KOMİSYON KONUŞMASI

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli misafirler, sayın Komisyon üyeleri, basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, aslında, sunumumu genel anlamda nükleer güç santralleriyle ilgili, bunun üzerine kurdum. Gerçekten, nükleer güç santrallerine ihtiyacımız var mı? Dünyadaki bütün gelişmeler bu yönde mi yoksa bir enerji lobisi var -belki bir nükleer enerji lobisi de olabilir bu- mevcut nükleer enerji hegemonyasıyla ilgili olarak bir endişe ve nükleer gücü, nükleer enerjiyi domine etme çabası olabilir mi? Şimdi, biliyoruz, nükleer enerji pazarı daha çok Çin ve Rusya'nın egemenliğinde, hegemonyası altında fakat 1989 yılından beri aslında çok da değişmeyen bir sayı var nükleer santrallerle ilgili. Bu Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu'nda belirtilmiş, oradan aldım bu bilgiyi. 1989 yılında 418 reaktör varmış, 2002'de 438 reaktör, 2023 yılında da 407 reaktör. Aslında reaktör sayılarına baktığımız zaman çok bir değişiklik yok. "Dünyadaki elektrik enerjisi üretiminde nükleer enerjinin katkısı ne?" diye aslında baktığımız zaman da 1996 yılından beri düşen bir payı var, yüzde 17,5 olan pay 2022 yılında yüzde 9,2 seviyesine kadar gerilemiş. Aslında, burada Çin faktörü var. Çin'in elektrik üretimi enerjisi biraz dışsallaştırıldığı andan itibaren bu düşüşü diğer ülkeler bazında çok rahatlıkla aslında görebiliyoruz yani dünyada aslında nükleer enerjiyle ilgili Çin dâhil olmak üzere, nükleer santral yapımlarının ağırdan alındığını söyleyebiliriz. Bunun dışında bir kayma da var tabii. Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri nükleer enerji santrallerini artık terk etme yolundalar ve bu süreç Asya'ya doğru kaymış durumda. Mesela, mevcut inşaat hâlinde olanlara bir bakarsak eğer, 62 adet inşaat hâlinde olan var. Bu veriler de aslında Mühendis ve Mimarlar Odasına ait. Onların Türkiye'nin Enerji Görünümü Raporu'ndan ben sunumumu yapmaya çalışıyorum. Bunların da bu reaktörlerin de aslında inşa hâlinde olan aktörlerin de 23'ü yine Çin'de, 8 adedi Hindistan'da, 5 tanesi Rusya'da ve maalesef ki 4 adedi de Türkiye'de ve Türkiye'deki bu 4 adet reaktörün inşası da Rus Rosatom şirketine verilmiş durumda. Nükleer enerjiden oluşan enerji faaliyetlerinin pahalı olduğunu hepimiz biliyoruz. Aslında maliyetli. Niye maliyetli? "Megavatsaat başına 111 ile 180 ABD doları üretim maliyeti günümüzdeki en pahalı maliyettir." diye söyleniyor. Bununla ilgili olarak yıllara göre seviyelendirilmiş ortalama birim maliyetler göz önüne alındığında aslında yüzde 47'yle nükleer enerjinin en fazla olduğunu, daha sonra ise doğal gazın yüzde 39'la geldiğini görüyoruz. Şimdi, aslında "Dünya nükleerden vazgeçmeye çalışıyor." dedik. Buna en iyi örnek siz de biliyorsunuz Almanya. Almanya en son 2023 yılında son 3 reaktörünü de aslında kapattı ve Almanya diyor ki... Bununla ilgili olarak Merkel'in bir açıklaması var. Merkel "Japonya gibi yüksek teknolojiye sahip bir ülkede dahi nükleer enerjinin risklerinin güvenli bir şekilde kontrol edilemeyeceğini biz Fukuşima felaketinden gördük." diyor. Biliyorsunuz, orada deprem, bir tsunami oldu ve zarar gören reaktörlerden dolayı ciddi bir kaygı yaşandı. Almanya 2003 yılından beri aslında 16 tane reaktörünü kapatmış durumda. Son 3 santrali de geçen yıl kapattı. Peki, Almanya'nın son 3 reaktörü, Almanya'nın ihtiyacı olan enerjisinin yüzde kaçını karşılıyordu? Şimdi, biz Türkiye olarak herhâlde "Almanya'nın ihtiyacı olan enerjiden daha yüksek bir enerji ihtiyacımız var." der miyiz; onu size sorayım yine de? Demeyiz muhtemelen, oradaki sanayiyi göz önüne aldığımız zaman. Bu yüzde 6'sını karşılıyormuş, yüzde 6'sını. Bizim nükleer santralimiz, Akkuyu'daki, daha doğrusu bizim olmayan, sizin yapmaya çalıştığınız nükleer santral yüzde 10'unu karşılayacak, tam kapasiteyle çalışmaya başladığı zaman anladığım kadarıyla. Almanya burada bir dönüşüme gitti; siz de sunumunuzda aslında bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu belirtiyorsunuz. Bu dönüşümle ilgili de bazı strateji planınız da programınız da var fakat maalesef ki pratikte ise bunun çok uzağında adımlar atmaya da devam ediyorsunuz.

