Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 42’nci maddesi gereğince Merkez Bankasının faaliyetleri hakkında bilgilendirme sunumu münasebetiyle |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 03 .10.2024 |
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, yeni yasama yılımız hayırlı olsun. Bundan sonra yoğun bir tempo olacak, bütçe gelecek, bütçe süreci yoğun. O arada gelecek torba kanun teklifi hazırlıkları var mı bilmiyorum ama torba kanun tekliflerini konuştuk Sayın Başkan daha öncesinde de, bir kere daha kayda geçirmek isterim, torba kanun teklifi formatında bir Meclis görüşme sistematiğine karşıyız. Bu yüzden, kendi bütünlüğü içinde gelen kanunlar bizim yasama yapma sürecine çok daha verimli ve kaliteli bir katkı vermemize neden olacaktır.
Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, değerli milletvekilleri, Merkez Bankamızın Değerli Başkanı, yöneticileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Merkez Bankamızın 93'üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Nice yıllara! Çok önemli, çok güzide bir kurumumuz ve bu kurumumuzun da Türkiye'de hak ettiği değeri, itibarı görmesi bizler için de en büyük önceliktir.
Bu konu, tabii, uzun zamandır konuşulan bir konu. Merkez Bankamızın bağımsızlığı üzerinden de özellikle araç bağımsızlığı üzerinden de tartışıldı ama tabii, şunu söylemek lazım: Bakın, bugün burada Merkez Bankası adına siz güzel bir sunuş yaptınız, bu sunuş üzerine konuşacağız, fikirlerimizi söyleyeceğiz. Bugün bir dezenflasyon sürecini, sıkı para politikasını ve enflasyonu düşürmeyi konuşuyoruz. İyi ama biz durup dururken bugünlere gelmedik. Üç yıl önce, 2021 yılının eylül ayında Cumhurbaşkanının “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” tezinin Merkez Bankası tarafından -ki kendisine yasayla verilmiş görev, fiyat istikrarını sağlamak olan- uygulanması sonucunda bugün içinde yaşadığımız kriz çok ağır ve yıkıcı bir biçimde kendini gösteriyor.
Şimdi, hatırlatalım, faiz yüzde 19’du 2021 yılının Eylül ayında, enflasyon da yüzde 19,25'ti; dolar kuru 8 lira 30 kuruştu. Dört ay içinde yüzde 19'dan yüzde 14’e inen faizlerin sonucunda, önce, 8 lira 30 kuruş olan dolar kuru 18 lira 30 kuruşa çıktı, arkadan, kur korumalı mevduat sistemi geldi; enflasyon yükselmeye başladı, önce yüzde 35'lere, arkadan yüzde 85'lere kadar çıktı ve şimdi biz o enflasyonu tekrar o seviyelere indirmeye çalışıyoruz. Üç yıl geçti; iki, iki buçuk yıl daha geçecek, o seviyeye gelecek; beş yılı kaybetti Türkiye; çok açık ve nettir. Türkiye'nin ihtiyacı olan büyümek, kalkınmak; hem kişi başına düşen millî gelirini artırmak hem de aynı zamanda Türkiye'nin o yapısal ekonomisinin, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal politikalarla yapısal dönüşümünü sağlamak olmalıydı ama Türkiye bu süreçte kalkınmadan uzaklaştı. Bugün önümüze gelen OVP’de de açıkçası biz kalkınmaya ilişkin hiçbir şey görmüyoruz, geçmiş yıllarda söylenen bir kısım politikaların, tedbirlerin tekrarlandığını görüyoruz. Bir istikrar programı desem istikrar programı bile değil çünkü OVP’de de zaten temel amaç dezenflasyon, enflasyonun düşürülmesi. Tabii ki enflasyonun düşürülmesi önemli ama Türkiye'nin başka öncelikleri yok mudur? İstihdamı artırmak bir öncelik, sürekli sağlıklı büyümek, potansiyeline