Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2858) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 15 .01.2025 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, usul kısmında da söyledik. Fransızca bir kelime var: "Dejavu" yani ben bu işi daha önce görmüştüm, biz bu işi şimdi yeniden yaşıyoruz. Konuştuğumuz şeyleri yeniden konuşmak inanın, bana zül geliyor çünkü biz bunları ayrıntılı bir biçimde tartıştık ve eleştirilerimizi söyledik ve muhalefet şerhimize de yazdık. Şimdi aynı şeyler gene geldi önümüze tekrar.
Bakıyorum Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili bir kısım değişikliklere, 1'inci maddede ufak bir değişiklik yapıldığı söyleniyor. Fakat ilginç olan ne, biliyor musunuz? Gerekçe, eski gerekçe kalmış, bari ufak bir değişiklik yaptıysanız -orada kamu yararına vakıf şeyi- gerekçeyi de değiştirseydiniz yani ciddiyetsiz bir iş yapıyoruz arkadaşlar.
Burada Devlet Denetleme Kuruluna ilişkin itirazlarımız çok açık ve net. Devlet Denetleme Kurulu anayasal bir denetleme kurumu ve Anayasa'da da açık ve net olarak madde 108'de kapsamı ortaya konulmuş yani 108'inci maddede söylüyor; nereleri denetleyebileceği isim isim yazılmış, "kamuya yararlı dernekler ile vakıflar" diye bitiriyor. Yani vakıfları da kamu yararına almış olmak... Anayasa'ya uydurdunuz ama onun dışında, burada birlikler, kooperatifler, onların bağlı ortaklıkları, bunlar yok, bunlar kapsamda yok; bunları denetletemezsiniz, Devlet Denetleme Kurulunun böyle bir yetkisi yok.
2'nci maddede yetkileri genişletilmiş, âdeta bir süper müfettiş yetkisi veriliyor. Zaten devletin değişik denetleme kurumları var, bu kurullar kendi görevlerini yapıyorlar. 3'üncü maddede, eski usulde görevden uzaklaştırma yetkisi verilmiş ama eski sistemde var olan bir yapı içinde ita amirine gidiyordu, ita amiri bunu görevden alıyordu. Şimdi, direkt olarak, özellikle memur ve kamu görevlileri için görevden alma yetkisi veriliyor; doğru değil bu. Bunları aldık, böyle bir ihtiyaç var.
Bir kere, Devlet Denetleme Kurulu özel, baktığımız zaman, Cumhurbaşkanına bağlı olarak kurulmuş bu yapı içinde de. Sonuç itibarıyla tabii ki Cumhurbaşkanının istediği birtakım konuları araştırması söz konusu olabilir yani buna oturup da itiraz etmeyiz. Devlet Denetleme Kurulu da çalışsın, nasıl diğer denetleme kurulları çalışıyorsa, Sayıştay çalışıyorsa -ilgili denetim kurumları- ama burada var olan bu yetki ve bu kapsam içinde çalışsın. Buna neden ihtiyaç duyulduğunu ben anlayamıyorum ve Anayasa'ya da aykırı. 1'inci ve 3'üncü madde Anayasa'ya aykırı. 1'inci madde 108'inci maddeye aykırı, biraz önce söyledim; madde 3 de Anayasa 129'a göre memurların ve kamu görevlilerinin haklarına ilişkin olarak aykırı.
Madde 7'nin bizimle ilgisi yok arkadaşlar. Kasım 2024 yılında -yani üzerinden bunun da iki ay geçmiş- Adalet Komisyonunda görüşülmüş, orada da itirazlarımız olmuş, ondan sonra Genel Kurulda anlaşılmış, çekilmiş; şimdi, burada tekrar, yeniden getiriliyor; buradaki madde aynı şekilde EÜAŞ'la ilgili.
Yani, bugün bizim görüştüğümüz -yürürlük ve yürütme maddelerini çıkarırsak- 7 madde var; bu 7 maddenin -zaten denildiği gibi- 5 tanesi yukarıda, Genel Kurulda üzerinde uzlaşılmış, anlaşılmış olan maddeler.
Meclisin bir çalışma usulü var, oralarda da gruplar bir araya geliyorlar ve belli konularda eğer bir uzlaşma yoksa -değişik nedenlerle olabilir- ona ilişkin bir karara varıyorlar. Şimdi, burada bizim görüştüğümüz şeyi -daha bir ay geçti üzerinden- yeniden buraya getirmiş olmak son derece gayriciddi bir iş, etik de değil. O yüzden, biraz önce usuldeki söylediklerim budur. Bu şekilde olmaz, Mecliste bu şekilde bir görüşme sistematiği, takvimi olmaz.
Ve tabii, buraya yine en düşük emekli maaşının artırılmasına ilişkin bir madde geldi; 12.500 liradan 14.469 liraya; 1.969 liralık bir artış var.
