Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü c) Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ç) Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu d) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu e) Nükleer Düzenleme Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 18 .11.2024 |
İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sevgili Bakan; hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Bugün sabahtan bu yana Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını ve özellikle Türkiye'nin kaderini belirleyecek birçok konuyu konuşuyoruz. Toplantı sunumuyla ilgili, daha çok, benim aklıma gelen, bir tanıtım ve pazarlama faaliyeti gibi görünen bir durum ortaya çıktı çünkü görülebildiği kadarıyla, yürütülen tartışmalarda açığa çıkan durum bizce şudur: Başta COP29'daki, Azerbaycan'da yapılan toplantıdaki hedefler bakımından değerlendirildiğinde anlaşılıyor ki temel olarak, fosil yakıt tüketimi devam edecek. Yani aslında mevcut oksijenin çok fazla kirletildiği, içinde bulunduğumuz koşullarda yaygın bir şekilde madene bağlı olarak, kömüre bağlı olarak yapılan ihracatların ne kadar yükseldiği anlatılıyor. Biz, açıkçası, 2023'te ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2023 verilerine göre mevcut kömür ve fosil tüketime bağlı olarak yüzde 60 civarında elektrik üretimi yapıldığını görüyoruz ve bu, Bakanlığın tespiti açıkçası. Biz, bu mevcut koşullarda, özellikle sunum sırasında "yeşil enerji" "temiz enerji" kavramlarının gerçeği yansıtmadığını düşünüyoruz. çünkü mevcut koşullarda, özellikle hayatın içindeki insanlar olarak bakıldığında, biz, çevreden bahsedildiğinde, büyük ölçüde Çevre Bakanlığı ve Enerji Bakanlığının sürdürdüğü politikalar karşısında çevreyi ve doğayı korumaya çalışan bir mücadele hattı içerisinde olduğumuzu görüyor ve yaşıyoruz. Keza, orman meselesi de aynı durumdadır, Orman Bakanlığına karşı da ormanlarımızı korur durumdayız. Biz, açıkçası, özelleştirme politikalarının yarattığı sonuçların bunu getirdiğini görüyoruz ve özelleştirme politikasında ısrar ve inat etmenin Türkiye'nin kamusal olarak yürüteceği siyaset bakımından da doğru olmadığını ifade ediyoruz. Çünkü "özelleştirme" demek "para" demek "piyasa" demek "patron" demek "sermaye" demek ve bu mevcut koşullarda, şu anda bu uygulamaların tamamında -dağıtımdan üretime bağlı olarak- sermaye şirketlerinin çıkarları doğrultusunda hareket edildiği çok açık bir şekilde görülüyor. Mesela, şöyle söyleyeyim: Elektrik dağıtımıyla ilgili yapılan uygulamaların tamamı, yaklaşık 21 bölgenin tamamı 6 şirkete verilmiş durumda. Bu 6 şirket hangisi? Aksa, Enerjisa, Limak, Kolin, Cengiz ve Bereket Holdinglere verilmiş durumda. Yani dolayısıyla, aslında biz dağıtımın hemen hemen tamamını özel şirketler vasıtasıyla yapıyoruz. Bu özel şirketler içerisinde DEDAŞ çok özel bir duruma sahip. Bölgeye gittiğimizde, tarımla ilgili uğraşan bütün insanlarımız, yurttaşlarımız neredeyse DEDAŞ'ın bir mafya şirketi gibi yönetildiğini çok açık bir şekilde görüyor. Her uygulaması karşısında insanlarımız karşısında polis ve askeri görüyor ve büyük bir şekilde tarım üretimi yapamaz hâle geliyorlar çünkü elektrik maliyetleri çok yükselmiş durumda. Bunun başka bir sebebi de 2005 yılından itibaren AKP'nin hedef aldığı GAP projesinin bitmemesidir. 2008 yılında Erdoğan "Beş yıl sonra bunu bitireceğiz." diyor ve arkasından 2017 yılına geliyoruz, 2017 yılında bir kez daha hedef belirleniyor "2019 yılında GAP projesi bitecek." diye ama hâlâ yüzde 60 civarında çalışıyor ve gördüğümüz durum şudur: Bölgede mevcut yer üstü suları eğer gerçekleşmezse tarım bitmektedir ve mevcut koşullarda da yürütülmesi mümkün değildir.
Ben özellikle "temiz enerji" diye bahsedilen konularla ilgili de kısaca değinmek istiyorum. Burada özellikle RES'ler, GES'ler, JES'ler, HES'lerle ilgili çok yaygın bir şekilde yürütüldüğünü ve çok başarılı olduğunu söylediniz. Bizim özellikle Manisa'da, Aydın'da, Denizli'de gördüğümüz çok somut bir durum vardır; JES'lerin uygulandığı yerlerde artık tarım yapılamamaktadır. Örneğin, temel üretimi olan Aydın'ın inciri şu anda Avrupa'ya ihraç edilememektedir. Dünyanın her tarafında madenler, özellikle kömür üretimi durdurulmuşken, özellikle nükleer enerji konusunda ciddi kaygılar varken, arkasından özellikle siyanür konusunda Avrupa yasaklamışken bizim ülkemiz maalesef en kötü koşullara mahrum edilmektedir ve insanlarımızın sağlığı çok yaygın bir şekilde kanser tehlikesi altına atılmaktadır.
Keza yine elektrikle ilgili sübvansiyon konusuna girmek isterim. Arkadaşlarımız değindiler, bunun çok tehlikeli bir uygulama ve hukuksuz bir uygulama olduğunu düşünüyoruz. Örneğin, uygulamanın kriterlerinden bir tanesi "2024 yılındaki kullanılacak elektrik, birim fiyatlarına göre, birimlerine göre değerlendirilecek." denilmek isteniyor. Yani örneğin 5 bin kilovatsaat tüketmiş olan her eve bu uygulama yapılacak. Yani ne yapılacak? Yüzde 60 sübvansiyon kaldırılacak ve sübvansiyonun kaldırılmasına bağlı olarak 200 liralık bir elektrik faturası -örnek vererek söylüyorum- 500 liraya çıkacak anlamına geliyor. Bu, 10 bin haneye tekabül ediyor. Bunun çok tehlikeli bir uygulama olduğunu düşünüyoruz ve dolayısıyla ciddi bir zararı olacağını, halkın da burada mağdur olacağını düşünüyoruz. Keza bununla ilgili uygulamaların acilen düzeltilmediği sürece de mevcut zamların katlanarak devam edeceğini ifade etmek isterim.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.