ulaşmak -Türkiye'nin 4,5-5’lerde hatta biz onun daha da yukarı çıkartılması gerektiğini söylüyoruz- üretim ve ihracat yapısının ithalata olan bağımlılığını, ara malının ithalata olan bağımlılığını azaltmak, bütçe açısından baktığımızda bir vergi reformu yaparak dolaylı vergilere değil, dolaysız vergilere ağırlık veren bir yapıyı kurmak, istihdam piyasasını yeniden dönüştürmek, gelir dağılımını düzeltmek, yoksulluğu ortadan kaldırmak gibi amaçların hiçbirisi ne yazık ki yok. Buradaki başka bir sıkıntı şu: Merkez Bankamız bugün sonuç itibarıyla bu dezenflasyon hedefi çerçevesinde bir para politikasını öncelik olarak aldı ama bunun devam edeceğinin garantisi yok çünkü bugün Türkiye'nin uyguladığı, adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi” denilen ucube sistemde Merkez Bankası bürokratlarının da -Başkanın, yöneticilerinin- orada kalacağının ya da konuyla ilgili bakanların görevde kalacağının garantisi yok, üstelik mevzuatta belirlenmiş olmasına rağmen ne kadar süreler çalışacağı. Sayın Başkan, sizden bir yıl önce burada, gene 3 Ekimde, Sayın Gaye Erkan vardı, siz vardınız, bir öncekinde de vardınız yani bu bizim için önemli. Eğer Merkez Bankasının itibarını sağlayacaksak -ki çok önemli gerçekten- o zaman dediğim gibi bu sistemle bir yere gidemeyiz, bunları konuşmak lazım, bunlar bir bütünün parçası.
Şimdi, Eylül ayının başında 2025-2027 yıllarını kapsayan OVP yayınlandı. Oraya baktığımız zaman da şunu görüyoruz... Orada tabii makroekonomik hedefler var, aynı zamanda bu bütçe sürecinin de başlatıcısı olan bir doküman niteliğinde. Orada temel makroekonomik hedefler var, aynı zamanda bütçe büyüklükleri de var ama orada da baktığımızda şunu görüyoruz: Son derece uyumsuz bir makroekonomik çerçeve var. Eğer enflasyon düşürülecekse -ki OVP’de temel amacın dezenflasyon olduğu söyleniyor- o zaman bu büyümeyle, bu büyüme yapısıyla enflasyon düşürülemez. Gene aynı geçmiş yıllarda olduğu gibi ileriye doğru yüzde 4, 4,5: 5, bir ara 5-5,5’lar seviyesindeydi, aynı şey yeniden, ileri, kopyalayapıştır formatında ortaya konulmuş. İlginç olan şu: Yurt içi talebe dayalı büyüme yapısı devam ediyor. Net ihracatın sadece 2024 yılında farkındaysanız yurt dışı talebe bir katkısı var, onun dışında gene net ihracatın katkısı sıfırlar seviyesinde.
Cari açığa bakıyoruz, bu cari açık nasıl düşecek bu kadar? Tamam, belki altın ithalatında azalma olabilir, petrol fiyatları artmamış olabilir ama onun ötesinde Türkiye ekonomisinin büyüme yapısı, dışarıdan ithal ettiğimiz üretim ve ihracat yapısı ithalata dayalı.
İşsizlik… Burada bir işsizlik rakamları var, önümüzdeki dönemde istihdam artacak gibi öngörülüyor ama onlarda geçici süreler için çalışmalar, bunun içine katıldığı zaman ancak bu istihdam sağlanacak. Türkiye'nin gerçek anlamda işsizlik oranları yüzde 9, yüzde 10’lar seviyesinde değil. Nitekim, TÜİK de biliyorsunuz atıl iş gücü adı altında bu rakamları veriyor, aynı zamanda birtakım sendikalar da bunu geniş tanımlı işsizlik oranları içinde veriyor, yüzde 9, yüzde 10 değil, yüzde 30’lar seviyesinde Türkiye'deki işsizlik oranları. Böyle bir çerçeveyle karşı karşıyayız. Ben bu çerçevenin, bu yapının içine, OVP’deki büyüklüklere baktığım zaman, bu yapıyla bu dezenflasyon sürecinin olabilmesini çok mümkün görmüyorum.
