KOMİSYON KONUŞMASI

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Teşekkür ederim, öncelikle usulen bir şey söyleyeyim. Bu yönetimle ilgili bir açığınızı söylemek için söylemiyorum ama...

BAŞKAN MUSTAFA VARANK - Estağfurullah, söyleyebilirsiniz de.

RIDVAN UZ (Çanakkale) - Her parti sözcüsüne önce söz verilip sonra söz isteyen arkadaşlara verilirse iyi olur temennisiyle başlayayım.

Şimdi, tabii, şöyle, girişte yaptığınız konuşma, arkadaşlarımızın vurgu yaptığı mesele şu aslında: Biz hem muhalefet hem de iktidar milletvekilleri milletimizin helal oylarıyla seçilen arkadaşlarız. Dolayısıyla bizim birinci işimiz, ana mesleğimiz artık süreci tamamlayana kadar milletvekilliği. Dolayısıyla bunun hakkını da verme mecburiyeti var bizde. Dolayısıyla bunun geniş anlamda hem söz hakkını kullanmak hem de Meclisin yasama yetkisini kullanmaktaki yükümlülüklerini tam ve kâmil manasıyla yerine getirmekle de yükümlüyüz. Şundan dolayı söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi tüm dünya tarafından da takip edilen aslında bir Meclis. Bunu hem Trump'ın açıklamaları hem başka ülkelerin açıklamaları... Hatta geçen ay Mecliste bir Arjantin örneğini verdik, bu örnekten sonra da Arjantin Başkanı Milei bizim konuşmamızı alıp "retweet" edip tekrar yayınladı. Yani burada Meclisimizin takip edilmesi hadisesi var. Dolayısıyla biz değerli ve kıymetliyiz. Aynı zamanda yine Güney Kore Parlamentosunda gerektiğinde toplanıp kendi hak ve hukukunu milletin faydasına kullanmak adına da Cumhurbaşkanının o makamdan indirilmesi, azline kadar giden bir süreç yaşandı. Dolayısıyla bizim yaptığımız mesleği, yani meslek diyorum, başka yerlere çekilebilir ama görevi diyelim, doğru adlandırmakta fayda görüyorum.

Genelle ilgili birkaç şey de not almıştım, onları okumak isterim. Anayasa'mızın 87'nci maddesi yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu açıkça düzenliyor. Yine, Anayasa’nın 7'nci maddesi de bu yetkinin devredilemeyeceğini kesin bir dille söylüyor. Ne yazık ki Anayasa'ya aykırı şekilde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yoluyla yasama yetkisi fiilen devredilmiş ve neredeyse yürütme organı tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin defalarca yasama yetkisi devredilemez ilkesine vurgu yaparak KHK ve CBK'lerle kanuni düzenleme yapılmayacağına hükmetmesine rağmen iktidar bu kararları hiçe saymaya devam etmektedir. Bu kanun teklifi de bu hususa en güzel örneği teşkil etmektedir. Teklifin 9'uncu, düzenleyici maddesinin 8'inci maddesi bu kurala aykırılık içeren bir anlayışla hazırlanmıştır.

AK PARTİ Grubu tarafından Meclise sunulan bu teklifin Anayasa'ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmiş ve iptal edilmiş düzenlemelerin bu kez kanun teklifi olarak getirilmesi suretiyle yeniden yasalaştırılmasını hedefliyor. Ancak burada üzerinde durulması gereken temel sorun yasama sürecinin usulüne uygun işletilmemesi ve yürütme organının sınırlarını aşan düzenlemeler yoluyla Anayasa’nın ihlal edilmesi. Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce KHK ve CBK'lerle düzenleneceği açıkça ifade edilen maddelerin AYM kararlarına aykırı şekilde yürürlüğe konulmuş olması hukuk devleti ilkesine ve yargı kararlarının bağlayıcılığına ciddi bir darbe vurmuştur. Şimdi, aynı düzenlemenin ufak değişikliklerle tekrar gündeme getirilmesi yargı kararlarını etkisizleştirme ve Meclisi yalnızca bir onay makamı olma/görme anlayışına evrilmektedir.

