KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE BÖHÜRLER (Kayseri) - Sayın Bakanım, Uluslararası Ceza Mahkemesinin Netanyahu'yu savaş suçlusu olarak kabul etmesini önemli bulduğumu ve bu süreçte etkiniz olduğunu bilerek bu konuda size teşekkürlerimi ileterek başlamak istiyorum.

Bir diğer teşekkürü de... 305 büyükelçi arasında 83 kadın büyükelçi ve ilk defa bir kadın Dışişleri Bakan Yardımcımız var; bu noktada da bir kadın siyasetçi olarak teşekkürü borç bilirim.

Dışişleri bütçemiz görüşülürken dünyada değişen dış politika paradigmalarına değinerek bu konuşmanın başlığını Münih Konferansı'nda 2020 yılında dile gelen "Batısızlaşma" kavramı olarak belirlemek istiyorum. 2020 yılında Uluslararası Güvenlik Konferansı olan Münih Güvenlik Konferansı iki kavram seçti; biri Batısızlık, biri de huzursuzluk. Birbirini tamamlayan bu iki kavram, aslında yeni dünyanın dış politikasının da temelini oluşturuyordu. Bu artık Amerika-Avrupa ittifakı, hatta dünyanın geri kalanından farklı bir siyasi ekonomik merkez olarak "Batı yok." anlamına geliyordu. Batısızlık artık dünya jeopolitiğinde tanımlanabilir bir Batı ittifakı bloku kalmadığını ima ediyordu. Şaşırtıcı bir saptama ama gerçeklikten de o kadar uzak değil.

Bir soruyla devam etmek istiyorum. Uluslararası politika her zaman istikrarlar üzerine kurulurken bugün de böyle midir? 1960 model yaklaşımı dış politika beklentileriyle bir millî politika oluşturulabilir mi? Burada size gelen sorulardan 1960 model dış politika yaklaşımının hâkim olduğunu özellikle muhalefet milletvekillerimizde görüyorum. İstikrarın bozulduğu, eski dönemin dinamiklerinin bir tarafa bırakıldığı, yeni dönemin gelmekte olduğu, yeni dinamiklerin devreye girdiği, eski ve yeninin iç içe geçtiği bir dönemde istikrar nasıl korunacak? Asıl sorumuz bu.

Gelmekte olan yeni dünyanın dinamiklerini yakından bilen bir Dışişleri Bakanı olarak bu ara dönem hakkında sizden daha çok bilgi almak isteriz. Çünkü şu anda dünya bir ara dönemin içinden geçiyor ve doğal olarak siyaset yapıcılar olarak en insani refleksle bir önceki dönemin kodlarıyla düşünüyor herkes ve hepimiz de öyle düşünüyoruz ve yeni dönemin kodlarını yeterince okumuyoruz ve Türkiye, tam da böyle bir ara dönem içinde, kaos ortamının tam da ortasında yer alıyor. "Çoklu kaos" diyorum çünkü dış politika artık refleks verdiğimiz konularla sınırlı değil, pek çok dinamiği bir arada barındırıyor.

Avrupa'da yükselen sağ üzerine çalışan bir siyaset bilimci dostum dış politikanın temel dinamiğinin kültüralizm olduğunu, tarihin hiçbir döneminde kültürün bu kadar öne çıkmadığını söylemişti ve dış politika dinamikleri artık kültürü de dikkate alıyor.

Dijital teknolojilerin ortaya çıkardığı teknik devrim üretim-tüketim ilişkilerini değiştirdiği gibi istihdam, vergi, aile, ekonomi gibi pek çok yapıyı da değiştirdi. Sosyal yapı bu değişim sürecinde tam dönüşme aşamasındayken siyasetin de dönüşme sürecinin sancılarından dış politika daha çok etkileniyor. Siz Türk dış politikasında tarihî temelleri, kök çınarları korurken değişimin kodlarıyla yeni fidanların da ekilmesi gerektiğini görüyorsunuz ve bu konuda özellikle Diplomasi Akademisini önemli bir çaba olarak görüyorum.

Merkez siyasetler önemini kaybediyor, yumuşuyor. İktisadi siyaset kapasitesi içinde Batı bloku kendi içinde bir bölünme yaşıyor. Bütünleşik bir Batı yok ve bütünleşik bir Batı karşıtlığı da yok aynı zamanda. İkinci Dünya Savaşı sonrasında birbirine saldırmamak üzerine kurulan Avrupa Birliği fikri de zedelenmiş durumda. NATO literatürüyle söyleyecek olursak yeni bir "rinationalition" dönemi. Yani ittifakların müphemleştiği ve "ulus çıkar" kavramının öne çıktığı yeni bir dönem başlıyor. Eskiden bildiğimiz, alıştığımız bütünleşik bir Batı ve gayri Batı da yok. Çin ve Hindistan yeni süper güç adayları olarak devreye girmiş durumda. 20'nci yüzyıl öncesinin kodlarıyla düşünmeyip bugünün kodlarıyla düşünmenin altını çizmek istiyorum. Amerika'nın liderlik ettiği "Batı" kavramı yıpranırken, Avrupa devletlerinde siyaseti yönlendirenler de giderek değişirken Türkiye yeni kodlarla siyaset oluşturmak zorunda.

Çok katmanlı politikaların üretilmesi bu dünyada hayatta kalmak açısından çok önemli. Bu noktada Kürt meselesinin çözümünün de önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. Atılan her adımın tekrar tekrar pek çok başlıkta tartışıldığı bir dönemde Türkiye politikalarının yeniden düşünüldüğünü görmekten mutluluk duyduğumu da söylemek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.