Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı b) Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü c) Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ç) Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu d) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu e) Nükleer Düzenleme Kurumu |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 18 .11.2024 |
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hoş geldiniz.
Sayın Bakan, sunumunuzu dinledim dikkatle; şöyle kavramlar geçiyordu, saymadım kaç tane diye ama sıraladım: Yeşil ekonomi, yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerji, yeşil enerji, yeşil enerji koridoru, yeşil istihdam, çevreye duyarlı politikalar; çok güzel. Yani eleştirmek için bunu söylemiyorum ama bir şeyi hatırlatmak istiyorum, büyük ihtimalle siz o yıllarda siyasetle belki de çok ilgili değildiniz ama 90'lı yıllardı. Biz ilk defa bu yeşil ekolojik toplum, çevreye duyarlılık falan konularını Türkiye'de dile getirdiğimiz zaman bize uzaydan gelmiş muamelesi yapılıyordu ama demek ki aradan yıllar geçince belli bir noktaya gelinmiş. Tabii, burada yani dünyadaki gelişmelerin, Avrupa Birliğinin bu konudaki belirlemelerinin oynadığı rol çok önemli, onu bir kenara koyalım. Şimdi ama biz yani bu "ekolojik toplum" derken, "demokratik, ekolojik toplum" gibi kavramları kullanırken özellikle bir şeyi vurguluyorduk orada, nedir; "ekolojik toplum" derken ekolojik dengenin korunması meselesini çok önemsiyorduk. Yoksa yani sadece her meselenin başına bir "yeşil" yazmakla ekolojik denge korunmuş olmuyor yani buraya dikkat etmek gerekiyor. "Demokratik ekolojik toplum" derken de kastettiğimiz bu tür yani vatandaşların, yurttaşların yaşadığı yerlerdeki projelerin esas itibarıyla o yerelde yaşayan insanlara sorulması gerektiğini yani madenler söz konusuysa, eğer santraller söz konusuysa, eğer çeşitli RES, GES, HES projeleri söz konusuysa o yerelde yaşayan insanların yaşam alanlarına ve yaşam alışkanlıklarına zarar veren, tahrip eden, müdahale eden projeler mi bunlar acaba diye oraya sorulması ve onların rızasının alınarak bu tür projelerinin geliştirilmesi gerektiğini söylüyorduk, özellikle "demokratik, ekolojik toplum" derken. Fakat şu anda Bakanlığınızı kastetmiyorum, daha önceki uygulamalarda da bu tür bir demokratik yaklaşımı hiçbir şekilde görmedik, tam tersine, bunun aksini çok gördük. Özellikle Karadeniz Bölgesi'ne bakarsak orada insanların kendi yaşam alanlarını savunmak için sürdürdükleri mücadeleler gerçekten çok net olarak durumu ortaya koydu. Yani biz yıllardan beri yani çok eski yıllardan beri mesela HES'leri savunuruz "HES'ler önemlidir." deriz ama siz, HES'lerin uygulamasını öyle bir hâle getirdiniz ki doğa tahribatını, akarsuların tahribatını ve ona bağlı olarak yaşam alanlarının tahribatını öyle bir hâle getirdi ki bu iktidar yani HES'ler savunulamaz hâle geldi yani HES faydalı değil zararlı bir şey hâline geldi.
Dolayısıyla, yani her şeyin önüne "yeşil" yazmakla olmuyor tam olarak, bunu anlatmaya çalışıyorum bu vurguları yaparken ve gerçekten, bu konuda özellikle yurttaşların rızalarının alınmasının -yerel projelerde- çok önemli olduğunu söylüyorum. Mesela, evet, yenilenebilir enerji çok önemli bir konu hem rüzgâr açısından baktığımızda hem güneş açısından baktığımızda ve bizim coğrafyada, bizim topraklarda sonuç olarak çok kolay kullanılabilecek ve geliştirilecek bir şey, nitekim görünüyor da şimdi. Biz bunu zamanında söylediğimizde kimseye anlatamıyorduk ama şimdi anlaşıldı, haklı olduğumuz ortaya çıktı ama yani bunun verdiği zararlar da var ve bu zararları, özellikle yerelde yaşayan insanlar açısından bu zararları dikkate almamak ve -diyelim-verimli tarım arazilerini tahrip etmek gibi adımlar tabii ki olmaması gereken şeyler. Yani bunun dengesinin kurulması gerekiyor, özellikle bunu belirtmek istiyorum. Aksi takdirde, dediğim gibi, sadece önüne "yeşil" ve "çevreye duyarlı" demekle olmuyor bu mesele. Birincisi, buna dair bir şey söyleyeceğim. Buna bağlı olarak neden bir örnek vermek istiyorum, onu da anlatacağım.
