| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 23 .02.2016 |
ALİ YİĞİT (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; öncelikle geçtiğimiz hafta yaşadığımız acı olayların son bulmasını temenni ediyor, şehitlerimize ve hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Gerçekten ülkemiz, milletimiz tarihinin en vahim tehditlerinden birisini yaşamaktadır. Bu tespit sizin, bizim değil, hepimizin malumu olduğu bir tespittir. Nitekim, bundan önceki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül bir açıklamada bulunmuştu: "Yakın tarihimizin, hatta cumhuriyet tarihinin en zor günlerinden geçiyoruz. Türkiye, içeride ve dışarıda çok büyük tehditlerle karşı karşıyadır. Bütün bunların üstesinden gelebilmek, sağduyuyla hareket edebilmek için istişare, diyalog ve dayanışmanın şart olduğunu görüyorum." demişti. Çünkü, ülkemizin geleceğiyle ilgili her vicdan sahibi yurtsever insanın yüreğinde çok derin kaygılar, korkular ve endişeler yatmaktadır.
"Peki, bu günlere nasıl geldik? Neden biz kendi coğrafyamızda bile tecrit edildik? Bu dönemin siyasi sorumluları kimlerdir?" tartışmalarına girmek istemiyorum. Elbette bunu tarih yazacaktır ama biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak üzüm yemek derdindeyiz. Onun için diyoruz ki, büyük sıkıntılar yaşıyoruz, biz çözemezsek bizim yaşadıklarımızın belki de daha büyüğünü gelecek nesiller ve çocuklarımız yaşayacak.
Ekonomik sorunlarımız var, ekonomik güçlüklerimiz var; geçmişte de vardı, belki gelecekte de olacaktır ama bu sorunlar, bu sıkıntılar içeride ve dışarıda yaşamakta olduğumuz derin sıkıntının ve ayrışmanın karşısında hiçbir anlam taşımıyor. Ne yazık ki, Türkiye kendi içinden derin bir ayrışmaya doğru sürükleniyor, derin bir çatışmanın tohumları bilinçli olarak ekiliyor.
Bu topraklardan, insanlarımızın barış içinde, huzur içinde, devletine güvenerek, hukuka güvenerek kardeşçe yaşama hakkının yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladığına tanık oluyoruz. Ülkemizde bugün, ne yasamanın gücünden ne yargı bağımsızlığından ne de basın özgürlüğünden söz etmek mümkündür. Bugün, bizim, acilen hukukun üstünlüğünü tesis etmeye ihtiyacımız vardır; şiddeti, terörü siyasi hayattan tasfiye etmeye ihtiyacımız vardır. Tabii, bunların hepsinden daha önemli olarak Türkiye'nin barışa ihtiyacı vardır. İşte böyle bir ortamda, çalışma hayatı açısından çok önemli değişiklikler içeren, sonuçları yeni bir çatışma ortamı doğuracak olan bu bir oldubitti tasarısı için toplanmış bulunuyoruz. Ben tasarıyla ilgili değerlendirme yapmadan önce, malumunuz olan bazı bilgileri takdirlerinize sunmak istiyorum:
TÜİK'in 2014 Raporu'na göre Türkiye'de bireyler arasında gelir dağılımı incelendiğinde, en zengin yüzde 10'luk grubun geliri ile en yoksul yüzde 10'luk kesimin geliri arasındaki fark 12,6 kattır.
Türkiye 34 OECD üyesi ülke arasında 12,6 katlık gelir farkıyla 5'inci sırada yer alıyor, Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında ise 1'inci sıradadır.
Gelir dağılımı eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir bir adım atılmadığı gibi, tam tersine bazı muafiyetlerle uçurum daha büyümektedir.
DİSK'e bağlı Genel-İş'in TÜİK'in istatistiklerine göre hazırladığı raporda, ülkemizdeki çocuk nüfusunun yüzde 5,9'unu çocuk işçilerin oluşturduğu, hem çalışıp hem okuyan çocuk işçi sayısının da yüzde 63,6 arttığı görülmektedir.
