Komisyon Adı | : | (10/696, 1831, 1832, 1833, 1834, 1835) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
Konu | : | Komisyonun çalışma takvimine, Komisyonda görevlendirilecek uzmanların belirlenmesine ve Komisyona davet edilecek kişi ve kurumların tespitine ilişkin görüşme |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 26 .11.2024 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Öncelikle bu Meclis Araştırması Komisyonunun çok önemli bir komisyon olduğu konusundaki vurgumu bir kere daha yapmak istiyorum çünkü usul tartışmasıyla başlamak istiyorum. Şu ana kadar öyle sözler duydum ki bu Meclis Araştırması Komisyonunun ne kadar ciddi ve önemli olduğu meselesinde beni çok kuşkuya düşürdü. Biz neden kurduk bu Meclis Araştırması Komisyonunu? Kadına yönelik şiddet, erkek şiddeti katmerlenerek artıyordu, çocuk istismarı bebeklere kadar düşmüştü ve sürekli artıyordu hiçbir çözüm olmadan. İnfial oldu toplumda ve bu Meclis Araştırması Komisyonu... Bizim verdiğimiz önerge 2 kere AKP-MHP oylarıyla reddedildi, sonra o kadar çok tepki oldu ki bu Meclis Araştırması Komisyonu kuruldu. Dolayısıyla, çok ciddi, vahim bir durum, vahim bir ortamda çok etkili Komisyon çalışması yapmamız gerekiyor. Mesela, şu cümleler beni çok şaşırtıyor: "Eğer eksik varsa düzeltiriz." Eksik olmadığını düşünen milletvekilleri bu Meclis Araştırması Komisyonunda ne iş yapıyor, ben anlamıyorum. Yapılacak olanlara "Eksik yok." deyip önünü kapatmak için mi konuşuyoruz? Gerçekten hepimizin canı yanıyor ama ben buradaki konuşmaları dinledikçe durumun ciddiyetinin farkında olunmadığını düşünüyorum, ciddiyete davet etmek istiyorum.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Sayın Vekilim, siz tabii istediğiniz gibi söyleyeceksiniz ama şöyle yapalım mı: Eksiklerin çok olduğunu söylüyorsunuz, eksikleri sizden duyalım biz; onları not alalım. Sıralayın, buyurun.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Tabii ki hemen, zaten konuşmaya devam ediyorum.
Şimdi, bir kere, bu erkek egemen sistemi, erkek egemenliğini, kadınların ikincil cins konumuna bakış açısını neler güçlendiriyor, benim sorum o? Biz Mecliste bir araştırma komisyonu kurduk, senaristlere varıncaya kadar yirmi iki yıldır bu ülkeyi yöneten iktidarın politikalarına öncelikle bakmayı tercih ederim ben. AKP'li milletvekillerinin de gerçekten "Eksiğimiz var mı?" diye değil "Ne eksiğimiz var?" diye bakmasının gerektiğini düşünüyorum çünkü "Eksiğimiz var mı acaba?" başka bir şey "Aa, burada ciddi bir eksik var." deyip bakmak başka bir ciddiyet gerektirir; bu yüzden onun özellikle altını çizmek istiyorum.
Sonra bir başkası, bir de erkeklere bakalım, çok fazla gelir. Erkeklerin öldürülmesine karşı iseniz eğer önce savaş politikalarından vazgeçilmesi için mücadele edin; erkekler en çok savaşlarda ölüyor. Biz burada bu Komisyonda toplumsal cinsiyet temelli şiddeti konuşuyoruz, kadına yönelik şiddeti konuşuyoruz. Dolayısıyla, o sınırlılıkta konuşuyoruz, erkek şiddeti, erkeğin ölme nedenleri ile kadınların öldürülme nedenleri arasında derin uçurum var çünkü sistematik olarak, -demin dediğim gibi- toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe rafa kalktı. Mesela sorulardan bir tanesi bu, bu soruyu gerçekten bütün milletvekilinin ciddiyetle sormasını istiyorum; burada da yine aynı cümle edildi "Aile dışında bireyin anlamı yok." demek aile dışında kadının anlamı yok demek "Acaba bu cümleyi kurdukça kadınların boşanmak istedikleri eşleri tarafından, ayrılmak istedikleri sevgilileri tarafından öldürülmesini meşrulaştırıyor muyum?" diye sormakla yükümlüyüz kendimize.