Şimdi, sanayinin enerji tüketim profiline bugün baktığımızda... TÜİK yayınladı, sizlerde de vardır TÜİK'in açıkladığı veriler yani imalat sanayisi, madencilik, inşaat sektörlerinde enerji tüketiminin miktarı ve kaynaklarına dair istatistikler, veriler yayınladı TÜİK ve buradan sanayinin enerji tüketim profili ortaya çıktı. Şimdi, baktığımız zaman -yani çok vakit olmadığı için bazı rakamları vereceğim sadece ama sizde TÜİK verileri zaten vardır- mesela, imalat sanayisinde enerji tüketiminde fosil yakıtların payı yüzde 77'nin üzerinde, fosil yakıtların payı, sanayi enerji tüketiminde. Tek tek baktığımızda işte, elektrik ne kadar, petrol ne kadar, doğal gaz ne kadar, bunları görüyoruz. Madencilik sektörüne baktığımızda, tüketilen enerjinin yüzde 43 civarını fosil yakıtlardan elde ettiğini görüyoruz. Bina ve bina dışı yapılar ile özel inşaat faaliyetlerine baktığımızda yani inşaat sektörü açısından baktığımızda yüzde 89'u aşıyor, 90'a varmış neredeyse fosil yakıtların tüketimi. Yine, ana metal sanayisi toplam tüketiminde fosil yakıt kaynaklı enerjinin payı yüzde 87 civarında; metalik olmayan mineral ürünler imalatında yüzde 83 düzeyinde. Yani tamamına baktığımızda neyi görüyoruz? Sanayi üretimi aşırı ölçüde fosil yakıt kaynaklı bir enerjiye bağımlı durumda ve yenilenebilir enerjinin sanayinin toplam tüketimindeki aldığı pay çok düşük düzeyde yani yüzde 2 civarında yine TÜİK'in verdiği verilere baktığımızda.
Şimdi, buradan nereye gelmek istiyorum yani şuraya gelmek istiyorum: Biliyorsunuz, geçen yıl Avrupa Birliği "Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması" ilan etti ve 2026'ın başından itibaren bu miktara bağlı olarak mali yükümlülükler de yürürlüğe girecek ve Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracatta, karşımızdaki taraflar, ihracata konu ürünün üretiminin ne kadar karbon emisyonuna yol açtığına dair belgeler talep edebilecekler. Yani, bunlar talep edildiği zaman, bu sanayi enerji tüketim profili aslında son derece kötü bir yerde olduğumuzu gösteriyor. Yani, bu hızla değiştirmek mümkün olmaz büyük ihtimalle ama burada ciddi bir sorun var; "yeşil ekonomi programı, yeşil dönüşüm, plan" gibi sözleri çok kullandığınız için buna işaret etmek istiyorum. Baktığımızda, sanayi enerji tüketim profili Avrupa Birliğinin Yeşil Ekonomi Programı'nın koşullarına uygun değil. Buna dair herhangi bir hazırlığınız var mı? Tabii varsa öğrenmek isteriz ama bu ciddi bir konudur. Özellikle bu ihracat meselesinde -ki Avrupa Birliği ihracatımızın ve ithalatımızın en yüksek olduğu alandır, ihracat açısından da öyle- burada ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınması mümkündür ama onun da ötesinde zaten Avrupa Birliğinin bu tür bir mekanizması olmasa, bu sınırda karbon düzenleme mekanizması gibi bir mekanizması olmasa da bizim yapmamız gereken şey, aslında yenilenebilir enerjinin sanayi açısından da daha kullanılır hâle getirilmesidir ama öyle bir adımın en azından planlandığını sizin sunumunuzdan doğrusu ben çıkaramadım, yanılıyorsam siz bunu anlatırsınız. O nedenle başındaki girişi yaptım yani her şeyin başına "yeşil" ya da "çevre" yazmakla olmuyor bu. Hiç unutmuyorum, biz o zaman bu "çevre" ve "yeşil" meselelerini, işte, "ekoloji" falan gibi konuları toplum gündemine getirmeye çalışırken termik santrallerin aslında çevreye zararlı olmadığını anlatmak için bir termik santralin bacasını yeşile boyayan bir bakan da görmüştü bu memleket yani değişik şeylerle karşı karşıya kaldık.
