| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Kadının Statüsü Genel Müdürü Süreyya Erkan ve Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü Özge Aydiş Toy tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .12.2024 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Öncelikle gerçekten sunumlar için çok teşekkür ediyorum. Özellikle Aile Bakanının kök nedenler konusundaki vurgusu ve bütüncül yaklaşımı meselesini çok önemli buluyorum. Gerçekten kök nedenler deyince "Çoklu kriz ortamında yaşıyoruz." diye söyleniyor. Siyasal kriz, ekonomik kriz, ekolojik yıkım, savaş koşulları, yoksullaştırma, yerinden etme ve kitlesel göçlere maruz kalıyor ve bunların hepsi de patriyarkayı, erkek egemenliğini güçlendiriyor, dolayısıyla erkek şiddetiyle, kadına yönelik şiddetle çok güçlü bağları var. O yüzden işimiz gerçekten çok katmanlı ve kapsamlı.
Şimdi, ben zaman az olduğu için hemen hukukla ilgili sunumun akabinde dün görülen bir davayı gündemi etmek istiyorum: Dina'dan söz etmek istiyorum size: Dina Gabonlu, Afrikalı bir öğrenci. Dina'nın cesedi 26 Mart 2023'te Filyos Çayı'nda bulundu ve o haberler düşer düşmez biz... Bir grup var feminist dava takibi grubu, hemen bunu gündemleştirdi. Toplumsal olarak dâhil olma meselesine çok olumlu bir örnek mesela feminist dava takipleri. Akabinde birçok kurul, işte DEM PARTİ Kadın Meclisi, barolar, farklı kurumlarla birlikte feministler bir platform oluşturdu Dina için. 7'nci duruşmasıydı, bütün duruşmalarda ben vardım, sonuna kadar izledim, gerçek bir katmanlı dava, hem ırkçılık var hem erkek şiddeti var ve tek tutuklu sanık vardı. Lütfen inceleyin, siz de müdahilsiniz ama mesela, bu müdahillik konusunda da "seyircilik" mefhumunu konuştuk ya, ben çok fazla dava takip ettim, onları konuşuruz, sadece seyirci konumunda kalıyor bu çoğu zaman Bakanlığın müdahilliği, daha etkili olması gerekir diyorum özellikle bu tür davalarda. Şunu da söylemek istiyorum: Bu dava takiplerini izleyen kurulları da belki dinlemeliyiz yani deneyimleri, tecrübeleri. Şimdi, bütün video kayıtları var, kamera kayıtları var. Dina'yı ısrarlı takip ettiği kuşkusuz kanıtlanıyor belgelerle ve Dursun Acar'ın arabasından can havliyle kendini dışarı attığı görülüyor, kanıtlanıyor görsel ve Dursun Acar'ın onu takip ettiği yine belgelenmiş vaziyette. Dursun Acar'la ilgili hem insan öldürme, katletme meselesinden hem cinsel şiddet meselesinden savcılık mütalaa verdi ama dün yeni bir cezasızlıkla karşılaştık. Tüm suçlardan beraat ederek tek tutuklu sanık serbest bırakıldı. Şimdi ben soruyorum: Mesela, buna Bakanlık itiraz edecek mi ve bununla ilgili etkili mücadele için mesela Dina için feministlerle, barolarla falan gerçekten ilgilenecek mi? İlgilensin diye de talebimi iletiyorum. Çünkü bu Afrikalı öğrenciler meselesi gerçekten çok önemli. 17 yaşındaydı Dina, çocuktu aslında. Bu ülkede 260 binden fazla yabancı uyruklu öğrenci var. 61 bini Afrikalı ve bu Afrikalı öğrenciler Karabük, Konya, Sakarya, Kütahya, Bolu'da yoğunlaşmış vaziyette ve ırkçılık ile kadına yönelik şiddet el ele; Afrikalı kadınların yaşamları çok zorlaşıyor. Size de bu açıdan bu illere özel ilgi gösterip bu illerdeki Afrikalı kız öğrencilerin, kadınların yaşadığı ayrımcılık meselesini daha ciddi takip etmenizi öneriyorum. Bunu neden öneriyorum? Birleşik bir şey olduğu için.
Sonra bir başka meseleye gelmek istiyorum. Bununla ilgili konuşacak çok şey var ama zamanım az. Deprem bölgesindeki kadınlar meselesi, deprem bölgesindeki kadınlar söz konusu olduğunda da -sunumunuzda da var bu- yine, burada son dönemde Mor Çatı Vakfı deprem bölgesindeki kadınların sorunlarıyla ilgili bir rapor yayınladı ve başka birçok rapor da var baroların yayınladığı. Ben de yine Afet İçin Feminist Dayanışma ekibiyle depremden hemen sonra üç ay, dört ay orada kaldım, sonrasında ise takip etmeye devam ettik, dönem dönem gidip orada kadınlar ne yaşıyor diye konuşuyoruz, tartışıyoruz, araştırmamızı yapıyoruz. Afet dönemlerinde kadına yönelik şiddet ne yazık ki azalmıyor, artıyor ve şöyle bir durum var: Mor Çatı'nın raporunda da görürsünüz, şiddeti önleme kurumlarına da ulaşamıyorlar. Burada da çeşitli sıkıntılar var. Bunun altyapı nedenleri vardır. Mesela, rapordan bir şey okumak istiyorum, diyor ki: Deprem sürecinde şiddete maruz kalan kadınların sığınak ihtiyaçları meselesi had safhada."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Süreniz doldu ama Genel Kuruldaki gibi yapalım.
