| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 23 .02.2016 |
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Saygıdeğer Başkanımız, çok kıymetli milletvekillerimiz ve bu Komisyonun çalışmalarını takip eden çok kıymetli katılımcılar; öncelikle tartışmalardan ve her birinden istifade ettiğimizi ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Bu dünyanın bir problemi var, problemi hepimiz takip ediyoruz. Birincisi, bir istihdam problemi var. Artık istihdam politikaları belki dünyanın uzun zamandan beri tartıştığı para politikalarından çok daha önemli bir noktaya gelmiş durumdadır ki onun için, gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler para politikalarıyla ilgili değerlerini açıkladıklarında, rasyolarını, parametrelerini ortaya koyduklarında hemen yanında istihdam politikalarıyla ilgili ve istihdam çıktılarıyla ilgili değerlerini de açıklamaktadırlar. Bunu hem bir zorunluluk olarak, bunu hem de bir sorumluluk olarak görüyorlar çünkü yaşadığımız dünyada sadece biz yokuz. Uluslararası doğrudan yatırım bu ülkede arttığı zaman hepimiz mutlu oluyoruz ama bundan kırk yıl önce, elli yıl önce bu başka türlü değerlendirilebiliyor idi. Ama bugün, bunun getirdiği katma değerlerle birlikte ülkemize çok ciddi katkıları olduğunu ve ciddi bir kaynak oluşturduğunu kabul ediyoruz ve uluslararası doğrudan yatırımın ülkemize gelmesi için ülkemizde birçok düzenlemeler yapılıyor. Hatta 2004'te başlayan Avrupa Birliği süreci içerisinde, iktidarıyla muhalefetiyle bütün siyasi partiler bu tip değerlendirmelerin altına hep imza attılar.
Buradaki derdimiz şu: Genç bir nüfusuz, Avrupa'nın birçok ülkesinden genciz, nitelikli bir nüfus hâline gelmek istiyoruz ve esas itibarıyla ekonomiyi büyütmeyi ve kalkınmayı sadece iktidardaki parti olarak biz değil, Türkiye'de bütün düşünenler, bütün siyaset yapmak isteyenler, siyaset yapanlar ortaya koyuyorlar. Bunların hiçbirisinde yalnız değiliz. Haa, farklı yol, farklı yöntemler ortaya konulabilir ama şu çok açık ve net: 2015 yılında 2 milyon 50 bin civarında açık işin, İŞKUR'a müracaat edilen açık işin ancak 889 binini karşılayabiliyoruz. Bu şu: Bir yerde açık iş var, bir yerde istihdam bekleyen insanlar var ve sadece bizim değil, dünyadaki gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin ve az gelişmiş ülkelerin temel problemi olarak, iş ile işçiyi buluşturma konusunda bir problematik ortada duruyor.
Bunun yanı sıra başka bir şey daha var; gelişiyoruz, kişi başına gelir seviyeleri yükseliyor, dünyada da yükseliyor, bizde de yükseliyor ve bu gelir seviyeleri yükselirken insanların iş-yaşam dengelerinde pozitif artışlar söz konusu oluyor. Daha fazla seyahat etmek istiyorlar, daha fazla kendilerine vakit ayırmak istiyorlar, daha fazla gezmek istiyorlar, daha fazla ömür boyu, hayat boyu öğrenmek içerisinde olmak istiyorlar. Bütün bunlar insanların beklentileri ve insanların yaşam biçimlerini, standartlarını yükseltmeye yönelik ortaya attığı adımlar.
Yine, bunun yanı sıra bilim, bilişim dünyası, bilgi toplumu bize bir şeyler dayatıyor. Dayattığı açık, diyor ki: Elinize bu kadar malzeme verdik, altyapınız bu kadar kuvvetli, hâlâ niye kayıt dışılığı tespit edemiyorsunuz? Burada da sorgulanıyoruz; sadece biz değil, dünya sorgulanıyor. Bütün bu rekabet ortamı içerisinde şimdi yapmamız gereken, bizim kendi içimizdeki süreci en iyi şekilde yönetmemizdir. Ulusal istihdam politikası olarak oluşturduğumuz mesele, şu çok nettir ki, sadece AK PARTİ'nin temel politikalarından oluşan bir hedefler bütünü değildir; bu, Türkiye'nin hedefi. Eğitim, istihdam; biz bunu kendimizden çıkarmış değiliz, dünya bunun üzerinde. Dünyada sadece biz insanları sosyal korumaya almıyoruz, bütün gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler alıyor ve temel problem, sosyal korumadaki insanları mümkün olduğunca istihdama sevk edebilmek.
