KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Yok, 33 doğru, ben 33 nokta küsur diye bakmışım, niye 34 değil diye tekrar onun hesabını yaptım.

Peki, teşekkür ederim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, değerli basın mensupları; öncelikle bir acı kaybımızın acısını hep beraber yaşıyoruz. Türkiye büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimiz aynı zamanda sadece siyaset değil, önemli bir sanat ve kültür insanı, bir gönül insanı, çok değerli bir dostumuzu, arkadaşımızı Sayın Sırrı Süreyya Önder'i kaybetmiş olmanın acısını yaşıyoruz. Hem Türkiye Büyük Millet Meclisine hem bütün milletimize hem de özellikle DEM PARTİ mensuplarına başsağlığı diliyorum, başımız sağ olsun; Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.

Yine, o günlerde bu acıyı yaşamak üzere, bu acıyı paylaşmak üzere düzenlenen törende hepinizin bildiği menfur saldırıyı da şiddetle, lanetle kınıyorum ve bir an önce de bunun bir münferit saldırı olmanın ötesinde nerelerden, hangi biçimiyle kışkırtıldığının ciddi bir soruşturmayla ortaya çıkarılmasını bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, sözümün başında biraz önce Alt Komisyon Başkanımızın yaptığı sunumda da izah ettiği, bize de gönderdiğiniz ve okuduğumuz rapor çerçevesinde müracaat eden aday adaylarının evrakları, dosyaları tek tek incelenmiş ve başta Alt Komisyon Başkanımız olmak üzere Alt Komisyonda milletvekili arkadaşlarımız emek sarf etmişlerdir; marifet iltifata tabidir, arkadaşlarımızın emekleri için hepsine yürekten teşekkür ediyoruz.

Şimdi, kalan yerden işimizi tamamlayacağız, devam edeceğiz. Yalnız bunu yapabilmemiz için belli başlı meseleleri tekrar hatırlamak, sükûnetle ve suhuletle bazı meseleleri Anayasa'nın niye, nasıl düzenlediğini hatırlayıp ona göre yol almak durumundayız. Başlangıçta Sayın Başkanımız oylama usulü ve nisaplarla ilgili Anayasa'nın 159'uncu maddesi çerçevesinde Komisyonumuzu bilgilendirdi. Yani burada -önemlidir, söylediklerine katıldığımı ifade ediyorum, not aldım- diyor ki: "Her bir üyelik için 3 aday belirleyeceğiz ve bu 3 adayı üç ayrı aşamada belirleyeceğiz. Bir; birinci oylamada üçte 2'yi bulursak sorun yok, üçte 2 oy alan arkadaşımız seçilmiş olacak; bulamazsak tekrar oylama yapacağız, bu kez beşte 3 oy alan arkadaşımız -rakamları da verdi Sayın Başkanımız- seçilmiş olacak. Birincide 36, İkincide 33 oy; burada da beşte 3'ü bulamaz isek yani Anayasa'nın öngördüğü nitelikli çoğunluğu bulamaz isek sizlerin de bildiği gibi en çok oy alan 2 aday arasından kura çekeceğiz; Anayasa'nın tarifi bu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, bu Anayasa değişikliği sırasında birçok arkadaşımızla beraber, ben de Anayasa Komisyonu üyesiydim, sabahlara kadar bunları tartıştık, bu maddeyle ilgili -tutanaklarda da göreceksiniz- saatlerce konuşuldu; mesela, biz o dönem dedik ki: "Kura usulünü hiç koymayalım." hatta bazı arkadaşlar dedi ki: "Ya kura yerine salt çoğunluk koyalım." Biz dedik ki: Anayasa'da burada önemli olan uzlaşmadır. Dolayısıyla üçte 2, beşte 3 eyvallah ama beşte 3'ü bulsun Komisyon, bulamazsa bunu kuraya götürerek bitirmek aranan uzlaşı konusundaki azami hassasiyete birazcık gölge düşürebilir. Yargıtayda nasıl ki daire başkanlığı seçimlerinde devamlı turlar devam ediyorsa; Komisyon, Meclis seçemiyorsa -tabirimi mazur görün- o da Meclisin ayıbıdır, milletin önünde bizim ayıbımız olsun ve uzlaşmayı zorlayalım.

