KOMİSYON KONUŞMASI

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, sayın milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, bugün, torba kanun teklifi önümüze sunuldu. Noterlik Kanunu başta olmak üzere, Avukatlık Kanunu, Danıştay, Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Kanunu, Türk Medeni Kanunu, Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu hakkında bir torba kanunla her zaman olduğu gibi yine bugün de karşı karşıyayız.

Tabii, Kıymetli Hocamız Sayın Serap Yazıcı Özbudun en net şekilde hukuki açıklamaları yaptı; hukuki açıklamalara çok girmeden, daha siyasi bir konuşma yapmayı planladığımı şimdiden belirtmiş olayım. Öncelikle, bundan yaklaşık üç ay önce, burada, dokuzuncu yargı paketini yine bu Komisyonda tartıştık; yirmi bir saatlik bir görüşme yaptık burada ve yaklaşık bir saat ara falan verdik diye hatırlıyorum.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yirmi iki buçuk saat.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Yani yirmi iki buçuk saat görüşme ve yaklaşık bir saat ara verip görüşmelerin bu kadar soluksuz ve hızlı yapılmasından biz şunu anladık: Durum biraz acildi dokuzuncu yargı paketiyle ilgili yani bir an önce bitirmeye çalıştık ama Genel Kurula gelmedi. Yani yirmi iki buçuk saat çok acil bir biçimde burada tartıştık ama Genel Kurula gelmedi. Şimdi ise yeni bir torba kanun karşımıza geldi. Burada da Sayın Başkanımız diyor ki: “İşte, dokuzuncu yargı paketinin devamı niteliğinde gibi de düşünebiliriz.” Tam olarak o değil ama şimdi bunu da acil bir şekilde burada görüşeceğiz. Umarım, bu, Genel Kurula gider Sayın Başkanım. Buradaki beklentimiz budur. Dolayısıyla biz bu torba kanun hazırlanması mantığının ciddiyetsiz olduğunu düşünüyoruz, kurnazca bir yasama pratiğinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Burada da kayıtlara geçmesi adına bir kez daha söyleyelim.

Şimdi, bu torba kanunda İç Tüzük gereğince yapılması gereken anayasa uygunluğu denetimi yapılmış mıdır? Eğer yapılmışsa bu rapor neden bize sunulmamıştır? Bunun da cevabının verilmesini istiyoruz ki bununla ilgili Komisyon sözcümüz de bir dilekçe sundu çünkü torba kanun teklifinde Anayasa’nın bir kısım maddelerinin açık ihlaline rastlıyoruz, bu konuları da buradaki arkadaşlarımızın birçoğu, vekillerimizin birçoğu açıkladı. Şimdi, diyorsunuz ki: “Bu teklifte Anayasa Mahkemesi kararlarına uygun kanuni düzenleme yapıyoruz.” Ama önümüze öyle bir madde getiriyorsunuz ki -16'ncı madde- ne Anayasa’ya uygun ne hukuka uygun, ne uluslararası hukuk kurallarına uygun ne hukuk ilkelerine uygun tamamen Anayasa’ya aykırı bir maddeyi getirip tekrar önümüze koyuyorsunuz. Dolayısıyla böyle bir teklifin incelemesi hem Meclisin itibarını zedeliyor hem de bizler, hukukçular olarak bunu zül sayıyoruz. Zaten torba kanun mantığından bir yorgunluk var üstümüzde, bir de böyle Anayasa’ya aykırı maddeler bir torba içinde önümüze getirilince zül sayıyoruz.

Son günlerde yaşanan toplumsal olaylara baktığımızda, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sorunlar göz önüne alındığında kurumların yozlaştığı, devletin her yönüyle alarm verdiği -buradaki herkes şahit- ahlaki, vicdani ve hukuki bir çöküş yaşadığımız ortada, görüyoruz. Yasama organı olan Meclisin öncelikle bu sorunlarla ilgili gerekli çözümleri tespit etmesi, komisyonlarda tartışması ve gerekli yasal düzenlemeleri yapması gerekirken AK PARTİ iktidarının yani partinizin iktidarının ihtiyaçlarına göre düzenleme yapıyoruz. Bu da son derece manidar. Toplumun bizden beklediği bunlar değil ama burada sayısal üstünlüğünü kullanarak -teşbihte hata olmaz- kimsenin bu Meclisi babasının çiftliği gibi kullanmasına damüsaade etmeyiz, burada bu muhalefeti elbette yapacağız, elbette konuşacağız. Bu Meclisin bir itibarı var ve bizler toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek, sorunlarına çözüm üretmek için buradayız.