Üç: Tüm bunlarla birlikte, kırılgan gruplar, özel politika gerektiren gruplar sadece bizim ülkemizde yok; bütün ülkelerde var ve bunlara ait politika geliştirmek sadece bizim işimiz değil, bütün ülkelerin işi.
Ve yine, çalışma hayatındaki katılıkların giderilmesi, ülkelerin rekabet güçlerinin artırılması ve insanların istihdama adım atabilmelerini temin edecek kolaylıkların ve önceliklerin getirilmesi de sadece bize ait bir şey değil. Bütün dünya bunları haldır haldır yapıyor zaten, yapmaya çalışıyor.
Ve bizim ortaya koyduğumuz süreçler bizim bugün icat ettiğimiz süreçler de değil. On yıllardır tartışılan, birçoklarının etki analizleri ortaya çıkan ve açık olarak, açık toplumların kendi tartışmaları sonucunda oluşan bir sonucu buraya getirdik biz, başka bir şey de yapmadık.
Ve bir şey daha söyleyeyim: Burada ben bu işin başından itibaren söylüyorum, burada çok büyük bir devrim gerçekleştiriyor değiliz. Burada çalışma hayatının içerisinde şu anda kayıt dışı olarak bulunan bir meseleyi kayıt içine alabilmek ve istihdama bir nefes daha verebilmek için -tamamen bu, istihdama bir nefes daha verebilmek için- çalışan insan sayısının biraz daha artmasını temin edebilmek için bir adım atmaya çalışıyoruz. Rakamlar belli, yüzde 1 ile yüzde 3 arası, bırakın yüzde 4 arası olsun. Bizim buna hangi sene ulaşabileceğimizi de biz henüz biliyor değiliz, bunu uygulayarak göreceğiz. Yani en yüksek marj Avrupa'da 1,8; 1,9'larda, Amerika'da 2,2'lerde; buna ne zaman ulaşacağımızı da biliyor değiliz. Bu, bütün çalışma hayatının dengesini altüst edebilecek kadar korkutan ve ürküten bir süreç değil. Bu da ortada duran bir vakıa.
Yine, şunu ifade etmek istiyorum: Bu yasa hazırlanırken dikkat edilen en önemli parametre, bu masanın etrafında bütün insanların, işverenlerimizin, işçilerimizin ama herkesin "Acaba bu yasada çalışanlara bir haksızlık yapılabilir mi?" Ben bunu geçen sefer de söyledim, ben ağaç kovuğundan falan çıkmış değilim, ben de bir ananın babanın evladıyım; işverenler ağaç kovuğundan çıkmış değil, işçiler ağaç kovuğundan çıkmış değil. Bunu burada defalarca tartışıyoruz. Niye tartışıyoruz? Tam da bu sebepten dolayı tartışıyoruz, bu sistem de bunun için böyle oturuyor.
Burada özellikle şunu ifade etmek istiyorum ki: Bu yasayla ilgili bizim en temel hassasiyetimiz, "Acaba burada bir istismar olur mu?" endişesidir. Ama şunu ifade etmek istiyorum: Bütün sosyal taraflarla konuşuyoruz. Hâlâ masamızın etrafında -bunu açık yüreklilikle söylemek istiyorum- "kiralık işçi" diye bir tanımlama geliyor. Kiralık araba duydum, kiralık bisiklet de duydum ama bir insanı "kiralık işçi" diye tanımlamanın ben son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. Herkesin kendi adına siyasi bir fikri olabilir, herkes fikrini söylüyor zaten özgürce masanın etrafında ama "kiralık işçilik" diye bir tanımlama, "kiralık işçi" diye bir tanımlamayı ben inanın bu meselenin özüyle işin başından beri buluşturmaya çalışıyorum, buluşturamıyorum.
