KOMİSYON KONUŞMASI

CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Bakan, geçtiğimiz yakın tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olarak görev yapan bir kişi bu ülkede "Montrö sözleşmesinden tek taraflı olarak çıkılabilir, bu sözleşme feshedilebilir." dedi ve yine aynı günlerde bu ülkede "cüppeli amiral" diye bir kişi gündeme düştü ve cüppeli bir amiralin tarikat bağlantıları olduğu ve tarikat faaliyetleri içerisinde olduğu kamuoyuyla paylaşıldı. İşte o günlerde emekli 104 amiral öncelikle "Montrö Sözleşmesi'nden tek taraflı çıkılabilir." beyanına ve yine bu sarıklı, cüppeli amirale tepkilerini ifade ettiler. İşte, bu amirallere karşı bir anda soruşturmalar açıldı ve dönemin Savunma Bakanı ağır sözler sarf etti ve yine İçişleri Bakanı "Efendim, işte bu bildiriyi açıklayanların hedeflerini bulduk, araştırdık." dedi. Şimdi, ben size soruyorum: Ne bulundu, ne araştırıldı öncelikle? Devam ediyorum: Rusya-Ukrayna savaşıyla bu Montrö Sözleşmesi'nin aslında ne kadar önemli olduğu ve ülkemizin boğazlar açısından ne kadar değerli olduğu ortaya çıktı. Türkiye boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme olmakla beraber, Türkiye'ye Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları'ndaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran bir sözleşme olduğu tescillenmiş oldu. "Bu sözleşmeden çıkabiliriz." diyenler de belki bu vesileyle utandı.

Sayın Bakan, bu amirallerle ilgili yürütülen soruşturmalar neticesinde öğrendiğimiz kadarıyla beraat ettiler, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat ettiler, istinaf mahkemesi de bu beraati onayladı. İşte o günlerde yaratılan bu sanal gündemle beraber neredeyse bu amiraller mahkûm edilmeye çalışıldı, suçlu ilan edilmeye çalışıldı. İşte şimdi bugüne geliyoruz Sayın Bakan. Bugünse ne oluyor, onu söyleyeyim: Bugün Silahlı Kuvvetlerde Harbiyeden teğmenlerimiz mezun oluyor; Deniz Harp Okulu, Kara Harp Okulu ve Hava Harp Okulunda tarihte ilk kez 3 genç kadın teğmen dönem 1'incisi oluyor. İşte aslında bu, Cumhuriyetin kadınlarımızı, gençlerimizi nereye getirdiğinin güzel bir örneğiydi. Ancak öyle ki maalesef bu ülkede hâlâ kadınların okumasına karşı çıkan ve yine Atatürk'e düşman, vatana düşman, millete düşman yapıların olduğunu da biliyoruz. İşte bu yapılar bu teğmenleri hazmedemedi ve bunlar teğmenlerin "Atatürk'ün askerleriyiz." diye biten yeminlerinden bir suç yaratmaya çalıştılar. Şimdi, soruşturmalar açıldı ve kamuoyuna yansıyan birtakım haberler ve soruşturma sonrasında "Hepsini atalım." diyenler; yok, bunlara "Darbeci" diyenler... Yani neymiş efendim, emre itaatsizlik yapmışlar, disiplinsizlik yapmışlar; aslında burada esas karın ağrısı "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." denmesiydi. Peki, soruyorum Sayın Bakan: Bu teğmenler "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." demeyecek de "Trikupis'in askerleriyiz." mi diyecekler yoksa "Keşke Yunan kazansaydı." mı diyeceklerdi? İşte geçtiğimiz dönemlerde bu anlayışı taşıyanları defalarca söyledik, "Bakın, bu ülkede Cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı, asker düşmanı, vatan düşmanı var." dedik, dinletemedik çünkü ordunun içine de bunlar sızmıştı ve sonuçta da ne oldu? İşte 15 Temmuzu bu ülke maalesef gördü, yaşadı. Bunda o darbe girişiminde bulunan FETÖ'cüler kadar buna zemin hazırlayanların da sorumlu olduğunu ifade etmek isterim.