Sonuçta, anayasa koyucu yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi, çoğunluğun iradesi bu şekilde netleşti ve böyle Anayasa değişti. Şimdi, önümüzde bu hüküm var yani birinci turda diyor ki bize: Üçte 2'yi bulun kardeşim. 2'nci turda bulamadınız mı? Hadi, beşte 3'ü bulun. Üçüncü turda ben size basit çoğunlukla ya da salt çoğunlukla Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye seçtirmem. Ben buna razı değilim; Anayasa’nın ruhu, amacı, anlamı bu yani bunda uzlaşacaksınız diyor. Niye diyor bunu? Niye dediğini hepimiz biliyoruz. Demokratik ülkelerin, hukuk devletinin, hukukun üstünlüğünün en önemli güvencesi, yargı bağımsızlığıdır. Rejimler tarif edilirken kuvvetler birliği, kuvvetler ayrılığı, sert kuvvetler ayrılığı, yumuşak kuvvetler ayrılığı, bunların hepsi tarif edilir ama demokrasinin birinci koşulu yargının bağımsız olmasıdır. Kişi hak ve özgürlüklerinin birinci koşulu yargının bağımsız olmasıdır. Bazı rejimlerde yasama ile yürütme birbiri üzerinde egemenlik kurabilir, bunun sistemler açısından mahzurları vardır, bu mahzurlar tartışılır ama hiçbirinin mahzuru yargının kontrol altına alındığında ortaya çıkacak mahzur kadar ağır ve yıkıcı değildir. Bunun için, rejimin demokratik olup olmadığının en önemli turnusol kâğıdı yargı bağımsızlığı meselesidir.

Bakın, Anayasa'mızın -tek tek saymayacağım- 138'inci maddeden başlamak üzere, 138, 139, 140, 141 ve devam eden maddelerinde yargı düzenleniyor. Bu maddeler yargıyı düzenlerken hâkimlik ve savcılık teminatı, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hâkimlerin tarafsız ve bağımsız hareket edebilme kapasitesinin güvence altına alınması için kurulmuş; bütün çağdaş demokrasilerde ve çağdaş anayasalarda, demokratik anayasalarda da bu düzenleme bu şekliyle yapılır. Hatta bizim tarihimizde Kanun-ı Esasi'de dahi yargının mümkün olduğunca o dönemin koşullarında bile "Nasıl olur da iktidar etkisinden, dönemde padişahın etkisinden nasıl uzak tutabiliriz?" diye hassasiyetler olmuştur; tam sağlanamasa bile. Geldiğimiz dönemde, 2025 yılında Anayasa bu konuda hem bizim Parlamento pratiğimiz, tecrübemiz hem demokrasi deneyimimiz hem hukuk birikimimiz, içtihat birikimimiz hem de mevzuatımız bize yargı bağımsızlığının nasıl sağlanabileceği konusunda hassasiyetle önemli örnekler verdi. Niye bu uzun girişi yaptım? Çünkü burada yapacağımız iş, bu maddelerde sayılan yargı bağımsızlığını güvence altına alıp almamakla doğrudan ilgili. Hâkimler ve Savcılar Kurulu 159'uncu maddede düzenlenmiş ve biliyorsunuz ki, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, yargının en önemli, en üst organlarından biri -hiyerarşik üstlükten bahsetmiyorum- yargı bağımsızlığını sağlama konusunda tayin, terfi, özlük işleri, hâkimlerin atanması, yer değiştirmesi gibi konularda -şöyle söylememe müsaade edin- hâkimlerin huzur içerisinde yaşaması ve hâkimlerin huzur içerisinde karar verebilmesinin güvencesi olan kurullar. Dolayısıyla o kurulların kendisinin önce o güvence içerisinde olması gerekir. Yargı camiasının bu güvence altında olmasını garanti altına alabilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bu güvence altında olması lazım. Bu nedenle Anayasa koyucu haklı olarak burada bir basit çoğunluktan ayrılmış yani parmak hesabından uzaklaşın kardeşim demiş. Benim oyum, çok olan, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerini seçer dememiş en azından Meclise verdiği yetkide, cumhurbaşkanının atayacağı adayları ayırarak söylüyorum; bir.

İkincisi demiş ki: Ben sadece basit çoğunluk değil, salt çoğunluğu da doğru bulmuyorum. Yani bu ne demek? Karma Komisyonumuzun 54 üyesi var. Karma Komisyonun üye sayısını böl 2'ye 27 yapar. "28 kişiyle de seçemezsin." demiş yani yarıdan bir fazlayla da seçemezsin. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye sayısı 600, 301'le de seçemezsin; bırak basit çoğunluğu demiş, bu hassasiyetle konuyu düzenlemiş. Bu düzenlemenin amacı çok açık, "Uzlaşacaksınız." diyor. Yani bize diyor ki: "Oturup uzlaşacaksınız." Bu uzlaşmayı nasıl yaparsanız; arzu edilen, nitelikte uzlaşmaktır, o nitelikleri taşıyan yargıçları bulmak ve Anayasa’nın öngördüğü yargı düzenini sağlayabilecek şekilde çalışacak HSK, yargıçlar, akademisyenler, avukatlar; bu kişilerde uzlaşın diyor ama mutlaka uzlaşın diyor.

Şimdi, niye bunu söylüyorum? Sayın Başkanımız, güzel bir şekilde oylama biçimini anlattı ama bunun bir de pratiği var. Şimdi, biz, Anayasa değişikliğinden sonra 4 kere Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye seçtik. Bu 4'ün birincisi, ilk üye seçimiydi, 2017'ydi yanılmıyorsam. İlk üye seçimi, geçici maddeye dayanarak biz bu seçimi yapmıştık; orada 7 üyeyi birden seçti Meclis. İkincisi -kendi pozisyonumuzu söylüyoruz- biz orada "Çok meşru olmayan bir durum var." dedik ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak oylamaya katılmadık; tutanaklarda bunu görürsünüz.

