Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 27 .11.2024 |
SÜMEYYE BOZ (Muş) - Evet, ben de bugün konuşmamızın çerçevesini biraz kadın yoksulluğu ekseninde oluşturmak istiyorum. Çünkü şu an Türkiye'de kürdistandan Türkiye'nin batısına kadar her yerde bir kadın yoksulluğunun var olduğunu söylemek gerekiyor. Kadın yoksulluğu ne tesadüfi ne de bireysel bir kaderdir. Bu durum, ataerkil kapitalizmin sistematik bir sonucu olarak, devletin ise suç ortaklığı yaptığı toplumsal bir şiddet biçimidir.
Türkiye'de kadınlar ekonomik kaynaklara, krediye, eğitime ve istihdam fırsatlarına erişimden kasıtlı olarak mahrum bırakılmaktadır. İktidarın kadınları ekonomik ve toplumsal yaşamdan dışlayan politikaları, kadın yoksulluğunu derinleştiren ana unsurdur demek istiyoruz. Kadınlar yalnızca ekonomik bir krizle değil, doğrudan doğruya devletin yarattığı ve beslediği bir ayrımcılık düzeniyle karşı karşıya. Kadınların ev içinde harcadığı ücretsiz emek, sosyal güvenlik sistemine dâhil edilmemekte ve görünmez kılınmaktadır. İşte bu, kadınların sadece ekonomik güvencesizliğini arttırmakla kalmamakta, aynı zamanda onları toplumun en kırılgan, en zayıf kesimi hâline getirmekte. Kadın emeği, kapitalist sistemin en ucuz ve en istismar edilebilir kaynağı olarak kullanılmakta, devlet de bu sömürüye göz yummakla kalmayıp politikalarıyla da âdeta desteklemekte. Kadınlar kayıt dışı, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalıştırılmakta, sosyal haklardan mahrum bırakılmaktadır.
Bakın, Sayın Bakan, bu konuyla ilgili biz bir kanun teklifi verdik. DEM PARTİ Kadın Meclisi birçok alanda belli başlıklar yarattı ve bununla ilgili kampanyalar yürüttü. Bunlardan biri de "Eşit ve özgür yaşamda ısrarcıyız, kadın yoksulluğuna karşıyız." başlığıyla oluşturulan kampanyamızdı. Bu kampanya kapsamında bütün ev emekçisi kadınlarla; sahada, fabrikada, tarlalarda çalışan kadınlarla bire bir görüşmeler yapıldı. Aynı zamanda kadının ev içi emeğinin görünür kılınması ve bunun sosyal güvenceye bağlanmasıyla ilgili oluşan dernekler ve sivil toplumlarla da bire bir görüşme yapıldı. Yani iktidarınızın hazırlamış olduğu kanun teklifleri ya da torba yasaları gibi "Biz bize konuştuk." "Biz bize hazırladık." "Biz bize yaptık." gibi bir eksende oluşturulmadı ve bu kanun teklifi hâlâ beklemede, buna dair herhangi bir dönüş olmadı. Yani kadın yoksulluğunun bu kadar derinleştiği bir noktada, kadın yoksulluğunun bu kadar arttığı bir düzlemde ev emekçisi kadınların ev emeğinin görünür kılınması, korunması, onların ev içi emeğinin sosyal güvence altına alınması, Anayasa’nın eşitlik ilkesinin de ve sosyal devlet anlayışının da bir gereğidir. Ancak buna dair bir dönüşün olmaması da bu konudaki tutumunuzu ve kadın yoksulluğuna, kadın politikalarına nasıl baktığınızı bize göstermiş oluyor.
Bunun yanı sıra, kadınların ekonomik karar alma mekanizmalarındaki temsil oranlarının yok denecek kadar az olması, ekonomik politikaların yalnızca erkeklerin çıkarlarını gözettiğini açıkça ortaya koymakta. Bu ülkede kadınların ekonomik hayata da siyasi temsiliyete de katılımı açıkça ortaya koymakta ki Hükûmetin sistematik baskısı ve ayrımcı politikaları nedeniyle neredeyse imkânsız hâle gelmiştir.