Bakınız, Çin, devasa reaktör inşa programlarını çok ağırdan almaya başlamış durumda. Almanya'dan sonra İsviçre de nükleer enerjiden tamamen vazgeçme kararı aldı; İtalya, Çernobil faciasından sonra atom enerjisinden vazgeçmeye karar verdi. Ya, bu nükleer enerjiyi, atom enerjisini, buraya yatırım yapmayı aslında enerji açısından, gerçekten enerji sektörü açısından mı biz ele alıyoruz diye kafamda ciddi soru işaretleri var. Yoksa bir nükleer enerjinin, nükleer gücün sahibi olmakla ilgili bir sorunsallık mı bu, dünya hegemonik çatışmalı süreci içerisinde?

Biliyorsunuz, Rusya-Ukrayna savaşı, nükleer santraller vardı; Zaporijya Nükleer Santrali, bu savaş sırasında ciddi kaygılar yarattı acaba savaş sırasında burası da herhangi bir zarar görür mü diye. Eğer savaş sırasında bu iki tesis -Çernobil ve Zaporijya'dan bahsediyorum- bir isabet almış olsaydı, herhangi bir füzenin isabetini almış olsaydı ciddi bir felaketle dünya yüz yüze kalmış olacaktı. Dünyayı sürekli olarak aslında, onlarca yıldır bir üçüncü dünya savaşının eşiğinde olarak da tanımladığımızı unutmayalım. Yani nükleer santraller aslında nükleer silahlar gibi dünya için büyük bir tehdit. Bakınız, Fukuşima, kaza olduktan sonra buranın reaktörlerinin yakıtının havuzlardan temizlenmesi işi bile ele alınamıyor; bununla ilgili sürekli ertelemeler var. 2027 yılına kadar ertelenmiş, 2031 yılında ancak buranın temizleneceğinden bahsediliyor ve radyasyona maruz kalmış 1,3 milyon ton radyasyon bulaşıklı su okyanusa akıtılıyor. Yani 2023 yılı Ağustos ayında buna başlanmış ve otuz yıl boyunca Sayın Bakan, bu radyasyon, radyoaktivite bulaşıklı su okyanusa akıtılacak. Bunun ilgili olarak da direkt Çin ve Güney Kore, Japonya'ya yaptırım uygulamaya başladılar ve diyorlar ki: "Biz, bundan sonra sizden balık ithalatını kesiyoruz." Yani hasar geliştiği zaman havuzların temizlenmesi zor, zaten pahalı, insan sağlığına, doğaya zararlı, üretimi için alternatifler söz konusu ve uzun bir kaza anında uzun yıllar ve çok yüksek maliyetler söz konusu olacak.

Şimdi, aslında, bir Akkuyu Nükleer Santrali gerçekliğimiz maalesef ki var. Şimdi, bu Akkuyu'yla ilgili olarak da Rosatom şirketi galiba... Tabii, bunu siz şöyle aslında ifade ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Millî bir proje olarak..." Yani böyle deklare edildi bu; en sonunda Rosatom şirketi de bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu şirket "Bu Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin tamamı bize aittir." dedi, "Rus topraklarında olmayan, sahip olduğumuz bir nükleer santraldir." dediler. Şimdi, burada aslında anlatmaya çalıştığım şey, aynı zamanda enerjiye bağımlılık, enerji bağımlılığı noktasında dışa bağımlılık daha doğrusu. Şimdi, bir Rus şirketi eğer buraya tam hâkim ise... Burada mesela 6 Şubat depremlerini yaşadık Sayın Bakan, burada gerçekleşecek herhangi bir depremde santralde gelişecek olan zarardan dolayı bu Rosatom şirketi sorumlu ya -değil mi, öyle anlaşılıyor- bu sorumluluğuyla ilgili olarak orada yayılacak olan radyoaktiflerin insan sağlığına vereceği zararla ilgili ne kadar sorumluluk taşıyacak? Oradaki ölümler, sağlık sorunları, kanser; ne kadar sorumluluk taşıyacak? Oradaki canlılığın yok olmasına dair olarak bu Rosatom şirketi size hangi garantiler verdi veya sonrasında buradaki o kirli, bulaşık yakıtın, ortaya çıkan açığın suya karışmasından sonra suların kirlenmesiyle ilgili olarak oradaki deniz canlılığının yok olmasıyla ilgili size nasıl bir garanti verdi? Yani oradaki herhangi bir sorun, aslında buradaki Türkiye halklarının sorunu olmaya başlayacak, coğrafyamızın sorunu olacak, canlılığın sorunu olmaya başlayacak. 2023 yılında burası için "İşletmeye uygundur." denilmiş, işletme izni verilmiş anladığım kadarıyla ve nükleer yakıt getirilmiş buraya.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bozdağ, açıyorum mikrofonunuzu, toparlayın lütfen.

HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler.

Nükleer yakıt getirildiğine göre, artık burası bir nükleer santral yani "nükleer tesis" tanımı aslında artık oluşmuş durumda burasıyla ilgili olarak. Peki, bu işletme iznini nasıl alabildik yani bu işletme izni nasıl verildi oraya aslında ve niçin verildi? Nasıl bir heyet burayı denetleyebildi? Bildiğim kadarıyla, herhangi bir trafo tesisiyle ilgili bile sizin kapsamlı bir kabul protokolü uygulamanız gerekiyor. Buraya dair bu kabulü, işletmeye dair bu kabulü verebilecek deneyime sahip teknik kadromuz var mıydı ve nasıl bu kabul, bu onay verildi diye de sorayım.

Zamanım kalmadı, teşekkür ederim.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.