KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri ve Dışişleri Bakanlığımızın çok saygıdeğer mensupları; Bakanlığımızın 2023 yılı kesin hesap ve 2025 yılı bütçesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İçerisinde bulunduğumuz dönem tek merkezli küresel sistem anlayışının yıkıldığı, çok kutuplu ve çok merkezli yapıların hâkim olmaya koyulduğu bir iklime girmiştir. Bu durum güç merkezleri arasındaki rekabeti doğurduğu gibi, diğer denge koşulları çerçevesinde çok yönlü iş birliği imkânlarını da beraberinde getirmektedir. Yıkılan bir düzenin yerine yenisini inşa etmenin getirdiği sorumluluğu şu ana kadar tek başına kaldırabilecek bir ülke yahut çevrenin olmadığı aşikârdır. Böylesi bir durumu beklemek de diplomasi, siyaset ve sosyolojinin doğasına aykırıdır. Dolayısıyla aranması, üzerinde durulması ve çaba sarf edilmesi gereken konu küresel dengelerin hangi koşullarda, hangi sınırlarda ve hangi ilkelerle sağlanabileceği olmalıdır. Yerelleşmenin popüler hâle geldiği bir iklimde dijitalizm ve teknolojik rekabetin eş zamanlı olarak yeni ekonomik iş birliklerinin yanında, ekonomik koridorlar ve stratejik sahaların varlığının önemini karşımıza getiriyor. Yakın zamana kadar ABD ve Batı merkezli hegemonyaya karşı Çin'in üretim ve ekonomik metotlarla hız verdiği yeni İpek Yolu Projesi, Asya Pasifik bölgesinin önemini ortaya çıkarmışken, şimdi ise Hint Pasifik bölgesi sürece dâhil edilmeye çalışılmaktadır. Durum böyle olunca, aynı anda Avrupa, Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Pasifik bölgesinde süregelen dengeler kökünden sarsılırken gerginlik ve çatışmalar da aynı sebeple vasat bulmuştur. Meseleyi bizim açımızdan önemli kılan ise Basra Körfezi'nden başlayıp Arap Yarımadası'yla devam eden, ardından Kıbrıs Adası üzerinden Avrupa'ya uzandırılmak istenilen hattır. Zira Türkiye'yi hem küresel ekonomik senaryolarla hem de yeni enerji nakil hatlarıyla baypas etmeye yönelik hamlelerle bu hamlelere dayalı yeni sınırların çizilmesi girişimleri aynı çerçevede şekillenmektedir. Bu husus, millî güvenliğimizin öncelikli gündemi olduğu kadar dış politika stratejimizin de en yüksek hassasiyet gösterilmesi gereken bir meselesi olarak görülmelidir. Zira bu senaryoda Türkiye'yi tehdit eden tüm bölgesel ve küresel senaryolar iç içe geçmiş hatta bize karşı birleşmiştir. Etnik temelli bölücülüğü hedefleyen terör örgütünü kullanma, güney sınırlarımız boyunca uzanan terör koridoru oluşturulması, Kerkük ve Hayfa hattının "Davut Koridoru" adıyla birbirine eklemlenmesi, Kıbrıs meselesinde Rum kesimini güçlendirme ve meşrulaştırma, Ege sahalarındaki hak ve menfaatlerimizin gasbedilmesi aynı anda karşımıza çıkan yüksek güvenlik riski barındıran gelişmelerdir. Üstelik siyasi, güvenlik, ekonomik ve diplomatik hususlar haricinde teolojik konuların da karşımıza çıkarıldığı açıkça görülmektedir. Asimetrik tehditler bu sebeple derinlik ve boyut kazanmış, mücavir sahalarımıza müdahalelerle hamle alanımız daraltılmak istenmiştir. Buna karşın edilgen durumda bulunmak son yurdumuz Anadolu'yu riske atacaktır. Dikkat buyurulursa arz ettiğimiz bu gelişmelerin tamamı Hint-Pasifik sahasının Orta Doğu ve Avrupa'yla birleştirilmesi ve böylelikle ilan edilen tek dünya stratejisiyle karşımıza çıkmaktadır.

