Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 11 .03.2025 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Merhaba, teşekkürler öncelikle sunumlarınız için.
Neredeyse Komisyonumuzun çalışmalarının sonuna geliyoruz ve hani birçok sunum dinledik, sizin sunumunuzu da dinledik. İşte, demokratik kitle örgütleri STK'ler, çeşitli kadın gurupları feminist örgütler sahada aslında toplumdaki bu kadına yönelik şiddet meselesinin kök nedenlerini tespit etmek konusunda çalışıyorlar. Komisyonumuzun ilk toplantısında da biz "Kök nedenler üzerine eğilmeliyiz." demiştik çünkü biz toplantı esnasındayken bile 3 kadın boşanmak istediği için erkekler tarafından öldürülmüştü o zaman. 8 Martta yine 3 kadın boşanmak istediği için öldürüldü. Bunlar sadece hani birinci dereceden... Dolayısıyla, ben burada hiçbirimizin "Kadına yönelik şiddet devam etsin, işte, katliam boyutuna varan öldürme olayları, kadın cinayetleri devam etsin." demediğini biliyorum. Bunun son bulmasını istiyoruz ama neden son bulmuyor? Yıllar geçiyor, neden son bulmuyor? Bunun üzerine bir şeyler... Daha dikkatli, özenli olmak gerekir. Şimdi yani yapısal bir şey var, sistematik bir şey var çünkü TÜİK'in bize yaptığı sunumda 19 başlıkta grafik vardı -eğitimde, ulaşımda, sağlıkta, işte istihdamda, siyasal temsiliyet gibi- 19'un sadece 1 tanesinde kadınların grafiği iyiydi yaşam ömrü konusunda, diğerlerinin hepsinde açık ara aşağıdaydı ve "İyi." dediğimiz 1 tanesine TÜİK'ten gelen arkadaş dedi ki: "Ya, o da iyi değil aslında." Neden? "Kadınlar uzun yaşıyorlar ama 'yaşam kalitesi' dediğimiz bir şey var; o kaliteli yaşam süresi ne yazık ki erkeklerde daha uzun." dedi. Yani demek istediğim toplumsal yaşamın her kesiminde yapısal, sistematik bir durum var. Bunun sonucu olarak kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri durmak bilmiyor, aksine fazlalaşıyor. Bizim buna dur dememiz lazım. Şimdi, buna dur derken niye etkili olmuyor dediğimizde İstanbul Sözleşmesi ile 6284'ün bağını kuruyorum ben çünkü sizin de sunumlarınızda, yine diğer sunumlarda da şöyle tespitler yaptık birlikte: Kadına yönelik şiddet, kadına yönelik ayrımcı tutum meselelerinde gelir durumunun önemi yok, eğitimin önemi yok, hangi coğrafyada yaşadığının önemi yok, hangi sınıfsal konumda olduğunun önemi yok; ister Norveç'te yaşa ister başka bir yerde yaşa kadınlar genel olarak ikincil cins olarak bu toplumun kaynaklarına da eşit biçimde erişemiyorlar, siyasal düzlemde de olamıyorlar. Öyleyse 6284 bir hukuk metni, bu anlamda 6284'ün etkili uygulanması çok önemli hukuksal zeminde, etkin ve etkili uygulanmıyor maddeler. Neden? Ben de yani yıllardır EĞİTİM-SEN Kadın Komisyonunda mücadele etmiş, Bağımsız Feminist Harekette yer almış, şimdi de dava takip eden bir feminist gruptan biri olarak