KOMİSYON KONUŞMASI

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Değerli Millî Eğitim Bakanlığı yöneticilerimize de hoş geldiniz diyorum.

Hocam çok güzel anlattı teorik bölümünü. Sizin yönettiğinizle ya da hayal ettiğinizle gerçeğin birbiriyle uyuşmadığını düşünüyorum Hocam. Söylediğinizin birçok bölümüne eğitim bilimleri perspektifinden katılırım ama mesela buradan bazı sorularım olacak, önce bazı tespitlerim olacak. Eğer gerçekten okullaşma oranlarının artırılmasına yönelik faaliyetler önemliyse ve bu şiddeti engelleyecekse 2011-2012 yılında ilkokul okullaşma oranı 98,9'du, bugün sizin rakamlarınıza göre 95. Yine, ortaokul 93,1'di, bugün 91,45. Ortaöğretimde artış var, anlamlı ve güzel bir artış var ama son bir yılda 91,7'den 87,97'ye düştü. Bence çok enteresan, sorgulanması gereken bir durum; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı çocukların okullaşma oranları yabancı çocukların okullaşma oranlarından düşük. Yani, bu ülkede hiçbir kaydı kuydu olmayan, misafirimiz olan göçmen çocukların eğitim alma oranları daha yüksek ama Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı çocuklarınki düşük ve burada tedbirler anlamında söylenen şeyler var. Ben, bu yüzde 4,97 için, ilkokul için söylüyorum örneğin, totalde daha fazla, bir tek aileye bile "Kardeşim, sen çocuğunu göndermiyorsun, sana cezai bir yaptırım uygulayacağız." diyen bir Millî Eğitim Bakanlığı görmedim şimdiye kadar. Şimdi, bu kanunen var mı? Var. O zaman görevi ihmal suçu var. Yani, sonuçta bu insanlar göndermiyorlar, biz de istatistikleri veriyoruz, sonuçta var. Hani, lise bölümü... Bakan Yardımcılarımız da memnun değillermiş de 4+4+4'ün... Ama en azından ilk dört yılında zorunlu eğitim... Göndermeyenler var, yüzde 5, 19 milyon öğrenci olduğunu düşünürseniz ciddi de bir rakam. Dolayısıyla, bir bu.

İki, okul öncesi önemli, doğru, önemli. Sayın Bakan, bakan olduktan sonra "katkı payı" diye bir şey konuldu. Türkiye'nin ekonomik durumu ortada, iktisadi kriz ortada; okul öncesi için katkı payı konuldu. Adalet ve Kalkınma Partisinin, iktidar partisinin 2018'deki seçim programında bile "5 yaş zorunlu eğitim alacak." vaadi var, ikincisi geldi, hâlâ yok. Vallahi, Meclis çoğunluğu sevgili... Partimiz de yani biz de destek veririz; yarın sabah getirelim, 5 yaşı zorunlu eğitim yapalım mesela, net konuşalım, 2018'de taahhüdü var mesela iktidar partisinin. Şimdi diyebilirsiniz ki: "Efendim, siyasallaştırmayalım." falan, vallahi, öyle yani, size ne talimat verirsek siz onu yapacaksınız "5 yaş zorunlu." dersek siz de onu yapacaksınız, ben de taahhüt edenlere sesleniyorum o zaman, yapalım yani.

E, katkı payı getirirsek fakirler nasıl gidecekler? Onlar gidemediği için yerel yönetimler kreş açtığında o da bir problem hâline dönüşüyor. 3-5 yaş hedef yüzde 90'ın üzerinde, hâlâ çok altında olduğunu biliyoruz, yüzde 50 küsurlarda olduğunu biliyoruz. Devamsızlığın önlenmesiyle ilgili tedbirlerde de biraz önce de anlattım ciddi sorunlar var. Kız çocuklarının okullaşma oranının artırılması çok önemli, çok doğru ama memlekette döndük dolaştık, tasarrufu eğitimde iki yerden bulduk: Bir, öğretmenlerin "kettle"ları kaldırıldı, su ısıtmıyorlar, iyi bir tasarruf oldu; iki, taşımalı eğitimde, biliyorsunuz, kilometre mesafesi arttırıldı ve bunun çok pratik sonucu var. Özellikle, muhafazakâr aileler çocuklarını, kızlarını uzak yerlere göndermek istemediler, yurtlara göndermek istemediler. E, o zaman tutmuyor birbirini. Yani bu işler olmuyor demektir, bir yerde sorun var demektir. Tasarrufu eğitimden yapmamamız lazım.

