KOMİSYON KONUŞMASI

HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Saygıdeğer Komisyon üyeleri, Bakanlık bürokratları, Noterler Birliğinin Genel Sekreteri; hepinize saygılarımı sunarak konuşmama başlıyorum.

“Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” isminde yeni bir torba kanunla karşı karşıyayız. Hangi kanun denildiğinde cevabı olmayan, kanuni bir hukuk devleti anlayışının ürünü ve anlayışı olabilir mi? Kanun yapma tekniğine, hukuki belirlilik, öngörülebilirlik, hukuki güvenlik ilkelerine aykırı bir teklifi görüşüyoruz.

Şimdi, bu teklifin teknik yönleri hakkında hemen hemen her şey söylendi; ben başka bir konuya temas etmek istiyorum. Ülkemizde bir Adalet Bakanı var, birkaç ayda bir, herhangi bir toplumsal olay ortaya çıktığında, mesela bir “Narin” olayı olduğunda veya “yenidoğan” olayı çıktığında kamuoyunu rahatlatmak için beyanlarda bulunan ve bu arada “Birkaç haftaya kadar bir yargı reformu geliyor.” diye bir laf atıp yargı reformunda toplumun tüm kesimlerini bir beklentiye sokan Sayın Bakan, ardından bu bir yargı paketinin gelmesi için beklentiyi karşılamak üzere de Bakanlıkta bekleyen, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği ve Anayasa Mahkemesinin öngördüğü sürelerin sonuna gelindiğinde bir paket gönderiyor ama bu pakette de -biz de bunu böyle sandık- Sayın Komisyon Başkanımızı ve teklif sahibi arkadaşımızı dinlediğimizde bizim gerçekten kulağımıza hoş gelen şeyler oldu ama çıka çıka arkasında şunu gördük: 23 maddelik bir teklif, 12 kanunda değişiklik yapıyor, 11 maddesi de Anayasa Mahkemesinin iptalleriyle ilgili ve bunların arasına da her zaman yapıldığı gibi 16’ncı madde gibi bir etki ajanlığı maddesi sıkıştırılmış ve sonuçta amaç da ortaya çıkıyor. Öncelikle Bakanlar Kurulu kanun tasarısı verilebiliyordu önceki sistemde, şimdi Sayın Bakanın böyle bir yetkisi yok. İkinci konu, Anayasa Mahkemesi iptalleri devamlı surette sürelerinin bitmesine az bir zaman kala Komisyona getiriliyor ve buradan da Genel Kurula indiriliyor yani resmen sıkıştırılıyor. Bence Sayın Bakanın bundan önce yargıdaki diğer sorunlarla da ilgilenmesi gerekiyor. Öncelikle yargıdaki cemaatlere el atması lazım. Bugün Adalet Bakanlığında kendisinin bile başa çıkamadığı bir cemaat sorunu var, bunu kapıdaki odacıdan bütün en üst makama kadar herkes biliyor. İkincisi, Hâkimler ve Savcılar Kurulundaki yapılanmaya  bir el atması lazım. Yine, bir örnek vermek istiyorum: Bakın, Yargıtaya üye seçiliyor, en son 8 üye seçildi. Bu seçilen 8 üyenin 3’ü başsavcı, 1’i başsavcı vekili, 1’i HSK Genel Sekreter Yardımcısı, 1’i de Komisyon Başkanı. Yani bu 8 kişiyi biz analiz ettiğimizde bunun 6’sı idari görevden gelmektedir. Ve sonra da Yargıtaya diyoruz ki: Dosyalar Yargıtaya gidiyor, Yargıtaydan dosya çıkmıyor, hukuk yerini bulmuyor. Böyle bir seçim yapılırsa bu arkadaşlar hangi dalda uzmanlar da bu gittikleri dairelerde bizim vatandaşımızın beklediği davaları çözecekler? Yargıtayda 12 Hukuk, 12 Ceza Dairesi var arkadaşlar, 1 hukuk kökenli üye seçildi, 7’si ceza kökenli ki bunun 3’ü de idari görev. Bunlar yarın hukuk mahkemelerinde dosyalar hakkında karar verecekler, ondan sonra da bu dosyalar geldiğinde hem kararı veren mahkemenin hâkimi hem de taraflar “Ne oldu, bu karar uzaydan mı geldi?” şeklinde bir kanıya kapılacağız.

Ben şunu söylemek istiyorum: Mesleğimizin başında bizlerin Yargıtay Kararları Dergisi olurdu, bir dava aldığımızda biz ona bakardık, o kararlardan bir emsal karar bulduğumuzda yerel mahkemeden ta ki Yargıtay sürecinin sonuna kadar aynı karar çıkardı. Şimdi hangi dosyadan nasıl karar çıkacağını Yargıtaydaki üye de bilmiyor, Başkan da bilmiyor.

Tüm bu sorunlar ortada dururken ve bunların çözümü için bir tek adım atılmamışken mevcut Bakanlık tarafından bu teklifte 16’ncı maddede bir düzenleme getirilmek isteniyor. Yapılacak düzenleme “Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme” başlığında yeni bir suç tanımlıyor. 339/A maddesinin (1)’inci fıkrasında “Bu Bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” denilmektedir. Sonuç olarak (1)’inci fıkradan varılan sonuç; kişinin yaptığı eylemin suç oluşturması hâlinde gerçek içtima hükümleri uygulanacaktır ve iki ayrı cezayla cezalandırılacaktır. Hâlihazırda Türk Ceza Kanunu’nda 326 ve sonrasında zaten casuslukla ilgili düzenlemeler varken bu yeni bir suç tanımlaması olacaktır, keyfî uygulamalara sebebiyet verecektir çünkü yeni tanımlanan bu suçta suçun ispat edilmesine yönelik bir taahhüt ve tanım yoktur. Bu nedenle, kanuni belirlilik ilkesine aykırı olan bu düzenlemenin de bu taslaktan çıkarılması gerektiğine inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Olgun.