Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
Konu | : | İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı ve Sivas Milletvekili Hakan Aksu ile 79 Milletvekilinin Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2717) |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 28 .11.2024 |
KAYIHAN PALA (Bursa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bugün konuşmaya başlayacağımız Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin genel gerekçesinde az önce Sayın Vekilimizin de dile getirdiği gibi şöyle bir açıklama var, deniyor ki: "Çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatı bakımından ortaya çıkan ihtiyaçların karşılanması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hizmet birimleri ile ilgili kuruluşlarının hizmet sunumu kalitesinin arttırılması amacıyla bazı kanunlarda değişiklik yapılması öngörülmektedir." Evet, bu ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin bazı düzenlemeler var. Sosyal Sigortalar Kanunu'nun -506 sayılıdan söz ediyorum- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, İşsizlik Sigortası Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Aile Hekimliği Kanunu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda bazı değişiklikler öneriliyor. Ancak ben, bu değişikliklere geçmeden önce, aslında çalışma yaşamıyla ilgili, emekçilerin sorunlarıyla ilgili ve sağlık alanındaki bazı sorunlarla ilgili karşılanmayan ihtiyaçlara da vurgu yapmak isterim. Böyle bir kanun teklifi karşımıza geldiği zaman, muhalefet milletvekilleri olarak bizim de zaman zaman verdiğimiz kanun teklifleri de eğer değerlendirilecek olursa aslında toplumun, emekçilerin, çalışanların, sağlık çalışanlarının, hastaların temel ihtiyaçlarına dönük bazı düzenlemelerin yapılması da burada çok yerinde olurdu.
Sayın Başkan, birkaç noktayı vurgulamak isterim. Özellikle geçenlerde Çalışma Bakanlığının bütçesi konuşulurken Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile getirdiğimiz gibi, bakın, Çalışma Bakanlığının İŞKUR ile İş Gücü Uyum Programı diye bir programı var. Sayın Başkan, bu programda iki tane makro problem var, bunu dile getirdik, Sayın Bakana sorduk ama şu ana kadar yanıt vermedi. Bu programa göre istihdam edilenler asgari ücretin altında istihdam ediliyorlar ve sigortasız olarak çalıştırılıyorlar. Bunu yapan da bizzat Çalışma Bakanlığının kendisi. Bu kabul edilemez bir durum. Eğer biz çalışma hayatına ilişkin bir düzenleme yapacaksak hem Bakanlığın asgari ücretin altında istihdamını ortadan kaldıracak hem de bizzat Bakanlık tarafından sigortasız çalışmayı engelleyecek düzenlemeler de yapmalıyız.
Bir başka önemli sorun; şimdi, genel sağlık sigortasıyla ilgili bazı düzenlemeler var -o madde gelince ayrıntılı konuşuruz- ancak prim borcu olanlara ilişkin bir düzenlemeyi göremiyoruz. Ne demek istiyorum? Biliyorsunuz, genel sağlık sigortası kapsamı içerisinde kendileri prim ödemek zorunda olanlar var, ayrıca primleri devlet tarafından karşılananlar var, bir de kendisi prim ödemek zorunda olduğu hâlde prim borçlusu olanlar var. Şimdi, prim borçlularıyla ilgili, biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanı her yıl bir karar çıkarıyor ve prim borcu olsa dahi kamu sağlık kuruluşlarına başvuru engeli ortadan kaldırılıyor. Yani prim borçluları gidip devlet hastanelerinden ve kamu tıp fakültelerinden sağlık hizmeti alabiliyorlar. Ancak orada şöyle bir sorun var: Bu hizmeti aldıktan sonra kendilerine bir reçete yazıldığında prim borcu olanların reçeteleri karşılanmıyor. Ben somut bir örnek vereyim. Bu örneği hem Sağlık Bakanlığına gönderdim hem Çalışma Bakanlığına gönderdim. İkisinden de olumsuz yanıt aldım. Bakın, şöyle bir kişi var: İşte, prim borcu var, kendisi çok ilaca dirençli tüberküloz tanısı almış durumda, aynı zamanda da HIV pozitif. Çok ilaca dirençli tüberküloz konusunda bir problem yaşanmıyor ilaca erişim açısından çünkü verem savaş dispanserleri bunu karşılıyor ama HIV pozitif olduğu için ve AIDS'e yakalanmaması için sürekli kullanması gereken ilaçlar -ki bunların ömür boyu kullanılması gerekiyor ve pahalı ilaçlar- karşılanmadığı için hayati ölüm tehdidiyle karşı karşıya.