Şimdi, aynı şekilde, baktığımız zaman burada bizimle çok sayıda kaynak paylaştınız. Ben, emeği geçen herkese teşekkür ederim. Kaynak kuşkusuz önemli yani bu alanda sorumlu olan birisi olarak, çalışan birisi olarak bunların hepsini önemsiyorum fakat bunlar var ama ne kadar uygulanıyor? Rehberlikle ilgili söyleyeyim yani ya bir önceki Bakan yanlış söylüyordu, daha gideli yeni oldu ve "Biz bunu külliyeye verdik; tamam, bitti bu iş." dedi, televizyonda söyledi. Siz de o zaman, o dönem görevde miydiniz onu tam hatırlayamıyorum, sonuçta birlikte düşünüp yapmanız lazım. Bu arada, kişiler önemli değil yani sizden önce kim varsa... Ya o yanlıştı ya şimdi bir yanlış içerisindeyiz demektir ya da hiç hesap kitap yapılmamıştı yani böyle bir durumla karşı karşıyayız. Çok katılıyorum, rehberler çok önemli yani öğrencilerin en yakın olduğu gruplar arasında onlar var.

Bir şeyi özel sorunlu buluyorum Hocam, sizi eleştirmek için söylüyorum, dediniz ki: "Çok iyi sayılar, çok yüksek sayılar." Tam da yerinde not aldım, 48.500 çocuk gelişen materyallerden yararlanmış. E, iyi tabii yani Finlandiya'ysa -Sayın Bakan yakın takip ediyor Finlandiya'yı- 48.500 sayısı iyidir; iyi de 19 milyon öğrenci var yani. Sizin bunu biraz önce iyi niyetle söylediğinizin farkındayım ama var mı? Var. Yani efendim, 12.099 kursiyere kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi kursu verilmiş, nereden baksanız herhâlde anne sayısı, veli sayısı Türkiye'de 10 milyondan aşağı değildir yani, öyle söyleyeyim, şu anda ben rakama hâkim değil. Kendinizle mutlu olmanızı doğru bulmuyorum, o anlamda. Kendinizle mutlu olamazsınız yani, eğer 48.500 kişi bundan yararlanmışsa, 19 milyon kişi varsa; bu, e, vardır yani, güzel bir sunum için iyi bir şey.

Bu arada sizinle konuştuğumuz konuları sizden önce gelen bakanlıklarla da konuştuk. Elbette, bu bir para meselesidir, bütçe meselesidir, bunlara hiçbir itirazım yok ama sizden önce Sağlık Bakanlığı geldi buraya; Türkiye'de çocuk ve ergen psikiyatri yatağı olmayan şehirlerin bir kısmını sayayım mı size? Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya.

BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Mardin.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Mardin. Ya, buralarda deprem oldu yani anlatabiliyor muyum? Vekilim, şey anlamında söylüyorum: Burada deprem oldu hani bir yerde, bir yatak lazımsa muhtemelen bu travmatik deneyimin yaşandığı yerde olması lazım. Yani, sadece sizin Bakanlığınızı...

ŞENOL SUNAT (Manisa) - Öncelikli olması lazım.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Öncelikli olması lazım. Dolayısıyla, buralarda çok sorun var.

