşurken de çok ayrıntılı konuşmuştuk. Buraya gelen hükûmet sisteminin bir tek adam rejimi olduğunu, bir diktatöryal rejim olduğunu ve âdeta cumhuriyetimizi monarşiye döndürecek bir taslak olduğunu ifade etmiştik o süreçte de. HSK maddesinde yani o zaman gelen bu 14'üncü maddede de özellikle 2010 referandumundan sonra FETÖ'cülerin sizin iktidarınız eliyle yargıya yerleştirilmiş olması ve o yargıya yerleştirilenlerin darbe sürecinde aktif rol oynamaları ve oradan çıkardığınız o yarım yamalak dersle 2017 Anayasa değişikliğini de onun üzerinden "Bir şekilde yargıyı ele geçirelim, kendimize göre dizayn edelim ve tek adam rejimini istisnasız, koşulsuz, katıksız inşa edelim." kaygısı olduğunu görmüştük. 2017'de 18 madde değişti ve güçler ayrılığı tamamen yok edildi. Tabii görüyoruz ki yüksek mahkeme kararlarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına, AİHM kararlarına da uymamakta direnen ve Anayasa'yı çiğnemeyi, Anayasa maddelerini kendi günlük ihtiyaçlarına göre yorumlamayı alışkanlık hâline getirmiş bir siyasi iktidar ve bir anlayışla karşı karşıyayız. Tabii, yeri gelmişken, bu 2017 referandumunun, OHAL koşullarında gerçekleştirilmiş, demokrasinin en temel koşullarının bile göz ardı edildiği bir süreçte, bir baskı ortamında ve şaibeli bir şekilde geçirildiğini de kayıtlara bir kez daha geçirmekte yarar görüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu 2017'de gelen taslakta HSK üye sayısı daha önce 1 eksikti, 12'ydi ve Cumhurbaşkanına 6, Meclise de 6 seçme yetkisi verilmişti ama o sırada bizim burada direncimiz, tartışmalar sonucunda -anımsayacaklar olacaktır- ara verildi ve Cumhurbaşkanının direkt atayacağı sayı 4'e indirildi ama Bakan ve Bakan Yardımcısının HSK'de varlığı sabitlendi ve Meclise de 7 seçme yetkisi verildi. O sırada, AKP ve MHP Grubundan herkes yeni HSK'nin, "yüksek" kelimesi kaldırıldıktan sonra ve bağımsızlığına bir de tarafsız kelimesi eklendikten sonra bağımsız ve tarafsız olacağını iddia ediyordu. Oysa biz şöyle söylüyorduk: Yargının bağımsız olması için gerçekten HSK'nin bağımsız olması gerekiyor ve HSK'nin bağımsız olmasının da en önemli yolu, ortak akılla, en azından nitelikli çoğunlukla seçilen yargıçların ağırlıklı olmasından geçiyordu. Aslına bakarsanız ilk gelen taslak çok daha kötüydü; 6'ya 6 vardı, Cumhurbaşkanının aleyhine bir değişiklik oldu, 1 artırıldı, 7 yapıldı ama yine de Meclisteki çoğunluğun bir şekilde bizim siyasal sistemimizin bir devamı olarak genel merkezlerce ve genel başkanlarca belirlendiği düşünüldüğünde, o tek adamın yargıyı da HSK'den seçilecekleri de büyük oranda belirleyeceği gerçeğiyle karşı karşıyaydık. Sonrasında değerli arkadaşlar, 2 kere seçim yapıldı. Bu 2 kere yaptığımız seçimlerin 1'incisinde zaten beşte 3 çoğunluğu Cumhur İttifakı sağladığı için biz o seçimlere iştirak etmemiştik ama tutanaklara, bugün söylediğimiz eleştirileri geçirerek Komisyon çalışmalarından çekilmiştik. Dolayısıyla bir içtihat oluşması, bir teamül oluşması söz konusu olmamıştı; 2017 için söylüyorum. 2021'e geldiğimizde ise bir uzlaşı söz konusu oldu çünkü mademki yargının en tepesindeki kurulu belirliyoruz ve mademki Anayasa birçok yanlışına rağmen yine de nitelikli çoğunluğu yani uzlaşıyı, yani yan yana gelmeyi emrediyor ve mademki biz yargının tepesine yargıçları seçiyoruz, nihayetinde bağımsız, tarafsız olması gereken kişileri seçiyoruz, öyleyse bu bir uzlaşı kültüründen geçerek yapılabilirdi ve öyle yapıldı. Dolayısıyla bir ad çekme yani "kura" dediğimiz, Anayasa'da "ad çekme" olarak tanımlanan durum söz konusu olmadı. Tam da bu nedenle "Bir teamül oluştu, bir içtihat oluştu." demek imkânsızdır, böyle bir şey yaşanmadı; 2 kere yaşandı, ikisinde de ad çekme söz konusu olmadı ve birinde biz yoktuk ama bu eleştirilerimizi tutanağa geçirmiştik, diğerinde uzlaşı olduğu için o oylamalar o şekilde yapıldı. Ama değerli arkadaşlar, şimdi, bu, Anayasa metnine baktığınızda, son derece açık yani hiçbir yoruma ihtiyaç olmayacak şekilde açık çünkü biz bunları uzun uzun konuştuk 2017'de, bakabilirsiniz, bütün tutanaklarda var; Sayın Şentop'un Komisyon Başkanı olarak konuşmaları var; zamanın