Şimdi, ben 3 kez soru önergesiyle, 1 kez Komisyonda Sayın Bakana sordum; ülkemizde genel sağlık sigortası prim ödeme yükümlüsü olduğu hâlde prim borcu olanların sayısı nedir? Çünkü 9,4 milyon kişiden söz ediliyor. Rakamı bilmiyoruz, burada yetkililer varken, Sayın Başkan, bu rakamın bize sunulmasını da isteyelim. Ve bizim aynen Sayın Cumhurbaşkanının yayınladığı kararda kamu sağlık kurumlarından yararlandırılmasının sağlandığı gibi, bu kişilerin ilaca erişimlerinin önündeki engelin kaldırılması için de bir uğraş vermemiz eğer sağlık temel insan hakkı olarak samimiyetle kabul ediliyorsa mutlaka gerekli.
Şimdi, başka önemli bir sorun: Yine, iki yıldır bunu Plan ve Bütçede de gündeme getiriyoruz, Genel Kurulda da gündeme getiriyoruz. Bakın, bazı sağlıkla ilgili ihtiyaçlar geri ödeme kapsamına henüz alınmadı. Birkaç örnek vereyim. Örneğin Tip 1 diyabetli çocukların sensörleri ve pompaları, nadir hastalıklarda kullanılan yetim ilaçlar, kanser hastalarının gereksinim duyduğu bazı ilaçlar, HPV aşısı, bunları çoğaltabiliriz. Dolayısıyla toplumun gerçekten ihtiyacı olan ve geri ödeme kapsamına alınması gereken bu sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin de bir düzenlemeyi bu kanun teklifinde ne yazık ki göremiyoruz.
Başka bir sorun, Sayın Başkan, bir de SGK tarafından yürütülen soruşturma dosyalarından edindiğimiz, aslında geri ödeme kapsamına alınmaması gerektiği hâlde geri alınma süreci içerisinde gerçekleştirilen usulsüz ve mevzuata aykırı işlemlerin önlenmesine ilişkin de bir düzenleme yok. Ben, burada iki tane SGK müfettiş raporundan somut örnek vereyim. Bir tanesi, uygun olmayan bir tıbbi malzeme SUT kodlarına eşleniyor SGK yöneticilerinin de katılımıyla ve bu eşlenme sonucunda SGK'ye on yıl boyunca fatura ediliyor ki Sayın Başkanım, siz o zamanlar, biliyorsunuz, Bakandınız ve bu soruşturmanın açılmasında öncülük ettiniz. Bu nedenle size bu toplumun bir teşekkür de etmesi gerekir. Bakın, hesaplanan bu on yıllık süreçteki bu uygun olmayan malzemenin SGK'ye faturasının bedeli 15 milyar TL. Bu benim hesabım değil, müfettiş raporlarının ortaya koyduğu bir şey.
Başka bir şey: Bir ilaç firmasına ait bir ilaç aslında geri ödeme kapsamına alınmaması gerekirken değişik gerekçelerle -yine soruşturma raporlarının sonuçlarına dayanarak söylüyorum- geri ödeme kapsamına alındığı için kurumun zararı 819 milyon TL. Dolayısıyla, biz, çalışma hayatına, SGK'ye, genel sağlık sigortasına ilişkin bir düzenleme yaparken aslında geri ödeme kapsamına alınması gerçekten gerekenler ile alınması gerekmeyenler konusunda daha denetleyici, daha izleyici bir yaklaşımı da gündeme getirmek zorundayız. En azından bu Komisyon bunu gündemine almalı. Bu kanun teklifinde yine bunu göremiyoruz.
Toplumun çalışma hayatına dair bazı beklentilerini karşılamakla ilgili de bazı düzenlemelere ihtiyaç var. Örneğin, biliyorsunuz, bugünlerde çok sık tartışılıyor, abartmıyorum, bize binlerce mesaj geliyor, muhtemelen sizlere de geliyordur; 2024 sonrası emekli olacakların aylıklarında yüzde 30'luk bir düşüş olması söz konusu. Mesela, bu kaybın önlenmesine ilişkin bir düzenlemeyi göremiyoruz.
En düşük emekli aylığının yaşanabilir bir aylık düzeyine getirilmesiyle ilgili bir düzenlemeyi göremiyoruz.
Emekli aylıklarındaki adaletsizliği giderecek bir düzenleme yok, intibak düzenlemesi yok.
Emeklilik yaşındaki adaletsizliği giderecek bir düzenleme göremiyoruz.
Aylık bağlama oranlarının yeniden düzenlenmesine ilişkin birkaç yıldır çok yoğun bir gündem var, ona ilişkin de burada bir düzenleme yok. BAĞ-KUR'luların yaşlılık aylığına esas prim gün sayılarının diğer sigortalılarla haklı olarak eşitlenme talepleri var, ona ilişkin bir düzenlemeyi de burada görmüyoruz.