Sonra, daha yeni sunum dinledik -İçişleri Bakanlığı bütçesindeydi sanırım- butona basma oranları verilerek kadına yönelik şiddetle ne kadar mücadele edildiği anlatılıyordu. Ben mesela şöyle bir cümle bekliyorum: "Defalarca koruma başvurusu yapıldığı hâlde, defalarca uzaklaştırma kararı alındığı hâlde kadınlar öldürülüyor hem de tekil değil, sistematik olarak öldürülüyor; kelepçesini kırıp, gidip 2 kişiyi öldürüyor." falan. Şimdi, bunlar yaşanırken "Eksik mi var acaba?" deyince... Dün, 25 Kasımda da hem Ankara'da hem İstanbul'da karşılaşılan şiddetin sıcaklığıyla da diyorum, gerçekten ciddiyete davet ediyorum. Yani gerçekten bu sorunu köklü bir şekilde ele almanın önündeki tüm değersizleştirici, hafifletici şeylerin bu Meclis Araştırması Komisyonunda olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Sonra, gelelim bu Meclis Araştırması Komisyonunun gündemi, aslında kadınlar -biraz önce birisi daha söyledi- sadece kadın oldukları için neden öldürülüyorlar? Sadece kadın oldukları için öldürülüyorlar. En çok birinci derece yakınları tarafından öldürülüyorlar, sokakta da... Mesela, hatırlarsınız -şimdi tarihini hatırlamıyorum- adama soruyorlar, diyor ki: "Ya, çok öfkeliydim; kadını gördüm öldürdüm sokakta." Hiç gerekçesi yok yani, o yüzden. Ayrıca adamlar öldürdüklerinde zaten "Çorbanın tuzu azdı." "Tayt giydi." "Şunu giydi, bunu giydi." Yani niye öldürdüklerini saklamıyorlar. "Aldatmıştı." şuydu, buydu; bir sürü gerekçe buluyorlar. Biz kadınları, kadın örgütlerini, feminist örgütleri dinlemek zorundayız öncelikle; üstelik de buranın da bilinçlenmesi için -benim de bilinçlenmem- bu sorunun ciddiyetine uygun bir şey yapması için her birimizin bu şekilde olması gerektiğini düşünüyorum.
Sonra gelelim, İstanbul Sözleşmesi ve 6284'e. İstanbul Sözleşmesi'nin arkasında dünya çapında, devasa bir kadın hareketinin mücadelesi var. Hiç öyle işte "Cumhurbaşkanımız lütfetti de imzaladı." falan gibi bir şey değil; böyle anlatımlar da gene değersizleştiriyor kadınların mücadelesini. 6284'te bu ülkede benim tanıdığım, mensup olduğum sayısız kadın örgütü burada sabahladı Mecliste, onu satır satır yazarken. Dolayısıyla, kocaman bir mücadeleyle elde edilmiş kazanımlar onlar ve değerli kazanımlar; etkin uygulanması gerekiyor 6284'ün. Şimdi de şöyle söylemler var, bu da çok problem: "Zaten 6284 var, etkin uygulanmıyor ama olsun, var; İstanbul Sözleşmesi'ne ne gerek var?" İstanbul Sözleşmesi'ne çok gerek var, İstanbul Sözleşmesi daha en başında, şiddetin ihtimali nüve hâlindeyken bir sürü sorumluluk yüklüyor tüm devlet kurumlarına, tüm toplumsal yaşama; o açıdan çok önemli. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi göçmen kadınların uğradığı şiddet meselesi için çok önemli. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi cinsel yönelim, cinsiyet kimliği nedeniyle nefret cinayetlerine, nefret saldırılarına maruz kalanlar için de çok önemli. Bu Meclis Araştırması Komisyonu İstanbul Sözleşmesi'nin de geri getirilmesini tavsiye etmek zorunda.
Sonra, gelelim, avukat arkadaşlar "Aslında gayet tıkır tıkır işliyor." falan dediler. Ben dehşetle izliyorum, mesela hiç mi televizyon izlenmiyor, hiç mi gazete okunmuyor? Ya, kadınlar bas bas bağırıyor "Defalarca başvurduk. Başvurduğumuz hâlde şiddete maruz kalıyoruz sistematik olarak." Diyemeyenler var, onlar adına biz konuşuruz çünkü katledildiler kadınlar defalarca koruma talep ettiği hâlde. Sanki bunlar yokmuş gibi "Her şey tıkır tıkır işliyor." denilince sonra bana "Öfkeli konuşuyorsun." diyorlar. Öfkelenmemiz lazım hepimizin, hepimizin öfkelenmesi lazım.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Ya, bir şey söyleyeyim mi? Başkanım, dayanamıyorum, üslup çok sıkıntılı.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Son cümlem...
