KOMİSYON KONUŞMASI

İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Sayın Başkan, Kıymetli Millî Eğitim Komisyonumuzun kıymetli üyeleri, milletvekili arkadaşlarım; öncelikle beni bu göreve layık gördüğünüz için hepinize minnettarım, en içten teşekkürlerimi sunuyorum.

Aslında, tabii, biz hepimiz bir yönüyle eğitimciyiz ve annemizden doğduk, yaşadık, yaş aldık, belli yaşa geldik ve bu camianın içinde öğretmen olarak, eğitici olarak, yönetici olarak, hoca olarak ve şimdi de karar verici olarak bulunuyoruz. Ben şöyle hayal etmiştim: Gerçekten siyaset yaparken hocalığı bırakmak, bir başka işi yapmak beni korkutmuştu ilk başta, hâlâ da korkmuyor değilim, korkuyoruz çünkü biz gerçekten hocayız yani bir şey vermek zorundayız. Bu topluma, bu insanlara bize güvenenlere, Türkiye'de vatandaş olanlara bir şeyler vermek zorundayız ve bu da bizim aslında hem içten gelen duygumuz hem de bir de vazifemiz yani mesleğimiz. O yüzden içinden gelince bütün inceliklerini, eksikliklerini, fazlasını görebiliyoruz; aslında hepimiz bunları yaşıyoruz ve görüyoruz, yaşarken görüyoruz, o yüzden şanslıyız ama bir şeyler de yapmak zorundayız.

Sevgili Bakanım bir dönem önce Bakanlık yaptı, çok şey değiştirdi aslında. Neyi değiştirdi benim gönlümde? Meslek anlayışını değiştirdi yani mesleğe bakışın ne kadar kıymetli olduğunu değiştirdi; bu önemliydi, bir aşamaydı.

Şimdi bunun üzerine, nasıl bunu ileriye getiririz ve bu zamana kadar plansız, programsız olabilen... Bunu eleştiri için söylemiyorum, bir gerçek olarak söylüyorum. Yani bizim büyük bir datamız yok aslında, hem YÖK'te veya ortada büyük bir data yani yapay zekâyla bizim çocuklarımızın ne olacağına dair bir datamız olması lazım. Bu data henüz oluşmadığı için -ki yakında oluşur inşallah, onu da bekliyoruz- bizim bu oranı ne kadar yükseltmemiz gerektiğini de burada planlamamız lazım. Yani bizim çocuklarımızın kabaca yüzde 20'si veya yüzde 10'u yönetici ve planlayıcı, yüzde 90'ının da elinin iş tutması gerekiyor; bu kaçınılmaz yani her insana gerekiyor da bu. Hadi özel yetenek... İnsanlar zekâsıyla bunu aşabilir ama yüzde 90'ının bu birikimi ve bu yeteneği kazanması lazım, bunu nerede kazanacak? İşte, millî eğitim sisteminin içinde kazanacak; belki, birinci vazifemiz bu. O yüzden Sayın Başkanım ve sayın üyeler; en azından bunu söylememe imkân verdiğiniz için hepinize minnettarım ve teşekkür ediyorum.

İkincisi, bir devlette devlet olma şuuru -modern devletler için söylüyorum- Avrupa'da Fransa'yla, İngiltere'yle, Almanya'yla başlayan modern devlet anlayışında devlet olma, ortak kullanılan fasih veya edebî literatür diliyle ilgilidir. Türkiye'de hâlâ YÖK'te, biliyor musunuz; sizin bir bilim diliniz yok; bu da bizim vazifemiz. Cumhurbaşkanlığı Strateji Belgesi'nde geçen yıl ilk defa bir metin olarak geçti -teşekkür ediyorum Cumhurbaşkanlığındaki arkadaşlarımıza- ama bunun uygulaması yok Türkiye'de. Şu an hepimiz akademi dünyasından geliyoruz, bilimsel literatürümüzü yani ürettiğimiz her şeyi başkasının diliyle yazıyoruz; böyle bir devletin geleceğinde bilimsel bir gerçeklik olmaz.

İkincisi, millî eğitim sisteminde çocukların evrensel dünyaya uyumu en önemli özellik, bunun için dil öğretimi gerekli. Bakın, bizim karıştırdığımız şey dil... İster hangi dil olursa olsun, o değişebilir; bugün İngilizce, yarın Fransızca, yarın Almanca, yarın Çince, Rusça kıymetli olabilir. Bu dilleri öğretmekte problem yok ama insanlarınızı, kendi ülkenizdeki insanları başkasının diliyle eğitirseniz geleceğinizi onların eline verirsiniz. Türkiye'nin en büyük problemlerinden bir tanesi budur. İşte, Millî Eğitim Komisyonunun da aslında dikkat etmesi gereken... Neden biliyor musunuz? Dilde, mesela bizim dilimizde böyle... Şimdi eskiyi bilen insanlar, mesela, bizim dönemden önce "Osmanlı Türkçesi" diye bir dilimiz vardı bizim, için de Farsça, Arapça... Evrensel bir nitelikti aslında yani İslam'ın, Müslüman olduktan sonra Arap Yarımadası'nın, Fars yarımadasının, Orta Asya'nın ve Kafkaslar'ın ve Balkanlar'ın ortak bir bilim diliydi, Türkçe de oradan geliyor. O yüzden aslında büyük bir alana hitap ediyor ama siz bunu kullanmazsanız yavaş yavaş kendi alanınıza çekersiniz ve o anlaşmayı da yani ortak anlaşabileceğiniz, sizin devletinizi oluşturan vatandaşlık kimliğine bağlı insanlarla da iletişimi koparırsınız; bu da çok önemli. O yüzden ben gerçekten hani bilimsel olarak söylüyorum bunu. Bir insanın bir bütün olabilmesi için, dünyaya uyumlu olabilmesi için bir kere kendisi olması lazım; kendi kültüründen, örfünden ve ortak yaşama biçiminden beslenmesi lazım. Bu beslenme kaynağı, işte, bu Millî Komisyonun işi, Millî Eğitim Komisyonunun işi. Bu Komisyon bu kaynaklara... Yani YÖK Başkanı atarsınız, onun vazifesi o değil ki YÖK'ü idare etmek. Millî Eğitim Bakanını atarsınız, onun işi o değil ki, siz ona uygun ortamı oluşturacak projeksiyonu ve planı ortaya bu komisyonlarda koymak zorundasınız. O yüzden çok uzatmak istemiyorum, ben çok doluyumdur yani çok da yazarım bu konuyu.

BAŞKAN MAHMUT ÖZER - Çok çok dolu olun Hocam.

İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yok yani duygusal anlamda hani insanın iyi yetişmesi ve dünyaya uyumlu olması; bizim işimiz bu yani. Bunu yapamadığınız sürece gelecekten de çok fazla iyimser olmanın bir anlamı yoktur benim gözümde.

O yüzden hepinize en içten teşekkürlerimi sunuyorum, çok teşekkür ediyorum bana verdiğiniz güven için de. Bunu da hep beraber -bizim hiçbir anlamımız yok tek tek- hep beraber bu milletimiz, devletimiz, vatandaşlarımız ve dünya için, sadece kendimiz için iyi insanlar yetiştirmede bir faydamız olursa biz kendimizi şanslı addederiz.

Tekrar hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.