Yine, 2021 yılında o 7 üyenin görev dönemi sona erdi ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisi 7 üye seçti. Orada Meclis, en azından Komisyon, buraya gelmeden önce belli ölçülerde uzlaşma sağladı yani Parlamento belirli bir uzlaşma anlayışı içerisinde hareket etti ama o zaman da biz, uzlaşma sağlanmış olsa dahi oy kullanma yöntemiyle ilgili düşüncelerimizi burada açıkladık ve Meclis tutanağına, Karma Komisyon tutanaklarına geçti. O zaman Karma Komisyon Sözcüsü Sayın İbrahim Kabaoğlu'ydu, Anayasa Komisyonumuzun da sözcüsü olarak, yine Adalet Komisyonu Sözcümüz de Sayın Zeynel Emre'ydi; o da aramızda. Her ikisi de bu konudaki yaklaşımımızı uzlaşma olmuş olmasına rağmen oylamanın Anayasa’nın ruhuna uygun biçimde nasıl yapılacağına ilişkin ayrıntılı olarak açıkladı. Şimdi, buna rağmen orada uzlaşma olmasından kaynaklı bir blok oylama yani "1 üye seçilecekse o üye için seçilecek 3 adaya 3 oy kullanılması" şeklinde bizce Anayasa'ya aykırı bir uygulama yerleşti ama üçte 2 çoğunluk sağlandığından bu o aşamada yani aranan nitelikli çoğunluk sağlandığından pratik olarak sorun teşkil etmedi çünkü Anayasa’nın ulaşmaya çalıştığı hedef nitelikli çoğunluğu yakalamak ve nitelikli çoğunluk yakalanmıştı ancak böyle olsa bile burada... Ha, özellikle bu arada şunu söyleyeyim: Biz daha önce de bu usul tartışmalarını, bununla ilgili yöntem tartışmalarını yaptık. O zaman bazı arkadaşların yaklaşımı şuydu: "Ya, tek tek oylanırsa oylama çok uzun sürer, tek tek oylanırsa iş çok olur, bu işin içinden çıkamayız, çok fazla iş yükü olur." Değerli arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna üye seçiyoruz, Karma Komisyonda görevimiz bu, başka da bir görevimiz yok yani bu gündemde başka bir görevimiz yok. Uzarsa gece vaktine kadar uzar, Meclis sabahlara kadar çok çalıştı, yarına uzar, öbür güne uzar, iki günde biter ama ben öyle olmayacağına inanıyorum yani, bu pratik olarak yapılabilir. Neticede bu uzun -size göre- anlatımın akabinde meramımız şudur: Anayasa’nın emrettiği mutabakatı, uzlaşmayı sağlayabilmenin yolu her 1 adayın tek tek oylanmasıdır yani Yargıtaya 3 aday seçecek Meclis. Biz buradan her 1 aday için 3 katı olmak üzere 9 adayı Komisyondan seçip Genel Kurula göndereceğiz. Buradaki usulün şu olması lazım: Birinci statünün yani birinci üyeliğin 1'inci adayını seçiyoruz, onu oylayacağız. Önce üçte 2; bulamadık beşte 3; bulamadık kura. Sonra 2'nci adayını seçiyoruz yine aynı şekilde, sonra 3'üncü adayını seçiyoruz aynı şekilde. Yani Yargıtayın birinci statünün 3'ünü böyle belirlememiz lazım. Sonra ikinci statünün 3'ünü de böyle belirlememiz lazım. Üçüncü statünün 3'ünü de böyle belirlememiz lazım. Danıştayın bir üyesini de aynı şekilde, 3 adayı böyle belirlememiz ve yine akademiden gelecek adayı böyle belirlememiz lazım. Bu konuda bizim 7 üye seçimi yapılmasına ilişkin itirazımızı geçen toplantıda kayda geçirdiğimiz için zaman kaybı olmasın diye tekrar etmiyorum. Buradaki düşüncelerimizi geçen toplantıda ayrıntılı olarak anlatmıştık ama bugün biz 5 üye seçeceğiz, böyle geldi. Alt Komisyon raporunu bu çerçevede hazırladı, bu 5 üyeye biz 15 aday seçip göndereceğiz toplamda. 15 adayın her birinin ayrı ayrı oylanması gerekir. Anayasa’nın hem lafzına hem ruhuna hem de Anayasa’nın amacına uygun şekilde yöntem budur. Bu sebeple, bu yönteme bir açıklık getirilmesi gerektiğini düşündüğümüzden Sayın Başkanımıza, Komisyona bu konuda bir talep dilekçesi de verdik, oylamaların ayrı ayrı yapılması konusunun karara bağlanması konusunda.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.