| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 23 .02.2016 |
MEHMET ALİ PULCU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Efendim, ben de diş hekimiyim, AK PARTİ'liyim. Alt komisyonda da arkadaşlarla beraber çalıştık. Ben de bütün gayret gösteren arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Lisede, üniversitede genellikle münazara kollarında oldum. Biz Sayın Akkaya'yla, Sayın Demirtaş'a aralarda gittim dedim ki: Çok güzel tenkitleriniz var işçiler, emekçiler lehine fakat bu tenkitlerin bazısını o kadar ileri götürüyorsunuz ki dolayısıyla ciddi tenkitlerin altı biraz boşalıyor. Mesela örnek vereyim: "Dört aylık işçiyi alacaksınız, adam oraya yerleşecek, ev kuracak, dört ay sonra diyeceksiniz ki sizin işiniz bitti, bu işçilere yazık değil mi?" Buna benzer ifadeler kullandı. Şimdi, dört ay işe giren bir işçi, bir yer kiralayıp evini dayayıp döşüyorsa onun -hepimiz doktoruz- öncelikle bir doktor kontrolünden geçmesi lazım çünkü adı üstünde, dört aylık işçi. Yani geçici işe alındığını biliyor. Şöyle ilerletiyorlar: Dört ay sonra tekrar iş değişti, memleket değişti, yer değişti. Bu tenkitlerimiz teoride doğru gibi gözükmekle beraber biliyoruz ki hepimiz, yanlış itirazlar. Bu yasanın suistimale uygun düşecek yerlerini rehabilite ederek geçirmemiz gerektiği kanaatini paylaşıyorum. Şimdi diyorlar ki, yine Sayın Demirtaş'tan söyleyeyim. İsim vereyim çünkü bu tartışmalara o gün katıldık. "Memleketin ihtiyacı olan kalıcı istihdamdır." Şimdi biz desek ki bu yasayla, biz özel irtibat büroları, istihdam büroları aracılığıyla kalıcı istihdamı çözeceğiz diye iddia etsek bu tenkit haklı olur yerden göğe kadar. Sizin de bizi yerden yere vurmanız lazım. Fakat zaten bu yasanın öyle bir iddiası yok. Yani kalıcı istihdamı çözeceğiz demiyoruz. İstihdamı kayıt altına alacağız, bu işe yarayacaktır diyoruz. İki, kayıt dışılığın tamamını çözeceğiz diye iddia etsek, özel istihdam bürolarıyla -desek ki- kayıt dışılığın tamamını bir formül bulduk ki çözüyoruz. Böyle bir iddiamız olsa yine sayın katılımcılar yerden göğe kadar haklı olurlar bize itiraz etmekte fakat sadece yasa şunu getiriyor. Zaten yapılmakta olan faaliyetleri kayıt altına alacağız, bunu murat ediyoruz. Dolayısıyla burada bir yalancılık, sahtekârlık söz konusu değil. dayıbaşılığını da çok duyduk. "Bu dayıbaşılığını yasal hâle getirmek." itirazı da kâğıt üzerinde çok güzel durmakla beraber, sayın arkadaşlar, şunu demiş oluyorsunuz: Dayıbaşılığını bırakın, kalsın. Bir sistem oluşmuş, bir gelenek oluşmuş, alan alsın, veren versin, bunları kayıt dışına niye alalım. Bir tek kör kuruşa ihtiyacımız olduğu dönemde bütün işçilerin işe başladıkları anda kayıtlı olmaları, sosyal güvenceye katılmaları açısından buna ihtiyacımız var. Bir örnek vereyim. Benim oğlum 16 yaşında. Elhamdülillah ihtiyacı olmadı hiç ama annesiyle konuştuk, dedik onu bir iş yerine verelim de hayatın ne kadar zor olduğunu anlasın, biraz para pul kazansın, mesaili işe gidip gelmeyi öğrensin. Bir özel istihdam bürosu olsaydı ben oğlumu oraya yollardım, girdiği andan itibaren kayıtlı olurdu, o işlere bakardı, hangisi diye bir tercih hakkında bulunurdu. Öyle yapmadık, şöyle yaptık: Bir arkadaştan rica ettim, dedim onun maaşını ben şu kadar vereceğim; siz veriyormuş gibi yapın, benden aldığını bilmesin, siz de ona bir ödemede bulunmayın. Niçin? Çünkü onlara ekstra bir işçi olarak gelecek, bizim delikanlıya göz kulak olun, sonra beni haberdar edin. Güzel, arkadaşlar, bunu böyle idare ettiler. Kayıt dışı bir işçi çalıştırmış oldular. Onun etinden, sütünden faydalanmalarını biz istemiştik ama resmî sisteme girmedi arkadaşlar.