Şimdi, ben bunları bu sizin sunumunuzdan devam ettiririm ama devam ettirmeyeceğim, başka bir yere geleceğim. Şimdi, bir, okul kazaları ve doğal afetler. Türkiye genelinde, 2020 yılından günümüze, yıllar bazında okullarda kaç kaza meydana gelmiş? Bu kazalara ilişkin elde edilen veriler neler? Bunları paylaşmamız lazım ki sorunu görelim. Okul kazalarını önlemeye yönelik alınan mevcut önlemler neler? Bu ülkede üzerine lavabo düştüğü için ölen çocuk var, lavabo düştüğü için ölen çocuklar var. Denetim meselesi, maalesef, müfettişlik sisteminde alınan karar nedeniyle, bana göre tarumar edildiği için, okullar yeterince denetlenemiyor. Türkiye'de kamuya bağlı olan, bildiğim kadarıyla 65 bin civarında, toplamda 71 bin okul var. Yok, efendim "Var." diyorsanız, o zaman "Türkiye'deki her okula yılda bir kez müfettiş gidiyor." derseniz, ben buna bakarım. Ki müfettişlik sisteminde sadece binaya, çatıya, ışığa bakmalarını da doğru bulmuyorum da yani işin esası müfettişler eğitim kalitesine bakmalılar ama kırk yılın başı gidilen bir hâlde okullar. Bir müfettiş yılda 10-12 tane okula gittiği zaman çok sayıda gitmiş sayıyorlar kendilerini, bunu da biliyoruz.

Olası okul ve yurt yangınlarına karşı ne tedbirler alıyoruz? Aladağ'da çocuklarımız öldü, değil mi? Ben iddiayla söylüyorum: Bolu'da 36 çocuğumuz öldü, bu sene okula, ikinci döneme başlayamadılar, karne hediyesi olarak gitmişlerdi. Çok üzülerek söylüyorum, buraya da geçsin diye söylüyorum: Allah göstermesin, Türkiye'de bir okul yangını olursa çocuklarımızdan çok büyük kaybımız olur çünkü biliyoruz ki okullarımızın önemli bir kısmında yangın merdiveni bile yok, yok ve bu bir acil tedbir değilse ne tedbir olacaktır? Okullardaki yangın ekipman, malzeme eksikliği nedir, nasıl yapılacak? Ha, bu arada bunlara para olduğunu düşünüyorum, orasını size yönelik söylemem, orayı vekillere yönelik söylerim. Bu ülkede, Türkiye'de bu sene almama kararı verdiğimiz vergi 701 milyar lira dolayısıyla para var yani para yok diye değil.

Başka bir şey söyleyeyim: Okullarda kaç sağlık personeli çalışıyor? Bin, 2 bin, 3 bin öğrencisi olan okullar var, şûra kararları var; 2021 yılında yapılan 20. Şûra'da alınan tavsiye kararlarının 52'nci maddesi diyor ki: "Uzman kütüphaneci, sağlık personeli, hemşire, teknik eleman, temizlik, güvenlik personeli istihdam edilmelidir." Şimdi, bunu istihdam etmediğimiz için, mesela, Sibel Turan Hoca öldü, müdür yardımcısıydı, çıktı yukarı, bir şey asmaya çalışıyordu, öldü. Sibel Turan'ı biz öldürdük, biz okullara teknik personel almadığımız için, yukarıya tırmanmak zorunda kaldığı için öldü. Miray Arslan'ı biz öldürdük, 6 yaşındaki çocuğu. "Biz" diyorum, "siz" demiyorum, bakın "biz" diyorum. Miray Arslan niye öldü? Okul bahçesine girmemesi gereken öğretmen araçları... Ki bu bile Türkiye'de tek başına bir tedbir olabilir; okul müdürlerinin, öğretmenlerinin araçlarının okul bahçelerine girmemesi bile bir tedbir olabilir. O 6 yaşındaki çocuk okula geldiği ilk iki gün içerisinde maalesef öldü. Ben dün de Mecliste şiddetle ilgili bir konuşma yaptım İYİ Partinin önergesi üzerine. Ya, ben kendi çocuğuma bakıyorum, geceleri kokluyorum; birisi benim çocuğumu 6 yaşında okulda öldürse alayınızı öldürürüm, bir tane bırakmam yani. Şimdi böyle bir dünya olmaz. Bu sene 242 bin çocuk mağdur olmuş, 173 bin çocuk da suça sürüklenmiş. Şimdi, ülkedeki durum bu, ülkedeki durum bu. Dolayısıyla bu çocuklar bize emanet.