Şimdi, Sayın Nurettin Alan diyor ki: “Milletin hassasiyetini gözettik. Bu kanun teklifini sunarken de buna göre bir hazırlık yaparak sunduk.” Şimdi, bakın, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç geçenlerde 2 kadının vahşice katledilmesinin ardından bir açıklama yaptı ve dedi ki: “İnfaz düzenlenmesi gözden geçirilmelidir.” Şimdi, burada sabah da sordum Sayın Başkanım hatırlıyorsanız yani.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Evet.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Hangi infaz düzenlemesi gözden geçirilmiş? Ben gözden geçirilmiş bir infaz düzenlemesi görmüyorum. Kaldı ki, diyelim ki gözden geçirildi infaz düzenlemesi, ya, İnfaz Kanunu 2004 yılında aynı isimle çıktı, 2004 yılından bugüne 9 kez yargı paketleriyle değiştirildi, biz hâlâ İnfaz Kanunu’nu mu gözden geçireceğiz? Bakanı samimi bulmuyoruz, burada açık açık söylemiş olalım.

Şimdi, kadınların aldıkları koruma ve uzaklaştırma tedbirlerine rağmen öldürülmeleriyle ilgili bu Meclisin yapacağı hiçbir şey yok mu? Süleyman Vekilim izah etti yani sokakta kadın cinayetleri oluyor, kadın tacizleri oluyor, kadınlar öldürülüyor, kafaları kesiliyor, bu Meclisin yapacağı hiçbir şey yok, noterlikle ilgili düzenleme yapıyoruz noterlik masrafları kredi kartıyla mı ödensin, elektronik şekilde mi ödensin yoksa başka türlü mü ödensin; bunları tartışıyoruz.

Çocukların cinsel istismara uğramaları, tecavüze uğramaları, öldürülmeleriyle ilgili bir düzenleme var mı bu teklifte? Maalesef o da yok. Şöyle mi düşünüyoruz: Acaba, bu Meclisin bu konularla ilgili hiçbir görev ve sorumluluğu yok mu? Sayfalarca suç kaydı olan kişiler -sayfalarca diyorum bakın- elini kolunu sallayarak sokaklarda geziyor. Organize suç örgütü liderleri özel infaz düzenlemeleriyle dışarıya salınıyor ama biz bu konularla ilgilenmiyoruz, daha çok esnaf ve sanatkârların olağanüstü toplantıya çağrı meselesi -biraz önce söylediğim gibi- noterlik meselesi gibi konularla ilgileniyoruz.

Cezaevlerinde yaşanan yüzlerce hak ihlaliyle ilgili, hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili, infaz ve koruma memurlarının haklarıyla ilgili bu Meclisin yapması gereken hiçbir şey yok mu?

Daha önemli bir konu, “MESEM” adı altında ucuz iş gücü yaratmak adına gencecik öğrencilerin… Bakın, gencecik öğrencilerin -her yerde eleştiri konusu şu an- ağır iş koşullarında sözde staj yaparken öldürülmeleriyle ilgili bizim hiçbir sorumluluğumuz yok mu, buradaki vekillerin hiçbir sorumluluğu yok mu? Bu kanun maddelerini tartışmamız, bu sorunları burada tartışıp konuşup çözmemiz gerekirken bizim hiçbir sorumluluğumuz yok gibi niye davranıyoruz? Yani bu cinayetlerle ilgili tek sorumlu o iş yeri sahipleri mi? Bu düzenlemeyi yapmayan sizler, bizler değil miyiz? Üstümüze mi almayacağız bunları? Özellikle, kanun teklifini sunan arkadaşlarımıza, vekillerimize bakarak söylüyorum.

