Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .01.2025 |
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; aslında biraz evvel de usul hakkında konuşurken bu Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili maddelere dair birkaç şey söylemiştim, kısaca bir daha ona değinmek istiyorum.
Şimdi, buradaki sorun, bizim gördüğümüz, bu maddelerde Anayasa'yı yorumluyorsunuz, yorumluyorsunuz; hâlbuki Anayasa yorumlanacak bir metin değil. Şimdi, ben bu "yorumlama" lafını nereden çıkarıyorum, hani kendi kendime mi uydurdum? Değil, bize bu konuda bilgi verilsin diye çeşitli bakanlıklardan gelen bürokratlarla buluştuk biliyorsunuz, Sayın Muş davet etti. Orada Beştepe'den gelen ve hukuk alanıyla ilgili bir kişi de vardı, bu maddeyle ilgili sorular sorduk kendisine, sorulara verdiği cevaplardan bir tanesinde bu yorumlama meselesine "Biz böyle yorumluyoruz." dedi, "Anayasa'daki durumu böyle yorumluyoruz." dedi. Şimdi, bir kere bu ciddi bir sorun. Yani sanıyorum, umuyorum, Anayasa Mahkemesi de bunu görecektir. Yorumlamaya açık bir madde değil çünkü bu esas itibarıyla. Buradaki yorumlama da şöyle: Devlet Denetleme Kurulunun yetkileri genişletiliyor, yorumlamadaki sıkıntı bu. Şimdi, Devlet Denetleme Kurulu bu denetlemeyi yapmasın diye bir iddiamız ya da fikrimiz yok; elbette ki ne kadar çok denetim, o kadar iyi, bu konuda hiçbir sıkıntı yok. Ama Anayasa'da verilmediği için bu yetki, bunu yorum yoluyla genişletmek aslında Anayasa'yla ilgili bir sorun yaratmak demek yani yetki dışına çıkmak demek. Bu yetki aşımı meseleleri başladığı zaman sonu gelmiyor yani şimdi ilk defa karşımıza gelmiyor bu, başka birçok örnekte de var, geçmişte de yaşanmış olan. Dolayısıyla sorun buradan kaynaklanıyor birinci olarak Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili olan ilk 3 maddede.
İkincisi de yani yetki aşımı var. Görevden uzaklaştırma yetkisinin tanınması keyfî müdahale riskini taşıyor, bu da yoruma açık, bu da yoruma açık. Yani keyfî müdahalenin ötesinde, hukuksuz bir işlem, siyasi bir baskı aracı olarak kullanma işlemi yapılması ihtimalini içinde barındırıyor. Bu da ciddi bir sorun esas itibarıyla. Dolayısıyla bu da tartışmalı, o nedenle tartışmalı bir konu. Yani bir tür, yargının yerine geçmeye kalkışmak gibi bir şey bu. Yani yargısal niteliği olmayan bir kuruma böyle bir iş yaptırmaya kalkışmak bu. Demek ki yani Anayasa’nın 9'uncu maddesiyle de ilgili bir çelişki ortaya çıkıyor yani yargı yetkisinin bağımsız mahkemeler tarafından kullanılması meselesi, bir de böyle bir sorun var. Dolayısıyla, bu görevden uzaklaştırma yetkisini tanımak da o kadar hafife alınacak bir mesele değil. "Yani nedir bunda, ne olacak; denetliyorlar, görevden de uzaklaştırabilir bir sorun görüyorsa." Bu, bu kadar basite alınamaz. Yıllarca neden yapılmadı bu peki? Yani şimdi niye icat edildi, bu karşımıza geldi?
