KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ERDEM (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli katılımcılar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi ben de saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Meclis Başkan Vekili Sayın Sırrı Süreyya Önder'e de acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarı kendisinin hazırlanmasına ve yasalaşmasına önayak olduğu 2017 referandumuyla kabul edilen Anayasa’nın hükümlerine uymamış, Anayasa'daki "kanunla düzenlenmiş bir alanda Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleme yapılamayacağı" yönündeki hükme rağmen çok sayıda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarmıştı. Bildiğiniz gibi, devlet örgütlenmesi ve bürokratik yapı tek adamın belirleyici olacağı biçimde yeniden yapılandırılmıştı. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin birçok maddesi Anayasa Mahkemesince iptal edildi, buna rağmen aynı düzenlemeler bu teklifte de görüleceği üzere buraya getirilip neredeyse hiçbir değişiklik yapılmadan kanunlaştırılmak istenmektedir.

Değerli arkadaşlar, başta şunu belirtmek isterim ki Komisyonumuz ve milletin Meclisi iktidar mensuplarının getirdiği, halkın sorunlarından uzak bu ve benzeri kanun teklifleriyle âdeta boşa mesai yapmaktadır. Ülkenin sorunu hukuksuzluktur, adaletsizliktir, yoksulluktur, işsizliktir. Ülkenin sorunu geçim sıkıntısıdır. 2025 yılı başında yapılan maaş artışları daha yılın ilk çeyreğinde büyük ölçüde eridi. Asgari ücrete yapılan yüzde 30'luk zamla 22.104 liraya yükselen tutarın alım gücü üç ay içinde 2.000 lira geriye düştü. Memur ve emekli maaşlarının alım gücü aynı oranda azaldı. İktidarın ülkeyi getirdiği noktada açlık sınırı 23.615 TL, yoksulluk sınırı 76.922 TL'ye çıktı yani asgari ücret açlık sınırının altında kaldı. 14.000 lira seviyesinde maaş alan milyonlarca emekli ise açlık sınırının neredeyse yarısı kadar ücretle yaşamaya çalışıyor.

Başka ülkelerin vatandaşları emekliliklerini doyasıya yaşarken bizim emeklilerimiz sayenizde yaşamak için bu yaşta çalışmaya mahkûm edildi. 60 yaş üstü vatandaşların İŞKUR'a başvuru sayısı hızla artıyor. Bu sayı geçen yılın mart ayına göre 1.857 kişi artarak 30.367 kişi olmuş ama bakıyoruz, bu teklifte emekliye, yaşlılarımıza yönelik hiçbir düzenleme yok.

Bu yılın ilk üç aylık döneminde ise en az 455.574 kişi işvereni tarafından işten çıkarılmış ama size sorarsanız ekonomi iyiye gidiyor. Yurttaş, işsizlik ödeneği alabilmek umuduyla İşsizlik Sigortası Fonu'na başvurdu. İşsizlik Sigortası Fonu'na başvurularda geçen yılın aynı dönemine göre 47.437 kişilik bir artış var.

Bu iktidar, ülkeyi olduğu gibi vatandaşı da borç batağına sapladı. Aldığı ücretle yüksek enflasyon karşısında derin bir yoksullukla boğuşan halk, tarihin en büyük borç yükü altında eziliyor. Vatandaşların bankalar ve finans kuruluşlarına olan bireysel kredi ve kredi kartı borçları 4 Nisan itibarıyla 9,7 milyar lira artarak 4 trilyon 329 milyar liraya yükselmiş. Bu yılın ocak-şubat döneminde 298.652 kişi bireysel kredisini, 344.680 kişi de kredi kartı borcunu temerrüt süresinin de sonuna kadar ödeyemediği için bankalar ve finans kuruluşları tarafından icra takibine alınmış. Hem bireysel kredi hem de kredi kartı borcu yüzünden takibe alınanlar tek kişi sayıldığında iki ayda toplam 502.827 kişi bankalar tarafından takibe alınmış, hâlen 4 milyon kişi takipte. Bu teklifi getiren arkadaşlara "Buna bir çözüm var mı?" diye sorsak maalesef yok.

Tarım sektöründe de tablo aynı. Şubat ayı verilerine göre çiftçinin bankalara olan kredi borcu 46,2 milyar lira artarak 935,9 milyar liraya çıkmış, çiftçi üretemez hâlde. Geçtiğimiz günlerde ülke genelinde şiddetli dolu ve ardından gelen don felaketiyle birçok ürün zarar gördü. Mesela bu teklifte bu çiftçilerin, üreticilerin zararlarını karşılamayla ilgili tek bir öneri var mı? Tabii ki yok. Bunun üstüne bir de iklim değişikliği yasasını Meclisten geçirmeye çalışarak üretimi, hayvancılığı, doğayı yok etmeye çalışıyorsunuz.

