Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Devlet Memurları Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2731) münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 04 .12.2024 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uzun zamandır bir arada değildik, tekrardan sizinle beraber olmak... Üç gün oldu değil mi? Burada Bakan Yardımcısı arkadaşlarımız var, arkadaşlarımızla beraber olmak hakikaten de bizler için mutluluk kaynağı oldu.
Şimdi, bugün tartıştığımız, görüştüğümüz kanun teklifinde 26 madde var ve bu maddelerin yarısı yani 13 tane madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen kanun hükmünde kararnameler ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümlerini içermekte. Hemen hemen hepsine baktığımız zaman da iptal gerekçesi ne diye bakıldığı zaman da Anayasa'mızın 104/17'nci maddesi karşımıza çıkıyor ve bunun da genellikle ikinci, üçüncü cümlelerine atıf yapılıyor. Ne bunlar? "Temel haklar, kişi hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevleriyle ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz." deniliyor. Şimdi, burada bu büyük bir rakam yani bakıldığı zaman, 26 maddeden oluşan bir kanun teklifinin 13 tane maddesi hemen hemen aynı gerekçeyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş. Sayın Temurci'nin sorduğu bir soru vardı, doğru bir soru, haklı bir soru. Yani benim bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanlığında yüzlerce başdanışman var, tam olarak sayı bilmiyoruz ama ciddi bir şekilde başdanışman var, 9 tane kurul, ofisler var, başkanlıklar var. Yani böylesine devasa bir yapıda çıkan bu Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini yani bu bahsedilen, sözü geçen iptal kararlarını anlamak için illa anayasa profesörü olmaya, uzman olmaya da gerek yok yani, o eğitimi almamışsan bile... Ben dün akşam baktım, hakikaten de esasında bu Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin yapılmaması gerektiğini ben gördüm. Şimdi, ne yapılması lazım? Kanunla yapılması gerekiyor, o yüzden karşımıza geldi. Biraz sonra, maddelere geçmeden önce de biz bu kanunla alakalı, söz konusu teklifle alakalı Anayasa'ya uygunluk konusunda bir tartışma açacağız. Yani siz diyorsunuz ki: "Evet, Cumhurbaşkanı kararnamesi yapılmış, Anayasa Mahkemesi 'Bunun kanunla yapılması gerekli.' diye şimdi sizin karşınıza getirdik." Fakat bunun böyle olması yani bu söz konusu maddelerin de Anayasa'ya uygun olduğu manasına gelmiyor. Bizim gördüğümüze göre, özellikle burada 8'inci madde, 10'uncu madde ve 23'üncü maddede de çok açık bir şekilde Anayasa'ya aykırılıklar içermekte ve biz birazdan bu Anayasa'ya aykırılık tartışmasını açacağız ve büyük ihtimalle ne kadar haklı gerekçelerimiz olursa olsun bunlar dinlenmeyecek, vereceğimiz önerge kabul edilmeyecek ve olacak şeyi söyleyeyim size: Büyük ihtimalle, iki yıl sonra, üç yıl sonra tekrardan bizim, bu 8'inci, 10'uncu ve 23'üncü madde karşımıza gelecek diye tahmin ediyorum. Bu da esasında biraz evvel tartışıldı yani Anayasa Mahkemesinden geri dönmesi, sistemin sağlıklı olduğu şeklinde yorumlar geldi. Bu, sistemin esasında sağlıksız olduğunun göstergesi çünkü pinpon topu gibi Cumhurbaşkanı kararnamesi işte gidiyor, geliyor, kanun olarak göndereceğiz, tekrardan büyük ihtimalle gelecek. Bu, hakikaten de artık bir pinpon topuna döndü, sistemin esasında sağlıksız olduğunu bize göstermekte. Bugün de var zannedersem bu 703 sayılı bir Kanun Hükmünde Kararname var, uyum yasalarını içeriyordu bu, 2018 yılında çıkmış. Bugün de onunla ilgili bir düzenleme yapılacak ve bununla devletin yapısı değişti ve bunun da birçok maddesi aynı bugün tartıştığımız maddeler gibi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Neler vardı? Mesela rektör seçimlerindeki usuller bu 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle değişmişti, bu, iptal edildi, aradan altı yıl geçti. Bu altı yıl içerisinde yüzlerce rektör atandı. Başka ne iptal edilmişti? Merkez Bankası Başkanıyla ilgili usul, belirlenme usulü ve süresiyle alakalı hükümler değiştirilmişti bu 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle ve bu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi ve bu süre içerisinde kaç tane Merkez Bankası Başkanının değiştiğini hatırlamıyoruz bile. Gelinen noktada ülke ekonomisi oldukça sıkıntılı günler yaşadı.
