KOMİSYON KONUŞMASI

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Bakanlığımızın değerli bürokratları ve kıymetli basın; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda 2023 yılı kesin hesabı ve Sayıştay raporları ile 2025 yılı bütçesiyle ilgili görüşmeleri gerçekleştiriyoruz. Öncelikle, bütçemizin hayırlı ve adalet üzerine bir işleyişe vesile olmasını temenni ediyorum.

Bugün hazırladığım konuşma metni yerine, 2019 yılının Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde yapmış olduğum konuşmayı paylaşacağım. Sözlerimin hemen başında, bir bakanlık bütçesi görüşülürken verilen bütçenin yeterliliğinin, kullanılacağı alanlardaki eksiklikleri giderip gidermeyeceğinin değerlendirilmesi yanında, kesin hesabın görüşüldüğü yıla ait harcamaların da bütçe yapma hakkı verilmiş, denetleme yapması istenilmiş olan Meclis adına Komisyonumuz tarafından bu harcamaların usulüne uygun yapılıp yapılmadığı da incelenmektedir. Bu denetlemelerde, rakamsal uygunlukların yanında, aynı zamanda Bakanlık politikalarının, faaliyetlerinin hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile insan haklarını esas olarak adalet hizmetlerinin adil, hızlı ve etkili bir şekilde sunulmasını sağlayacak bir çalışma yapılıp yapılmadığı ve bu politikaların uygulamadaki başarısı da değerlendirilecektir; bu, normaldir.

Ülkemizin ve dünyanın içinden geçmekte olduğu günümüz şartlarının karmaşık, girift ve bazen hemen hemen herkesin, her kesimin dillendirdiği şekliyle "Zor zamanlardan geçiyoruz." kavramı hiç bu kadar yerli yerine oturmamıştı. Aslolan, hayatın her safhasında, her anında bir adalet duygusu taşımanın önemini vurgulayıp dururuz. İşte, bugün burada biz bu adalet duygusunun ihyası, pekiştirilmesi, bu duyguyu adaletin, mülkün, hukukun temeline oturtabilirsek, yerleştirebilirsek amacımıza uygun bir söz söylemiş, bir değerlendirme yapmışız demektir. Dünyanın hiçbir ülkesi, bugün bizim karşı karşıya olduğumuz çok sayıda ve ipleri dünyanın en güçlü ellerinde tutulan terör örgütleriyle mücadele ediyor değildir. Sınırlarımızda yaşanan hareketlilik anlaşılmaz değildir diyoruz ama 21'inci yüzyılda insanlıktan beklenenin bu olmadığını da biliyoruz. Sağa sola çekmeden, ülkemiz hukuk yapısının dünden bugüne inişli çıkışlı bir seyrüsefer hâlinde olduğunu biliyoruz. 15 Temmuz darbe girişimi bütün bu Anayasa ve yasalara rağmen, diğer darbe girişimlerinin farklı bir yanı olmasıyla beraber temelinde ve tercihinde insanımızın hür iradesine ipotek koyma, rehin alma girişiminin ta kendisiydi. Karşılık olarak çok şey söylenebilir. İktidarın tedbir almadığını ve darbenin buradan beslendiğini söylemenin yanında "Darbe öncesi alınan tedbirlerin darbenin bastırılmasında ciddi bir yardımı dokunmuştur." ifadesi hep gündem olmaya devam edecektir ama tarih bunun açık şahidi olarak önümüze çıkacaktır. Geleneksel bir darbe klasiği silsilesiyle bir arada yaşayan bir ülkenin fertleriyiz. İster klasik ister modern, postmodern isterse sanal ortamda neşet eden bir darbe dinamiği olsun veya bunlar da başarılı olmayacaksa "Başka yollar da mübahtır." tarzında ortaya çıkan 15 Temmuz kanlı darbe girişimi olsun, insanın, yaşamın, anlayışların ve kavramların hatta hiç etkilenmemesi gereken hukukun da bunlara bağlı olarak etkilendiği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. İşte, biz bugün burada bu etkilenmelerin getirisini götürüsünü tartışacağız. Daha iyiyi, doğruyu nasıl yakalayabileceğimizi de anlayabilirsek, anlatabilirsek başarılı olacağımıza inanıyorum.