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Üslubunuz yakışmıyor. Biz de hem cinsiniziz. Kadınların olduğu bakın, aynı mücadele, aynı konuları konuştuğumuz yerde bizi yargılayan, parmak sallayan şekilde konuşmanızı kabul etmiyorum.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Sizin üslubunuzun yumuşak olması dışlayıcı olmadığı anlamına gelmiyor.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Bakın, bu da bir şiddettir, yaptığınız şey de bir şiddettir. Anlatmak istedikleriniz Adalet Hanımın anlattığı gibi... Bakın, takdir ediyorum, çok güzel anlattı.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Bakın, sözümü kesiyorsunuz, şiddeti siz uyguluyorsunuz şimdi. Ben hiç kimseye laf etmedim, hiç kimseye müdahale etmedim.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Hayır, tahammül edemedim daha fazla. Yaptıklarınızla bizi yargılayıp tepeden bakarak, insanların fikirlerine saygı duymayarak konuşuyorsunuz, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu Komisyona yakışmayan bir üslup sergiliyorsunuz, bunu kabul etmiyoruz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben bunun, Komisyona yakışmayan ifadelerin sessizce, sakince söylendiğini söylüyorum. Bu Komisyona yakışan...
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - İşte "sessizce, sakince" dediniz, insanları yargılıyorsunuz.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Hayır, bu Komisyona yakışmayanları ben söyledim zaten; benim söylediklerim bu Komisyonu çok yakışıyor, çok yakışıyor.
Tamamlıyorum.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Size yakışıyor.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Evet, ben kendime çok yakıştırıyorum gerçekten, haklısınız, gerçekten.
Son konum...
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Şöyle araya gireyim, izninizle.
Affedersiniz, bir saniye Sayın Vekilim.
Biz burada birbirimize şiddet uygulamak için toplanmadık, dışarıdaki şiddeti yok etmek için bilgimizi, yeteneklerimizi, haklarımızı kullanarak nasıl engelleyebiliriz diye toplandık. Eğer burada -kim olursa olsun- biz birbirimize şiddet uygulayacaksak sözel ya da simgesel biz dışardaki problemi çözemeyiz. Görüşleriniz önemli, lütfen devam edin ama şimdi, en başta söylediniz, eksiklerin çok olduğuydu. Eksik olarak ne saydınız bakıyorum: 6284 etkin uygulanmalı...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben devam edebilir miyim? Sonra siz değerlendirmenizi yapsanız.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Ama şöyle bir şey... Öfke burayla ilgili değil, işlemeyen bir sistemden bahsediyoruz değerli arkadaşlar.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Yargılıyor insanları, vekillerimizin fikirlerini yargılayan, küçük gören bir üslübu var.
FATMA SERAP EKMEKCİ (Kastamonu) - Ben ciddi bir şekilde anlatıyorum, hukukçu olarak, avukat olarak uygulamadan bahsediyorum.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Ama bir şey söyleyeyim mi? Baro kadın hakları merkezlerinde çalışan avukatları dinleyelim.
FATMA SERAP EKMEKCİ (Kastamonu) - Ben çok çalıştım, o kadar çok çalıştım.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - O zaman...
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Adalet Hanım, siz de farkındasınız yapılanın, lütfen... Arkadaşınızı bence çok güzel anlatabilirsiniz.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Çünkü asla çalışmıyor sistem. Bakın, siz avukatsınız biliyorsunuz.
FATMA SERAP EKMEKCİ (Kastamonu) - "Eksikler varsa tamamlayalım." demek "ciddiyetsizlik" demek değildir.
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Bu şekilde yargılamak da inanın...
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Ama şiddet içermiyor konuşma, arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Adalat Hanım ne kadar güzel bir noktaya değindi, dedi ki: "6284 hiçbir akademisyenin katkı sunacağı ya da işte ne bileyim sivil toplum örgütlerinin daha fazla bir şey yapılması için bir çalışma yapacağı yer değil." 6284, evet, çok büyük bir çalışmayla oluşturuldu ve kanunumuz var.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Evet, çok güzel bir kanunumuz var. Uygulamada sorun var dedim, zaten Sevda Hanım da aynı şeyi söyledi, Serap Hocam da aynı şeyi söyledi.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Sadece denetlenmede problem var. Evet, çok güzel bir şey söylediniz.