Üniversitelere bakıyorsunuz, akademinin durumu da ortada. Bugün nepotizmin en fazla olduğu yerlerden bir tanesi ne yazık ki üniversitelerimiz. Daha bugün bir haber vardı: Dekan kendi eşine uygun bir kadro açıyor. Yani bir tez yazmış eşi, o tez konusuyla ilana çıkılıyor, eşini almaya çalışıyor. Daha evvel de yaşadık. Rektör kendi eşini atıyor, daha sonra eş istifa ediyor, bir daha atıyor. Rektör kendisini dekan atıyor. Yani gelinen nokta bu. Bu iş buraya kadar geldiyse inanın bu 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin ve bu sistemin, Cumhurbaşkanlığı sisteminin çok ciddi etkisi var ve bunlar da önümüzdeki süreçte gene karşımıza gelecek. "Kanun yapın." diyorlar bunlarla ilgili. Gene biz bunları tartışmaya devam edeceğiz.
Gene İsmail Vekilimin söylediği bir şey var, hakikaten de bu kamu çalışanlarıyla ilgili çok köklü bir reform yapmanın zamanı geldi de geçiyor. Yani bugün burada yapacağımız uygulamalar başka mağduriyetler doğuruyor, size de belki gelmiştir, mailler de gelmiştir, bize, bana da bir sürü mail geldi. Burada yapacağınız uygulamayı "Biz de isteriz." diyen başka gruplar da var. Bu konuda da bir düzenleme yapılması son derece gerekli. Dediğiniz gibi, kariyer sisteminin mutlaka yeniden ele alınması gerekli çünkü devamlı bu karşımıza gelmekte.
Burada yerli ve millî kömürden bahsediliyor hazır burada Bakan Yardımcımız da... Gerçi maddede de konuşuruz da, şimdi benim anlamadığım husus şu: Yani Elektrik Üretim AŞ yerli ve millî üretim yapan yani yerli kömürü kullanan termik santrallerden elektrik alması üzerinde bu oluyor. Peki, zaten almıyor mu? Yani neden böyle bir şey yapılmaya gerek oldu ve bu yapılan şey, yeni termik santrallerin açılmasına yol açacak bir düzenleme mi? O konuda da bize bilgi verirseniz süreçte sevinirim. Ya, bir de yerli ve millî ama şöyle bir sıkıntı var yani siz de bunu biliyorsunuzdur: Geçen sene veyahut ta evvelki seneydi Ukrayna savaşından sonra birdenbire dünyadaki kömür fiyatları arttı. Ülkemizde hem yerli kömür üretiliyor, kullanılıyor, bir de ithal kömür kullanılıyor. Dolayısıyla dolar da o sene artmıştı. Dövizdeki hareketlenmeden, 2 bin lira olan ithal kömürün tonu birdenbire 8 bin liraya, 9 bin liraya kadar çıkmıştı -perakende fiyatından bahsediyorum- 4 katına, 5 katına çıkmıştı. Ancak bakıyorsunuz, ülkedeki yerli kömürün fiyatı da 1.500 liradan 2 bin liradan birdenbire 5 bin liraya, 6 bin liraya çıkmıştı. Yani esasında o yerli kömürün fiyatının bu denli 2 kat, 3 kat artmasının hiç anlamlı bir sebebi yokken sadece yurt dışındaki kömür fiyatlarında hareketlenme olduğu için savaştan dolayı iç piyasadaki kömür fiyatları da aşırı derecede artmıştı ve yurttaşlarımız da pahalı bir şekilde yerli kömürü kullanmak zorunda kalmışlardı. Biz burada şunu da gördük: Artık üretimden tamamıyla kamunun çıkmasından dolayı da herhangi bir müdahale yapılamadığını da gördük. O zaman aklımıza şu geliyor: Bu kömür hakikaten de ne kadar yerli, ne kadar millî yani dünyadaki bu dalgalanmalarda herhangi bir şekilde tüketiciyi koruyamayacak bir düzeydeysek şayet ne kadar yerli, ne kadar millî diye sormak istiyorum.
Bir de mesela daha sonra, dünyadaki kömür fiyatları düştükten sonra bu sefer ithal kömür fiyatları düştü, bu sefer yerli üreticiler de "İthal kömür istemiyoruz." dediler. Yani bir önceki sene de çok ciddi şekilde fiyatlar yükselirken ve fiyatlar yükseltilirken kimsenin sesi çıkmıyordu. Bu sefer ithal kömür fiyatları düştü. Yerli ve millî üreticilerimizden sesler yükselmeye başladı. Ya, bu bir açmaz değil midir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz, diye sormak istiyorum.
Daha sonra da maddelerde de kendi görüşlerimi aktaracağım.
Teşekkür ederim.