| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Profesör Doktor Tülin Gençöz'ün, kadına yönelik şiddete genel bakış, şiddetin türleri, ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadele alanında yürütülen çalışmalar, klinik psikoloji perspektifinden kadına yönelik şiddet ve ODTÜ'de konuyla ilgili yazılmış tezler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 15 .01.2025 |
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Teşekkürler Hocam sunumuz için, geldiğiniz için de ayrıca teşekkürler.
Birçok oturumda biz burada aynı şeyi konuştuk aslında, siz de tekrarladınız yani bu kadına yönelik şiddeti azaltan ya da işte, görülme sıklığını azaltan, düşüren faktörlerden en önemlilerinden bir tanesi kadının ekonomik bağımsızlığı diyoruz, güçlü kariyer, öz güvenli olması vesaire ama yine bazı oturumlarda böyle olmakla birlikte, aslında bazı durumlarda tam tersi etkisi olduğunu söyleyen, yine burada kurum temsilcileri de oldu, verileri ortaya koydular. Yani şöyle ki: Bazen de kadının ekonomik bağımsızlığı erkek için belki yine söylediniz o kültürle bağlantılı olarak tahrik edici olabiliyor, o öz güven şiddeti tetikleyici olabiliyor ve bu kadın açısından da yani belki kariyerine ya da işte, o kendi toplumsal statüsüne, kimliğine yakıştırmadığı için bunu ifşa noktasında bir bariyer oluşturuyor. Yani her zaman böyle daha cahil işte, kadınların bu şiddeti bildirmede aslında çekimser olduklarına dönük bir yaygın kanaat varken aslında bazen de çok eğitimli, çok iyi kariyerli kadınlar da kendilerine yakıştıramadıkları için bunu bildirmekte geri durabiliyorlar. Böyle vakalar üzerinde çalıştınız mı hiç? Bununla ilgili değerlendirmeniz, gözleminiz nedir, öğrenmek istiyorum.
Bir de bu ikincil travma konusunda yani sadece yeterince uzman olmayan psikologların ya da yeterince tecrübeli olmayan psikologlarla ilgili değil ama sosyal hizmet görevlileri vesaire de bunu gidermek üzere ya da bununla mücadele etmek üzere eğitim almak konusunda başvuruda bulunan bulunuyor mu kurumlar? Yani kurumlarda böyle bir farkındalık var mı, buna dair bir gözleminiz var mı? Hani sizin üniversiteniz olmaz, başka bir üniversiteden olur ama bu bilgi nihayetinde vardır sizde.
Şiddetin bulaşıcılığı, kadına şiddetin bulaşıcılığı intihar eğilimlerinden bahsettiniz sonuçlar arasında. Bu intiharların bulaşıcılığıyla ilgili de birkaç şey söyleyebilirseniz çünkü biz yine burada çok konuştuk. Özellikle bu televizyon yayınlarında, medyada şiddetin nasıl aktarılması gerekliliğiyle ilgili yani şiddetin bulaşmasını engelleyen doğru dil nedir aslında? Belki onun da daha sağlıklı oturması için zihnimizde onunla ilgili de kısa bir değerlendirme rica edeceğim.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Teşekkür ediyorum. Mümkün olduğu kadar yakalamaya çalışacağım.
"Güçlü, güçlenmiş kadın da şiddete maruz kalabiliyor." gibi bir şey miydi?
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - "Güçlenmiş kadın da maruz kalıyor."dan ziyade yani herkes kalabilir ama güçlenmiş kadının güçlü olması erkek açısından tahrik edici olabiliyor bazı vakalarda ya da işte, güçlü kadın bunu bildirmekte daha çekimser, bazen hiç beklenmedik şekilde yani bu konuda daha bilinçli olması, daha mücadeleci olması beklenirken tam tersine o kimlikle özdeşleştiremediği için bildirmek konusunda ya da ifşa konusunda bazen daha az cesur olabiliyor.
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Şimdi, güç önemli bir kavram, herkes için önemli, kadın için de erkek için de. Hiçbiri tam güçlü değil, tüm güçlü değil. Dolayısıyla gücü karşıya, ilişkiye girdiği kişiye, ilişkilendiği kişiye buradaki güç bende ilişkisi her zaman için karşı tarafta bir reaksiyona neden olur. Dolayısıyla "kadını güçlendirmek" dediğimiz şeyin bir optimum düzeyi var tabii çünkü bir insanı güçlendirmenin çünkü optimum düzeyi var. Dediğim gibi, tüm güçlü hiçbiri olmayacak. Mesela, ne dedik? Çok disiplinli çalışmalara ihtiyacımız var. Hiçbir tek disiplin her şeyi tastamam açıklayamaz. Dolayısıyla bir fikir birliği vesaire. Yani kadını güçlendirmekten kastımız da çok dominant, "Her şeyi ben bilirim, tüm güçlü benim." diyen kadını yaratmak değil ama şey çok önemli: Güçlü kadının şiddeti söylemesi ve söyleme tarzı. Güçlü kadın aslında şiddeti daha rahat söyleyebiliyor çoğu zaman ama bazen kendine yakıştıramadığı için, etrafta duyulmaması için susabiliyor; bu bir dezavantaj.