Mesleki ve teknik eğitim... Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdür Yardımcımız aramızda değil mi? Bu ülkede, Sayın Genel Müdür Yardımcım 12 çocuk öldü "MESEM" denilen icat yüzünden. 5.100 lira maaşla çocuklar çalışsın diye aileleri gönderiyor, ülkenin sermayesi de tutturmuş "Bize çırak verin de çırak verin." Sonra da Almanya'yı örnek verirler sanki Almanya'da 12 yaşında Hans, Gunther Mercedes'in altında çıraklık yapıyormuş gibi. Haftada dört gün çalışmaları gerekiyormuş, nasıl bir okulsa. Yani Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı böyle bir program başlatsa olabilir belki; dört gün işte, bir gün okulda falan. Millî Eğitim Bakanlığı böyle bir şey başlatabiliyor, hayal ediyor bunu, böyle bir okul sistemi var; dört gün işe gideceklermiş, bir gün okula gideceklermiş. Defalarca söyledim, Alperen Enes Ural cumartesi günü öldü; normalde sizin bu teknik sunumlarınızın hiçbirinde görülmez, cumartesi çalışmaması gerekiyor ama çalışıyordu, çalışmak zorunda çünkü iş yeri ona "Ben çıkarıyorum." dediği anda o çocuklar işsiz. O çocuğun ailesi için de 5.100 lira önemli bir para, çocuğun meslek öğrenmesi -tırnak içinde- önemli bir şey. Dolayısıyla biz burada, çocuğun şiddet, ihmal, istismardan korunmasında Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürünün sunumunu bile dinleyemedik. Şimdi, burada 12 çocuk ölüyor. Ben size daha kötüsünü söyleyeyim mi? Soma'da davaya gittim, gitmeye çalışıyorum, aynı gün İl Millî Eğitim Müdürü Soma'daydı, davaya gelmedi ve Millî Eğitim Bakanlığının hiçbir birimi MESEM'de ölen çocukların davalarına gitmiyor. Neden gitmiyorsunuz anlamıyorum ben. Başka bir şey söyleyeyim: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ki hangi alanda olursa olsun 0-18 yaş grubundaki çocuklar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına emanettir, bu davalara gitmiyor. Bu çocuklar iş yapıyorlar -aynı zamanda çünkü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu işin bir parçası- ya bir çocuk işçi ölmüş, onlar da davalara gitmiyorlar. 12 çocuk öldü, bu 12 çocuk birisinin kuzusuydu, öldüler ve hiçbir şey değişmiyor, devam ediyor, MESEM'ler olduğu gibi devam ediyor. Ben bunu duymak isterim mesela ve yüz binlerce kaza var bu arada, ölmeyip canını kurtaranlar var. Burada hayatını kaybeden çocuklar var. Bu arada Millî Eğitim Bakanlığına soru önergesi veriliyor. Şimdi detayına girmeyeceğim. Bizim partimizden 2 vekil soru önergesi verip soruyor, diyor ki: "MESEM'lerde kaç kişi öldü?" Milî Eğitim Bakanlığı iki ay arayla birbirinden ayrı 2 tane cevap veriyor; bir tanesi diyor ki: "Hiç ölmedi.' Öyle kendi kendinize üzülmeyin diyor. Bir tanesine de sayının üçte 1'i bir sayı veriyor. Şimdi, orada duyurmak istediğim şey bu. Yani eğer ölenlerin sayısını bile doğru veremiyorsak, takip etmiyorsak yeni ölümler bizi bekliyor demektir.