Ev işlerine gelince... Hanımefendi ayrıldı buradan, çok şaşırmıştım, o zaman söz almak istemiştim ama şimdi muhakkak söylemek isterim. Şöyle bir itirazı oldu: "Siz niçin hanımların evde çalışmasını istiyorsunuz? Çünkü hanımları eve hapsetmek istiyorsunuz. Dolayısıyla evde istihdam hanımları eve hapsetmektir ama bunu kötü niyetle yapmıyorsunuz, AK PARTİ'lilerin bilinçaltı böyle çalışır." Şiddetle kınıyorum, reddediyorum. Hanımefendi burada olsaydı, eğer bilinçaltı meselesine -burada çoğumuz doktoruz, hepimiz Freud'u, Jung'u biliyoruz- buraya girersek çok sıkıntılı şeyler çıkar. Onun için istirhamım Sayın Bakanım.
Bir de Sayın İrgil, kendisinin davranışı, tarzı çok efendi, çok benim şimdiye kadar izlediğim dönemde takdir edilesi bir beyefendi hepimizin olduğu gibi. Fakat bu insan tüccarlığı ve kölelik... Bu bir jargondur, güzel ama yerinde kullanılmazsa bir şey ifade etmez. Hepimiz milletvekiliyiz, bizden iş talepleri oluyor arkadaşlar. Ben kendisini tanıdığım arkadaşa referans oluyorum. Kendimi hiç de köle ve tüccar gibi görmüyorum, onlara şöyle de demiyorum: "Arkadaş, bak, sen işçisin, orada da bir işveren var, ben araya girmem, kusura bakma, bana gelme. Bana gelmek istiyorsan önce Sayın Akkaya ve Demirtaş'a git, onlar bu konuda benim ehil olup olmadığımı söylesinler. Şaka söylüyorum, kusura bakmazsanız.
Dolayısıyla arkadaşlar, insanların işe başvururken kendilerine kolaylaştırıcı bürolara müracaat etmelerine bir bahis yoktur. Ama ben de şu konularda endişelerini haklı gördüğüm için, bir sürü sivil toplum kuruluşlarından arkadaşlar geldiler ve çok ufuk açıcı, ciddi meselelere değindiler; cezaların artırılması konusunda, bu büroların suistimal edilmesi konusunda, o önerileri dikkate aldık.
Bir de burada konuşmacı arkadaşlar -tenkitlerin altını boşaltan üslubun biri de bu- bu meseleyi AK PARTİ dünyada hiç bulunmamış bir uygulamayı bulmuş, çıkarmış, zorla ortaya getiriyor gibi.
Bu 425 milyar dolar meselesine gelelim. Ben sayın vekil arkadaşlarıma sorayım.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - 415 olacak, onu düzeltelim.
MEHMET ALİ PULCU (İstanbul) - 415 milyar dolarlık ciro neyi gösterir bize? Şimdi, bir bakış açısından suistimali ve işçi sömürüsünü, bir bakış açısından işleyen bir sistemi gösterir arkadaşlar. "60 milyon işçi" dediler, demin rakamları verdiler. Avrupa'da, Amerika'da uygulanan bir sistem. Dolayısıyla dünyanın bulmuş olduğu, kullandığı... Orada şöyle bir tenkit var, ben de ona katılırım: "Hukuki mevzuatla desteklenmezse suistimal olabilir." Suistimal arkadaşlar, her yerde oluyor.