Şimdi “yenidoğan çetesi” olarak kamuoyunun gündemine oturan ve bebeklerin ölümlerine ya, bebek ölümü ya, bebek yani bebek daha- neden olan çete hakkında ben hiçbir tartışma görmüyorum, burada da bir tartışma görmüyorum yani bu metinde bir tartışma görmüyorum. Danıştay kadrosu, Sayıştay kadrosu, Anayasa Mahkemesine uygun hâle getiriyoruz vesaire ama bununla ilgili bir tartışma görmüyorum. Umarım, onuncu yargı paketinde görürüz. Umarım, hocamın dediği gibi “torba kanun” olarak gelmez de belirli kanun düzenlemelerinde münferit olarak görürüz, hiç sanmıyorum ama bir umuttur yaşamak dolayısıyla umarım o şekilde görürüz diyorum. Şimdi, burada eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun hastanesi bu skandala karışmış, çıkmış “Yüzlerce çalışanımız oldu, kimse yanlış yapmadı diyemeyiz. İddianameye bakmadım, kamuoyuna yansıyan dışında da bir bilgim yok ancak hastane yönetiminden bilgi aldım, o yüzden içim çok rahat. Çalışma arkadaşlarım işlerini iyi yapan kişilerdir, zaten 6-7 denetim geçiriyoruz, vicdani anlamda rahatım.” diyebilecek kadar sorumsuz bir açıklama yapıyor ya, eski Sağlık Bakanı. Şimdi, buna bir kanuni düzenleme gerek, Genel Başkanımız konuştu bu işlere karışan hastanelerle ilgili. Sayın Başkanım, milletvekillerimiz; getirin kanun teklifini, hepsini kamulaştıralım, bilabedel kamuya katalım, varsanız getirin; bebek ölümü meselesine karışmış, bebekler üzerinden para kazanmayı düşünecek kadar vicdansızlaşmış bir yapıda hareket eden bu hastaneleri… Hiç kimse bana şunu demesin: “Vay, ben nereden bileyim, işte benim yenidoğan ünitem özel işletmelerde kiralamaya müsaade ediliyordu, ben kiraladım, kiracı böyleymiş, ben bilemem.” Gelin, bu hastaneleri kamulaştıralım bilabedel, getirin kanun teklifini. Umutla bekliyoruz, bir sonraki yargı paketi de diyebiliriz, işte kanun teklifi de diyebiliriz, ne şekilde getirirseniz.

Hastanelerin özelleştirilmesi, hastaların müşteriye, hastanelerin de özel işletmelere dönüştürülmesi, yoğun bakım gibi servislerin başkaca kişilere hastanelerden kiralanarak işletilmesi, SGK sisteminin değiştirilmesi, sevk sisteminin altüst edilmesiyle ilgili Meclisin yapacağı hiçbir şey yok mu?

Yolsuzluk, rüşvet, taciz, dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik, aklınıza hangi suç geliyorsa bir tane kamu görevlisini yargılayabiliyor musunuz, bir tane? Buna ilişkin bir düzenleme getirebiliyor musunuz? Maalesef.

Şubat ayında yaşadığımız depremde binlerce bina çöktü, bir kamu görevlisi sorumlu tutulmadı biliyor musunuz, yargı önüne çıkmadı bir kişi. Dava sürecinde istenen bilirkişi raporları nereden çıktı? Tek bir yerden çıktı, Karadeniz Teknik Üniversitesi. Bu raporlardan milyonlarca lira para kazanıldı; raporlar ise âdeta “copy paste” yani kopyalayapıştır. İliç’te yaşanan maden kazasında, o felakette bu madenin son izin imzasını veren kim, biliyor musunuz? Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı,  daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı -seçimi kazanamadı, kaybetti- şimdinin tekrar Çevre ve Şehircilik Bakanı -hani, gidiyor, geliyor-  Sayın Murat Kurum. Kurum’a kimse dokunabildi mi, herhangi bir soru sorulabildi mi? Buna ilişkin yasal düzenleme nerede? Yine yok. Biz Noterlik Kanunu’nu tartışalım, avukatlık stajını tartışalım, istinafa cumhuriyet başsavcı vekili, HSK mi atasın, en kıdemli olan mı olsun, onları tartışalım. Toplum ekonomik kriz içerisinde boğulsun, hukuksuzluk diz boyu ülkede ama biz bunları tartışalım.

