| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/597) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 16 .02.2016 |
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; ben de tabii... Bu özel istihdam bürolarının açılmasına, esnek çalışmaya sendikaların bu konuda karşı olduğunu biliyoruz. Özellikle, tabii, siz sadece işverenleri değil, işçileri de temsil ediyorsunuz doğal olarak. Bu anlamda, sendikaların desteklemediği, karşı çıktığı bir tasarının Bakanlığınız tarafından desteklenmesini doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Tabii, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sendikaların "Hayır." dediği bir şeye "Evet." demiyoruz, "Evet." dediği bir şeye de "Hayır." demiyoruz; onu belirtmek istiyorum öncelikle.
Arkadaşlarımız söylediler, geçtiğimiz yıllarda bu birkaç kez denenmiş ama Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmiş bir öneri. AKP, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu yasa tasarısıyla işçileri alınıp satılabilen birer köle hâline getirecek bir düzenleme getirmek istiyor. Aslında, dayıbaşılığın da biraz resmîleştirilmesi gibi bir anlam taşıyor. Bu düzenleme AKP'nin bugün aklına gelmiş yeni bir istek değil, daha önce denenen ancak şiddetle karşı çıkışlar sonucunda geri çekilen bir düzenleme. 2009'da Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdiği ancak yoğun itirazlar üzerine dönemin Cumhurbaşkanı tarafından işçilerin emeğinin istismarına ve insan onuruna yakışmayan durumların doğmasına, olumsuz uygulamalara ve çalışma barışının bozulmasına yol açabileceği gerekçesiyle veto edilmişti. 24'üncü Dönemde tekrar denenen tasarı, tepkiler üzerine son anda geri çekilmişti. Şimdi, yeniden, "güvenceli esneklik" adı altında sunulan tasarı neoliberal program ekseninde Türkiye'de pazarlanmak isteniyor. Daha önce yürürlüğe girdiği ülkelerde "güvenceli" tabiri sözde kalırken "esneklik" tabiri olabildiğince genişledi. AKP, işçileri köleleştirerek tüm güvencelerini yok edecek sistemle birçok kazanılmış hakkı da ortadan kaldıracak. Geçici işçilik yasalaştığı takdirde özel istihdam büroları geçici iş arayan şirketlere işçi kiralayacak. İşsizler önce bu özel istihdam bürolarına başvuracak ve bir iş sözleşmesi imzalayacak. Bu sözleşmeyle büro ile işçi arasında işçi-işveren ilişkisi kurulmuş olacak. Bürolara başvuran şirketler ihtiyaç duydukları süre zarfı içinde işçi kiralayabilecekler. İşçilerin işvereni, kiralayan değil, özel istihdam büroları olacak. Bir yandan da işçinin hesap vereceği iki patronu olacak. İşçi kiralayan büro, işçinin emeği üzerinden komisyon alıp kâr ederken işçiyi büro üzerinden kiralık çalıştıran şirketin ise işçinin haklarına ilişkin fazlaca bir sorumluluğu olmayacak. Dolayısıyla, işçi her açıdan sıkıntılı bir durumda kalacak. Veriler, günümüzde dünya çapında 50 milyon işçinin benzer bürolar üzerinden çalıştığını gösteriyor. Bu işçilerin ancak üçte 1'ine yakın bir oranının tam zamanlı bir işte çalıştıkları görülüyor. Özel istihdam bürolarının yarattığı sonuç, düşük ücretle güvencesizlik ve işçiler açısından örgütsüzlük olarak beliriyor.
Kiralık işçilik fazlasıyla istismara açık bir sistem. Birçok ülkede aynı iş yerinde çalışan işçiler düzenli, taşeron firma çalışanları ve kiralık işçi olarak kategorize edildiğinde en düşük ücreti alan kategori hemen her zaman özel istihdam bürolarının işçileri oluyor. Ki Türkiye'de maalesef birçok alanda hâlâ devlet ve özel sektörde fazlasıyla çeşitli işçi var; taşeron, 4/C, 4/A, 4/B, birçok alanda yani akla gelmeyecek işçiler çalıştırılıyor.