2020 yılından bu yana, günümüze okullarda öğrenci ve öğretmenlere yönelik -vekilim de sordu- kaç şiddet olayı yaşanmış, kaç idari soruşturma açılmış, kaç olay adli mercilere yansımış? Şimdi, bununla ilgili size bir şey söyleyeyim. Mesela tebrik ediyorum Bakanlığımızı, gerçekten tebrik ediyorum; şiddet faili okul müdürümüzü bu ay siz İlçe Millî Eğitim Müdürü yaptınız, harika bir adam(!) Üstelik de böyle iyi bir okulda, Tevfik İleri İmam Hatip Lisesinde görevli yani göz önünde olan bir okul. 2016'da okuldan kaçtıkları gerekçesiyle odasına çağırdığı 13 yaşındaki 5 çocuğu dövüyor. İfadesinde diyor ki: "Dövdüm ama kötü dövmedim." Sonra şiddet faili bu okul müdürü Türkiye Cumhuriyeti topraklarında hiç ilçe millî eğitim müdürü olacak kimse kalmadığı için Ankara'nın göbeğinde bu ay Yenimahalle İlçe Millî Eğitim Müdürü yapıldı, tebrik ediyorum karar veren arkadaşları(!) Ya da başka bir şey söyleyeyim. Bunları duyunca canınız sıkılıyor da biz de duyunca deliriyoruz yani.

Ya da başka bir şey söyleyeyim: Ensar Vakfı davasında hakkında soruşturma açılan kişi Şanlıurfa İl Millî Eğitim Müdürü oldu. Olacak iş mi ya? Ensar Vakfı meselesiyle ilgili bu Mecliste -bakanlarımız, değil mi- soruşturma açıldı, oylamalar yapıldı, bir şeyler... Yani en azından insan "Ya, bu hoca suçlu suçsuz, şöyledir böyledir ama en azından biz bunu İl Millî Eğitim Müdürü yapmayalım bari, insanları daha da delirtmeyelim." falan demesi lazım. İl Millî Eğitim Müdürü oldu.

12 suçtan kaydı olan kişi okulda güvenlikçi oldu. 12 suçtan kaydı var adamın, güvenlikçi oldu. Neden oldu? Çünkü biz güvenlikçi atayamıyoruz. Ben bu soruyu kendime, vekillerime, Sayın Cumhurbaşkanı olsun herkese soruyorum, net söyleyeyim: Mesleki Eğitim Genel Müdürlüğünün ya da diğer genel müdürlüklerin illerde birimleri var değil mi? İlçe Millî Eğitim Müdürlükleri var, kapısında güvenlikçi var mı? Var. Çok güzel bir şey söyledi Mustafa Hocam, dedi ki: "En çok korunan insanların çocuklar olması lazım." Okulların kapısına bir güvenlikçi koymayı beceremeyen sistem bizi korumak için güvenlikçi koymuş, bizi koruyor, beni koruyor, sizi koruyor, ilçe şube müdürünü koruyor, tapu müdürünü koruyor, kadastro müdürünü koruyor ama okulların kapısına güvenlikçi koyamamış. İlk yapmamız gereken işlerden bir tanesi bu değil mi?

Okulda güvenlikçi olsaydı Miray Arslan bugün ölmemiş olurdu. Miray Arslan okulda güvenlikçi olmadığı için, giriş çıkış planları doğru yapılmadığı için, iş sağlığı ve güvenliği, kaza önleme tedbirleri doğru alınmadığı için öldü. Bu Komisyon bunun için var yoksa şiddet şudur, ihmal budur, kusur budur, kitaplarımız şunlardır değil Hocam. Çok saygı duyuyorum yaptığınız işlere, bu ayrı bir şey ama biz ölenler niye ölüyor diye bakıyoruz meseleye.