TÜİK verilerine göre, iş arayan kadınların sayısı 1,4 milyon iken iş bulma umudunu kaybedenlerle birlikte bu rakam 3,9 milyona kadar ulaşmakta. Yani bu, TÜİK'in verileri, üstelik bunlar iyileştirilmiş veriler biliyorsunuz. TÜİK'in verileri her zaman güvenilirliği tartışılan boyuttayken bile, buna rağmen bu kadar yüksek bir orandan bahsediyoruz Sayın Bakan. Bu tablo yalnızca kadınların ekonomik hayattan dışlandığını değil, aynı zamanda, devlet eliyle yaratılan bir umutsuzluk politikasıyla da mücadele ettiklerini göstermekte. Biz, aynı zamanda, kadınların ekonomik istihdamının artırılmasının, ekonomik bağımsızlığının bir erkekten bağımsız kılınmasının ya da bu istihdam alanına dâhil olmasının onların siyasi temsiletiyle ilgili kısmını da etkileyen bir unsur olduğunu ifade ediyoruz. Kadınlar ne kadar ekonomik özgürlüklerini elde ederlerse, istihdam alanlarına ne kadar dâhil olurlarsa siyasi anlamda temsiliyete dâhil olmakla, karar alma mekanizmalarında yer almakla ilgili kendilerine dair öz güven ve girişimleri de artıyor ve buna dair de aslında biz bir kanun teklifi vermiştik; buna dair de bir dönüş, olumlu/olumsuz bir değerlendirme gerçekleşmedi. Kadınların istihdama katılımının düşük olması, ekonomik özgürlüğünü sağlayamaması, dolaylı olarak aileye ve erkeklere bağımlı olması sonuç olarak ise siyaseten karar alma mekanizmalarına katılımını olumsuz etkilemekte. Bu anlamda yerel yönetimin tüm yönetim kademelerinde en az yüzde 50 kotayla kadınların eşit temsilinin sağlanması, kadın ile erkek arasındaki eşitliğin siyasi boyutta hayata geçirilmesi için belediye başkanlığına tanımlanan imza yetkisinin eş başkanlar olmak üzere çift imza yetkisi olarak verilmesi öngörüldü. Ancak sizin kadını dışlayan, kadını siyasi alanda da ekonomik anlamda da yok sayan yaklaşımınız buna dair de bir tutum geliştirmedi ne yazık ki.
Ayrıca bizim demokratik olarak tanımladığımız ve demokratik aile olarak savunusunu yaptığımız bir kavram var, biz bunu savunurken iktidarın "kutsal aile" kavramı üzerinden kadınları tanımlama çabası kadınları ekonomik bireyler olmaktan çıkarıp birer hizmet unsuruna dönüştürmeyi hedeflemekte. Kadını yalnızca aileye hizmet eden, çocuk ve yaşlı bakımına koşulan bir figür olarak tanımlayan bu anlayış yoksulluğun sistematikleşmesine de zemin hazırlamakta. Bu ideolojik saldırıyı kadınların ekonomik bağımsızlıklarını ve toplumsal eşitliği kazanma mücadelesine de doğrudan bir darbe olarak tanımlıyoruz.
Kadın yoksulluğunun insan hayatını nasıl hiçe saydığını gösteren en çarpıcı örneklerinden birini Kadın Meclisi Sözcümüz ve Milletvekilimiz Halide Türkoğlu aktardı. Ancak şunu belirtmek gerekiyor: Bu olay kadınların yoksulluk içinde çocuk bakımı ve geçim mücadelesi arasında nasıl sıkışıp kaldığını ve devletin bu sorumluluğu kadınların sırtına bilinçli bir şekilde yüklediğini açıkça göstermekte, yoksulluğun yalnızca ekonomik değil, politik bir sorun olduğunu ve bu politikaların sonuçlarının insan hayatına mal olduğunu da kanıtlamakta. Bununla beraber şunu da ifade etmek gerekiyor: Kadınların barınma, kreş ve temel sosyal hizmetlere erişiminden mahrum bırakılması onların yaşamlarını bir ahlak ve namus çerçevesinde sorgulayan bireyler hâline de getiriyor.