Sanayi üretimi, yine aynı. Ocakta bir önceki aya göre yüzde 2,4 oranında azalan sanayi üretiminde şubat ayında da ocak ayına göre yüzde 1,6 oranında düşüş yaşanmış. Var mı çözümünüz ya da öneriniz? Yok. Çünkü bu iktidar tek adam rejimine hizmet eden sermayeyi ve yandaşları besleyen bir iktidar. O nedenle sermayeye teşvikler, vatandaşın payına ise açlık düşüyor. O nedenle milyonlarca vatandaşımız açlık sınırının altında yaşamak zorunda kalıyor. O nedenle elektriğe, doğal gaza üç ayda bir korkunç zamlar yapılırken vatandaşın refahı değil yandaş dağıtım şirketlerinin kârları düşünülüyor değerli arkadaşlar.

Yani bütün bunlardan görüyoruz ki bu iktidarın bu halka ve ülkeye verilecek zarardan başka bir şeyi kalmamış, bunu artık halk da biliyor. İşte, tam bu yüzden korkuyor iktidar. Hâlâ buraya tek adam rejiminin devamını sağlayan kanun tekliflerini, düzenlemeleri getiriyor. Koltuklarını bırakmamak için çırpınıyor âdeta; ne Anayasa tanıyor ne yasa tanıyor ne de hukuk. Bu iktidar ve saray rejimi artık miladını doldurdu. Yerel seçimlerde hezimete uğradıklarından bu yana sandık korkusuyla baş edemediler. Çareyi; hukuksuz tutuklamalarda, belediyelere kayyum atamalarda, demokrasiye ve sandığa darbe yapmakta buldular. 19 Mart demokrasi darbesinin nedeni budur. Kaybedeceklerini bildikleri için rakiplerini elemeye çalışıyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu ve diğer yol arkadaşlarımızın gözaltına alınmasıyla başlayan ve tutuklanmalarıyla devam eden süreç bir yargı süreci ya da adli bir süreç değildir. Bu siyasi bir operasyondur, toplumda karşılığı kalmayan AKP iktidarının yargıyı sopası hâline getirerek rakiplerini ve kendine itiraz edenleri eleme operasyonudur. Tek adam, âdeta bükemeyeceği bileğe kelepçe takmıştır. Bu yürütülen, bir yargı süreci değil hak gasbıdır, millet iradesini yok saymıştır. Fakat ülkede yaşayan gencinden yaşlısına, toplumun tüm kesimlerinden milyonlar bu hukuksuzluğa "Dur!" demiş, iktidarın operasyonu ayaklarına dolanmıştır. Bu adaletsizlik karşısında anayasal haklarını kullanarak bugüne ve geleceğine sahip çıkmak için barışçıl tepkilerini ortaya koyan milyonlar, kanunsuz emirlerle şiddete maruz kalmış, gözaltına alınmış ve tutuklanmışlardır. Yüzlerce öğrencimiz bayramı hapishanede geçirmiştir, onlarca öğrencimiz ise hâlâ anayasal haklarını kullandıkları için hapishanelerdedir. Tüm bu yaşananlar demokrasi ayıbı değildir de nedir değerli arkadaşlar?

Bakın, bu darbe sadece demokrasiyi değil ekonomiyi de vurmuştur. İki yıldır milletin boğazına çökülerek toplanan Merkez Bankasının net rezervi 19 Mart darbesini izleyen son üç haftada toplam 34,1 milyar dolar azaldı ancak analitik bilançodan 10 Nisan itibarıyla yapılan hesaplama ise Merkez Bankasının 19 Mart ve onu izleyen günlerde yaptığı döviz satışının 46 milyar dolara ulaştığına işaret ediyor. Dolar, euro ve altındaki artışı, Türk lirasının ve borsadaki şirketlerin değer kaybını buradan söylemiyorum, zaten hepiniz biliyorsunuz ama Sayın Mehmet Şimşek çıkıp diyor ki: "Bu rezervler bugünler için vardı." Yazıktır, yazıktır. Bu açlığa mahkûm ettiğiniz emekliler, çiftçiler, işçiler, halk size hakkını helal etmeyecektir.

Bir kez daha söylüyorum: Ülkenin gündemi yoksulluktur, adaletsizliktir, işsizliktir, hukuksuzluktur. İktidarı gündeme dönmeye davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.