Geleyim enflasyona. Şimdi, en son eylül ayı rakamı açıklandı bugün itibarıyla, yıl sonu itibarıyla enflasyon ilk dokuz ayda yüzde 35,86; on iki aylık bazda yüzde 49,38. Siz biraz önce sunuşunuzda son üç ayda da ortalama yüzde 2,6'lık bir artış olduğunu söylediniz. Şimdi, yeni çıktı bu, daha dumanı tütüyor OVP’nin, 2024 yılında TÜFE yıl sonu rakamı yüzde 41,5; şu anda yüzde 35,86. Sayın Başkan, yüzde 41,5 hedefi için ekim-aralık enflasyonu yüzde 4,15 olmalı; yıllık ortalamalı, bileşik olarak hesapladığımız zaman ortalama aylık yüzde 1,36. Türkiye önümüzdeki üç ayda, ekim, kasım, aralıkta her ay yüzde 1,36'lık bir enflasyon artışı olursa ancak 41,5 tutuyor. E, ne oldu, nasıl oldu bu iş? Nasıl yapacaksınız bunu? En iyimser tahminle yüzde 2,5, yüzde 3’ler seviyesinde artsa yıl sonu enflasyonu yüzde 47, yüzde 48, belki yüzde 50 olacak. Daha yeni çıkan bir şeye, buradaki, OVP’deki hedefe sizin ulaşmanız mümkün değil. E, o zaman itibar kaybı oluyor işte. İşte, koyduğunuz rakamlara, daha bir ay bile geçmemiş olan rakamlara ulaşılamayınca o zaman ne beklentileri yönetebilirsiniz ne de bu rakama ulaşabilirsiniz. Yüzde 41,5 bitti şu anda. Zaten siz de sunuşunuzda söylediniz, sektörel enflasyon beklentilerinde -ki zaten siz bunu hesaplıyorsunuz yani buna ilişkin anketler yapıyorsunuz- piyasa katılımcıları 2025 Eylül için, on iki ay sonra yüzde “27,5” demiş, reel sektör “yüzde 51” demiş, hane halkları da “yüzde 71,5” demiş. Beklentiler kırılmamış, beklentiler hâlâ çok yüksek seviyede cereyan etmeye devam ediyor. Bunlar ekonominin temel aktörleri; hane halkları, reel sektör. E, o açıdan baktığımızda da bu dezenflasyona ulaşabilmek, bu hedeflere ulaşmak mümkün gözükmüyor.
En son, geçen sizin yaptığınız sunuşta da bir önceki sunuşta da “Dezenflasyon süreci 2025 Hazirana kadar.” diye en sonunda bir grafik de vardı, bu sene görmedim o grafiği. Süreç o zamana kadar mı gene, yoksa ona ilişkin bir değişiklik var mı? Bu tabloyu, bu grafiği görmediğim için soruyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - İlave süre vereceğim Sayın Türeli.
Buyurun lütfen.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani biliyorsunuz, bu yılın mayıs ayına kadar bir geçiş dönemi olacaktı, arkadan bir yıl boyunca bir dezenflasyon, sonra da istikrar dönemiydi. Orada bir değişiklik mi var yani daha mı uzatıyorsunuz, görmedim?