Bu kayıt dışının da ne kadarı kayıt altına alınacak, o da tartışmalı bir konu. Özel istihdam büroları işçi komisyonculuğu yapacak yani amele pazarında resmen hem dayıbaşılık hem de simsarlık yapacak. Bu, kabul edilecek bir şey değil. "İşçi güvencesi", "iş yeri" kavramları ortadan kalkacak. Bürolar, daha fazla kâr etme amacıyla işçileri sağlıksız koşullarda çalışmaya zorlayacak ve iş gücü azalacak.
Bu konudaki özelleştirmelerin tamamına baktığımız zaman bunu görmemiz mümkün. Devletin kontrolünden çıkan işlerde, hem özelleştirmede hem diğer alanlarda bu konunun tamamen kâra odaklı olduğunu görüyoruz ve maalesef de devletin bunu kontrol etmesi, işçinin yanında olması da mümkün olmuyor. Bunu geçmiş uygulamalarda birçok kez gördük.
Türkiye'de işçilerin, tazminatları, yasal izinleri, hastalık durumunda çalışmama gibi 1900'lerin ortalarından itibaren elde ettiği en temel işçi hakları dahi fiilen ortadan kalkacak. İşçiler ne kadar ve kaç gün çalıştıysa o kadar ücret alabilecek. İşçilerin sendikal örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakları da fiilen kullanılamaz duruma gelecek. Geçici işçilerin başka bir iş kolunda çalışacakları ve sendikaya üye olurken geçirilen bürokratik aşamalar süresi varsayıldığında bu kişilerin belirli bir iş kolundan sendikaya üye olmaları mümkün olmayacak. Sendikalı olmak tam bir yalandır, kandırmacadır; onu da söylemek istiyoruz.
Tasarıya göre "Geçici işçi çalıştıran işveren, belirtilen sürenin sonunda aynı iş için altı ay geçmedikçe yerine geçici işçi çalıştıramaz." İşverenin geçici işçiyi devamlı hâle getirmesine engel olmak için tasarıya eklenen bu cümle bu ihtimali ortadan kaldırmıyor. İşveren belli sürelerde başka kişilerle değişik işler şeklinde işçi kiralayabilir, lakin bu işçilere devamlı olarak aynı işi yaptırarak yasanın arkasında dolaşabilir. Tasarı, bu istismarları engellemiyor ve işverenin belli işler için sürekli geçici işçi çalıştırabilmesinin önü açılıyor.
İşçilere daha az ödenmesi için çalışma saati eksik gösterilecek. İşçi emeğinin sömürülmesi yaygınlaşacak. İşçiler köle gibi çalıştırılarak insan onuru ayaklar altına alacak. Buna rağmen sözleşme yapmayan, işçilere sözleşmenin altında ücret ödeyen, kayıt dışı işçi çalıştıran, ayrımcılık yapan özel istihdam bürolarının yetkileri hemen iptal edilmeyecek; iki yıl içinde 3 kez bu ihlali yapmaları şartı aranacak. İşçileri ve devleti dolandırmaya çalışan bürolar cezalandırılmak yerine ödüllendirilecek.
CHP'nin emekçilerin sömürülmesine, köleleştirilmesine, sendikasızlaştırılmasına, işten çıkarılmalarının kolaylaşmasına ve emekçilerin kazanılmış haklarının ortadan kaldırılmasına karşı olduğunu belirtmek istiyoruz.
Ayrıca, sadece bu alanda değil, birçok alanda, hem komisyonlarda hem Meclis çalışmalarında, sadece Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilmiş milletvekillerinin görüşleriyle karar almamak gerekiyor. En doğal ve sözlerinin en dinlenilmesi gerekenler, dikkate alınması gerekenler, konunun muhataplarıdır. Bu konunun en önemli muhatapları da sendikalardır. Bu konuda sendikaların mutlaka görüşlerinin dikkate alınması gerekiyor. Türkiye'de belki demokrasinin, işçi emeğinin işletilmediği, eksik demokrasi varsaydığımız alanlar bu alanlardır. Maalesef, sadece parmak sayısına bakarak kararlar alınmasını doğru bulmuyoruz. Mutlaka, tekrar ediyorum, ilgili sendikaların görüşleri alınmalıdır.
Bu konuda talebimizi bir kez daha iletiyoruz. Sayın Atıcı'nın dediği gibi alt komisyonda bu konunun tartışılmasını savunuyoruz. Tekrar bu karardan geri dönmemek için bir kez daha alt komisyonda tartışarak yine sendikaların, ilgili kuruluşların görüşlerinin alınmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.