Sayın Bakanın sunumu buna bir yol açma çalışması olarak değerlendirilebilir. Rakamlar, ihtiyaçlar, yatırımlar, kaliteli insan gücü, mekânsal büyüklük, mekanizmanın işleyişindeki temel sorunlar, altyapı, hayata atıldığımız gün varlığı, iyilik ve kötülük, suç ve ceza eylemlerinde aranan bir temel ölçü olarak adalet aslında bu işleyiş adına toplu bir yardımlaşmadır ama tersinden alırsak, adaleti tesis edememişsek, adalet duygusunu kaybetmişsek cümlenin içindeki bu bahsedilen vagonların hiçbir anlam ifade etmediğini anlamak için çok uzaklara gitmeye gerek kalmaz. Tarih bunun da örnekleriyle önümüzdedir. Hukuk "hak" kelimesinden türer; birey, toplum ve devlet üçgeninde bu kavramların birbiriyle olan ilişkilerini düzenlediği gibi, aynı zamanda kendisinin bağımsızlık alanını da çizmiş olur. Burada esas olan insan unsurudur. Çizginin bu perspektifte değer taşımasını temin, buna uygun yasalar yoluyla icra ederek gerçekleştirmek veya gerçekleştirmek zorunda olduğu bilincini hedef olarak görmesine bağlıdır. Bugünden yarına tevarüs ettireceğimiz hak, hukuk, adalet, duygu, düşünce ve pratiğimizi ne kadim medeniyetin bize bıraktığı mirastan ne de bugün evrensel insan hakları çerçevesinden kopartarak yapabiliriz. Burada çok sayıda birçok konuda istatistik gündeme gelebilir. Bu istatistiklerin olumsuz değerlendirmesi yapılarak yanlış işleyen bir adalet mekanizmasından da bahsedebiliriz ama benim aradığım, benim söylemek istediğim neyi iyi yapma başarısını göstereceğimize odaklanmamız gerektiğidir. Konuşulanlardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki dün var olan bazı sıkıntı, problem ve şikâyetlerin tüm gayretlere rağmen bugün de devam ediyor olduğudur. Bu da buradan yola çıkarak ve özellikle uygulamada köklü bir hukuk değişikliğinin önemini, reforma ihtiyacımız olduğunu ifade etmemiz gerektiğini de hatırlatmak zorunluluğudur. "Kenarı Dicle'de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de adliilahi sorar Ömer'den onu." Hazreti Ömer'in bu veciz ifadesi çağları aşarak bugünümüze ışık tutan bir anlayışı, bir felsefenin uygulamasını hedef olarak önümüze koyar.

Değerli Bakanım, kimliğiniz, kişiliğiniz ve bugün üstlendiğiniz makam çok net ifadeyle, işte, bu ifadenin hayata geçirilmesini teminle sorumlu icranın başı olmanız dolayısıyla gelip sizin omzunuzda oturuyor. Farklı düşünmediğinize inancım tamdır. Esas olan, hepimizin taşıması gereken bu felsefenin sizin kadrolarınızda aynıyla karşılık bulmasıdır. Hangi zaman diliminde olursa olsun aynen geçerli olmakla beraber, bugünün kaotik, girift bir örgütün yapılanmasını çökertme, kökü belli kollarının sarmaşık gibi nereleri sardığı tam çözülmemiş, bukalemun, takiye kafa yapısına karşı verilen mücadeleyi, hukuk sınırları içerisinde kalmak kaydıyla sonuna kadar desteklemek mecburiyetinde olduğumuzu bilmek durumundayız. Her ne olursa olsun, filozofun dediği gibi "Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun." Dünya elbette cennet değil. Tek bir suçlunun dışarıda olmasına, tek bir suçsuzun içeride olmasına ne siz ne biz ne de kâinat vicdanı razı olamaz, olmaz, olmamalıdır. İşte, makamınız, icranın başı olması dolayısıyla bu hassasiyeti, bu teraziyi ve dengeyi korumak, kollamak ve temin etmekle mükellef olduğunu size hatırlatıp duracak bir makamdır ve varsa yapılan, yapılabilecek yanlışların önüne geçmek, sizin yol haritanızın başlangıç adımı olacaktır diye inanıyorum.

Herkesin bildiği, söylediği ve inandığı özlü kavramlar vardır. Bazen bir cümle bir kitabın özü gibidir. Hukukun temellendirilebileceği "Beraatizimmet esastır." düsturu ve kuralı, "Geciken adalet, adalet değildir." karinesi gibi alanların üzerine oturtulmuş, buna herkesin inandığı, aksinin olmadığına dair genel bir kabulün olduğu bir normlar dünyası inşa etmek için tüm çalışmalarınızı önemsiyor; meccanen yapılması gereken her ne varsa yapacağınıza da ayrıca inanıyorum ve bu anlamda bir vatandaş olarak, bir insan olarak bir mecburiyeti dile getirmiş olmayı önemsiyorum: Ben bir hâkim, savcı, avukat değilim; bir hukuki sapmada bu üçlüye ve onların eline verdiğiniz, vereceğiniz hukuk kitabına ve vicdanlarına havale edileceğimizi biliyor ve kabul ediyoruz. O zaman, işte o zaman kitap, vicdan ve logodaki terazi belirleyici olacak diye ümit ederiz. İşte, beklenti, kitaptaki metinler, karar vericiler insan desin diyebilsin.