Benim bu ikinci dönemim, beş yıldır Genel Kurulda İstanbul Sözleşmesi'nden neden çıkıldığıyla alakalı çok büyük bir tepki ortamında bulundum, muhalefet partilerinin ama şu anda siz diyorsunuz ki: "6284 yeterli, uygulanmasında problem var."
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Ama yetmez, hayır.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Şimdi, arkadaşınız diyor ki: "6284..."
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Değerli vekillerim, şöyle yapalım...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Benim sözüm yarım kaldı.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bir şeyi düzeltme yapayım, sonra arkadaşım devam etsin. İstanbul Sözleşmesi'ne bağlı hazırlanmış bir iç düzenleyici kanundur ve uygulanması konusunda, etkin uygulanması konusunda mücadele ediyoruz ama 6284'te hâlâ olmayan, mesela İstanbul Sözleşmesi'nin gerekliliğini bize hissettiren şeyler de var. İstanbul Sözleşmesi, ikisini birlikte saydım, ikisi birlikte kadınlar açısından çok kıymetli, kadının insan hakları açısından...
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Bizim kendi gelenek, göreneklerimize ve millî bakışımıza göre biz kanunları düzenliyoruz. Bizim başka bir ülkeye, onun değerlerine ihtiyacımız yok. Biz de bunu savunuyoruz, bu kadar basit. Herkes kendi penceresinden bakıyor.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Biz o sözleşmeye göre düzenledik ama.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Ama lütfen, üslubu... Yani bütün enerjimizi aldı, biz burada güzellikleri yaratmak için bir aradayız.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Öfkeli olmasını ben anlıyorum çünkü işlemeyen bir sistem var.
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) - Valla, biz anlayamıyoruz...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Ben konuşabilir miyim mümkünse?
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Şöyle yapalım mı...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Sözümde tek bir hakaret kimse bulamaz, tek bir hakaret sözcüğü yok.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Ara vermek zorunda kalmayalım. Bir şey söyleyeyim...
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Benim 3 cümlem kaldı zaten, tamamlayayım.
BAŞKAN MUSTAFA HULKİ CEVİZOĞLU - Bir dakika, ben kararlaştırayım, izin verin, burada Başkanlığımızı da yapacağız, bir saniye.
Şimdi 6 kıymetli vekilimiz sıra bekliyor konuşmak için, 7 oldu. Haksızlık yapmayalım, onları da dinleyelim. Tartışma bölümünü gerekirse sona bırakalım ama izin vermeyeceğimiz konu şu: Bireyselleştirerek hakaret etmemek.
Görüşlerinizi söyleyin, buyurun.
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Evet, şimdi bir davadan söz etmek istiyorum size, Fatma Altınmakas davası, 2020 yılında oldu. Biz feministlerin dava takip grubumuz var, feminist dava takip grubu, sadece hukukçulardan oluşmuyor. Bir bütün olarak alanda şiddet, kadına yönelik şiddet meselesini ısrarla, hem göçmen kadınların şiddetini de takip eden bir komisyon. Fatma Altınmakas defalarca eşinin kardeşi tarafından tecavüze maruz bırakılıyor ve Fatma Altınmakas karakola başvuruyor, Türkçe bilmediği için, Kürtçe konuştuğu için geri gönderiyorlar. O gün Fatma Altınmakas eşi tarafından öldürülüyor ve biz bu davayı takip ederken o kadar çok etrafta baro... Muş Barosunun kadın komisyonunu da burada anmam gerekir. Adama ceza uygulandı ama sistematik tecavüz edene hiçbir şey yapılmadı, hakkında suç duyurusunda bile bulunulmadı. Şimdi, böyle şeyler var.
Bir, burada ana dilde hizmet alma meselesi bu Meclis Araştırması Komisyonunun, mutlaka, hele bu kadar çok göçmen, mültecinin olduğu bir yerde, göçmen kadınların şiddete maruz kaldıklarında erişebilecekleri, kolayca erişebilecekleri, geri gönderme merkezine gönderilme korkusu olmadan erişebilecekleri kanallar da bu Komisyonun bilgisi dâhilinde ve yeni uygulamalara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Şimdilik bu kadar.