Şimdi, sayısal çoğunluğunuzu kullanarak muhalefetin hiçbir itirazını kabul etmeden yasalaştırdığınız kanunların yarattığı sonuçlarla ya da kabul etmediğiniz araştırma komisyonu kurulması teklifleriyle ilgili hiçbir sorumluluk almıyorsunuz; değerli milletvekilleri, iktidar olan sizsiniz, biz sizi eleştireceğiz, yüzünüze bakarak bunları söylemek durumundayız. Bu kadar sorumsuzluk fazla değil mi arkadaşlar? Sizin için de fazla değil mi? Bunlara bir cevap veriyor musunuz vicdanınızda, içinizde? Umuyorum,  veriyorsunuzdur.

Devlet organizasyonu artık yozlaşmış, yargı yozlaşmış ve bu yozlaşmış sistem düzelmeden siz hangi kanun teklifini getirirseniz getirin, burada isterseniz yüz kere Adalet Komisyonu toplantısı yapalım, bir madde üzerinde yüz ayrı değişiklik yapalım, biz bu sorunları çözemeyiz ancak burada sinek avlarız ama o bataklığı bir türlü kurutamayız; aksine, o bataklık gitgide, gün güne daha da derinleşir. Çünkü yargı dediğimiz şey bir bütündür ve yargı sistemi tüm çarkları sağlam dönüyorsa, sağlam işliyorsa çalışır ve yargının devletin tüm organizasyonlarına doğrudan, direkt olarak etkisi vardır; ekonomiye etkisi vardır, çevreye etkisi vardır, sağlığa etkisi vardır, ticarete, aklınıza gelebilecek devlete dair tüm organizasyonlara yargının etkisi vardır. Kanunları yamalı bohça gibi her ekonomik krizde, her toplumsal infialde sadece günü kurtarmak adına birkaç madde üzerinden değiştiriyorsunuz, arkadaşlar, artık bundan vazgeçin. İşte, tam da bunu yaptığınız için bugün ülke de bu hâle gelmiş durumda, bütün sistem yozlaşmış, çürümüş yani hastanelerde yeni doğmuş bebeklerden para kazanmayı düşünen canilerin olduğu bir ülke hâline geldik. Uyuşturucu kullanımı, uyuşturucu dağıtımı almış başını gitmiş ama bizim hâlâ burada tartıştığımız konular belli, tekrar etmeyeceğim.

Hâkim ve savcıların başında bir siyasi vesayet, siyasi ikballer adına,  istenilen kararların çıkarılması adına bu vesayet gün geçtikçe sertleşiyor ve derinleşiyor. Buna direnen hâkimlerin karşısında ne oluyor? Dosyadan el çektirme veya “Hadi! Seni şuraya sürdüm, buraya sürdüm…” Bunların yaşandığını hepiniz biliyorsunuz, örneği verildi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın davasıyla ilgili olarak örnek verildi. Kendisi talep etmemesine rağmen, zamanı gelmemiş olmasına rağmen ilk derece mahkemesinde davaya bakan ilk hâkim Samsun’a gönderildi. HSK’ye itirazda bulunduk, gazete haberleri çıktı hâkim beyin neden Samsun’a gönderildiğine ilişkin, bu haberler çıkınca HSK’ye itirazda bulunduk, “Bu iddialar ciddidir, bu iddiaları araştırın.” Diye, bütün itirazlarımıza ret geldi, sıralı olarak Genel Kurula kadar.

Şimdi, biraz önce -Mustafa Bey burada mı, gitti herhâlde- Sayın Mustafa Arslan bir espri yaptı -yargı üzerindeki vesayeti anlatırken Sayın Bülbül- Mustafa Bey dedi ki: “Evet, gidiyoruz, mahkemeleri basıyoruz…” falan diye böyle bir…

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yok, sizin için söyledi.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Yok, yok, kendi için dedi, kendi için. (Uğultular)

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Ben şimdi bir şey anlatmak istiyorum.

Sayın Başkanım, siz tarafsız olmak durumundasınız, rica edeceğim, müdahale etmezseniz, insicamımı bozmazsanız…

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Yok, yok, işte, tarafsız olduğum için

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Başkanım, arkadaşlar konuşur, ben şimdi size bir şey dinleteceğim.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Tarafsız olduğum için düzelttim.