Tabii, biraz önce söylediğim gibi, bütün bunlar olurken ekonominin yapısal problemleri devam ediyor; kronik işsizlik, gelir dağılımı adaletsizliği, yoksulluk. Türkiye, belki de cumhuriyet tarihinin en büyük bölüşüm şokunu yaşıyor. Bu rakamların artık gizlenmesi mümkün değil, TÜİK de gizleyemiyor. Nitekim 2016-2022 arasında emeğin millî gelirden aldığı pay 10 puan düşmüş. 2023 ve sonrasında bu EYT sonucunda kıdem tazminatları biraz yükselmiş gibi gösteriyor ama çok ciddi bir gelir dağılımı bozukluğu var ve Türkiye bu süreci atladı, bu önümüzdeki beş yıl kaybedilmiş bir beş yıl, iki buçuk üç yılı kaybedildi, şimdi biz bu rakamları tekrar yeniden tek hanelere indirmek istiyoruz ve diyoruz ki: “2026’nın sonu tek hane.” Tek haneden kastımız da ne biliyor musunuz? Yüzde 9,7. İyi ama ben geçmiş OVP’lerden hatırlıyorum, ilk andan itibaren Türkiye enflasyon hedeflemesi rejimi uyguluyor; enflasyon hedefleri yüzde 3’tü, yüzde 4’tü, yüzde 5’ti. Nerede şimdi bu rakamlar? Ancak PPK kararlarında baktığımız zaman, Para Politikası Kurulunda, işte “Orta vadede yüzde 5 hedefine ulaşmak…” gibi bir ifade var. Onda da orta vadenin ne olduğu belli değil.
Ücretler... Bugün reel ücretlerde ciddi gerileme var. Eğer bir biçimde enflasyonu kontrol altına almak için ücretleri baskı altına almak, ücret-fiyat sarmalını kırmak açısından konuya yaklaşılıyorsa bu son derece yanlış, Türkiye'de enflasyonun birçok nedeni var; talep enflasyonu açısından belki geçerli olabilir ama ciddi bir maliyet enflasyonu boyutu var, beklentiler var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun Sayın Türeli.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim. Türkiye’deki yapıların, üretim yapısının, firma yapılarının monopolist ya da oligopolist gibi eksik rekabetçi bir yapının içinde oluşması, bunların hepsi çok büyük etkenlerdir; bu katılıklar biraz da buradan geliyor. Bu katılıklar nasıl aşağı inecek, ne olacak? Açıkçası buna ilişkin, nasıl indirileceğine ilişkin bir şeyi bu sunuşta görmek isterdik. Hizmetler sektöründeki katıldıkları aşağı nasıl indireceksiniz?
Bazı konular var, sorularım var; bunları da iletmek isterim, yönlendirmek isterim. Şimdi, bundan sonra faizler ne olacak, inecek mi, kamuoyunda bir beklenti var, özellikle kasım ya da aralık ayında? Tabii, baz etkisinden de kaynaklı bir aşağı doğru iniyor. Ne olacak? Yıllık, on iki aylık bazı söyledim. “Yüksek faiz-düşük kur” politikası devam edecek mi, nereye kadar? Sıcak paraya dayalı bu model ne olacak? Bu model sıcak paraya dayalı bir model. Bu dönem AKP'nin ilk iktidar olduğu dönemdeki sıcak paraya dayalı bir modelin bir biçimde sürdürülmesidir. Rezervlerdeki artış ne zamana kadar devam edecek? Çünkü hatırlarsınız, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaklaşık dört ay önce demişti ki: “Piyasadan döviz almazsak lira 30'un altına, 20’li rakamlara düşerdi. Merkez Bankası gelen dövizi satın almasaydı lira nominal olarak değer kazanacaktı. Biz rezerv biriktirdik çünkü rezerv pozisyonumuzu güçlendirmemiz lazım.” Nedir, buna ilişkin bir şey nedir? Ama tabii ben o arada merak ettim rezervi, rasyolara da bir bakayım dedim… Aslında kısa vadeli dış borçlarla Merkez Bankası brüt rezervlerini karşılaştıran bir kısım rasyolar var, ona baktım, Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı 2002 yılında, AKP'nin ilk iktidara geldiği dönemde yüzde 171’miş, 2013'te yüzde 101'e düşmüş, şu anda yüzde 85.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tamamlayacağım Sayın Başkan, birkaç husus kaldı, onları da…
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Biliyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Teşekkür ederim. Ama tabii baktığımız zaman, sadece alındığı zamana değil, orijinal vadesine bakılmaksızın, vadesinin ödemesine bir yıldan az kalmış olan rakama baktığımızda yüzde 64. Yani bu rakam nedir, rezerv politikası nedir? Ne yapıyoruz bu konuda? Devam mı edeceğiz rezerv biriktirme yoksa bırakacak mıyız? Faizlerle iç içe olan bir ilişki zaten bu. Bugünkü yüksek faiz politikası bir anlamda dışarıdan döviz girişini tetikliyor ve buna dayalı bir politika oluşuyor.
