| Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Kadının Statüsü Genel Müdürü Süreyya Erkan ve Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü Özge Aydiş Toy tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 18 .12.2024 |
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Bakan, öncelikle hoş geldiniz, Bakanlık bürokratları sizler de.
Teoride birçok şeyi konuşmak güzel. Çok somut, geçen yıl Tekirdağ'da yaşanan örnek bir olay anlatacağım ben, onun üzerinden aslında ne yapabiliriz? Şöyle, geçen yıl sosyal medyaya yansımıştı görüntüleri; bir erkek boşanma aşamasında olduğu eşinin iş yerini bıçakla basıyor. İşte, bu 2 insan çok severek küçük yaşta evlenmişler, 30'lu yaşlarda erkek madde bağımlısı hâle gelmiş, hemen hemen aynı zamanlarda bipolar raporu almış. Kadın boşanmak istememiş yani uzun süre, işte, hastaneye yatırmış, tedavi ettirmeye çalışmış; tekrarlanmış bu süreç. Sonrasında bir gece yatağında bıçaklı saldırıya uğramış yani can güvenliğinin olmadığına kadının kendisi de yani çevrenin telkinleri dışında kendisi de ikna olduğu aşamada boşanma davası açmış. Bu dava süresi boyunca defalarca boşanma aşamasında olduğu eşiyle ilgili uzaklaştırma kararları çıkmış, uzaklaştırma kararına rağmen yapılan saldırılar vesaire... Her defasında polis gözaltına almış şahsı ama hem akli dengesiyle ilgili raporu olduğu hem de uyuşturucu bağımlısı teşhisi de olduğu için hastaneye göndermiş; hastane yatak kapasitesi, o bu, ilaçla tedavi, üç gün sonra, en fazla on gün sonra eve geri göndermiş; bu böyle sürekli tekrarlanmış. Gelinen aşamada kadına önerilen şey -bir de üniversite sınavına girmek üzere olan bir kızı var- kimlik değiştirmesi. Yani şimdi, kadın işini bırakacak, ailesini bırakacak, evini, sosyal çevresini, yaşadığı şehri bırakacak ama şiddet uygulama eğiliminde, tekraren de uygulayan erkek hayatının olağan akışına devam edecek. Şimdi, bu noktada yani burada şiddet uygulayana dönük müdahalenin de programınızda olduğunu söylediniz ama şimdi yasaların da tıkandığı bir yer var, işte, diyor ki: "Raporu var, tutuklayamıyoruz. En fazla bir gece nezarette tutuyoruz." Sonra hastane, hastanede tutulamıyor, çıkarılıyor. Peki, ne olacak? Yani şimdi bu, kadına çok büyük bir haksızlık değil mi yani bu çıkmazın faturasının kadına ödettirilmesi? Yani burada belki hukuk işlerindeki arkadaşlarınız cevap verebilir, bilmiyorum. Ne yapılabilir? Yani bu süreci tersine çevirmek, başka türlü işletmek için ne yapılabilir?
Şimdi, Polis Akademisi verilerine göre cinayete kurban giden kadınlar genelde sosyoekonomik durumu daha kötü durumda olan kadınlar. Yani bu şiddet riskini yok etmiyor ekonomik durum ama azaltıyor; böyle bir gerçek var önümüzde. Ben şimdi bütçeye baktığımda kadın girişimci yani işletme sayısına ödenen hem miktarlarda hem de sayılarda bir düşüş gördüm; bunun sebebini ben öğrenmek istiyorum. 2018'de 15.974'müş, 2024'ün ilk dokuz ayında 4.575; başka bakanlıklarla yürütülen alternatif çalışmalar mı var? Yani bu düşüşün sebebi ne?
Bir de ısrarlı takip çok önemli. Ben Sayın Adalet Bakanı geldiğinde de söylemiştim. Tamam bu bir suç olarak düzenlendi ama caydırıcılığı yok maalesef yani öngörülen cezanın kanununda. İşte orada idari para cezası veriliyor, gözaltı bile yapılmıyor. Yani ifadesine başvuruluyor ısrarlı takip yapan kişinin, e işte "ısrarlı takip" demek yani önleyici müdahaleden söz ediyorsak tam da önlenecek yer aslında çünkü bir sonraki aşama fiziksel şiddet gerçekten de. Ama o fiile dönüşmediği sürece caydırıcı bir ceza verilemiyor. Yani adam işte gidiyor ifadesini veriyor, yeniden aynı şeyi yapmaya pekâlâ devam edebiliyor. Dolayısıyla Adalet Bakanlığıyla özellikle bu ısrarlı takibe verilen cezanın daha caydırıcı olması konusunda bir görüşmeniz olabilirse de seviniriz.
Bir de Türkiye'de bu kadın hakları mücadelesi de öyle, kadına şiddete verilen tepkiler de öyle, bazen takınılan üslup ve tavır dolayısıyla yani, bizim sosyolojimiz göz önünde bulundurulduğunda bazı kadınları da irite edebiliyor kullanılan dil ve dâhil olmakta zorlanıyorlar yani, bunun daha böyle bir feminist bir alana sıkışmış olmasından rahatsızlık duyan çok sayıda kadın var, daha böyle ithal bir mücadele şekli gibi algılanıyor oysa öyle değil. Yani, bizim bir Mor Cepken geleneğimiz var, hepiniz biliyorsunuz. Şimdi, az önceki kamu spotu da aslında isim verilmeden onun yansıması gibiydi. Bu mücadelenin bizim kültürel kodlarımızda da var olduğunu yani belki daha geniş çevrelerin içselleştirmesini sağlamaya dönük bu Mor Cepken'in üzerinden sembolize edilen bir kampanya yapılabilir mi? Çünkü işte orada tam da o kamu spotundaki gibi şiddete uğrayan kadın o cepkeni giydiğinde Yörük kültüründe bütün köy onun yanında oluyor ve şiddet uygulayan erkeğin karşısında yer alıyor ama şimdi biz de öyle bir noktaya gelindi ki şiddet sanki bu toplumun töresinin parçası gibi algılatıyor. Dolayısıyla biraz daha içselleştirmesini sağlayabilir belki, bizim kendi kültürel kodlarımızdan yola çıkılarak yürütülecek bir karşı kampanya. Çok hızlı hızlı söyledim süreyi doğru kullanmak için, söyleyeceklerim bu kadar.
Bir de ben Timur Soykan'ı burada yayınlamanızı çok anlamlı buluyorum. Birçok gazeteci sizi zaten övüyor olabilir ama özellikle bu istismar vakalarında, vakaların ortaya çıkmasında gerçekten çok etkili çalışmaları olmuş bir gazeteci arkadaşımız; çok sert eleştirileri var iktidara dönük yani öyle bir ismin hak teslimi noktasına gelmiş olması kıymetli. Burada izlenmesi de bence iktidar vekillerimizin mutlu etmeli sadece yani bu hak tesliminin yapılıyor olması.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Teşekkürler.
Ben bu konu ve isimlerden bağımsız olarak söyleyeyim: 100 tane konuşmasından 99'u yanlış olan kişilerin bir konuşmasının doğru olmasının referans olarak doğru olmadığını kabul ediyorum.
SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Ama o göreceli yani.