Kızıldeniz geçişli deniz taşımacılığının Yemen ile İsrail veya yanında saf tutan ülkeler arasında süregelen çatışmalar sebebiyle aksaması, bahse konu olan Hindistan, İsrail, Kıbrıs Avrupa Geçiş Güzergâhı Projesi'ne yatırımı teşvik etmeye yönelik girişimler barındırmaktadır. İsrail'in Gazze'ye yönelik sistematik soykırımı, Lübnan'a saldırganlığını taşıması, Mısır'ın Sina Yarımadası'nı hedef alması; Ürdün, Suriye, Irak ve Suudi Arabistan topraklarına da göz dikmesi bize göre aynı senaryonun gereğidir. ABD'nin bu süreçte İsrail'e sağladığı koşulsuz destekle beraber Güney Kıbrıs Rum kesimine yeni askeri üsler kurma girişimi ve bu bölgede kapasitesi yüksek bir liman inşası çabası aynı gayretin ürünüdür. Bu şartlar altında ülkemizin geniş bir diplomatik alanı dikkate alarak hareket etmesi elzemdir. Yaşanan gelişmelerin çok geniş bir sahayı tehdit ettiği gerçeği göz önüne alındığında, ülkemizin Orta Doğu ve Kuzey Afrika merkezli sağlam bir pakt kurması zorunluluğu karşımızda durmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaşanan gelişmelerin Filistin ve Kudüs merkezli şekillendiği gerçeğinden hareketle, Kudüs paktı kurulması önerimizi Sayın Genel Başkanımızın "Türkiye, Suriye, Irak, Mısır başta olmak üzere bölge ülkelerinin girişimiyle bir Kudüs paktı oluşturulmalıdır." ifadeleriyle daha evvel Türk ve dünya kamuoyuyla paylaşmıştık. Temennimiz, Orta Doğu bölgesinin barış, huzur ve istikrarını tesis etme amacıyla Kudüs paktının hayata geçebilmesidir.

Muhterem milletvekilleri, 2024 yılında ilgi odağımız ve önceliğimiz olan konuların başında kuşkusuz ki Irak ve Suriye politikaları gelmiştir. 2011 yılında başlayan iç savaş sonrası hâlâ huzura erememiş Suriye ile ABD işgalinden bu yana istikrar arayışı devam eden Irak'la münasebetlerimiz aradan geçen her gün daha önemli bir hâl almaktadır. Türkiye'ye yönelen PKK-PYD, IŞİD ve diğer terör örgütleri de bu iki ülke kaynaklı olarak millî yapımızı tehdit etmeyi sürdürmektedir. Suriye'de icra ettiğimiz askerî harekâtlarımızın ardından Irak'ta devam eden Pençe-Kilit Harekâtıyla terörle mücadelede çok mühim kazanımlar elde ettik. Dahası Irak hükûmetinin PKK terör örgütüyle mücadelemize 2024 yılıyla başlayan açıktan ve resmi olarak verdiği destek kayda değer bir diplomatik başarıdır. Irak Hükûmetinin PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmesinin ardından ülkemizle müşterek olarak giriştiği mücadele son derece müspet bir gelişmedir.

Ayrıca, Basra Körfezi'nden başlayarak ülkemize uzanan bizim üzerimizden de Avrupa'ya ulaşacak Kalkınma Yolu Projesi ülkemizin küresel ticarette merkez ve güçlü bir konuma erişmesine olanak sağlayacaktır. Rekabet koşullarının kızıştığı bir dönemde Kalkınma Yolu Projesi'yle Türkiye, jeostratejik konumu sayesinde istikrar vadeden yaklaşımını daha yüksek bir seviyeye çıkarabilecektir. İlaveten bu projenin Zengezur Koridoru'yla bütünleşmiş olarak çalışması, Asya-Pasifik hattının Avrupa'ya uzanan en makul, güçlü altyapıya sahip, istikrarlı ve kıymetli bir seçeneği olarak diğer taraflarca da değerlendirilebilecektir. Kuzey-Güney aksının yanı sıra Doğu-Batı aksında da ülkemizi aynı anda kilit konuma eriştirecek proje sayesinde Hint Okyanusu, Basra Körfezi, Kızıldeniz, Hazar, Akdeniz ve Karadeniz bölgeleri de birbirine sürekli erişim imkânına kavuşacaktır. Bu durumun yansıtacağı sinerji sadece küresel ticaret için değil, bölgesel barış ve istikrar açısından da Türkiye'nin potansiyeline güç katacaktır.