Nihayetinde, buradaki konuyu çok uzatmadan, bir şeyi bir kez daha söylemek istiyorum: Bu konu, esas itibarıyla, Adalet Komisyonunu ilgilendiren bir konu ve Adalet Komisyonunda tartışılması gerekiyordu, oraya götürülmedi, Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Bu, uygun bir tutum değil, bunun bir kez daha kayıtlara geçmesi için söylüyorum. Plan Bütçe Komisyonunun alanı değil esas itibarıyla bu. Yani aramızda hukukçu çok az var ve "Anayasa'ya aykırılık var mı yok mu?" tartışmasını hukukçuların dışında yapmaya çalışıyoruz. Uygun bir durum değil, liyakat açısından baktığımızda uygun bir durum değil bu baktığımızda. O yüzden bunun yani çekilip Anayasa Komisyonuna gönderilmesi doğru olandır, bunu bir kez daha söylemiş olalım. İlk 3 maddeyle ilgili söylemek istediklerim kısaca bunlar. Yani mesele hafife alınacak bir mesele değil, bir kere başlarsa bu tür Anayasa yorumlamaları... Hoş, siz diyeceksiniz "Biz çok yaptık bunu, ilk defa yapmıyoruz." Doğru. Ama bu devam ettiği zaman, işte bu Anayasa'da acayip bir duruma düşüyor ve esas vahim olan nokta, biraz evvelki konuşmamda da söyledim, Meclis çıkardığı kanunlarda Anayasa'ya aykırılık meselesinde çok hızlı ilerliyor. Bu ilk 3 maddenin içinde yer aldığı paketin yarısı hatırlarsanız, Anayasa Mahkemesinden dönmüş olan maddelerden oluşuyordu, paketin yarısı. Yani Anayasa'ya bu kadar aykırı yasa çıkartan, adım atan bir Meclis olabilir mi? Ciddi bir sorun bu esas itibarıyla; bunu birinci olarak söyleyeyim.
İkinci değinmek istediğim konu, herkes biraz değindi, maddede de daha uzun değinmek istiyorum, bu emekliler meselesi. Şimdi, tabii, ben sizi anlıyorum, Orhan Bey burada değil, demin o da konuşma yaptı bu konuda, sataşmayacağım ama söyleyebilirsiniz, arkasından söylemiş olayım. Tabii ki vicdanen rahat değilsiniz, değilsiniz, yani ne kadar bunu savunmaya çalışırsanız çalışın, emeklilerin Türkiye'de bugün yaşadıkları durumla ilgili rahat rahat konuşamıyorsunuz siz de konuşamıyorsunuz çünkü sizin de vicdanınız elvermiyor böyle bir şeye. Yani 12.500 lira olan en düşük emekli maaşını çıkartacağız 14.469 liraya. Yani biliyoruz, yoksulluk sınırı, açlık sınırı, bunlar TÜRK-İŞ'in rakamları üstelik. Açlık sınırı 21 bin lira civarında, yoksulluk sınırı 70 bin liraya yaklaşmış, 68.000 liranın üstünde; böyle bir zamanda yani emeklilerin, en düşük emekli maaşının bu hâlde olmasının ne kadar ağır bir mağduriyet yarattığını, insanları ne kadar zor duruma düşürdüğünü, insanca yaşayamaz hâle getirdiğini, onur kırıcı olduğunu sizler görmüyor musunuz? Görüyorsunuz elbette ki ama bunu ifade edemiyorsunuz esas itibarıyla.
Şimdi, neye göre yapılıyor bütün bu düzenlemeler? TÜİK'in belirlediği rakamlara göre. Ya, üzülüyorum, yani TÜİK önemli bir şey, hani yıllardan beri TÜİK'le ilgili çalışmaları hep izleriz, önemlidir çünkü yani Türkiye'de olmakta olan şeyi istatistiki açıdan değerlendiren bir kurumdur ve değerlidir elbette ki hem uluslararası alanda etkisinin ve itibarının olması gerekir hem de Türkiye açısından baktığımızda... Ama TÜİK'e baktığımızda, son yıllarda ki attığı her adım, ortaya çıkardığı her araştırma ve rakamda çok ciddi sorunlar var, yani ciddi sorunlar var, yani manipüle ediliyor. Neden manipüle ediliyor? Yanlış ekonomi politikalarından ortaya çıkan sonuçları düzeltebilmek için TÜİK'in rakamları kullanılıyor, TÜİK kullanılıyor. TÜİK emeklilere, işçilere, emekçilere gerçekten onların sofralarına, onların ekmeklerine el uzatan bir kurum hâline gelmiş vaziyette, üzüntü verici bir şey bu. Hani, bunu TÜİK'in Başkanının yüzüne de söyledik ama fark etmiyor bunları söylememiz, belki onu da aşan bir durum zaten bu. Ama TÜİK'in saptadığı rakamlara göre, o Tüketici Endeksi'ne göre emeklilere ve asgari ücrette yapılan artırımlar var. Yani vahim gerçekten, yani gerçekten vahim. 2024 yılını "emekliler yılı" olarak ilan etmiş olan bir iktidar, neyse ki bitti, emekliler sevindi "Çok şükür, bitti de kurtulduk belki!" diye ama kurtulamadılar işte, 2025'te de yani çekmeye devam ediyorlar ve edecekler bu gidişle. İktidarın bu anlayışında bir değişiklik olmadığı müddetçe bu durumla karşı karşıya kalınacak. Milyonlarca insandan söz ediyoruz, bu durumun bire bir muhatabı olan, mağduru olan, bir de onların aileleri var, onlardan söz ediyoruz, hafife alınır bir şey değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Başkan.
