Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | TÜİK Başkan Yardımcısı Furkan Metin, Demografi İstatistikleri Daire Başkanı Metin Aytaç ve Sosyal İstatistikler Daire Başkanı Turgay Altun tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 25 .12.2024 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Merhaba.
Öncelikle sunumlar için gerçekten çok teşekkürler.
Cinsiyetlendirilmiş istatistikleri bu kadar ayrıntılı görmek gerçekten iyi oldu durumu görmek açısından ama bütün verilere baktığımızda, ne yazık ki kadınlar için olumlu bir şey düşünmek çok mümkün olmuyor çünkü hemen hemen bütün verilerde toplumsal yaşamda kadınların ne kadar ikinci planda kaldığı, şiddete açık olduğu görülüyor. Olumlu görünen uzun ömür meselesinde ise -demin TÜİK görevlisi arkadaşımız söyledi- onda da sağlıklı yaşam kısmı kadınlar aleyhine -daha kısa- yine uzun ömürlü olmalarına rağmen.
Şimdi, bu toplantılarımızda, Meclis Araştırması Komisyonumuzda gerçekten kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık meselesinin kök nedenleri derken aslında bu istatistiklerde bu kök nedenlerini görmek mümkün. Hele o son bölümde, aile yapısında cinsiyetçi iş bölümü çok açık rakamlarla görülüyor yani kadınlara öngörülen işlerde ve erkeklere öngörülen işlerde cinsiyetçi iş bölümü ve kadın emeğinin değersizleştirilmesi çok görülüyor.
Bir başkası da şu: Mesela, istihdama katılım oranlarına baktığımızda, çocuklu kadınların istihdamdan aniden düştüğü görülüyor; bu çok mühim. Mesela, burada iş yerlerinde ücretsiz kreş talebinin kadınlar için ne kadar elzem olduğu görülüyor istihdama katılma meselesinde; böyle sonuçlar çıkarmalıyız.
Sonra, kadın istihdamının arttığı meselesi var; rakamlar hani nasıl okuduğunuza, nasıl seçtiğinize bağlı denilir ya, mesela, bu kadın istihdamındaki verilerde -bir önceki verilerde de öyleydi- geniş tanımlı bir istihdam yani ev içinde, hane içinde çalışan, esnek, güvencesiz çalışan kadınlar da genelde dâhil ediliyor. Halbuki güvenceli, düzenli iş meselesine geldiğinde, ne yazık ki kadın istihdamı azalıyor.
Şimdi, bu Meclis Araştırması Komisyonunda birbirimizi düşündürmeye, birbirimizden aldığımız verilerle çözüm üretmeye odaklıyız ama sorun teşhisinde aslında, işte, daha önceki sunumlarda da gördük, toplumda -sadece Türkiye açısından değil bu, tüm dünya açısından da- erkek egemen bir toplumsal sistemde yaşıyoruz ve kadınların bedeni, emeği, kimliği, genellikle karar alma süreçlerine de baktığımızda erkeklerin karar mercisinde olduğu bir şekilde denetim altına alınıyor. Bu anlamda, mesela "Erkek egemen sistem nedir?" tartışması da "Patriarka nedir?" tartışması da yapmıştık. Aslında şöyle öneri yapabilirim ben: Birçok kitap ismi geçmişti daha önceki konuşmalarımızda. Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi 1791'de, yazan kadının giyotinle kellesi kesildi; umarım bize bir şey olmaz diyorum. Sonra Simone de Beauvoir'in "İkinci Cins" kitabı yani erkek egemenliği, patriarka ne demek? Hemen kendi topraklarımıza gelelim, Melda Yaman Öztürk'ün "Ataerkil Kapitalist Tahakküm Altında Kadın Emeği, Kadın Bedeni" seçme yazılar yani nasıl bir erkek egemen sistemde yaşıyoruz; gündelik pratikte bunları yaşıyoruz ama gündelik pratiğin bir de tüm toplumsal sistem açısından nasıl işlediğini iyi ifade eden durumlar. Şimdi, peki, ne yapıyor kadınlara bu sistem? Mesela "öğrenilmiş çaresizlik" denilen bir şey var. Nedir o öğrenilmiş çaresizlik? Şöyle bir şey: Bir akvaryumda balıklar istediği gibi yüzüyorlar; sonra birisi akvaryumun yarısına engel koyuyor, artık sadece burada yüzmeye başlıyorlar, uzun süre öyle; sonra engeli kaldırıyorlar, hiçbir balık engelin öbür tarafına