Şimdi, İzmir'deki olaydan bahsederken ama aynı zamanda kreşlere, kreşlerin hayata geçirilmesiyle ilgili yönergelere de değinmek gerekiyor. Şu anda belediyelerin tasarruf tedbirleri adı altında kreşlerin kapatılması ya da bu kreşlerin sadece belediye çalışanlarına hizmet eden yerler, kurumlar hâline getirilmesi durumunu da çok sakıncalı buluyoruz. Bu kadar çocuk yoksulluğundan, kadın yoksulluğundan bahsederken, kadınların yoksullukla mücadele ederken çocuklarını verebilecekleri kreşleri de bu şekilde ya kapatarak ya da sadece belli bir alana hizmet eden duruma getirmek de bu eşitlikçi anlayışı tamamen ortadan kaldırmakta. Çünkü şunu söylemek gerekiyor: Kreşlerle ilgili çok ciddi durumlar söz konusu çünkü bir bakıyoruz belediyelerin var olan kreş hizmetleri ya kapanıyor ya da sadece belediye personeline hizmet eder hâle getiriliyor ya da tıpkı Batman'da olduğu gibi kayyum marifetiyle kreşler kapatılıyor, ana dilde hizmet veren kreşler kapatılıyor. Bununla ilgili yapılan haberlerde şey algısı oluşturuluyor: "Hayır, belediye ya da kayyım kapatmadı, aslında halk tepki olarak çocuklarını göndermemeye başladı." Yani bu, nereden bakarsanız bakın, kayyımların meşru olmadığının, kayyımların bölgedeki kadın yoksulluğunu, çocuk yoksulluğunu derinleştirdiğinin göstergesi. Yani siz orada bir gasp meydana getiriyorsunuz, oradaki iradeyi gasbediyorsunuz, aynı zamanda yoksullukla mücadele kapsamında kadınların yoksulluğunu iyileştirmek ya da çocukların yoksulluğunu iyileştirmek açısından açılmış olan kreşleri kapatıyorsunuz. Bu bir gasp mekanizmasının devreye girişi olduğu gibi öte yandan da "Hayır, bunu kapatan kayyım değil, halk istemedi." derken de aslında meşru olmadığınızı itiraf ediyorsunuz. Belediyelerin sunmuş olduğu JINKART uygulamasının kayyımlar tarafından iptal edilmesi de bunun bir diğer boyutu. Ulaşım hakkına erişemeyen, yoksullukla mücadele eden kadınlara sunulmuş olan JINKART uygulamasının kayyımlar tarafından iptal edilmesine tek bir sözünüz yok mu Sayın Bakan? JINKART gibi olumlu bir hizmetin bile iptal edilmesine nasıl yaklaşıyorsunuz?
Bunun yanı sıra, kadınların ekonomik bağımsızlığını kazanmasının önündeki en büyük engellerden birinin de kreşlerin yetersizliği olduğunu ifade etmiştik. Kreş hizmetlerinin neredeyse yok denecek kadar az olması, özel sektörde de fahiş ücretlerin olması kadınları ev içine hapsederken bunun ataerkil düzenin de açık bir sonucu olduğunu söylemek gerekiyor.
Bunun dışında, Türkiye'de kadınların ekonomik yaşamda karşılaştığı sorunlar çok fazla ancak bu sorunları görünür kılmak için cinsiyetlendirilmiş istatistiklere ihtiyaç duyuyoruz ancak buna dair herhangi bir istatistik oluşturulmuş durumda değil. Ancak kadın borçluluğu gibi hayati bir konuda dahi verilere ulaşabilmek neredeyse imkânsız. Bu eksiklik, kadınların ekonomik bağımsızlık mücadelesini zorlaştırırken ekonomik eşitsizliklerin boyutlarının tam olarak anlaşılmasını ve algılanmasını da ne yazık ki engelliyor. Kadın borçluluğuna dair detaylı verilerin oluşturulması sorunun boyutlarını netleştirebilmek ve çözüm yollarını da geliştirebilmek için önemli bir adım. Önce sorunu tanımlayabilmek için gerçekten de onun çerçevesini ona özgün bir şekilde belirlemek gerekiyor, ona dair de çözüm üretebilecek mekanizmaları devreye sokabilelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Boz, bir dakika ekleyeceğim, toparlayın lütfen.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) - Bunun dışında, birkaç tane daha teklifimiz vardı, kanun tekliflerinden biri de sığınaklarda kalan, oy kullanamayan kadınlara ilişkindi. Bakanlığınız seçme haklarını seçilme haklarıyla beraber değerlendirirken aynı zamanda sığınaklarda kalan kadınların oy kullanamadığını görüyoruz. Oy kullanabilmeleri için de yeni bir kanun teklifini önermiştik ama buna da bir cevabınız yok çünkü sığınaklarda olan kadınlar erkeklerin şiddetinden kaçıp sığındıkları bir alanda yine kendilerini var edemedikleri başka bir alana sürüklenmiş oluyorlar, seçme hakları ellerinden alınmış oluyor. Bununla beraber, siyasette eşitlik ilkesi de bu şekilde rafa kaldırılmış oluyor.
Bu arada, geçtiğimiz günlerde yine Mecliste de gündeme getirmiştim, Ayşe İnceyol davasında fail elini kolunu sallıyor ancak buna dair herhangi bir girişim olmadı; bu konuyla ilgili tavrınız ne olacak merak ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) - Sadece bu olayın devamı olarak Bakana devamını söylemek istiyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Bakanla görüştürebilirim ben sizi Sayın Boz.
Teşekkür ediyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Divan olarak, otuz saniye daha konuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Lütfen, Divan tarafsızdır, herkese eşit mesafededir.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) - Konuyla bağlantılıydı, sadece tamamlamak istedim Sayın Başkan.
AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI MAHİNUR ÖZDEMİR GÖKTAŞ - Sayın Vekilim, sonra gelin, konuşalım bu konuyu.
SÜMEYYE BOZ ÇAKI (Muş) - Soru önergemize cevap verseniz yeter çünkü fail sadece...