Kur korumalı mevduat sistemi ne olacak? Merkez Bankası bu yıl da mı zarar edecek, sormak istiyorum? Öyle anlaşılıyor ki bu yıl da zarar edecek. Ne kadarlık bir zarar? Basında da buna ilişkin şimdi bir kısım haberler çıktı kur korumalı mevduat sisteminin Merkez Bankasına maliyetinin yaklaşık 230 milyar TL olduğuna ilişkin.
Sayın Başkan, sizden ilk altı aylık rakamları açıklamanızı bekliyoruz. Hatırlarsanız, bir yıl önce siz de buradaydınız -o dönem Sayın Erkan- sonuç itibarıyla düzenli olarak izliyorsunuz, belki dokuz aylık olmayabilir ama altı aylık da en azından, bunu görmek isteriz. Şu ana kadar, 2024 yılında kur korumalı mevduat sisteminin Merkez Bankasına olan yükü ne kadardır? Çünkü biz şunu biliyoruz, 2023 yılında 830 milyar Türk lirasıydı. Merkez Bankası 818 milyar lira zarar etti, siz de açıklamanızda, sunuşunuzda “830 milyar lira.” dediniz. Bu daha ne kadar oldu, nereye kadar çıktı?
ERHAN USTA (Samsun) - KKM olmasaydı kâr edecekti, onu da eklemek lazım 830 milyar dolara.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Tabii.
Ondan önceki beş yılda ortalama 250 milyar lirayı topladığımız zaman, 250 milyar lira kâr eden Merkez Bankası 2023 yılında kur korumalı mevduat sistemi yüzünden 818 milyar lira zarar etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Türeli, buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Hâlbuki zarar etmemiş olsaydı -Merkez Bankasının en büyük hissedarı hazine- bu kârlar hazineye aktarılacaktı. Sonuç itibarıyla ihtiyat akçeleri konusu var, kurumlar vergisi verilecekti, böyle bir politika varken biz sonuçta bir zararla karşılaştık. Bu aslında 2023 bütçe açığı rakamlarının da söylendiği gibi 1 trilyon 375 milyar değil -bu rakamı bunun üzerine direkt olarak koyma ihtiyacımız var, koyduğumuz zaman- onun çok daha ötesinde olduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda şeffaflığı da engelleyen bir şey. Sayın Başkan, bu anlamda kur korumalı mevduat sisteminin 2024 yılında elinizdeki hangi rakamı vardır, varsa nedir? Şu ana kadar gerçekleşen yükümüz var mıdır, varsa ne kadardır? Bunları da burada sizden açıklamanızı bekliyoruz.
Özet olarak şunu söylemek lazım: Tabii, dediğim gibi, sonuçta Türkiye'nin iyi yönetilmesini, Türkiye ekonomisinin iyi gitmesini, ekonomide üretimin büyümesini, bölüşüm ilişkilerinin düzelmesini hepimiz isteriz, istiyoruz ama bunun için bunu sadece istemek yetmiyor, bunu yapabilmek için bunun arkasına o iddiaları ve politikaları koymak lazım. Fakat ben bakıyorum ki ne yazık ki orta vadeli programda böyle bir perspektif yok, tamamen enflasyon insin… Hatta özellikle bölüşüm alanında yaşanan bütün bu sıkıntılara “Enflasyon tek haneye insin, ondan sonra ücretlinin, emeklinin durumu iyileşir.” gibi bir yaklaşımı var Hükûmetin. Bunu da son derece yadırgadığımızı, çok yanlış bulduğumuzu belirtmek istiyorum ve Merkez Bankasının da burada, dediğim gibi, görevlerini araç bağımsızlığı içinde, kanunla kendisine verilmiş yetkilerle kullanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.