Yine, şunu ifade etmek istiyorum: Siyaset; iş yaparsan eksik de yaparsın, hata yaparsın; iş yapmazsan eksik de yapmazsın, hata da yapmazsın; bu kadar basit. Biz 52'den 32,6'ya kadar getirdik kayıt dışını, bunun altına indirmeye çalışıyoruz. Artık var olan parametrelerin dışında ve var olan yolların dışında birtakım yolları hep beraber yapmalıyız. Yarın siz iktidar olursunuz, bu avantajdan siz istifade edersiniz -yani kayıt dışı istihdamın sürekli aşağıya düşmesinden- veya bir başka siyasi parti iktidar olabilir. Yani bunu inanın bazen rolleri değiştirmek istiyorum. Yani biz orada oturalım, acaba biz aynısını mı söyleriz?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Biz hazırız Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ona eminim.
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) - Halk hazır değil, yapacak bir şey yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şimdi, burada çok net bir şey var: Güvenceli esneklik. Şimdi, bu yasayı başından itibaren şunu ifade ederek anlatmaya çalışıyorum: Bu yasa kendi adına salt, sadece bu kanunların içerisinde lamba gibi asılı bir yasa değildir. Bu yasa 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nın güvencesi altındadır. Bu yasa 4857 sayılı İş Kanunu'nun tamamen güvencesi altındadır ve bu yasa 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu'nun güvencesi altındadır. Bu yasayı biz ayrı bir yere koymuş değiliz, bütün değerlendirmeler ve bütün yorumlar bunun üzerinden yapılacak diye bir şey söz konusu değil. Her birimiz 14 milyon çalışan insanın nasıl çalıştığı ve çalışma koşulları üzerindeki bir değerlendirmeyi bugün bu masada belki az yapıyor. Ama, maksimum rakamı 250 bin, 300 bin, 350 bin olabilecek bir şeyle ilgili, acaba nasıl bir değerlendirme ve teftiş ortaya çıkacak diye... Hepimiz teftiş... Hayat böyle bir şey zaten. Yanlış araba süren... O zaman bir insan yanlış araba sürecek diye ehliyetini aldıktan sonra trafiğe mi çıkmasın? Nasıl yanlış araba sürenin kendi adına bir denetleyicisi söz konusuysa, kurallarıyla, kanunlarıyla, denetmenleriyle, halkıyla, medyasıyla, basınıyla, iletişimiyle nasıl böyle bir şey söz konusuysa bu alanın da tamamında bu söz konusudur.
Burada biz daimî bir işçilik kurmuyoruz ki biz burada geçici bir işçilik bir kuruyoruz. Bundan ne murat ediyoruz? Bundan, bir -demin dediğim gibi- istihdamın nefes almasını murat ediyoruz. İşte, bir kamyonun üzerinde 50-60 kişi gidiyor. Ne murat ediyoruz? Bunları...
Güvence nedir? Güvence bunları sosyal güvenlik sisteminin içine almaktır. Güvence nedir? Bunların hastanelere rahat gidebilmesini temin edebilmektir. Güvence nedir? Ortaya çıkan, piyasa rekabetinden kaynaklanan bir sonuçla birlikte bunların artık kamyon kasasında değil, bunların bir servis minibüsü içerisinde bir yerden bir yere nakledilebilmesinin sağlanmasıdır. Güvence nedir? Bunun İş Kanunu içerisindeki muhafazasını, korumasını sağlayabilmektir? Güvence nedir? Bir iş yerine müracaat ettiği zaman oradaki sendika yetkilisinin "Selamünaleyküm, aleykümselam, hoş geldin, biz buradayız." dediğinde, oradaki meseleyle onu bütünleştirebilmesidir. Güvence nedir? Bir taraftan özel istihdam bürosunun, bir taraftan da geçici iş yerinin ona güvence sağlayabilecek, iş sağlığı ve güvenliği sağlayabilecek kayıt sisteminin içerisinde bulunabilmesidir. Güvence nedir? Parasını kanunun ve hukukun oluşturduğu bir sistem içerinde alabilmesidir.
"Efendim, bu geçecek." E, nereye geçecek, nasıl geçecek, nasıl daimî işçinin yerine geçecek? Biraz önce arkadaşlarımızdan birisi de ifade etti. Şimdi, bir taraftan gençler çalışmak istiyorlar. Bunlar daimî çalışacak diye bir şey söz konusu değil, üç ay çalışabilir, dört ay çalışabilir, beş ay çalışabilir.