Millî gelirin 10 bin dolara çıktığı ve dünyanın en gelişmiş yirmi ekonomisi arasında yer aldığı iddia edilen ülkemizde, yoksulluk ve çocuk işçiliği azalacağına ne yazık ki artmaktadır.
Türkiye nüfusunun yüzde 15'i yoksulluk sınırının altında bir yaşam sürmektedir.
Türkiye'deki vergi adaletsizliğinden yakınmayan hiç kimse yoktur. Avrupa Birliği ülkelerinde dolaylı vergilerin ortalaması yüzde 27 iken Türkiye'de bu oran yüzde 69 civarındadır. Türkiye, vergi adaletsizliği bakımından Avrupa Birliği ülkeleri içinde sonuncudur.
Hâlen ülkemizde yardım yapılan hane sayısı Eylül 2015 itibarıyla 2 milyon 745 bin 213'tür, yardım yapılan sayısı ise 8 milyon 608 bin 968'dir yani Türkiye gittikçe fakirleşiyor arkadaşlar.
Böyle bir yapının içine bir de çalışma barışını ortadan kaldıracak, fakirleşmeyi ve köleliği yasal zırhla kutsayacak düzenlemeyle karşı karşıyayız. Bakınız, Şubat 2015'de Uluslararası Özel İstihdam Hizmetleri Konfederasyonu tarafından yayınlanan bir rapora göre, 2013 yılında dünya genelinde 60,9 milyon işçi özel istihdam büroları aracılığıyla iş gücüne dâhil olmuştur, bunlardan 40,2 milyon kişi özel istihdam büroları işçisidir. Bu oran 2012 yılına göre yüzde 9,6 oranında artmıştır. Özel istihdam büroları işçileri, Amerika Birleşik Devletleri'nde iş gücünün yüzde 21'ini, Japonya'da yüzde 2'sini, Avrupa'da ise yüzde 1,7'sini oluşturmaktadır. Dünya genelinde bu oran 1,6'dır. Kiralık işçi açısından en büyük pazar 11 milyon kişiyle Amerika Birleşik Devletleri'dir, bu ülkenin ardından 10,8 milyonla Çin gelmektedir. Bu alanda 2,4 milyon kişiyle Japonya 3'üncü sıradadır. Dünya genelinde yaklaşık 260 bin özel istihdam bürosu bulunmaktadır. Bunlardan 62.500 tanesi doğrudan işçi kiralamaktadır ve bu firmalara bağlı 236 bin şube bulunmaktadır. Bu şirketlerde toplamda 1,66 milyon kişi personel olarak çalışmaktadır. Bu sektörde toplam hasılat 415 milyar dolardır, kiralık işçi firmaları ise 282 milyar dolardır. Bu sektördeki satışların yüzde 68'lik kısmı kiralık işçi bürolarının gelirlerinden oluşmaktadır.
Kiralık işçi olarak çalışanların sadece yüzde 43'ü kadındır, yüzde 57'si ise erkektir. Yine, kiralık işçilerin yüzde 40'ı 25 yaş altında, bu işçilerin yüzde 66'sı ise 30 yaş altındadır. Dolayısıyla, genç işsizliğin azaltılması adına ortaya atılan bu kiralık işçilik işçilerin bu tür atipik istihdam alanından çıkamadığını ve düzenli işlere yönelemediğini de göstermektedir.
Benzer şekilde, kiralık işçilerin eğitim düzeylerine bakıldığında da, kiralık işçilerin sadece yüzde 26'sı yükseköğrenim mezunudur. Bu işçilerin yüzde 54'ü ortaöğretim mezunu, yüzde 20'si ilköğretim mezunudur. Nitelikli iş gücü sadece yüzde 22, orta nitelikli iş gücü yüzde 45, niteliksiz iş gücü yüzde 33 oranındadır. Bu verilerin de söylenildiği gibi nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılandığı söyleminin gerçekçi olmadığını, firmaların genellikle niteliksiz işler için işçi kiraladığını göstermektedir.