geçmiyor. Kadınlarda da bu öğrenilmiş çaresizlik, bu erkek egemen sistem tarafından çok fazla ifade ediliyor. Sonra, mesela, Özgürlükten Kaçış'tan söz ettik Erich Fromm'un, orada şöyle bir şey var; mesela, orada kastedilen "Özgürlük ve Yabancılaşma" diye bir kitapta da vardır, orada şöyle bir örnek verir; birisinin bedenine yılan giriyor ve tüm ihtiyaçları yılan belirliyor ve artık hiçbir şeye karar vermek zorunda değil kişi çünkü hepsini onun adına içindeki yılan veriyor; bir gün yılan içinden çıkıyor ve o insan hiçbir şeye karar veremez hâle geliyor. Mesela, özgürlüğü de istemiyor o anlamda, karar verme yetisini kaybetmiş çünkü, o sorumluluk ağır geliyor. Dolayısıyla, bu manzarada, erkek egemen sistem içinde kadınların pozisyonlarının bir kısmı buna benziyor ama ne güzeldir ki tüm dünyada olduğu gibi bu topraklarda da hani feministlerin eşitlik, özgürlük mücadelesi, kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesi bu istatistiklerde kısmi dönüşümlere yol açabiliyor. O anlamda, bütün örneklerimizde şey doğru değil o yüzden, "Biz kadın-erkek ayrımı yapmıyoruz, insandır söz konusu olan." doğru değil, toplumsal sistem ayrım yapıyor. Önce ayrımı teşhis edeceğiz, ondan sonra o ayrımcılığı ortadan kaldırmak, eşitlenme için mücadele ama teşhis etmezseniz tedaviyi uygulayamazsınız.
Bu anlamda, mesela, dil meselesine de gelmek istiyorum. Hiç farkında değiliz ama mesela kadınlar asla "erkeklerimiz" diye başlayan cümleler kurmazlar ama erkekler kurarlar, çok sık kurarlar. Şimdi, bunu da mesela bir düşünmek lazım; bu da acaba hani erkek egemen toplumun bizim üzerimizdeki sirayeti midir? Her birimizin üzerinde sirayeti var. Mesela, ben uzun süre öğretmenlik yaptım, şey diyordum; bir de kız öğrenciler ödevini yapmıyor; ayrımcılık yani onlardan daha fazla şey bekliyorum. Dolayısıyla, tüm dünyada olan bir sistemin dışına çıkıp bir şey yapmak çok zor, farkındayım ama birbirimizi bu konuda uyarmak, uyarıcı olmak, birbirimizden öğrenmek ve gerçekten bu Komisyonda "kadına yönelik şiddeti önleme, ayrımcılığı ortadan kaldırma meselesindeki kök nedenler" derken aynı zamanda hem topluma bir şey söylerken, birilerine bir şey söylerken kendimizin de bilfiil buradaki çalışmasında da "Acaba erkek egemenliğini üreten bir tavır içinde oluyor muyum?" diye her birimiz düşünmeliyiz diyorum. Bu istatistiki verilerin Haziran 2025'teki raporunu da heyecanla bekliyoruz ve burada tüm istatistiklerde aslında, bu Komisyona özel değil, her tür istatistikte cinsiyetlendirilmiş istatistik olması gerekiyor. Yani TÜİK hangi alanda olursa olsun... Çünkü toplumsal yaşamın her tarafında kadınlar, sadece şiddet kısmında değil, bütün hücrelerinde. Dolayısıyla her araştırmanın bir de kadınlar açısından ne demek olduğu meselesini konuşmamız gerekir diyorum.
Son bir şey, kadınların, daha doğrusu ezilen, ikincil cins olan grup kimse, neyse, onların gündelik yaşamdaki, işte, başvuru mekanizmalarına yeterince başvurmamaları ya da "Aslında yok bir şikâyetim." deyip kendi içine kapanmaları meselesinde Paulo Freire'in "Ezilenlerin Pedagojisi"ni tavsiye ederim; durumu anlamak açısından her birimize faydalı olabilir diyorum.
Burada ifade edilen her bir milletvekilinin, her bir Komisyon üyesinin söylediği farklı şeyler üzerine ben düşünüyorum, araştırıyorum. Her birimiz öyle yaparsak bu Komisyonu verimli çalıştırabiliriz diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Çok teşekkürler.
TÜİK'e soru sormadınız, yapılan araştırmayı merakla beklediğinizi söylediniz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bir de talebim oldu.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Evet, teşekkürler.