Sayın Bakan, biz bu teğmenlere sahip çıkalım; bakın, bunlar gençler, bu gençlere hep birlikte sahip çıkmak zorundayız. Sayın Bakanım, ben avukatım, hukukçuyum aynı zamanda ve konuya biraz hukuki de yaklaşmak istiyorum. Burada bir disiplin işlemi var. Disiplin işleminde Askerî Disiplin Kanunu gereğince sırasıyla uyarma, kınama, hizmete kısmi süreli devam, aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme, oda hapsi, Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezaları var. Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikleri okuyorum Sayın Bakan: "Aşırı borçlanmak ve borçlarını ödememek, ahlaki zayıflık -maddede açıklanmış ne olduğu- hizmete engel davranışlarda bulunmak, devletin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranışlarda veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmak, gizli bilgileri açıklamak, ideolojik veya siyasi amaçlı faaliyetlere karışmak, uzun süreli firar, disiplinsizliği alışkanlık hâline getirmek, iffetsiz bir kimseyle evlenmek veya böyle bir kimseyle yaşamak, gayritabii mukarenette bulunmak." Şimdi, bu maddelere baktığımızda, (d) bendine mi uydurmaya çalışıyorsunuz, merak ediyorum çünkü ancak olsa olsa buraya girer. Burada da "siyasi partilere girmek, ideolojik veya siyasi faaliyetlere karışmak, ideolojik veya siyasi amaçlarla disiplini bozucu tavır ve davranışlarda bulunmak" maddesine belki. Peki, soruyorum Sayın Bakan: Yakın tarihe kadar yine törenlerde okutulan yeminin okutulması, yakın tarihte törenlerde bu yeminin yapılan bir yemin olması ve sonuç itibarıyla da genç teğmenlerin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." söylemi nasıl olur da ideolojik ve siyasi bir faaliyete karışmak olarak yorumlanabilir; ben size soruyorum. Sizi Bakan değil öncelikle paşa olarak, bu ülkede askerlik yapmış, generallik yapmış ve bu ilkelere sahip çıkmış birisi olarak değerlendiriyoruz ve sizin bu gençlere herkesten fazla sahip çıkmanız gerektiğini düşünüyoruz. O nedenle Sayın Bakan, bakın, yine Disiplin Kanunu'nda "takdir hakkı" diye bir madde daha var. Ben sizin bu takdir hakkınızın kullanılmasını... Ki bana göre, ortada ceza gerektirecek hiçbir durumun söz konusu olmadığını iddia ediyorum. Söylüyorum: Bu çocuklara kesinlikle en küçük bir ceza dahi verilmemeli. İşte, bir zamanlar neredeyse o amirallerin ülkeyi başına yıktınız, hepsi beraat etti. Yarın adil bir yargılamada bu çocuklar da aynı olacak. O nedenle Sayın Bakan "Disiplin cezası vermeye yetkilendirilmiş kişi veya kurullar disiplin cezası uygulamasıyla ilgili takdir haklarını ölçülü, adaletli ve hakkaniyetli bir şekilde kullanmalı." maddesi var. Ben sizi bu gençler adına, bu teğmenler adına, cumhuriyetin yetiştirdiği bu genç kadın teğmenler adına ve bütün teğmenler adına ölçülü olmaya davet ediyorum, adaletli olmaya davet ediyorum, hakkaniyetli olmaya davet ediyorum. Yoksa, verilecek aleyhte her türlü ceza inanın sizi vicdanen rahatsız edecektir, toplum nezdinde vicdanen mahkûm edecektir. Sayın Bakan, sizi ölçülü olmaya, adaletli olmaya ve hakkaniyetli olmaya davet ediyorum.

Devamla, sizin sunumunuzdan bir cümleyle bitirmek istiyorum. Sunum kitapçığınızda Sayın Bakan, "Suriye ve Irak'ta demografik yapıyı değiştirmeye müsaade etmeyeceğiz." cümleniz var; ne güzel!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Arı, bir dakika ek süre veriyorum.

CAVİT ARI (Antalya) - Keşke bunu Türkiye'de de uygulasanız da Türkiye'nin demografik yapısının değiştirilmeye dair gayretler içerisinde olunduğunu, yurt dışından kaçak göçmenler şeklinde milyonlarca başta Suriyeli, Afganlı, artı çok sayıda yabancının Türkiye'ye kasıtlı, bilinçli, planlı, projeli bir şekilde sokularak Türkiye'nin demografik yapısının değiştirilmeye çalışılmasına engel olabilseniz; asli göreviniz bu Sayın Bakan. Biraz önceki konuşmacı arkadaş "Sınırlardan bu kadar kişi mi geçti?" diye söyledi. Ben kendisine de söyledim biraz önce, hep söylüyorum: Bizim askerimiz, Mehmetçik'imiz sınırları koruyor canı pahasına. Sorun sınır boylarında değil, sorun sınır kapılarında, hep söylüyorum, geçenler kapıdan geçiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAVİT ARI (Antalya) - O Mehmetçik, yağmurda çamurda, karda kışta bir tane yabancı unsuru, teröristi, kimseyi oradan geçirmez.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sağ olun Sayın Arı, teşekkür ederiz.

CAVİT ARI (Antalya) - Kapılar açıldı, milyonlar içeriye girdi; buna müdahale edin Sayın Bakan. Bırakın Suriye'yi, bırakın Irak'ı da gelin, birazcık Türkiye'yle uğraşın, Türkiye'deki demografik yapının değişmesini önleyin. Asli görevinizin bu olduğunu size hatırlatmak istiyorum.

Herkese teşekkür ediyorum, sağ olun.