KOMİSYON KONUŞMASI

İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) - Ben de teşekkür ediyorum.

Tabii ki girizgâha yine dün oluşan olaylarla başlayacağız. Ülkemizdeki hukuk ve adalet sisteminde gerçekleşen demokrasi geçmişimize ve kazanımımıza uymayan olayların yaşandığı günlerdeyiz. Diploma yeterliliği üzerinden başladı tartışmalar. Geçmiş yıllardaki hukukçular eliyle yapılan, bir torbaya atıp suçlama şeklindeki ve gözaltılar şeklindeki olaya dönüştü. Biz bu olayları daha önceden de yaşamıştık. Siyaseti kendi mecrası dışında düzenleme çalışmaları her zaman belli bir süre geçse de hüsranla sonuçlanıyor. Biz farklı görüşlere, farklı ideolojik yaklaşımlara sahip olsak da demokrasi kültürümüz en önemli kazanımımızdır. Bu bizim birlik ve beraberlik içinde yaşamamızın en önemli teminatıdır. Bu noktada inşallah daha ileriye gidici birtakım uygulamalar yapılmaz diyorum.

Komisyona tabii ki geç katıldım ben, son üç beş toplantısına katıldım. Gerçekten de öncelikle Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Komisyon çalışmalarını tatmin edici bir şekilde yönetti. Tabii ki yenidoğan konusu tamamen sistem sorunu. Biliyorsunuz, sağlıkta dönüşümle birlikte özel hastanelere açılmalar oldu, işte sağlıkta yeni birtakım yaklaşımlar oluştu. Devletteki yaklaşımı neydi? Genelde performans üzerine kurgulandı, özelde nasıl olacaktı? Bu, prim üzerine kurgulanan bir yapıydı. Sağlıkta dönüşüm neyi gözetti? Niceliği gözetti, sayıyı gözetti ve birtakım -görüntüsel- binaları, alet edevatları gözetti. Beden oluşturdu, ruh üfleyebildi mi? Çok da üfleyemediğini gözlemliyoruz. Yenidoğanı çete olarak tanımlamak olayı küçültmek. Aslında bu sistem Türkiye'nin hemen hemen -kendim de özel hastanelerde çalıştım- tüm özel hastanelerinde yaşanan bir sorun. Kadın doğumcular doğum yaptırır, çocukçular ya da yenidoğancılar onu kapabilmek için büyük çaba sarf eder. Niye? Elinde yatağı var onu dolduracak. Sonuçta primle çalışan bir yapıdan bahsediyoruz. Aslında sağlıkta dönüşümle birlikte en önemli eksikliklerden biri ne oldu? Yönetici atamaları oldu. Bugün en önemli yönetici atamaları bölgedeki siyasetçilerin eliyle olmakta. Onun dışında da bizim "sendika" dediğimiz iktidara yakın sendikaların kendi sendika üyelerini atamalarıyla gerçekleşmekte. Ehliyet ve liyakat güdülmekte midir bu noktada? Hayır, hiçbir şekilde. İktidar partisi de "Bu benim yakınım..." Öyle bir hâle gelindi ki artık -Kahramanmaraş için söyleyebilirim- soyadı siyasetçiyle aynı olan en az iki üç sağlık ataması yapıldı son bir yıl içerisinde; hiç çekinmiyorlar da... Önemli olan, soyadının kendine uymasıydı. Kahramanmaraş için söylüyorum, 120 sağlık yöneticisi var sözleşmeli, 105'i -isim de verebilirim- SAĞLIK-SEN'in üyesi, yöneticisi veya delegesi; bu böyle maalesef. Bundan da kurtarılması, ehliyet ve liyakatin gözetildiği bir... Çünkü bu, denetim sürecini de etkilemekte; ehliyetsiz, liyakatsiz insanların yaptığı denetimler de tabii ki üstünkörü olmakta.