İzmir'de temizlik görevlisi 8 yaşındaki çocuğu okulda taciz etti. Neden? Sayın Bakan kızıyor ama 2 Eylülde okullar açıldı, 19 Eylülde Sayın Bakanın demeci var, diyor ki: "120 bin personel alacağız." Ya, on yedi gün önce okullar açılmış. Şimdi, öyle kimi bulursan alırsan gibi acil durum olursa ve 8 bin lira maaşla adam çalıştırmaya kalkarsan onun içine sızar ya, hain sızar yani, çocuk tacizcisi de tecavüzcüsü de sızar. Bu arada diyeceksiniz ki: "Muhalefet partisi milletvekilisiniz, tabii, böyle söylemek kolay." Ben temmuzda uyardım. 18 Temmuz Ankara meydanda, orada konuşmalarım var. Okullar temizlenemeyecek dedim. Eylül ayında personel mi alınır? Ve bugün Millî Eğitim Bakanlığı olarak söylediğiniz rakamları da söyleyeyim. Diyorsunuz ki: "Bizim müstahdemlerimiz var efendim, o kadar da dert etmeyin. Bu müstahdemler okulları temizliyor." Ben de diyorum ki: Yok, sizin müstahdem kadrosunda görülen insanlarınızın çoğu -eğer çalışmıyor olsa maaş hak edişleri yapılmıyor bazı yerlerde, idari personel yok, okul kayıtları alınamıyor çünkü artık onların önemli bir kısmı ya şoför olmuş ya idari personel olmuş- o tarafa gitmişler, okul mokul temizledikleri yok yani sizin bizim çocukluğumuzdaki o müstahdemlerden çok azı kaldı okullarda. Part time, ayda 8 bin lira maaşla falan insan çalıştırabileceğimizi düşündüğümüz bir sistemimiz var İŞKUR'dan.

Başka güzel bir şey daha söyleyeyim şiddet, ihmal, istismarla ilgili, Türkiye'ye yansıyan bir arkadaşınız var, çok yetenekli birisi dedi ki -söylediği bütün siyasi şeyleri bir kenara koyuyorum- Bursa'da "İşte biz öğrencilere baskı yaparız. Herkes buraya başını örterek girecek." falan fıstık. Ondan sonra yol buldu, girdi, okul müdürünün kapısını kırdı Türkiye'nin gözünün önünde. Peki ne yaptı Millî Eğitim Bakanlığı? Ya, Millî Eğitim Bakanlığı maaş ödüllendirmesi yaptı, kapıyı iyi kıramadınız, öbür müdür yardımcılarının kapısını da kırın diye. Şimdi söyleyeceğim şey şu: Siz şiddet uygulayan insanları İlçe Millî Eğitim Müdürü, İl Millî Eğitim Müdürü yaparsanız; kapıyı kırana maaş taltifi falan verirseniz bu insanların anladıkları tek şey bu olur. Ülke zaten aşırı kutuplaşmış, herkes bir yerden birbirine ateş ediyor ama olan kime oluyor? Yoksul ailelerin çocuklarına oluyor, olan bu çocukların kaybına oluyor ve Millî Eğitim Bakanlığı -açıkça eleştiriyorum- bunların davalarına bile gitmiyor.

Son olarak şunu da söyleyeyim: ÇEDES kapsamında okullardan çok sayıda itirazlar geliyor değil mi? Sayın Bakan bayılıyor ÇEDES'e "Tarikatları, cemaatleri sivil toplum örgütü kabul ediyoruz." falan diyor. Bence dünya tarihine geçmiş talihsiz bir açıklaması da geçen yıl bütçe konuşmasıdır. Dedi ki: "Onlar sayesinde -kayıtları var Mecliste, bakarsınız- çocuklar dağa gitmeyecek." Ben 1,2 milyon öğretmeni ve onların bu üst yöneticilerine bundan daha büyük bir hakaret duymadım. Yani diyor ki: Bizim 1,2 milyon öğretmenimiz çocukların dağa gitmesini engelleyemiyor; bu okullara giden, kerameti kendinden menkul tarikatlar, cemaatler -şimdi Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürümüz de var- Ülkü Ocakları onlara doğru insan olmayı öğretecekmiş.