Ben geçen gün de bu masada ifade ettim, şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olmam hasebiyle de, daha önce siyasetin içerisinde sürekli bulunmam hasebiyle de her zaman insanların sordukları sorular şudur: "Ben nasıl ve ne zaman emekli olacağım? Ben şurada tarım işçiliğinde çalıştım, ben bunu nasıl saydırabilirim, beni değil de ailemi saydılar, annemi saydılar, babamı saydılar? Ben şurada şu saatte çalıştım, acaba bunu ispat edebilir miyim?"
Şimdi, bu yapısal sorunları ortadan kaldırabilecek, az da olsa yapısal sorunları ortadan kaldırabilecek bir düzenleme getirmeye çalışıyoruz. İnanın ki burada biz de çok baktık, tartışıyoruz da, bakmaya da çalışıyoruz hâlâ. Burada acaba bir problem var mı?
Ben kategorik karşılığı kabul ederim, bunu siyasi olarak, bir tavır olarak da bulurum, bu da yanlış bir şey değil. Yani, kategorik bir karşılık olabilir, bunu başta konuştuk zaten. Ama, burada bunun sürekli zararlarını anlatabilen bir anlayışın bize fayda gösteren tarafını da aramıyor değilim.
Ama, inanın, burada sabah yaptığımız toplantıda bir iki maddede, o da, acaba bu da böyle anlaşılabilir mi... Ama, çok net söylüyorum, birçoğu duplikasyon. Yani, İş Kanunu'nda var, buraya da koyalım; koyalım. 6331'de var, buraya da koyalım; koyalım. Ama, bu kadar siyaset kurumunun yaptığı bir hadiseye veya üzerinden geçtiği, defalarca geçtiği bir hadiseye bir güvensizlik de telkin etmemeliyiz.
Ha, şu var: Yani, burada ortaya konulan bütün değerlendirmeler maddelerde zaten teknik olarak da konuşulacak, daha netleşecek her şey, göreceksiniz. Ben çünkü yaklaşık bir aydır, bir buçuk aydır sürekli karşılaştığım herkese şunu söylüyorum: Bunun ILO ve AB normlarına aykırı bir tek tarafını rica ediyorum, bir tek tarafını. Ben bunu Hükûmetimize de sundum. Yani, bir tek tarafını rica ediyorum. Sonra, şöyle bir şey yok: Çalışma hayatı sürekli kapı arkasında "Acaba nasıl kazık atarım?" diye bir şeyin içerisinde değil, işçi açısından da böyle, işveren açısından da böyle ve bizler daha fazla bunu -bir hocamız söyledi, çok da güzel söyledi- bir araya getirebilecek anlayışı koymakla mükellefiz, zaten bu böyle, bizim geleneklerimiz de böyle, göreneklerimiz de böyle.
Tabii ki bu değerlendirmeler yapılacak, hiç bunlardan müteessir de değiliz, zamanından, zemininden, saatinden de müteessir değiliz. Ama, burada bizim beklediğimiz, bunda eğer bir aksak veya eksik taraf söz konusuysa, esasını bozmadan, esasını kaybetmeden bir değişiklik yapılması gerekiyorsa biz ona talibiz. İlk geldiğimiz günden beri şey yapıyoruz çünkü bu çok taraflı bir şey. Bu, sadece bilişim dünyasına ait ve herkesin istifade edebileceği bir hadise değil ki sosyal bir hadise bu, onun için her tarafın kendi adına değerleri var, düşünceleri var, bu da olacak zaten, ama biz katkı bekliyoruz. Bakın, tekraren söylüyorum, maddelere geçeceğiz, tekrar katkı bekliyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - HAK-İŞ'in dediğini hemen yapalım Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tekrar katkı bekliyoruz. Yani, maddelere geçtiğimizde hepsini tartışacağız ve hepsini konuşacağız. Sabahleyin konuştuğumuz işler oldu, sabahleyin getirilen işler oldu, onların üzerinde "Şu şöyledir, bu böyledir." dedik, ben söyledim, siz de vardınız, daha öncekinde de sizler de vardınız. Mevsimlik işçiler, mevsimlik işler buradan geçti gitti. Şu soruyu sormak isterim: "Mevsimlik işler..."