Ayrıca, bu yapıyla birlikte birtakım özel hastane dernekleri, yapılanmaları Bakanlık üzerinde baskı kurdu mu? Kurdu. Kendince kendilerine daha avantaj sağlayacak birtakım yönetmelikler geçmişte oluşturdu. Bakanlık son aylarda tabii ki bunu değiştirmeye çalışıyor ama geçmişte de bunu biz yaşadık. Denetim oluyor, tabii ki gözlemliyoruz gittiğimiz şehirlerde, denetim var, sayısal denetim var ama bu denetimlerin içeriği nasıl? Bu bir türlü anlaşılamıyor. Onun dışında devlet hastanelerinde denetim var mı? Tabii var, iç denetim var ama objektif dış denetim var mı devlet hastanelerinde? Tabii ki yok. Kendin pişir kendin ye şeklindeki bir denetim. Tabii ki koruyucu, tedavi edici hekimler özele açıldı ama ana unsurumuz neydi? "Primum non nocere" "önce zarar verme" koruma... Koruyucu hekimlik aile hekimliği üzerinden kurgulandı, başarılı oldu mu? Maalesef olmadı; aslında olması gereken, özele açılması gereken bir konu da koruyucu hekimlikti. İyi aşı, iyi gebe takibi, iyi sanitasyon, su sağlığı vesaire gibi konularda koruyucu hekimliğin belki de özele açılması denenebilirdi diye düşünüyorum.

Bakanların gelip gelmemesi konuşuluyor. Tabii ki Başkanlık hükûmet sisteminde artık, Bakanlar, biliyorsunuz, Meclisten olmuyor, Meclisten olmayınca da Meclise çok fazla eyvallahları da yok Bakanların. Düşünebiliyor musunuz, deprem bölgesinin 2 hekim milletvekili var; iktidar milletvekili Sayın Başkanımız Adıyaman'dan, muhalefet milletvekili de Kahramanmaraş'tan ben. Sayın Sağlık Bakanına Kahramanmaraş'ı ve deprem bölgesini anlatmak için üç ay kadar uğraştım ama maalesef kendisinden randevu alamadım. İlginç olan geçenlerde Kahramanmaraş'ta üniversiteyle konuştuğumda Sayın Rektörün de -kendisi kalp damar cerrahı- yine aylardır Sayın Bakandan randevu alamadığını öğrendik. Bir Komisyon toplantısında şöyle bir irdelediğimizde, bir hekim olarak baktığımızda, ben aslında Başkanlık hükûmet sisteminde Bakanın, bunların Meclise bir eyvallahı olmamasını kibir nedeniyle yaptığını düşünmüştüm. Daha sonraki izlemlerimde anladım ki Sağlık Bakanının kibir nedeniyle yapmadığını, korku nedeniyle yaptığını hissettim. Buraya gelmemesinde de en önemli neden korku. Yani, burada, yanlış yapacağımız, birilerine sorumlular ya, ona karşı mahcup olacağını düşündüğü için buralara, daha önceki sayın vekilim de söyledi, diğer komisyonlarda gelmeyen kişilerin de aynı duyguyu yaşadığını hissettim. Zira niye? Yetki varsa sorumluluk da var. Sekiz yıl yönettiğiniz bir ildeki, bırakın yenidoğanı ki kendisinin eşi yeni doğan uzmanı, bu işlere çok da hâkim olduğunu düşünüyorum. Ben Kahramanmaraş'ta bir hastanede basit üç beş yıl kadar yöneticilik yaptığımda yenidoğanın işleyişine veya fizik tedavinin işleyişine, gözün işleyişine, neler olduğunu hâkim oluyorsunuz. Bir ilde buna hâkim olmaz mısınız? Hâkim olursunuz ama kalkıp yıllardır yönettiğiniz yerde "Evraka! Evreka! Buldum, ben bunu çıkardım." havalarına girmenin de çok âlemi yoktu işin aslında. Bu noktada, ben de buna inanıyorum, yetkinin olduğu yerlerde sorumlu en tepenin bu Komisyona gelip "Ben cesurum arkadaş, ben size gereken şeyi verebilirim." demesi gerekiyordu. Diğer bürokratların, maalesef, silsile nedeniyle, hiyerarşi nedeniyle bunu yapabildiklerini gözlemleyemedik. Zira hepsinin de sunumlarında ortalık çok mükemmeldi ve hiçbir sorun yoktu, her zaman olduğu gibi dış güçler bu konuda da büyük ihtimalle sorumluydu diye düşünüyorum.

Ben de raporumu yazılı olarak belirteceğimi söyler, saygılar sunarım.