Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3046) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 16 .04.2025 |
SERVET MULLAOĞLU (Hatay) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Sırrı Süreyya Önder'in bir an önce sağlığına kavuşmasını Allah'tan niyaz ediyorum. Umarım en kısa sürede sağlığına kavuşur ve aramıza karışır tekrar.
Değerli hazırun, hepimizin bildiği gibi, yasaların yapım usulü ve sahip olmaları gereken biçimsel ve maddi özellikler demokratik hukuk devletinin önemli konularından birisidir. Torba kanun uygulamasının birçok sakıncaları var. İşte, bugün bu taslakta da görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği birçok husus yeniden düzenlenerek önümüze geliyor. Demek ki bu da şunu gösteriyor: Kanun yapım süreçlerinin çok iyi işlemediğini gösteriyor çünkü torba yasası uygulaması geleneksel komisyonları devre dışı bırakıyor çünkü her kanunun belli bir maliyetle ilgili olduğu iddia edilerek hepsi Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor ama uzmanlık komisyonlarına kanun teklifleri gitmiyor ve sivil toplum örgütlerinin de çok ciddi bir şekilde sürece katılması da engellenmiş oluyor. Hepimizin bildiği gibi, ta Roma döneminde, milattan önce 98 yılından itibaren kanunlarda konu birliği ilkesi kabul edilmiştir. Burada her yerden torbaya bir şey konulduğu için konu birliği olmuyor ve uygulamada ihtilaf olduğu durumlarda kanunların yorumlanması çok ciddi sıkıntı oluyor. Dolayısıyla sistematik bir şekilde kanun- düzenlenmediği için sistematik yorumun önü de tıkanmış oluyor.
İlk bölümde diplomadan bahsedildi. Tabii, orada, burasının mahkeme olmadığı, bizim işimizin olmadığı ifade edilmiş olsa da önümüzde bir cinayet işlendiği zaman hiçbirimiz sırtımızı dönemeyiz. Bu tür haksızlıklar, hukuksuzluklar aslında bütün insanlığın ortak sorumluluğudur. Kaldı ki Hükûmet üyelerinin bu konuda sorumluluktan kaçmaları da mümkün değildir. Şimdi, otuz yıl önce alınmış bir diplomanın bugün iptal edilmesi "hukuki güvenlik" ilkesine tamamen aykırıdır, idare hukukunun temel prensiplerinden "idari istikrar" prensibine aykırıdır, "idari işlemlerin geriye yürüyemeyeceği" ilkesine aykırıdır. Bir de hepimizin bildiği gibi yönetsel işlemlerin yetki, şekil, sebep, amaç yönlerinden hukuka uygun olması gerekiyor, bütün bu unsurların tamamen hepsine aykırıdır. Eğer biz bu aykırılıklara "Bizim işimiz yok." dersek o zaman hiçbirimizin hukuki güvenliği korunmuş olmaz. Dolayısıyla hepimiz çok ciddi sıkıntılar yaşarız. Hepimizin hukuk fakültesinde eleştirdiğimiz... Hukukçular varsa çok iyi anlayacaklar, hocalarımız tutuklama tedbirinin ülkemizde çok kötüye kullanıldığını ifade ederler, o zamandan beri eleştirirler. Tutuklama öyle bir noktaya geldi ki tamamen ceza niteliğine haiz oldu. Dolayısıyla, yargıçlarımızın tutuklama tedbirine başvururken gerçekten kuvvetli şüpheyi dikkate almaları gerekir çünkü hürriyeti tahdit etmek çok önemlidir. İnsanın en temel hakkını tahdit ediyorsunuz, tutuklama tedbirinin cezaya dönüşmemesi gerekmektedir. Biz kimse yargılanmasın demiyoruz, kimsenin kanunlar karşısında bir üstünlüğü yoktur, elbette herkesin yargılanması gerekiyor ama herkesin de eşit bir şekilde yargılanması gerekiyor yani ülkedeki hukukun Çağlayan'da da aynı hukuk olması gerekiyor, Ankara'da da, Diyarbakır'da da aynı hukuk olması gerekiyor ama pratikte Çağlayan'da başka bir hukukun uygulandığını görüyoruz ki buna her platformda itiraz etmek hem siyasetçi olarak hem vatandaş olarak hem de hukukçu olarak temel görevimizdir ve bunu her platformda dile getireceğiz çünkü hukukun önemini çok iyi kavramamız gerekiyor arkadaşlar. Hukukta yapılan haksızlıklar devleti içeriden kemirir ve devleti işlemez hâle getirir. Boşuna demiyorlar gerçekten "Adalet mülkün temelidir." diye. Adalet mülkün de toplumun da temelidir, adaletin olmadığı yerde anarşi doğar ve herkes kendi hukukunu korumaya çalışır ki bunu hiçbirimiz arzulamayız. Dolayısıyla, hukuka her şekilde sahip çıkmak durumundayız. Örneğin, Sayın İmamoğlu, hepimizin bildiği gibi Cumhurbaşkanı adayıdır, kaçma şüphesinden dolayı tutuklanıyor. Oysa, biliyoruz ki, bence en çok Hükûmet kaçmasını ister, kaçarsa siyaseten daha kazançlı çıkarsınız ama çok daha iyi biliyorsunuz ki kaçma gibi bir durumu asla söz konusu değildir. Dolayısıyla hukuk herkese lazım. Hukuk oluştururken şuradan başlayan kanun yapma sürecinin de Anayasa'ya ve vicdana, hukuka uygun olması gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.