KOMİSYON KONUŞMASI

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sözlerime başlamadan önce dokuz yıl önce aydınlatılamayan değil, aydınlatılmayan bir cinayetle katlettikleri Diyarbakır Baro Başkanımız Tahir Elçi'yi rahmetle ve özlemle anmak istiyorum.

Evet, gündem Adalet Bakanlığının bütçesi, bu benim 6'ncı bütçem, artık kendimi tekerlekteki bir "hamster" gibi hissediyorum; siz de vekillik yaptınız, siz de öyle hissediyorsunuz ve bence Bakanken de öyle hissediyorsunuz. Rejim tarafından Anayasa'sı fiilen askıya alınmış bir ülke Meclisinde utanmadan adalet konuşuyoruz.

Sunumunuzun ilk giriş bölümünde "Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru getirdik. İnsan hakkı ihlallerinde etkin bir yol açtık." deyip sonra Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan Akın Gürlek'i önce yardımcısı, sonra İstanbul'a Başsavcı atayan bir Bakanla adalet konuşuyoruz.

Anayasa Mahkemesinin iki temel görevi var: Biri norm denetimi, biri bireysel başvuru. İptal edilen sözde yasa maddelerini dalga geçer gibi evirip çevirip getirdiğiniz bir Mecliste biz oturduk adalet konuşuyoruz.

3 ihlal kararına rağmen vekilliğini düşürdüğünüz Can Atalay şu an Silivri'de siyasi bir esir olarak tutulurken siz bunu sunuma yazmaya gerçekten hiç utanmıyor musunuz? Sadece size değil, bütün bürokratlara soruyorum: 1 değil, 2 değil, 3 adet Anayasa Mahkemesi kararı var, seçilmiş bir milletvekili şu an Silivri'de esir, siz burada oturmuşsunuz bana "Anayasa Mahkemesine etkin başvuru yolu açtık." diye masal anlatıyorsunuz.

Bir de şunu söyleyeceğim: Yatıp kalkıp yeni anayasa duasına çıkıyorsunuz. Bunu sadece size söylemeyeceğim, Mecliste temsil edilen tüm siyasi partilere söylüyorum: Anayasa'yı fiilen askıya almış bir rejimle oturup yeni anayasa tartışmak siyaset değil, benim gözümde vatana ihanettir.

Anayasa Mahkemesini geçtik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gelelim. Kararlarını uygulamamakla övünüp sonra da yaptığınız hukuk katliamlarının bedelini vergilerimizle ödemeye kalktığınız bir bütçede biz adalet konuşuyoruz. Arkanızdadır muhtemelen İnsan Hakları Daire Başkanı, 355 milyon TL bütçesi var. Biz bununla ne yapacağız Sayın Tunç? Sizin hukuka aykırılıklarınızı tespit eden AİHM'in tazminatlarını ödeyeceğiz. Niye biz bunu vergilerimizden ödüyoruz? Çocuklara bir öğün yemek veremezken saray rejiminin suçlarını finanse etmek için vergilerimizden 355 milyon TL ayırıyoruz.

Evet, bilinçli adımlarla "infaz düzenlemesi" adı altında ne kadar kadın düşmanı varsa sokağa saldığınız, sonra da çıkıp "Cezasızlık algısı yaratıyorlar." diye sızlandığınız bir ortamda adalet konuşuyoruz. Eşini ölümle tehdit eden erkeğin yatarı yok bu ülkede, yaralayan bir erkeğin yatarı yok bu ülkede, ısrarlı takipte bulunan bir erkeğin yatarı yok, cinsel tacizde bulunan bir erkeğin yatarı yok. Peki, sonuç ne oluyor? 19 yaşında 26 sabıkası olan biri İstanbul'un göbeğinde bir kadın polisi katledebiliyor. Eylülde mesela İzmir'de 34 kadın öldürülmüş, öldürenlerin 31'inin evvelden sabıkası var. Ya, daha evvel evli olduğu 2 kadını öldürdüğü için cezaevinde olan ve pandemiyle salıverdiğiniz bir erkek çıkıp 3'üncü kadın cinayetini işliyor. Siz burada bize "Kadına yönelik şiddetle sıfır tolerans." falan diye masal anlatmaya devam ediyorsunuz.

Adaletin nadiren tesis edildiği örneklere de gelmek istiyorum. Artık tek bir ihtimal var, sosyal medyada o ya da bu şekilde gündem olabilmek. Hani böyle, bağımsız ve aşırı tarafsız bir yargımız var ya, mesela Beyoğlu'nda sokak ortasında 2 cani bir kadına tecavüz girişiminde bulunuyor, gözaltına bile alınmadan serbest bırakılıyor, sosyal medyada ses çıkınca bir anda tutuklanabiliyorlar. Ya da gencecik bir kadın teğmen eğer bağlılığı saraya değil, bu ülkenin kurucu liderineyse tecavüzle tehdit edilebiliyor. Ne oluyor? "İfade özgürlüğü" diye karar alınıyor, sosyal medyada laf olunca Adalet Bakanlığı devreye giriyor, soruşturma bir anda açılıveriyor. Ne kadar bağımsız ve ne kadar da tarafsız bir yargımız var.

Böyle utanç verici bir ortamda biz şu anda adalet arıyoruz, her Allah'ın günü adliyelerinde skandal haberler patlayan bir ortamda adalet arıyoruz. Hakkında on yıllardır süren davalar olan insanlar belediye başkanı seçilince bir anda aa, bir günde kararları çıkıp yerlerine kayyum atanıyor; biz bu ortamda adalet konuşuyoruz.

Son olarak şunu söyleyeceğim: Niye böyle oluyor, biliyor musunuz, 65 yaşına gelen hâkim ve savcılar bu ülkede yaş haddinden zorunlu olarak emekli oluyor değil mi sevgili arkadaşlar, 65'tir bunun şeyi; ya da 70 yaşında bir yurttaş kendine ait bir evi satmak istese ne yapıyor, akli melekeleri yerinde mi diye gidip heyetten rapor alması gerekiyor. Ama biz 70 yaşındaki Erdoğan'ın, 76 yaşındaki Bahçeli'nin desteğiyle tek imzayla kendisine değil, bu halka ait ormanları, nehirleri, madenleri, fabrikaları satıp savabildiği bir rejimde hukuk konuşuyoruz. Yani sunumunuza bir hadisle başladınız, demişsiniz ki: "Bir saat adaletle hükmetmek bir sene ibadetten hayırlıdır."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Ben buradan üzülerek söylüyorum, yüz doksan bin yıl ibadet etseniz bu günahlardan arınamayacaksınız.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce bir şey söyledim, çok uğultu oluyor; konuşma bitince mesela uğultu da kesiliyor, konuşma başlıyor, uğultu bir daha başlıyor. Böyle enteresan bir korelasyon var işimizde.

SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) - Hiçbir işe yaramadığını herkes biliyor Başkan; siz de biliyorsunuz, Bakan da biliyor, vekiller de biliyor.