Bir diğer dezavantaj da güçlü kadın bunu medyatik bir şekilde söylüyor. Bu çok iki ayaklı bir şey. Bir taraftan "Aa, söylenebiliyormuş, tamam, ne güzel." Diğer taraftan "Ya, o güçlü kadın bile şiddete maruz kalıyorsa yani benimki de aslında çok müthiş bir şey değilmiş." gibi yine o farkındalığı birazcık söndüren bir payı olabiliyor. Dolayısıyla medyatik açıklamalardan biraz kaçınılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Kadının kendini buralarda koruduğu da fakat bu kadınlar söylemese bile şiddeti bu ilişkiyi bırakmayı bile biliyor. Yani en azından tamam, susuyor, söylemiyor ama ayrılıyor. Güçlü kadının gücü orada kalıyor. Keşke söyleyebilse ama tabii kendi toplumda nasıl algılanacak? O da muhakkak bir rol oynuyor reaksiyonunda.
İkincil travma önemli dedim. Burada süpervizyon önemli şeylerden biri. Birçok eğitim merkezlerinde, özellikle üniversitelerde klinik olduğu durumlarda süpervizyonları da vardır. Süpervizyon ikinci travmayı çok korur çünkü süpervizyonda artık hem psikoterapi seansı incelenir hem de mesela, bir soruyu çok erken sorduysa, hiç sormadıysa ya da bir yorum yaptıysa ama fazla bir yorum, duyduğunun ötesi bir yorum yaptıysa bunlar neden oluyor süpervizyonda konuşulur. Yani terapistin terapisi gibi bir süreç de süpervizyonda olur. Onun için aslında hep kendimizi geliştiriyor oluruz. Keyifli yönü de o ama çok vakit isteyen bir şey tabii.
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Üniversitelerde vardı bu farkındalık da yani mesela, size sığınmaevlerinde çalışan personel diyelim hocam "Biz etkilenmelerinden endişe ediyoruz." ya da işte, sosyal hizmetlere kurumlarda, kuruluşlarda. Kurumlarda böyle bir farkındalığın geliştiğini beklenen seviyede gözlemliyor musunuz?
PROF. DR. TÜLİN GENÇÖZ - Beklenen seviyede gelişmedi tabii ama seminerler gibi şeyler talep edilebiliyor. Tek bir seminerin çok söylediğim şeye yeterli olduğunu düşünmüyorum. Bireysel talepler olabiliyor. "Hani ben burada çalışıyorum, haftada bir size danışabilir miyim, sürecimi anlatabilir miyim?" diye bu tür talepler olabiliyor. O da önemli bir şey.
İntiharın bulaşıcılığı... İntihar bulaşıcıdır. İntihar eden zaten bir değersizlik hissi içinde. "Değersizlik" ne demek? "Yokum." demek, "Benim adım yok." demek değersizlik. Yani "Bu sistemde ben tanınmıyorum, adım yok." ama çok şoke eden bir şekilde canıma kıyarsam bu anlatılacak.
Şimdi, yani çok somut örnekler vermek istemedim ama birisinin bana sorduğu bir soruydu mesela, bir seminerimdeyken bu tam intihar konuşulurken bir sanatçının nasıl intihar ettiğini anlattı. "İşte, bir otel odasında bilmem kaçıncı kattan aşağıya atmış kendisini, sonra aynı otel odasında diğer sanatçı beş-altı yıl sonra gitmiş, aynı şekilde o da camdan atmış kendisini. Nasıl açıklıyorsunuz bunu?" dedi. Şimdi, bakın, dedim ki: O birinciye a kişisi diyeyim. A kişisinin öldüğünü eğer trafik kazası geçirseydi bana anlatacak mıydınız? Çok büyük bir ihtimalle anlatmayacaktı ya da bir kalp kriziyle kaybetmiş olsaydı ama o otelin bilmem kaçıncı katına çıkıp, açılmayan pencereyi açıp vesaire oradan atlaması onun adını yazdırdı. Şimdi, adının yazıldığını duyan ve adının hayatı boyunca yazılacağını düşünmeyen çoğunlukla gençlerimiz "Ben de enteresan bir yol bulabilirim, ben de aynı yolu devam ettirebilirim." Onun için ben genellikle intiharın konuşulması gerektiğini ama intihar eden kişinin adının söylenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki bunun çaresizliği, o neden o yönteme gitti? İntihar eden kişinin ailesinde ister istemez bir hayal kırıklığı vardır, bir öfke vardır. Bunları da yani "Neden bana bunu yaptı?" Bir aile bunu hisseder. Yani "Bu çocuk neden bana bunu yaptı?" Bunu konuşabilmeli yani her zaman "İntihar ettiyse artık kalanlar buna neden olmuştur." değil, tabii ki neden oldu birçok faktör, onlardan biri de oydu ama bir öfke de... Onun intiharı artık çok şahane bir şekilde her zaman anılmasını gerektirmiyor.
Yani isim vermeden... Yok, doğru olmaz. Bu örneğin kayıtlara geçtiği için doğru olmayacağını düşünüyorum.