Almanya'da yapılan bir araştırmaya göre yaratılan yeni istihdamın yüzde 53'ünü kiralık işçiler oluşturmaktadır. Kiralık işçi uygulamasının gelişmesi şirketlerin kadrolu işçilerini işten çıkartıp kiralık işçi büroları üzerinden yeniden kiralamasına dahi neden olmaktadır. Öte yandan, Avrupa Birliğinin güvenceli esneklik yaklaşımı "kazan-kazan" stratejisiyle veya pozitif toplamlı oyun kavramlarıyla özgün bir sosyal uzlaşma modeli olarak ortaya atılmaktadır.
Güvenceli esneklik uygulamalarını farklı ülke örnekleri üzerinden incelediğimizde, bu uygulamanın esneklik tarafının gerçekleştiğini ancak güvence ayağının söylem düzeyinde kaldığını görmekteyiz.
Avrupa Birliğinin katı iş gücü piyasası düzenlemelerine sahip oldukları ve bu nedenle güvenceli esneklik uygulamaları konusunda daha sıkı çalışmaları gerektiği söylenen Güney Avrupa ülkeleri, iş gücü piyasalarındaki dönüşümün etkilerini incelemek açısından oldukça önemlidir.
Güvencesiz istihdamın en yüksek olduğu Avrupa ülkelerinden olan Portekiz'de bu istihdam biçimi son yirmi yıllık süreçte çok ciddi bir artış göstermiştir. Güvencesiz istihdam biçimlerinde çalışanların çoğunluğunu 15-24 yaş aralığındaki gençler oluşturmaktadır. 5,5 milyon aktif çalışanın 2,1 milyonu güvencesiz çalışma koşullarında istihdam edilmektedir. Toplam istihdamın yüzde 40'ını oluşturan bu kesimin toplu pazarlık sistemi dışında kalması Portekiz işçi sınıfının sosyal şartlarını daha da kötüleştirmiştir. Güvenceli esneklik söylemi son yıllarda İtalya'daki tartışmaların da eksenindedir.
Avrupa'da gönülsüz olarak part-time işlerde çalışanların üçte 2'sinden fazlasının düşük ücretli, verimsiz, kariyer gelişiminden yoksun ve güvencesiz işlerde çalışması, güvencesizliğin yaygın bir eğilim hâline geldiğini ve aslında güvenceli esnekliğin ne anlama geldiğini göstermektedir.
Güvenceli esneklik yaklaşımının hedefinde kadınlar olan bir diğer söylemi iş ve aile yaşamı dengesidir. Kadınlar açısından ise bu denge çoğu zaman güvencesiz işler ile görünmeyen emek arasında kurulan bir denge anlamına gelmektedir.
Bütün bu gerçekler göz önündeyken işçi simsarlığını ve emeğin bir mal gibi alınıp satılmasını yasal hâle getiren bu düzenleme, tüm işleri ve iş kollarını kapsar nitelikte geniştir. Hiçbir iş ya da iş kolu istisna edilmemektedir. Bu yeni düzende işçilerin işverenlerden korunması mümkün değildir. İşçiler fiilen örgütlenme ve grev haklarından mahrum edilmektedir.
Yasa tasarısıyla, emeklerinden başka sermayesi olmayanlar açlıkla imtihan edilecekler ve Türkiye daha da fakirleşeceklerdir. Gelir dağılımı eşitsizliği daha da artacak, uçurum daha da büyüyecektir, çalışma barışı bozulacaktır.
Her şeyden önemlisi, biz yasa yapıcıların en önemli görevi, ülkeyi huzur, refah ve barış ortamı içinde büyütmek olmalıdır, yeni çatışma ortamlarına sürüklemek değildir. Gelin, bu güç zehirlenmesinden kurtulalım. Biz, Türkiye'nin içine sürüklendiği bu karanlık ortamın, kaosun, içine sürüklendiğimiz cumhuriyet tarihinin en büyük krizinin farkındayız.
Uzlaşı ve diyalog içinde bütün enerjimizi, ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditleri bertaraf ederek, içeride ve dışarıda karşı karşıya olduğumuz onca sorun varken, acilen çözülmesi gereken onca konu varken gerçekten yeni sorunlar doğuracak, çalışma yaşamını olumsuz etkileyecek tasarının geri çekilmesini talep ediyorum.
Hepinize teşekkür ederim.