Şimdi, her zaman şunu söylüyoruz: Sonuçta bütçe kaynakların yeniden dağıtım mekanizmasıdır. Bütçe aynı zamanda, teknik olarak içinde birçok rakam içerir ama aynı zamanda politik bir metindir. İki şey vardır: Bütçeyle ne yaparsınız? Vatandaşın gelirinin bir kısmına vergileme yoluyla el koyarsınız; gelirinden, servetinden ya da harcamasından vergi alırsınız, sonra onları belli harcama türlerine dağıtırsınız. Şimdi, buradaki soru şudur: Bir: Vergiyi kimden alıyorsunuz? İki: Harcamaları hangi alanlara yapıyorsunuz ve bundan kimler yararlanıyor? Böyle baktığımız zaman, ekonomi politik bir metindir bu. Burada açık ve net olarak bir tercih yapılmıştır.
Bugün Türkiye'nin uzun zamandır yaşadığı bir kriz var, pandemi döneminden gelen bir kriz zaten var; bunun üstüne, 2021 yılının Eylül ayından itibaren yanlış bir politikayla faizin düşürülmesi var. "Faiz sebep, enflasyon sonuç." tezi bugün Türkiye'yi içinde bulunduğu sıkıntılı, enflasyonist ortama getirmiştir ve sonra sanki enflasyonu bu Hükûmet yaratmamış gibi, bu iktidar yaratmamış gibi bir Hazine ve Maliye Bakanı gelip "Bundan sonra rasyonel politikalara dönmekten başka yapacak bir şey yok." deyip 180 derece dönüşle ters politikalar uygulamaya başlamıştır ve şu anda orta vadeli programın ve bütçenin temeline baktığımız zaman, dezenflasyondur temeli yani enflasyonun düşürülmesi ama zaten uygulanan bu yanlış politikalar Türkiye'de gelir dağılımını bozmuş, gelir dağılımındaki adaletsizliği artırmış, aynı zamanda servetteki adaletsizliği de artırmıştır. Bu varken burada oturup da "Ben enflasyonu indireyim; ondan sonra, işçinin, memurun, emeklinin, asgari ücretlinin durumu iyileşir." demek abesle iştigaldir; böyle bir şey söyleyemezsiniz.
Şimdi, bakın -biraz önce de geldi- ne kadarmış bunun bütçeye etkisi; düzenleyici etki analizi geldi; 47,7 milyar lira 2025 yılında; bu, son yapılan en düşük emekli maaşının artırılması. Bütçe büyüklüğü 14 trilyon 731 milyar. Ne kadar biliyor musunuz bütçeye getirdiği etki, yük? Binde 3,2. Arkadaşlar, "Bütçede yerimiz yok, aman olsa daha çok yapardık, daha çok verirdik." Bunların hepsi hikâye. 3 trilyon lira vergi harcaması var vazgeçilen, istisna, muafiyet ve indirimler nedeniyle alınmayan vergi var. Bunlara hiç dokunmuyorsunuz, hepsi aynen devam ediyor. Yıllardır bütün planlarda, programlarda, bütçelerde "Etkinlik açısından gözden geçirilecek, etkin olmayanlar daraltılacak." yazılmasına rağmen -ki bir kısmı tabii ki kalabilir elbette- denilmesine rağmen aynı sistem devam ediyor. 3 trilyon; yaklaşık 2 trilyon bütçe açığı var, bunun daha üstünde. Şimdi, bakıyorsunuz 47,7 milyar; binde 3,2 yani böyle bir şey olur mu? SSK, BAĞ-KUR emeklisine 15,75 -zaten ona uydurulmuş- memura, memur emeklisine yüzde 11,54 yani bu rakamlar komik rakamlar. Türkiye'de var olan yoksulluk öyle bir noktaya geldi ki hem yaygınlaşıyor hem derinleşiyor. Arkadaşlarımız bunun örneklerini anlattılar, anlatmaya devam ediyorlar; her gün söylüyoruz, hayatın her alanında bununla karşılaşıyoruz, sizler de karşılaşıyorsunuz. Bu varken oturup da alay eder gibi 12.500 liralık en düşük emekli aylığını 14.469'a çıkarmak, yükseltmek anlamlı değil. Biz ne diyoruz? En düşük emekli aylığı asgari ücret kadar olsun. Geçmişte emekli aylıkları asgari ücretin üstündeymiş, adı üzerinde asgari ücret, en az ücret. Sonuçta, emekli dediğimiz yıllarca çalışmış, prim ödemiş insanlar. Böyle bir adaletsizlik varken bu getirilen hiçbir adaletsizliği ortadan kaldırmıyor, bütün adaletsizlikler dolu dizgin devam ediyor. O anlamda, burada önergemizi vereceğiz, en düşük emekli maaşları en az asgari ücret düzeyine gelsin diyoruz çünkü bir taraftan da hep şunu söylüyoruz: İşte, katma değeri yüksek mal ve hizmet üretelim, teknoloji yoğunluğunu artıralım. İyi ama bunu yapacaksak emek piyasasını da istihdam piyasası da ona göre düzenlememiz lazım. Nitelikli emek olacak, reel ücretler artacak, verimlilik artacak. Bu