Sayın Müdürüm, ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısıyım, benim gençlik kollarım 1953'te kuruldu, Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları kurulduğunda MHP yoktu, AK PARTİ yoktu, hiçbiri yoktu; sen benim gençlik kollarımla bir protokol imzalamaya kalksan ben sana derim ki: "Galiba bir sıkıntı var, böyle bir şey olamaz." Ülkü Ocakları bir siyasal harekettir. Siz bu insanlarla eğitim kurumlarına girmek üzere bir protokol imzaladınız. Ne öğretecekler? Benim arkadaşlarım, sosyal demokrat insanlar ya da başka siyasi partilerin sosyalistleri, muhafazakârları, diğerleri, Akıncılar, AK Gençlik, hepimiz mi gelelim okullara, anlatalım mı hepimiz? Herkes kendine göre birini mi anlatsın? Peki, o şiddet nereden çıkacak? O Ülkü Ocaklarının girdiği okullarda aynı fikirde olmayan çocuklar var; olacak, kavga çıkacak yani normal, siyasi birilerini okula sokarsanız. Sonra burada anlatıyoruz; şiddet, ihmal, istismar; şu önlemleri aldık, bu önlemleri aldık.

Ben hizmeti geçen herkese teşekkür ederim. Çünkü siz siyasilerin çizdiği yolda, elinizden geldiğince meslek ahlakıyla, bilimsel bilgiyle bir şey yapmaya çalışıyorsunuz, buna bir itirazım yok ama bu gidilen yol, yol değil. Burada çok sayıda soru var, soruları da sordum. MESEM'lerle ilgili onlarca soru var.

Sayın Başkanım, herkesin sabrına da sığınarak son iki dakikamı da şöyle kullanmak isterim. Ben, bu, Meclisin kayıtlarına geçsin diye düşünüyorum çünkü hayatlarının başında ölmüş çocuklar var, unuttuk biz onları. Mesela Somalı maden işçileri çok ayıp ettiler, 301 kişi ölünce -hepsi- büyük bir dava hâline geldiler(!) Ondan sonra Amasra'da mamasrada, orada burada 20 kişi, 10 kişi, 15 kişi öldüler, bir kısmı hâlâ İliç'te toprak altında, nerede oldukları belli değil, kimsenin derdi değil ama 301 kişi ölünce büyük ayıp ettiler bize yani bir problem oldu, birtakım şeyler oldu(!) Sayılarla bakıyoruz acının büyüklüğüne.

16 yaşındaki Zekai Dikici 2023'te öldü. Bu kayıtlara girsin diye söylüyorum. 17 yaşındaki Ulaş Dumlu MESEM öğrencisiydi öldü, 15 yaşındaki Ömer Çakar öldü, 14 yaşındaki Arda Tonbul öldü, 15 yaşındaki Erol Can Yavuz öldü, 17 yaşındaki Murat Can Eryılmaz öldü, 17 yaşındaki Alperen Enes Ural öldü. 15 yaşındaki Alperen Kocayavuz öldü, 16 yaşındaki Eren Dağ öldü, 14 yaşındaki Muammer Samet Karaoluk öldü, 17 yaşındaki Yunus Emre Küçükuzun öldü, 14 yaşındaki Efe Varan Kazancı öldü; onlar öldü ama onlar ölmediler, onları biz öldürdük.

Peki, basit bir soru sorayım: Dünyanın her medeni ülkesinde böyle bir olay yaşandığı zaman kamu personeli ya da ilgili siyasiler istifa eder. Siyasiler istifa eder, kamu personeli de açıklama yapar. Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğünde Genel Müdür ve altındaki yönetime bir tek soruşturma açılmış mı 14 kişinin öldüğü yerde? Sizi kızdırmak için söylemiyorum. Bu çocukların sorumluluğunu biz almadığımız sürece kim alacak? Dolayısıyla bugün buraya, elbette ki yayınlarınız çok kıymetli, onu duymak için geldik ama size çok somut olaylarla ilgili işler söylüyoruz. Bunlar böyle devam ettiği sürece biz bu ölümleri engelleyemeyiz ve çok açık söylüyorum: Ölen her çocuk bir annenin, babanın kuzusudur, top oynadığı, kokladığı yavrusudur; biz bunu kaçırdığımız müddetçe bu ülkeyi düzeltme şansımız yok.

Biraz uzun oldu, özür dilerim ama önemli.

Teşekkür ederim.