Teklifin bu şekilde yeniden düzenlenerek kanunla getirilmesi şeklen AYM kararlarına uygun görülse de esasında yasama yetkisini nasıl kullanması gerektiğine dair demokratik teamüllere aykırıdır. Kanun koyucu Anayasa'ya aykırı düzenlemeler yapmanın alternatif yollarını aramak yerine, yasama yetkisini etkin ve Anayasa'ya uygun şekilde kullanmakla yükümlüdür. Bu durum iktidarın yargı denetimine karşı bir çözüm arayışı içinde olduğunu ve demokratik mekanizmaları zayıflatmayı da amaçladığını göstermektedir. Dolayısıyla bu teklif yalnızca geçmişteki hatalı uygulamaların devamı değil, aynı zamanda kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Meclisin asli yasama yetkisine karşı bir meydan okuma niteliği de göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, bu durum yalnızca anayasal düzenin ihlal edilmesi anlamına gelmiyor, aynı zamanda yasama organının yani milletin iradesinin yok sayılması anlamına geliyor. Burada üzerinde durmamız gereken temel mesele yasama yetkisinin demokratik meşrutiyetidir. Halkın doğrudan seçtiği milletvekillerinden oluşan Meclis, kanun yapma yetkisini halkın iradesiyle kullanır. Bu yetkinin yürütme organı tarafından devralınması parlamenter demokrasinin ruhuna aykırıdır.

Anayasaya göre Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yalnızca kanunla düzenlenmeyen alanlarda çıkarılabilir. Ancak bugün birçok alanda doğrudan kanunları aşan, onları etkisiz hâle getiren kararname düzenlemeleriyle karşı karşıyayız. Bu, yasama yetkisinin işlevsiz bırakılması anlamına gelmektedir. Yani yasama yetkisi devredilmiş gibi görünse de fiilen yürütmeye devredilmiştir. Anayasa hukukçuları bu durumu anayasa hukukunda yetki gaspı olarak tanımlıyorlar. Yasama yetkisinin... Anayasal düzeni ortadan kaldıran en tehlikeli süreçlerden biridir. Yasama yetkisinin yürütme organına devredilmesi demokratik denetim mekanizmalarını da ortadan kaldırmaktadır. Yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesi yalnızca teknik bir hukuk kuralı değil, halkın iradesinin tecellisini garanti altına alan temel bir anayasal ilkedir. Milletin temsilcileri olarak bizlerin görevi bu ilkeyi korumak ve her türlü Anayasa ihlaline karşı durmaktır. Burada mesele yalnızca Meclisin yetkisinin devri değil, aynı zamanda millî egemenliğin zedelenmesi meselesidir çünkü millî egemenlik Meclis aracılığıyla kullanılır, Meclisi devre dışı bırakan bir sistemde millî egemenliğin gerçek anlamda varlığından söz edilemez.

Son olarak iktidara sormak isterim: Anayasa'ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararıyla defalarca tespit edilmiş bir yöntemde neden ısrar ediyoruz? Eğer amacımız Meclisi işlevsiz hâle getirip Türkiye'yi bir kişi yönetimine teslim etmekse biz buna izin vermeyeceğimizi buradan beyan ediyoruz. Yasama yetkisini gasbetmek, hukuk devletini ortadan kaldırmaktır. Hukuk devleti ortadan kalkarsa demokrasi tehlikeye girer.

Son söz olarak da yasama yetkisinin yürütme tarafından gasbedilmesine karşı durmanın yalnızca siyasi değil, millî bir görev ve sorumluluk olduğunu da söylemek isterim.

Dün bu konuyla ilgili bir bilgilendirme yapmıştı arkadaşlar. Her birisine ayrı ayrı teşekkür ediyorum fakat orada çok önemli bir hususla karşılaştık. Cevahir Bey de bir konuya bizle beraber hak vererek itiraz sundu, dedi ki: "Arkadaşlar, bunu yaparsanız burada çalıştıracak bir profesör dahi bulamazsınız." Dolayısıyla "Bu maddeyi neden getiriyorsunuz, çok emin misiniz?" diye bir sual etti. Arkadaşlar da "Evet, aynı itirazı bizde çok yaptık fakat Hazine Bakanlığından gelen arkadaşlar 'Bunu böyle yapacaksınız.' dedi ve bizi mecbur bıraktı." dedi. Dolayısıyla kendi bünyesinde bir birliktelik sağlanamadan buraya getirilen düzenlemelerin bile bizim açımızdan da tekrar tekrar değerlendirilmesi lazım. Bir de milletvekillerini ciddiye almaları lazım arkadaşların. Yani bir etki analizi bile artık hazırlamıyorlar. Niye öyle görüyorlar bilmiyorum. Ya, bu milletvekilliği eskiden çok mu kutsaldı, şimdi değil mi? Yani bu süreci doğru tanımlamak adına da bunu söylemek ister, teşekkür ederim.