bunları alanda sizin gibi görebiliyorum. Şimdi, İstanbul Sözleşmesi neden önemli? Siz de öneminin farkındaydınız aslında başlangıçta denildiği gibi İstanbul Sözleşmesi sadece bir hukuk metni değil. Aynen biz kadına yönelik şiddet meselesini tartışırken bunun toplumsal hayatın bütün alanlarına nüfuz ettiğini tespit ettiğimiz gibi siyasal bir mesele ve toplumsal bir mesele. İstanbul Sözleşmesi şunu diyordu: "Sadece hukukla bunu engelleyemezsiniz, bunun eğitim ayağı var." Eğitim ayağında birtakım sorumluluklar yüklüyordu. Eğitim ayağındaki sorumluluklar ise ne yazık ki Millî Eğitim politikalarıyla adım adım... Bırakın etkili uygulanmasını, var olan kazanımlar geri alınıyor. En son dün EĞİTİM-SEN'in toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi suç ihlal edildi mesela, bu çok büyük problem. İstanbul Sözleşmesi sadece bunu da yapmıyordu. İstanbul Sözleşmesi yerel yönetimlere de ciddi sorumluluklar yüklüyordu. İstanbul Sözleşmesi her alanda, herkese bu kadınların eşitliği, eşit bir şekilde toplumsal yaşamda var olması, adaletli bir şekilde toplumsal yaşamda var olması için var olan tüm kurumlara, tüm bakanlıklara bir sorumluluk yüklüyordu. Bu anlamda "6284 var, İstanbul Sözleşmesinin ne gerek var?" meselesi direkt iktidarın kutsal aile mefhumuyla aslında aileyi güçlendirirken birey olarak kadını güçsüzleştirme politikalarının bir sonucu İstanbul Sözleşmesi çünkü aynı zamanda kadının medeni durumu ne olursa olsun, yaşı ne olursa olsun toplumda eşit özgür bir şekilde var olması için gerekli tedbirleri alıyordu. Şimdi, size sorum şu: Şundan çok endişe ettim. Şimdi, mesela İstanbul Sözleşmesini çok iyi sahiplenirken bir anda bıraktınız "Gerek yok." diye. Biraz önce de şöyle bir cümle kurdunuz: "Yürürlükteki yasal düzenlemeler olmasa da şiddetle mücadele ederiz. Yasa o kadar önemli değil." dediniz. Ben bir anda -eyvahlar olsun- bir gün iktidar "6284 yasası o kadar önemli değil, biz zaten her şeyi yapıyoruz; yasa olmasa da olur." deyip 6284 de gözden çıkarılıyor gibi bir endişeye kapıldığımı itiraf edeyim.
Şimdi, gelelim son söylemek istediğime, üç gün önce 8 Marttı. 8 Mart kadınların uluslararası mücadele ve dayanışma günü ve o gün topluma, iktidara, herkese, erkeklere, devlete kadınlar nasıl yaşamak istiyor onu ilan ettikleri... Sadece mitinglerde değil işte, biliyorsunuz, 10 binleri aşan hem Ankara'da hem İstanbul'da ve çeşitli illerde feminist gece yürüyüşleri oldu, gündüz mitingler oldu, farklı farklı etkinlikler oldu farkındalık yaratmak için. Şimdi, ne yazık ki, bu alanda -iş yerinde, STK'lerde ya da devletin çeşitli kurumlarında da etkinlikler oldu- bu çeşitliliğe uygun bir perspektif yok mesela KADEM'in çizgisinde. Ne yazık ki iktidarın politikalarıyla çok uyumlu hâlde gidiyor. Eksiklik meselesi biraz bu.