Bakın, kıymetli milletvekilleri, şu yasanın, şu oluşturduğumuz yasanın tamamından 3 kat daha fazla bir etkisi olur bu mevsimlik işlerin. Ama, burada bir tek kişi mevsimlik işlerle ilgili bir tek söz söylemeden buradan geçmiş gitmiş. Biz arkadaşlarımızla bunu tartıştık, sabahleyin de söyledim: "Eğer mevsimlik işlerde böyle bir hadise ortaya koyarsak bu bambaşka noktalara gider, biz bunu yönetmekte zorlanabiliriz. Gelin, bunu 'mevsimlik tarım işçileri' yapalım." diye; bunu biz söyledik, bunu biz getirdik. Neden? Biz de hem buradaki dengeyi, biraz önce Sayın Pirler'in söylediği, hocalarımızın söylediği bu dengeyi iyi bir şekilde muhafaza etmek zorundayız, bu bir hayat çünkü çalışma hayatı. Buradaki endüstriyel ilişkileri biz bozamayız, biz bozmak istesek de piyasa da bunu bize bozdurmaz, doğa da bunu bize bozdurmaz, böyle bir yapı içerisinde değil burası. Ufak bir yanlışlık yapıyorsunuz, her taraf ayağa kalkıyor, gazetecisi, köşe yazarı, ekonomisti, sanayi odası, esnaf odası, sendikası, örgütleri, herkes; çok doğal, açık toplumdayız biz.
Onun için şunu söylemek istiyorum: Teknik olarak maddelerin her birinde inanınız ki yapılacak birçok değerlendirme olacaktır, daha açığa kavuşacağı kanaatini taşıyorum, daha gönüllerin rahat olacağı kanaatini taşıyorum ve bu çok uzun zamandır tartışılan, çok doğaldır ki gradosu da yüksek çünkü bunu muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımız da defaatle söylüyorlar, bir cumhurbaşkanından veto yiyerek dönen bir yasanın üzerinde herkesin titiz davranmasını da biz olağan ve normal karşılıyoruz. Doğru bir şeydir yani herkes titiz davranacak ama inanınız ki bu konuşulanın etkisi kadar çalışma hayatına çok büyük bir... Ben geçen gün de bu sözü söyledim, "10 milyon" dedi Sayın Demirtaş yani keşke 10 milyon olsa dedim, keşke 10 milyon insana iş bulabilme imkânı olsa. Öyle bir kapasitesi yok bu işin, olmayacak da yani en azından şu anda olmayacak.
Tekrar, Sayın Başkana, sayın milletvekillerimize -özellikle bu Meclisin ilk döneminde belki de en çok tartışılan, en çok konuşulan yasalardan birisi oluyor, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu da buna şahit oluyor- öncelikle sabrınız için çok teşekkür ediyorum.
Tabii, benim serencamım şu: Pazar sabah dokuz, gece saat bire kadar başka bir toplantıda olduk. Pazartesi sabah itibarıyla başladık, Bakanlar Kurulu ve ardından dün akşam EKK'ya girdik, gece yarısına kadar EKK sürdü. Bu sabahtan itibaren başka programlar ve şimdi yine devam ediyor. Ama, mümkün olduğunca, bağışlayın, tüm konsantrasyonumuzla beraber burada söylediklerinizin önemini bilerek cevap vermeye çalışıyoruz, Allah yardımcımız olur, memleketimize de hayırlı olur. Başkanımıza tekrar çok teşekkür ediyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakanım, benim sorularımı cevaplamadınız, biri Müsteşar, birisi İŞKUR'la ilgili.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Tek tek hepsine cevap vereceğim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Müsteşar Bey mi cevap verecek?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Evet, tek tek hepsine arkadaşlarımız... Özür diliyorum, maddelere geçtiğimiz zaman, özellikle İŞKUR Genel Müdür Vekilimize, Müsteşar Beye, Çalışma Genel Müdürümüze, Müsteşar Yardımcımıza, özellikle teknik konularda tek tek cevap verilmesi hususunu kendilerine söyledim, bu konuyu da biraz önce cevap vermeleri...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bekleyeceğiz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Hiç açık bir şey kalmaz, bunu memnuniyetle arkadaşlarımız cevaplandıracaklardır.