Yasanın karmaşıklığı meselesine gelince... Ben uluslararası ilişkiler okuyan arkadaşlara şunu çok sordum: Bana Amerikan Başkanlık seçimlerini, Allah aşkına, sana istediğin kadar zaman, iki saat kullan, anlat; senatörler nasıl seçiliyor, oradan alt seçimler oluyor, oradan valilik seçimleri oluyor, falan. "Ya ağabey anlatırım ama bunu anlatan hocalar da çok fazla bilmezler." dedi. Şimdi, bir argüman. Buradan yola çıkarak ABD Başkanlık seçimi arkadaşlar çok karmaşık, dolayısıyla bunu uygulamayalım diyecek miyiz, yoksa, işleyen de bir sistem, ne yapacağız?
Dolayısıyla yasalar karmaşık gözükebilir, uzmanların dışında çok anlaşılmaz gözükebilir fakat burada oturduk, bu meselenin aksayan tarafları meselesinde çok ciddi müzakereler yaptık. Benim de Komisyondan ricam, yasanın tatsız yönleri konusunda rehabilite edip -ki bir sürü önergeyle arkadaşların da yardımlarıyla düzeltmeler yaptık- dünyada uygulanan, Avrupa Birliğinde elli küsur yıldır uygulanan ve derli toplu uygulanırsa kayıt dışılığı da engelleyecek ve istihdamı da kısmen artıracak bu meselenin geçmesi makul, uygundur.
Şöyle bir tartışma var Sayın Başkan, öyle bitireyim: Bu da devlette Eflatun ile Sokrates ile talebesi arasında geçiyor. Adamın biri Sokrates'e geliyor, diyor ki: "Ya arkadaş, sen güçsüz olduğun için 'yasa' filan diyorsun, güçlü olsaydın yasa çıkarma yetkin kalmıyor. Niçin? Çünkü normu biz koyarız, güçlüler koyar." O da diyor ki: "Hayır. Güçsüzlerin hakkını kim gözetecek? Yasa lazımdır. Ona göre aşkın bir yerden yasa gelir. Yasa üstünde uzlaştıktan sonra senin gücünden ben kırparım, güçsüzün gücüne de güç katılır."
Dolayısıyla şu eski jargon da doğru değil: İşçi hakkında çıkartılacak her düzenleme işveren lehine, işçiyi sömürmedir. Bu, arkadaşlar, bir dönem işe yaramış bir söylemdi, vakti geçmiştir. Bunu çok ideolojik söyleyince, az okumuş yani liseyi bitirmiş insanlar bile buna eskisi kadar itibar etmiyorlar. Fakat maalesef bir neoliberal sistemin içindeyiz, orta ölçekli bir ülkeyiz, bütün iktisadi normları kurma kabiliyetimiz, imkânımız yok. Bu tür düzenlemelerle inşallah artı değerimiz, artı gelirimiz artar. Geçen de söylemiştim, tekrar söylüyorum, her türlü artı değer arkadaşlar artı zamanı bize verir, artı zaman da bu meseleleri daha ciddi, daha derli toplu düşünmemizi sağlar.
Onun için, ben, tenkidi olan arkadaşların tenkitlerini, makul, anlaşılabilir ve bizi de heyecanlandıracak şekilde tutmalarını hassaten rica ediyorum. Yoksa bunu "Dört ay sonra işçi işini kaybeder ve işsiz kalırsa ne yapacağız?" söylemine geldiği zaman ben de oluşan psikolojisi şudur: Ya, bu arkadaş bu tenkitleri iyi niyetle yapmıyor, o zaman biz yasayı her hâlükârda öyle de, böyle de geçirelim. Bunu itiraf ediyorum çünkü çok ciddi tenkitlerin yanında gayriciddi tenkitler arkadaşlar doğru değil, Meclisin yüce vasfına ve sıfatına da layık olmuyor diye düşünüyorum.
Onun için, katkı veren bütün arkadaşlara ve bizi uyaran arkadaşlara teşekkür ederek sözlerime son veriyorum. Sağ olun.