Değerli milletvekilleri, kuzey bölgemizde cereyan eden Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş, 2024 yılında Ukrayna'nın Rusya toprağı olan Kursk bölgesini işgal etmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. İki ülke arasında süregelen çatışma NATO üyesi ülkelerin özellikle de Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerinin Ukrayna'ya sağladığı uzun menzilli balistik füze ve F-16 Savaş Uçağı desteğiyle daha yüksek bir riske erişmiştir. Buna mukabil olarak Rusya'nın da İran'dan aldığı SİHA'lar ile Kuzey Kore'den sağladığı mühimmat ve fiziki asker desteği; Çin'den de temin ettiği stratejik çipler olmak üzere bazı askerî teknolojik altyapıya eriştiğine dair kuvvetli iddialar krizin yayılma ve vahim boyutlara ulaşma olasılığını artırmıştır. Bir dönem ateşkes ve barış koşullarının ülkemizin de himaye ve ara buluculuğu ile gündeme gelen savaşta 2024 yılı içerisinde taktik nükleer silahların kullanılması dahi konuşulagelmiştir Rusya nükleer silah kullanımına dair doktrini güncellemeye gitmiş ve endişeler artmıştır. Ne var ki ABD'deki seçimlerin ardından Ukrayna'nın eskisi kadar askerî ve ekonomik yardım alamayacağı ihtimali, savaşı yavaşlatabilecek ve durdurabilecek senaryoların gündeme gelmesine sebep olmuştur. Bu sürecin nasıl nihayete ereceği şu an belirsiz olmakla birlikte Rusya'nın Ukrayna'da işgal ettiği topraklarda kalması ve Ukrayna'nın uzun süre NATO üyeliği dışında tutulması konuları sıklıkla telaffuz edilir olmuştur. Savaşın başından beri son derece makul ve müspet bir yol izleyerek Montrö'den doğan haklarını güçlü bir iradeyle uygulayan ülkemiz iki ülke arasında sulha ulaşılması için sürekli bir yol takip etmiştir. Bu kapsamda dönemsel bazda olsa da başarılı neticeler alınmış, Tahıl Koridoru Antlaşması ve esir takası gibi tarafların bir araya getirildiği senaryolar hayata geçirilebilmiştir Her ne kadar Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaşın nihayete ermesiyle alakalı bir gündem ABD'de de göreve gelen yeni yönetimin yaklaşımı sebebiyle tartışılır olsa da Avrupa'nın kendi güvenliği için daha yüksek sorumluluk üstlenmesi, kıtada sarsılan ve hatta çöken güvenlik mimarisinin tesisine yönelik çabaların önümüzdeki yakın dönemin ana konuları arasında yer alacağı aşikârdır. Gerek NATO dâhilinde gerekse NATO haricinde kendi koşullarıyla Avrupa'nın girişeceği özel ve müşterek savunma politikaları, ülkemizi ve ülkemizle olan münasebetleri de doğrudan ilgilendiren sonuçlar doğuracaktır. Avrupa'nın güvenlik ve istikrarının Türkiye'yle müspet ve makul bir ilişki zemininden geçtiği her yönüyle ortadayken kıtada hortlayan aşırılık yanlısı siyasi akımlar, Türkofobi ve İslamofobi ise ilişkilerimizi tehdit edebilecek ve Avrupa'nın kendisini yeni çıkmazlara sürükleyecek sorunlara gebe hâle getirebilecektir. Ülkemize karşı şimdiye değin ikircikli, yanlış ve yanlı tutum takınarak sorumlu bir yaklaşımla hareket eden Avrupa'nın, huzur, güvenlik ve istikrarının Türkiye'yle iş birliğini geliştirmekten geçtiğini anlaması her taraf için en sağlıklı yaklaşım olacaktır. Özellikle ticaret savaşlarının ve yaptırımlara dayalı ekonomik hususların derinlik kazanması ihtimali Avrupa'yı Türkiye'yle ilişkilerini geliştirmeye zorlayacaktır. İşte bu koşullarda bizim kimseye tepeden bakmadığımızın ancak bize karşı da tepeden bakılmasına müsaade etmeyeceğimizin muhataplarınca anlaşılması lazımdır. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ege'deki hak ve menfaatlerimize Avrupa Birliğinin tarafgirlikle değil, hakikatler ve hukuk temelinde yaklaşım göstermesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, 2024 yılını dış politika anlamında bize göre önemli kılan bir başka öncelikli başlığımız kuşku yoktur ki Türk devletleriyle süregelen kapsamlı ilişkilerimiz olmuştur. Karabağ Savaşı sonrasında Şuşa Beyannamesi'ni imzalamamız ve Zengezur Koridoru'nun planlanmasının ardından daha kurumsal ve stratejik bir boyut kazanan Türk Devletleri Teşkilatı, Avrasya jeopolitiğinde barış ve istikrarın hâkim kılınması ve Türk dünyasının tamamının elinin güçlenmesi için eşsiz fırsatları beraberinde getirmiştir. 2040 vizyonu çerçevesinde Türk Devletleri Teşkilatının her alanda karşılıklı iş birliği ve ortaklığı geliştirmeye koyulması 21'inci yüzyıl siyasetinde yükselen ve yönlendirici bir değer olarak görülmektedir. Ulaşım ve erişim imkânlarının sürekli hâle getirilmesi sayesinde Türk dünyasının birbirine entegrasyon süreci daha da artarak güç çarpanı hâlinde müşterek bir boyuta ulaşmıştır. Neredeyse tüm gerginlik ve çatışma sahalarına Türk dünyasının komşu olduğu gerçeğinden hareket edersek, bu güç çarpanı dünyanın aradığı huzuru, Türk kuşağıyla gündeme getirebilecektir. Ekonomiden tarıma, afet yönetiminden sağlığa, enerjiden teknolojiye varıncaya kadar hemen hemen her sahayı kapsayan iş birliğinin dilde, fikirde ve işte birlik şiarıyla sağlam temeller üzerinde ilerlemesi, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerimizin en değerli ve önemli dayanağıdır.