Yine, biliyorsunuz, çalışanların, emekçilerin vergi yükünü çok ciddi artıran bir düzenleme var. Uzun zamandır hem sendikalar hem meslek örgütleri hem de yurttaşların, emekçilerin kendisi vergi yükünün azaltılmasına dönük bir düzenleme talebiyle karşımızdalar, onu da burada maalesef göremiyoruz.
6331'le ilgili de şunu söylemek isterim: İki yıldır Plan ve Bütçe Komisyonunda Çalışma Bakanlığı bütçesi konuşulurken Adalet ve Kalkınma Partisinin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri bir öneri getiriyorlar. Biz de bu öneriyi uzun zamandır destekliyoruz, ona ilişkin bir düzenleme de yok. Öneri şu: Bakın, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na göre bir iş yeri hekiminin ve bir iş güvenliği uzmanının kendi çalıştığı şirketin patronundan aylık aldığı müddetçe özerkliğinin sağlanması mümkün değil. Sanıyorum burada hepimiz anlaşıyoruz. Bu özerkliğin sağlanabilmesi için bir özerk kamu kurumu niteliğinde kurumun oluşturulması ve özlük haklarının o kurum aracılığıyla elde edilmesi, iş güvenliği uzmanına ve iş yeri hekimine mutlak bir özerklik sağlanması önemli bir ihtiyaç. 6331 sayılı Kanun'la ilgili düzenleme yapılırken bu ihtiyacın da karşılanabilmesine ilişkin bir düzenleme buraya gelmiş olsaydı çok yerinde olurdu. Bu düzenlemeyi de yapmak gerektiğine vurgu yapmak isterim.
Sayın Başkan, bizim tespitlerimize göre -her bir maddede bunları ayrıca konuşacağız- bu kanun teklifinin 9 maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırılık var. Bazı maddeleri Anayasa Mahkemesinin iptalleri sanki yerine getiriliyormuş gibi önümüze çıksa da -o kanunlar, maddeler söz konusu olduğunda ayrıntılarına gireceğiz- aslında benzer bir yapıyla karşımıza çıkıyor. Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, biz tekrar o iptali hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bu da Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayılması anlamına gelebilir ki bir yasama organı açısından doğru bir tutum değil.
Aynı zamanda, hatırlarsanız daha önceki kanun tekliflerinde de söylemiştik, burada etki analizlerini de görmüyoruz. Oysa karşımıza özellikle mali hükümler içeren kanun teklifleri geldiğinde bunun kamu bütçesine etkisinin ne olacağına ilişkin etki analizlerinin de yapılmış olması aslında tartışmaları ve gerekirse bazı düzenlemeleri değiştirmeyi kolaylaştırabilirdi, burada o etki analizlerini de görmüyoruz, bunu bir kez daha söyleme ihtiyacı duyuyorum. Buraya kanun teklifleri geldiğinde kamu bütçesine mali etkisinin ortaya konacağı etki analizleri çok yerinde olur.
Sayın Başkan, şimdi, sözünü ettiğimiz az önceki problemleri çözecek kanun teklifine eğer maddeler konulmuş olsaydı bunun aslında Çalışma Bakanlığı bütçesiyle karşılanabilecek bir boyutunun olduğunu da vurgulamak isterim. Bunu ben iddia etmiyorum, son Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Çalışma Bakanının -katılanlar hatırlayacaktır- sözlerinden alıntılayarak söylüyorum çünkü Sayın Bakan dedi ki: "2024 yılı sonunda SGK açıklarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını yüzde 0,39'a kadar düşüreceğiz."
Sayın Başkan, siz bu konuda çok yetkin bir akademisyensiniz, yüzde 0,39'luk bir oran gerçekten dünya çapında çok önemli bir oran ama aslında özellikle bu kadar ciddi bir ekonomik kriz var iken bunu yüzde 0,39'a çekmek yerine, buradan bazı payların emekçilere, emeklilere aktarılarak onların sosyal politikalarla desteklenmesi, hayatlarını daha iyi götürmelerinin sağlanması daha uygun olurdu diye düşünüyoruz. Bunu burada vurgulama ihtiyacı duyuyorum.
Dolayısıyla, kanun teklifinin çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatı bakımından ortaya çıkan bazı ihtiyaçları karşılaması mümkün ama az önce söylediğim, bazılarını sıraladığım ihtiyaçları karşılamaması bakımından da etkisinin çok sınırlı kalacağını ve yurttaşların ihtiyacına yanıt vermekten uzak olduğunu söylemek isterim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.