Ben şununla bitireyim: Sadece burada değil yani kadınların toplumsal yaşamda eşit, özgür olması için sınıf fark etmiyorsa, eğitim durumu fark etmiyorsa, bölge fark etmiyorsa, demek ki tüm demokratik kitle örgütleri, feminist örgütler, LGBTİ+'lar patriyarkaya karşı, erkek egemenliğine karşı mücadele eden herkesin bir güç birliğiyle elde edilmesi gereken bir şey. Mesela yasalar şöyle önemli, oy hakkı meselesi böyle kocaman birleşik bir mücadelenin sonunda... Bugün bizim ülkede yasalarda kadınlara ilişkin nasıl haklar varsa hepsinin arkasında kocaman bir mücadele hakkı var ve biz mesela "Kadın hakları, birey olarak toplumda eşit, özgür yaşamamız gerekir." dediğimizde "Erkekleri de dinlemeyiz, kadınlar bölücü." deyip şey yapılıyor. "Ana dilde hizmet çok önemli." diyoruz. "Bölücü." diyerek bizzat diye kadın dernekleri bizi dışsallaştırıyor ya da patriyarka kendini güçlendirirken aile mefhumuyla "Kutsal aile." diyerek kendini güçlendiriyor; erkek egemenliği bu şekilde kendini meşrulaştırıyor. Oysa bunun karşısında cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği ne olursa olsun bu toplumda eşit, özgür yaşamak isteyen ve patriyarkaya karşı mücadele edenlerle güçlü bir şekilde "Biz kazanımlarımıza sahip çıkmalıyız." dediğimizde de bir grup "kadın hakları" diyen STK bize "sapkın" diyor. Şimdi, güç birliği, bütünlüklü, sistematik olmadığı sürece aynen daha önceki komisyonlarda çok iyi raporla çıkmasına rağmen şiddet, ayrımcılık güçleniyorsa... Şimdi, biz çok iyi rapor çıkarabilir miyiz, bilmiyorum, çıkarsak bile bunları tartışmadığımız için, bu güç birliği olmadığı için, kadın kurumlarını, feministleri, kadınları, LGBTİ+'ları tırnak içinde düşmanlaştırıcı politikalar yürüten iktidara uyumlu, bence ırkçı bir şekilde var olan kurumlar olduğu süreci ne yazık ki bu erkek egemenliğinin işine yarıyor, bu, hiçbirimizin işine yaramıyor. O yüzden, bu bütünlüğü gözeten bir yerden bir adım atmalıyız.
Sizin sunumumuzdaki sorum, bu yasa meselesi gerçekten ciddi endişeye sevk etti beni çünkü daha önce "eşitlik" de diyordunuz, şimdi eşitlik kavramı hiçbir yerde kullanılmıyor çünkü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "Kadın-erkek eşit değil." dedi, bir anda bütün her yerden eşitlik kavramı çıkıverdi. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi veriyordu yıllardır EĞİTİM SEN, bir anda LGBTİ+ düşmanlığı başladı, bir anda Millî Eğitim Bakanlığı toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimini suç saydı. Yani bu kadar doğrudan bu bağlantılar aslında bağımsız bir şekilde güç birliği yaparak elde edebileceğimiz birçok kazanım var, daha önce elde ettik, onları zayıflatıyor ne yazık ki diyorum.
Teşekkür ediyorum.
OTURUM BAŞKANI ASUMAN ERDOĞAN - Sayın Saki, Hükûmet milletvekili olarak söylediklerinizi, söylediğiniz toptancı yaklaşımı reddediyorum. Ayrıca kastettiğiniz grubun kadın haklarıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını, hatta bizzat tehdit oluşturduğunu da buradan kayıtlara geçmesi için söylemek istiyorum.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben hiç bir grup ismi vermedim. Söyler misiniz hangi gruptan söz ettiğimi?
OTURUM BAŞKANI ASUMAN ERDOĞAN - Sayın Sarı, buyurun.
KADEM YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI CANAN SARI - Sayın Başkan, ben de benim konuşmama atıf olduğu için kısaca cevap vermek isterim çünkü sayın vekil aslında kendi kanaatlerini açıkladı anladığım kadarıyla, bize bir sorusu yok.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Hayır, soru sordum.
KADEM YÖNETİM KURULU BAŞKAN YARDIMCISI CANAN SARI -
Öncelikle, yasal metinlerdeki kaygınızı ilettiniz ama benim oradaki kastettiğim yani toplum olarak, devlet olarak o seviyeye gelmeliyiz ki biz zaten kadına karşı mücadele edebilmeliyiz. Bunu ederken kanunun adı daha önceki 4320 idi, bugün 6284, yarın başka bir şey olur, İstanbul Sözleşmesi'ydi, yarın Ankara sözleşmesi olur yani neden bir metni kutsallaştırıyoruz, neden öcüleştiriyoruz? Bunu söylüyorum. Metinler tabii ki çok önemli ama önemli olan kişilerde o metinlerin oluşturduğu geri dönüşüm. Bizim amacımız bu dönüşümü güçlendirmek, kuvvetlendirmek.
Artı, "Eşitliği hiç bir yerde söylemiyorsunuz." dediniz yani...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Metinde göremedim, şu metinde göremedim.