Yenilenebilir enerji, evet, önemli, bunun oranının artması önemli. Şimdi, bakın, siz diyorsunuz ki: "31 bin megavattan -değil mi- 120 bin megavata çıkmak istiyoruz yenilenebilir enerjide." Peki, yapmak istediğiniz nükleer santralle ilgili söylediğiniz rakam ise 7.200 megavat yani bununla karşılaştırırsak devede kulak. Buna karşılık, nükleer enerji -arkadaşlarımız bunu konuştu, Genel Kurulda da bunu daha kapsamlı olarak tartışacağız, şimdi zamanım sınırlı olduğu için çok konuşamıyorum- bu açıdan baktığımızda pahalı bir enerji -diğerleriyle karşılaştırılıyorsa- sağlıksız bir enerji; sağlıksız derken hem toplumda yaşayan insanlar açısından baktığımızda böyle hem herhangi bir kaza olması durumunda çevreye, ekolojik dengeye ve yine yaşayan herkese vereceği zararlar açısından bu böyle. Dışa bağımlı bir enerji; uranyumu siz üretmiyorsunuz, sonuçta bir yerden alıyorsunuz, o da dışa bağımlı ve çok ciddi bir dışa bağımlılık yaratıyor ve daha birçok şey sayılabilir. Yani, mesela, nükleer enerjide ortaya çıkan atıkların zararsız hâle gelmesi, insana, topluma ve çevreye zararsız hâle gelmesi binlerce yılı alıyor -abartmadan söylüyorum- ki buna dair araştırmaların verileri sizde de vardır büyük ihtimalle. Dolayısıyla, burada nükleer enerji konusundaki ısrarınızın aslında enerji açısından baktığımızda rasyonel bir ısrar olduğunu düşünmek mümkün değil. Yani, enerji üretimi açısından baktığımızda, maliyet açısından baktığımızda rasyonel bir ısrar olduğu doğrusu düşünülemez ama belli ki evrensel düzeydeki, dünya üzerindeki nükleer enerji lobisinin faaliyetlerine baktığımız zaman da bunun sonuçlarını görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, toparlıyorum.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.
Siz burada örnek verdiniz, dediğim gibi, vakit yeterli olmadığı için bu konuya çok giremedim ama benim çok ilgilendiğim bir konu olduğu için Genel Kurulda inşallah bu konuyu daha kapsamlı tartışmak istiyorum ama bu zirvede, geçen yıl ve bu yıl nükleer santrallerle ilgili, nükleer enerjiyle ilgili imzalanmış olan anlaşmalara baktığımızda -bu yıl da Türkiye'nin de içinde olduğu 5 ülke eklendi- bu ülkelere baktığımızda bunların çok önemli bir kısmı ekonomik gelişmişlik açısından geride olan ülkeler, bir iki tane örnek dışındakiler geri kalmış ülkeler, ekonomisi çok geride olan ülkeler dolayısıyla nükleer enerji lobilerinin çok faal olduğu ülkeler. Dolayısıyla, bu konuların hepsini enine boyuna tartışacağız, daha sağlıklı alanlara yönelmenin toplum açısından da faydalı olduğunu doğrusu düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Oluç, teşekkür ederim.