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Bir şey izletmek ve dinletmek istiyorum. Sayın Faruk Gökkuş, İBB Grup Sözcüsü, AK PARTİ. Ne diyor Sayın Faruk Gökkuş, buyurun, dinleyin. (Hatibin cep telefonundan bir ses kaydı dinletmesi)

TURAN TAŞKIN ÖZER (İstanbul) - Şimdi, ne diyor! “İzah edeceğim, niye Samsun’a sürdüğümüzü de izah edeceğim.” Kim? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Sözcüsü. İşte, tam da bundan bahsediyoruz, arkadaşlar, yargı üzerinde hâkimler ve savcılar üzerindeki, siyasi vesayetten bahsediyoruz.

Buyurun, dinlediniz, hep beraber dinlediniz. Hukukçu değil, partizan olan hâkimlerin yarattığı hukuk tanımaz bir sistem var, hakimlerin ve savcıların yarattığı ve hep söylüyorum, sorun ne Anayasa’da ne kanunlarda; sorun bu uygulayıcılarda ve uygulamada. Yargıda Türkiye'de hukuk uygulayıcıları yasaları uygulamadığı gibi artık Anayasa hükümlerini de uygulamıyorlar. Anayasa tanımaz bir yargı sistemi kuruldu. Yasa ve Anayasa tanımayan hâkimler âdeta hukuk yaratmaya başladılar. Yargıya bakıyoruz, yargıda Hakyolcular, Süleymancılar, Menzilciler, ocular, bucular, şucular, tarikatlar ve cemaatlerin kavgalarıyla dolu bir yargı sistemimiz var şu an. Hiç yüzüne bakmayın, gerçekleri hepiniz biliyorsunuz. Ve karşımızda Fetullahçı terör örgütünden zerrece ders almamış bir iktidar var. Bu kavgaları görüyorsunuz, arkadaşlar, duyuyorsunuz, biliyorsunuz, Adalet Komisyonu üyesisiniz, takip ediyorsunuz. Aylarca Yargıtay Başkanı seçilemedi ya, aylarca; sebeplerini biliyorsunuz.

Bakın, Adalet Bakanlığının sitesinde insan hakları eylem planları, yargı reformu belgeleri itinayla tüm kamuya açık. O kadar Adalet Bakanı değişti ki bu ülkede, biri de çıkıp demiyor ki: “Arkadaşlar, biz bu belgelerde bir dolu hedef koymuşuz, yapılması gereken işlemleri, işleri bir bir sıralamışız,  şimdiye kadar bunların ancak yüzde 1’ini yaptık.” Ya, biri çıkıp sorsa ne cevap vereceğiz ya? Yüzsüzlük almış başını gitmiş ya. Adalet Bakanından cevap yok, önceki bakanlardan cevap yok, Bakanlık temsilcilerinden cevap yok ama önümüzde noterde kredi kartıyla mı işlem yapacağız, nakit parayla mı işlem yapacağız kanun teklifi var, itinayla hazırlanmış.

Sayın Nurettin Alan yine anlattı, dedi ki… Bundan on yıl önce, 2014'te hazırlanan 1’inci İnsan Hakları Eylem Planı’nda ifade ve medya özgürlüğünün en geniş manada sağlanması adına, bu eylem planı bunun için hazırlanmıştı. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan, hakaret suçunu düzenleyen… Tekrar ediyorum: Türk Ceza Kanunu’nda yer alan, hakaret suçunu düzenleyen 125'inci ve Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299'uncu maddelerle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında belirlenen standartlarla ilgili uyumlu hâle getirmek adına böyle bir eylem planını koyalım. Koydular mı? Koydular. Hangisi yerine getirildi bu eylem planında belirtilen hususlardan? Hiçbiri. Aksine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen, Yargıtay içtihatlarına rağmen, Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iddia edildiği gibi  YSK üyelerine söylemediği, dönemin İçişleri Bakanına iade ettiği bir kelimeden dolayı yargılanıyor.