Şimdi, baktığımızda, sayın vekiller, hani hep konuşuyorsunuz, burada da zaman zaman İsmail Bey de seviyor öyle karşılaştırmaları, bu hani Avrupa'yla falan karşılaştırma yapıyoruz hem Avrupa Birliği hem OECD rakamlarıyla falan. Yani ben şimdi madde geldiğinde daha detaylı konuşacağım orada ama bütün bu karşılaştırmalarda gerçekten emekliler açısından baktığımızda, AKP iktidarında ekonomik yıkımdan en büyük pay alanların başında emekliler geliyor. Yani bu iyi bir pay değil tabii, onu söyleyeyim de. En büyük payı alıyorlar, en çok yoksullaşmış olanlar emekliler, onların durumunu konuşuyoruz esas itibarıyla. Dolayısıyla, baktığımızda, yıllara göre de iktidara geldiğiniz yıldan bugüne kadar oranlara baktığımızda bunu görüyoruz, emekli maaşlarıyla asgari ücret karşılaştırmalarında bunu görüyoruz ama dediğim gibi, Avrupa Birliği ve OECD rakamlarıyla karşılaştırdığımızda da aynı durumla karşı karşıya kalıyoruz. Yani, gayrisafi yurt içi hasılaya göre emeklilerin aldıkları pay AB ülkeleriyle, OECD ülkeleriyle Türkiye'de nedir, oranları nedir, buralara baktığımızda da aynı durumu görüyoruz. Aslında yani şöyle bir durum yaşanıyor: Sosyal koruma açısından baktığımızda, bu devlet, bu iktidar emeklileri gittikçe daha az koruyor, gittikçe daha fazla yanlış ekonomi politikalarının sonucunda zarar görmelerine, daha fazla zarar görmelerine yol açan adımlar atıyor; esas mesele buradan kaynaklanıyor. Yani, biz, bu emekliler meselesini bu kadar çok tartışmamızın, konuşmamızın nedeni bu ve gerçekten milyonlarca insandan bahsediyoruz, az buz bir şey değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Dolayısıyla, iktidara bu konuda bu çağrıları hep yapıyoruz, Plan ve Bütçede de herhâlde en çok bu çağrıları yaptık, Genel Kurulda da bunları söylüyoruz. Emeklilerle ilgili atılan adımlar ihtiyaca cevap vermiyor, insanca yaşamı sürdürmeye cevap vermiyor. Dolayısıyla, bu konuda değişim yaratmak gerekiyor ama bu iktidarın ekonomi politikaları buna izin vermiyor. Öyle sanıyorum ki gerçekten "emekliler yılı" olumlu anlamda kim tarafından ilan edilir, herhâlde emekli örgütleri tarafından ilan edilir, o "emekliler yılı" bir sevinç yılı olur; o zaman da bu iktidarın yanlış politikalarından kurtulunmuş olduğu zaman olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bitiriyorum, son cümle efendim.
Emekli örgütlerinin, tek tek emeklilerin ve sendikaların bu konudaki taleplerini dikkate almayan bir tutumunuz gerçekten son derece vahim sonuçlar yaratıyor, bunu bir kez daha vurgulamış olayım.
Teşekkür ediyorum.