Kuvvetler ayrılığının sonuna kadar işlediği, Bernard Shaw'ın deyimiyle, en yüksek mahkeme en yoksul kişinin girişimiyle harekete geçemiyorsa adalet bir komediye dönüşür ancak en fazla da bu ayrılığı kullanacak, kullanması gereken alanın hukuk olduğunu bilmek durumundayız.

Cezaların caydırıcılığının önemi yanında toplumun eğitim sürecinin suçlar üzerindeki azaltıcı baskısı inkâr edilemez. Hapishanelerin çokluğu bir çözüm değildir mutlaka, bunu hepimiz biliyoruz ve hapishanelerin bir sonuç olmadığını bilmek durumundayız. İşte, Bakanlığın faaliyetleri arasında belki de önemsenecek faaliyet konularından biri de budur ve bu husustaki açıklamalarınızı son derece önemli buluyoruz.

Hak ve özgürlükleri koruyan, adil, güven veren, erişilebilir ve etkin bir adalet sistemi vizyonu bu bakış açısını bu bakış açınızı ifade ediyor kanaatindeyim. Konfüçyüs "Bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. Bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır." derken aslında özgürlüğün sınırlarının ne kadar önemli olduğunu da vurgulamış olmaktadır. Onun için, Mevlâna'nın tanımıyla "Adalet ağaçları sulamak, zulüm ise dikenleri sulamaktır." denilmiş olması nereye, nasıl, niçin yatırım yapmamız gerektiğini de anlatmış olur. İnsanın, insanlığın neşvünema olması için adalet. "Kanunlar örümcek ağları gibidir; zayıflar ağa yakalanır, güçlüler ise ağı delip geçer." Balzac bunu derken bir dünya hakikatini de dile getirmiş oluyordu.

Baştan beri ifade ettiğimiz gibi, "herkes için, herkes adına bir kanun" anlayışı ve ruhuna her geçen gün daha çok ihtiyacımız var. Bu alanda zalimin, katilin, hainin, adi bir suçlunun kendisi mikyas olmayıp suçu yargılamayı pratiğimize yerleştirebilirsek, hiçbir kimsenin kimseden üstün olmadığı ısrarla vurgulanan bir inanç dünyası gönüllüleriyiz. Üstünlüğün sadece Allah katında bir makam olduğunu ve bunun da belirleyiciliğinin sadece onun katında olduğuna inanmışız. Öyleyse, makam, mansıp, dil, renk ne ola ki?

İşte, buradan yola çıkarak diyeceğimiz şu: Kardeşliğimizi, kardeşlik hukukumuzu sağlayacak bir hukuk düzenini tesis etmek için gösterdiğiniz, göstereceğiniz gayrete teşekkür ediyorum. "Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş." sözünün sizi kuşatacağına inanıyorum. Yukarıda bahsedilen anlayış, düşünce ve ruh dünyasına yapacağınız katkılar dolayısıyla bir hoş sada bırakacağınıza inanıyorum.

Bugün burada adalet adına, hukuk adına her ne söylenmiş ve söylenecekse gönülden inanıyorum ki, yarına ümitle bakmayı arzulayan değerlendirmelerin bir yansıması, tezahürüdür. Eleştirilerin, tebriklerin ve takdirlerin kendi içinde bir kıymeti ve onlardan alınacak ders ve ibretler vardır. İnsan, bu ibret ve ders alma niyet ve kabiliyeti kadar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Evet, bir dakika ek süre veriyorum.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - ...önceki yaşamında yaşadığı sıkıntıları ve badireleri yaşamamayı başarır veya riski azaltır, minimize etmeyi başarır. Geniş düşünebilen, dinleyen, dinleyebilen bir çağa ihtiyacımız var. Karşımızdakini dinlemeden konuşmaya başlayan bir toplumun fertlerinin hukuk ortak paydasında yaşamakta bile sıkıntılar olmaya devam edecektir. "Herkes için ama her zaman hukuk ve adalet" kavramı derken bunu kastediyoruz. Dünü unutmadan, bugün hata etmeden, yarını umutla ve utanmadan yaşayacağımız günleri hazırlayabilmeliyiz.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Çakır, selamlayalım, bir dakika ek süre verdim.

SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Allah adaleti, adaletli olmayı emrederken bir kâinat dengesini yerli yerinde görmeyi istediğini de belirtmiş oluyor. Peygamber'imizin şu tatlı uyarısı bize değil midir? "Adalet güzeldir fakat emretme yetkisi devlet büyüklerinde olanlarda daha güzeldir." Gandhi'nin deyimiyle, eğer adaletsizliği adaletle yıkmayı başarabilirsek kendimizi yol almış sayabiliriz. Hazreti Ali'nin "Adalet halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir." ifadesi toplumsal kuşatıcılığın...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)