Anayasa Komisyonu Sözcüsü Abdulhamit Gül'ün -ki işin bütün mutfağında olan kişilerden birisidir- konuşmalarında var. Yani "Biz artık nitelikli çoğunlukla HSK üyelerini seçeceğiz ve bundan sonra yargı, bağımsız ve tarafsız olacak." iddiasıyla geçirildi bu Anayasa değişikliği ve baktığınız zaman, her bir aday için ayrı ayrı oylama yapılması gerektiği apaçık ortada. Yani daha farklı nasıl ifade edilebilir bu? Tam da bu nedenle, bu yöntem belirlenirken sadece bu seçimleri düşünmeyerek geleceğe dönük olarak da burada yapacağımız her bir oylamanın, belirleyeceğimiz her bir şeklin hem Anayasa'ya uygun olması, Anayasa’nın lafzına uygun olması, Anayasa’nın sistematik yorumuna uygun olması, Anayasa’nın amaçsal yorumuna uygun olması gerektiği kadar, aynı zamanda, biz bu uygulamaları geleceğe de bırakacağız. Öyle görülüyor ki, ilk defa bir ad çekme usulü uygulanacak ve bizim burada uygulayacağımız usul, sadece bu seçimleri değil, daha sonraki seçimleri de birebir etkileyecek. Bu nedenle, üzerinde gerçekten dikkatle durmalıyız ve şunun da altını çizmek isterim: Şimdiye kadar bu taslağı savunan- -yani 2017 Anayasa değişikliğini savunan- şu salonda hararetli tartışmalar yapan herkes bu şekliyle, Anayasa’nın bu hükmüyle yargının daha bağımsız olacağını, HSK'nin daha bağımsız olacağını, daha tarafsız olacağını, 2010 referandumundan sonra yaşanan sorunların olmayacağını, işte, daha önceki o "seç beni seçeyim seni" sisteminin biteceğini iddia etmişlerdi ama buraya geldiğimizde artık, bir salt çoğunluğa dayanarak bir şekilde, Anayasa'yı orasından burasından eğip bükerek, Anayasa'yı görmezden gelerek, şu, 159'uncu maddenin açık hükmünü farklı değerlendirerek bir kaptıkaçtı anlayışıyla "Yeni bir HSK inşa edelim." derdine düşülmemesi gerekir. Çünkü devir değişir, düzen değişir, oylar değişir, sayılar değişir, buradaki ağırlıklar değişir, bir başkası da gelir yine, kendi salt çoğunluğuyla, Anayasa’nın nitelikli çoğunluk aradığı bir hükmü tersinden okur ve o gün için amacına ulaşır ama biz önümüzdeki dönemlere bırakacağımız bir içtihat oluşturuyoruz şu anda, ilk defa oluşturacağız, size katılamıyorum o yüzden. İlk defa oluşturacağız ve bunun gerçekten Anayasa'ya uygun olması şarttır ve Anayasa -bir daha okumama gerek yok- 159 son derece açık. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, burada yapacağımız işlem son derece önemli.

Bakın, ben size bir metin okuyacağım, sizden bunu acaba kim söylemiş olabilir diye bilmenizi de isteyeceğim. Çok kısa Sayın Başkan, uzatmayacağım. "Anayasa’nın 159'uncu maddesi maalesef seçim usulünü tam detaylı, tartışmadan uzak, herkesin anlayacağı şekilde bir düzenlemeyi içermemektedir. Aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde ise HSK üyelerinin Karma Komisyonda seçimi ve Genel Kurulda seçimine dair tek bir harf dahi yoktur. İç Tüzük'te çok net bir biçimde Karma Komisyonun seçim usulü yani kaç kişi oy verecek, yeter sayı çıkmadığı zaman kura çekilecek kişiler hangi oylamada kuraya girecek? Tek tek mi, toplu mu oy verilecek? En çok kaç kişiye verilecek; 1 kişiye mi, 3 kişiye mi, seçilecek kadar kişiye mi, en az seçilecek kadar kişiye mi gibi pek çok soru maalesef cevapsız kalıyor. Bu soruların cevabı için elbette İç Tüzük'te yapılacak bir düzenlemeye ihtiyaç vardır." Bunu Bekir Bozdağ söylemiş arkadaşlar. Yani şunu ifade etmeye çalışıyorum: Burada baktığınız zaman, bir amaçsal yorumuna da baktığınızda çünkü, Anayasa koyucu, burada -şu salonda o sesleri gerçekten duyan arkadaşlarımız da var- "Nitelikli çoğunlukla seçelim, ortaklaşarak seçelim, nihayetinde HSK'nin yani, tüm yargının tepesine bir heyet seçiyoruz, liyakatli kadrolar olması için partilerin uzlaşma kültürüyle yan yana gelmesini zorlayalım. Bunun için beşte 3'ü getirelim." denen bir ortamda, buna uygun Anayasa’nın, bu 159'uncu maddenin lafzını doğru anlayan, doğru yorumlayan ve amacına da uygun bir yöntemin geliştirilmesi şarttır. Bunun da bir tane yolu var değerli arkadaşlar, Anayasa’nın 159'uncu maddesinde açıkça yazdığı gibi, her bir adaylık için ayrı ayrı oylama yapılması şarttır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.