ücretlerle mi bir yere gideceğiz? Bugün burada sendikalarımız var, zaten ilgili madde geldiği zaman hepsinden de görüşlerini alacağız burada. Bunlar, son derece yetersizdir bakın, bu şekilde olmaz. Tüm ülkedeki reel ücretlerin artması gerekiyor ama bütçede gördük ki hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem de Hazine ve Maliye Bakanı hep şey dediler: "Geçmiş enflasyona dönük endeksleme yaklaşımı terk edilsin, bundan sonra beklenen enflasyona göre ücret artışı verilsin." Arkadaşlar, bir kere, zaten, enflasyon hesabını TÜİK doğru ölçmüyor; bir. İki, hedef enflasyon, beklenen enflasyon dediğimiz enflasyon her seferinde yukarıya en az yüzde 100, yüzde 150 sapıyor. Daha yeni, orta vadeli programın dumanı tütüyor, 2025 yılı için yıl sonu enflasyonu yüzde 17,5'tu; Merkez Bankası yüzde 21'e çıkardı; 2026 yılı enflasyonu tek hane diye yüzde 9,7'ydi, yüzde 12'ye çıkardı Merkez Bankası. Ki 2025 yılı büyük ihtimalle yüzde 35'ler seviyesinde, yüzde 30-40 aralığında olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2026'da gene yüzde 15'ler, yüzde 20'ler seviyesinde olacak çünkü enflasyona ilişkin tespit yanlış, ücret artışlarını enflasyon unsuru olarak gören yaklaşım doğru değil. Son dönemde Türkiye'de yaşanan enflasyon kâr itişli enflasyon. Bunu nereden anlıyoruz? Baktığınız zaman, görüyoruz ki bütün şirketlerin, İSO 500'ün, bankaların, hepsinin kârlılık oranları enflasyonun kat kat üstünde; piyasalar oligopolist, tekelci ya da oligopolist, rekabetçi bir ortam yok. Böyle bir ortamın olmadığı yerde istediği gibi piyasaya fiyatları dikte eden bir yapı var. Bu yapıyı değiştirmeden enflasyon sorununu çözemezsiniz. Zaten beklentilerden de anlıyoruz. Beklentilere bakıyorsunuz; TÜİK'in söylediği rakamlar, açıkladığı rakamlar, geleceğe ilişkin orta vadeli programda, bütçede yer alan rakamlara bakıyorsunuz ama hane halkına, reel sektöre, kurumlara sorduğunuz zaman hepsinin enflasyon beklentisi bunun çok üstünde. Bu maaşlarla insanların karnını doyurması, bırakın insan gibi yaşamayı, karnını doyurması mümkün değil; son derece yetersizdir.
Biraz önce de söylediğim gibi, biraz sonra Anayasa'ya aykırılıkla ilgili önergemizi zaten tekrar vereceğiz. Burada 2 madde vardı daha önce, Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili; bir de bu en son, biraz önce de söylediğimiz gibi, olağanüstü hâl koşullarında TMSF'ye kayyumluk yetkisi verilmesi. Tekrar tekrar hep uzatırlar, uzatılarak en son 2025 yılına kadar gelmiş, şimdi, tekrar, yeniden burada bir uzatım söz konusu yani artık olağanüstü hâl koşullarında yapılan işlerden kurtulmak lazım, olağana geçmek lazım çünkü Türkiye'nin ihtiyacı olan olağan bir yönetimdir. Olağanüstü hâl koşullarında alınmış olan kararların artık bugün Türkiye'de ortadan kaldırılması gerekiyor, Türkiye'nin tüm kurum ve kurallarıyla demokratik bir ülke olması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Başkan, birkaç ifade kaldı.
Türkiye'nin tüm kurum ve kurallarıyla demokratik, hukukun üstünlüğüne dayanan, yargı bağımsızlığının olduğu, temel hak ve özgürlüklerin genişletildiği, düşünce, ifade özgürlüğünün olduğu, basının özgür olduğu, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının Anayasa’nın ruhuna uygun bir biçimde kullanıldığı bir yapıya ihtiyacı var.
Son olarak şunu söylemek isterim: Plan ve Bütçe Komisyonunda, burada çok yoğun bir mesai yapıyoruz, çalışıyoruz. Sonuç itibarıyla, memleketi ilgilendiren konulardır bunlar. Tabii ki itirazlarımızı söylüyoruz, muhalefetimizi yapıyoruz, yapacağız ama buranın çalışma usulünde bu şekilde, daha bir ay önce konuştuğumuz ve sonrasında yukarıya doğru çekilen şeyde bizi burada, tekrar, yeniden konuşturmak zorunda kalmak son derece yanlış bir iştir; bunun doğru olmadığını yeniden ifade etmek istiyorum.
Maddelerde de zaten yeniden, tekrar bazı konulara ilişkin özel olarak söyleyeceklerimiz varsa onları belirteceğiz.
Teşekkür ederim.