Buyurun tamamlayın.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bu konuda deprem bölgesine özel sığınak açma ya da sizin deyiminizle kadın konukevi açma meselesinde ne gibi adımlar attınız? Aynı zamanda deprem bölgesinde ev içine, çadır içine, konteyner içine kadınlar hapsoluyor; bu hane içi şiddeti de meşrulaştırıyor ve kadınlar genellikle bu kadar afet koşulu varken "Şimdi ben şiddetle ilgili başvuracak mıyım, yeni bir stres mi alacağım." deyip geri durabiliyor çoğu zaman. O yüzden, kadınların güçlendirilmesinde deprem bölgesinde olsa dahi bu şiddet konusunda başvuruları kolaylaştırıcı tedbirler... Aynı zamanda, burada da yine ana dilde hizmet meselesi deprem bölgesi için çok önemli. Burada da ciddi eksiklikler var, çeşitli raporlarda bunlar söyleniyor.
Bir cümle... Geri Gönderme Merkezinde kadınların yaşadıkları meselesi. Çok somut bir vaka var. Bakın, daha yeni oldu, Van Geri Gönderme Merkezi'ne gönderildi Hividar Şaban Ali; resmi nikâhlı değil, Iraklı, 4 çocuğu var, çocukların da kendisinin olduğunu daha yakın zamanda kanıtladı ve şimdi bu kadın resmî nikâhı olmadığı için oturma izni yok diye gözaltına alındı. Sonra da Van Geri Gönderme Merkezi'ne gönderildi ve kendisi kanser hastası, sağlık hizmetlerine erişemiyor ve sınır dışı edilmekle tehdit ediliyor. Lütfen, rica edeceğim, bu kadın çocuklarıyla birlikte hem sağlıklı tedavisini görebilmeli hem de kendisi yirmi sekiz yıldır yaşadığı ilinden kopartılmamalı. Tüm avukatlar bununla ilgileniyor ama sizin de dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kadın sınır dışı edilemez, sadece resmî nikâhı olmadığı için oturma izni yok denemez. Bütün belgeler yirmi sekiz yıldır yaşadığı ilde olduğunu zaten gösteriyor.
Son değineceğim şey, sunumunuzda da vardı: Cumhurbaşkanlığı bütçesi görüşmelerinde de Aileyi Koruma Koordinasyon Kurulu adı altında bir kurul kurulduğu söylendi. Söylendi değil, biliyoruz zaten, 3'üncü toplantısı da yapılacakmış. Millî Eğitim Bakanlığı, Adalet, İçişleri, Sağlık ve Aile Bakanlığı burada, bir de Diyanet İşleri var. Şimdi başka hiçbir kurum yokken bir de Diyanet İşlerinin burada olması... Diyanetin kadına bakışı konusunda vaktim yok, sayısız örnek vermeyeceğim. Mesele KEFEK niye yok ya da başka şiddeti önleyen herhangi bir Başkanlık niye yok, Diyanet var diye soruyorum. Bunu niye soruyorum? Çünkü bakın, bunun 1'inci toplantısında İçişleri Bakanı konuşma yapıyor ve diyor ki: "Allah varlık dünyasını aile düzenine göre yaratmıştır, LGBTİ+ gibi sapkın oluşumlar..." gibi ifadeler kullanıyor. Şimdi, bu ifadeler bir, inancı ne olursa olsun, cinsiyet yönelimi ne olursa olsun, herkesin şiddetten korunması gerektiği üzerine bizim sayısız kanunumuz var, buna tehdit değil mi? Yani belli kesimlere şiddet uygulanmasını meşrulaştıran bir söylem olmuyor mu? Sizin o toplantılarda mesela bu söylemlere ilişkin geliştirdiğiniz eleştiri var mı diye merak ediyorum. Bütün bu toplantılarda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Son cümlem...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Dört dakikayı aştınız, son olarak buyurun.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Şimdi bu koordinasyon kurulunda ailecilik ideolojisi temel ve bütün söylem.... Ben baktım toplantılara basına yansıdığı kadarıyla, ne yazık ki tutanaklarına şu ana kadar erişemedik, mümkünse tutanaklarını elde etmek isteriz. Kadınlar annelik ve eşlik dışında bir vasfa sahip değilmiş gibi bir ideoloji var, bu da toplumsal cinsiyet eşitliği hedefimize ağır darbe vuran bir şeydir. Dolayısıyla bu koordinasyonu çok yakından takip etmek istiyoruz çünkü bunun kadının güçlenmesi meselesine zarar verici bir politik perspektif olduğunu düşünüyoruz. Kadının aile dışında bağımsız bir birey olarak eşit, özgür, toplumsal yaşama katılması perspektifinin çok çok gerisinde; aksine, kadını aileye hapsederek aslında aileci ideolojileri de -demin dediğim gibi- dinî referanslarla, muhafazakâr referanslarla, ırkçı referanslarla inşa ettiğinizde kadınlara yönelik erkek şiddeti güçleniyor, nefret söylemi artıyor, LGBTİ+'lara yönelik şiddet de katmerleniyor. Bu konuda sizin bu kurulda tutumunuz nedir diye de sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.