Bakınız, Türk hukuk literatüründe ve dünya hukuk literatüründe “ahmak” kelimesini kullandı diye hiçbir kişiye iki yıl yedi ay on beş gün ceza verilmemiştir. Yerel mahkemenin verdiği ceza bu kelimeden ötürü, Türk hukuk literatüründe hatta dünya hukuk literatürüne bir ilktir. Yakinen takip ediyoruz, bütün süreci takip ediyoruz. Norm denetimi talebinde de bulunuldu avukatlar tarafından, Anayasa Mahkemesi başvurusu da yapılacak, diğer yargı tacizi raporları da hazırlanacak, o kadar meşru ve yasal bir zeminde mücadele ediyoruz ki Çorum 2. Asliye Ceza Mahkemesinden bir hâkim başkaca kendi bakmakta olduğu bir kamu görevlisine hakaret davasında dosyayı alıp resen,  kendiliğinden norm denetimi için ciddilik iddiası gördüğü için Anayasa Mahkemesine başvuruda bulundu hakaret suçu 125/3a’yla ilgili.

İfade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan etki ajanlığı teklifi… Arkadaşlarımız, vekillerimiz uzun uzun bahsetti, biz de bahsedelim. Türk Ceza Kanunu’nda “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenen ve ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engel olan, hatta AK PARTİ iktidarında muhalefeti cezalandırma aracına dönüşen 299'uncu ve 301'inci maddeleri kapsamında sadece 2023 yılında -dikkatle dinleyin lütfen- 25.520 yeni soruşturma, 18.866 kişi şüpheli, yine 2023 yılında 7.491 soruşturma da davaya dönüştü, 6.879 kişi sanık oldu. Bu ülkede ne düşüncenin ne dilin özgürlük güvencesi kalmamıştır; bu nu kimse inkâr etmesin, kimse kendini hukuki bir güvence içerisinde hissetmesin. Zaten sokağa çıkalım, vatandaşa soralım “Güveniyor musunuz hukuka, adalete?” diye -buyurun, birlikte çıkıp soralım- alacağımız cevabı hepimiz çok iyi biliyoruz çünkü bunları düzeltmek adına hiçbir işlem yapmıyoruz. Havanda  su dövüyoruz, sinek avlıyoruz, bunları düzeltmek adına çalışmıyoruz.

Bugün, muktedirlerin yozlaşmış çıkarlarının karşısında duran herkesin hükmü önce siyasi iktidar tarafından, sonra da siyasi iktidarın atadığı yargıçlar tarafından kesiliyor. Tabii, burada elbette vicdanlı, hukuku gerçek anlamda uygulayan hâkimlerimizi bir kenarda tutuyorum, öyle hâkimlerimiz var. Gerçekten güvendiğimiz, bu ülkenin asıl temelini oluşturan hâkimlerimiz ve savcılarımız da var; kimlerden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz, diğerleri. Onurlu bir yaşam hakkı dâhil tüm insan haklarını kullanmanın ölçütü kanunlar ya da Anayasa olmaktan çıkmıştır. Bunun ölçütü artık iktidarla aranızda bir mesafe var mı, yok mu, o. Eğer iktidara yakınsanız güvendesiniz, yakın değilseniz eyvah, vay hâlinize! İktidarsa bugün bu ceberut tavrını sonuna kadar kullanıyor. Maalesef önümüzde duran bu kanun teklifi de bunların hiçbirine, biraz önce saydığım hiçbir soruna, toplumun hiçbir problemine çözüm değil, çözüm olmuyor. Ya, öyle bir pozisyon oluşmuş ki sanki devlet içinde başka bir devlet var ve ikili bir hukuk sistemi var, ikili hukuk yapısı var devlette. Bakıyorsunuz, kendinden olana cezasızlık, kendinden olmayanlara bilfiil suç olmasa dahi en ağır ceza. Bu ancak Nazi hukukunda görülebilecek bir uygulama. Eğer derdiniz bunu hayata geçirmekse bunu size yaptırmayacağımızı, bunu yapamamanız adına elimizden gelen tüm muhalefeti, gerçekten özgürlük, hukuk devleti, demokrasi adına savaş veren tüm arkadaşlarımızla birlikte bu muhalefeti yapacağımızı sizlere bildiriyorum. Hukuk devletinin ve adaletin bir gün hepimize lazım olacağını hatırlatarak Komisyonu ve herkesi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Evet, çok teşekkür ediyorum Sayın Özer.