Temenni ve beklentimiz, Türk devletleri arasındaki iş birliği ve beraberliğin artarak devam etmesi, böylelikle sadece bir cazibe merkezi olarak değil, aynı anlamda çok kutuplu hâle gelen yeni dünya düzeninde başı çeken merkezî bir kutup olmasıdır. Bu yolda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin de teşkilata daimî üye olarak kabul edilmesi öncelikli beklentilerimiz arasındadır. Kıbrıs Adası'nda egemen eşitliğe dayalı yaklaşımla yoluna devam etmek isteyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin "Kıbrıs Türk Devleti" adıyla uluslararası alanda yer bulmasının kapı ve anahtarı bize göre Türk dünyasının sahipleniciliğinden geçmektedir. Kıbrıs Türklüğünün Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğu dosta da düşmana da gösterilmelidir. Akdeniz'deki hak ve menfaatlerimizin Kıbrıs Türklüğünün egemenlik beklentileriyle iç içe geçtiği ve birbirinden ayrılmaz olduğu gerçeğini her çevre anlamalı ve ona göre tavır almalıdır. Hukuksuz yaklaşımlarla Güney Kıbrıs Rum kesimini her defasında âdeta ödüllendirerek tutum takınan Avrupa Birliğinden sonra, ABD'nin bu kez adanın güvenliğini etkileyecek politikalar benimsemesi karşısında ülkemizin de atacağı mukabil adımlar elbette ki olacaktır. Bunu tarafların iyi değerlendirilmesi lazımdır. Kıbrıs Adası'na Türkiye'nin sadece birkaç dakikalık uçuş mesafesinde olduğu hakikati akıllardan çıkarılmamalı ki mesnetsiz tez ve projelerle yeni statüko yaratma arayışında olanlar altından kalkamayacakları yeni yanlışlıklara düşmesinler.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; dünyada yaşanan hadiseler, bilhassa Covid-19 salgınıyla başlayıp ticaret savaşlarıyla devam eden ve nihai olarak Ukrayna-Rusya savaşının ardından İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırımıyla iyice ayyuka çıkan hâl ortada herhangi bir düzenin bulunmadığını göstermiştir. İsrail Hükûmeti Birleşmiş Milletler nezdinde alınan hiçbir karara uymamakta, hukuk tanımazlıkta fütursuzca hareket etmektedir. İnsanlık Filistin'de ne yazık ki başarılı bir sınav verememiştir. Bunun yanı sıra, konvansiyonel savaşlar yayılmış, 2024 yılı boyunca sadece cephe savaşlarının değil, uzun menzilli balistik füze taarruzlarının dahi görüldüğü bir döneme tanıklık edilmiştir. Gerginlik sahaları yalnızca Orta Doğu ve Doğu Avrupa'yla sınırlı kalmamış, Uzak Doğu Asya'da Çin ve Tayvan arasındaki husumet ile Kuzey Kore'yle yakın coğrafyasında bulunan diğer ülkelerin yaşadığı sorunlar daha ciddi bir hâl almıştır. Afrika kıtasında yaşanan kimi rejim değişiklikleri sömürgecilik düzenine karşı başkaldırıya dair bir uyanışa dönüşmüş ve yeni gündemler vasat bulmuştur. Küresel rekabette çatışma sahaları genişlerken asimetrik savaş tehditleri hâlâ devam etmektedir. Bu sorunların çok ciddi merhalelere dönüşeceği endişesi ise her çevrenin malumu ve beklentisi hâline gelmiştir.

İlave olarak yapay zekâyla dijitalleşmenin beraberinde getirdiği, daha önce tecrübe edilmemiş durumlar da insanlık için fırsatlar sunduğu kadar çok ciddi ve öngörülemez riskleri karşımıza getirmektedir. Bunca meseleye karşın herhangi bir çözüm getiremeyen uğraşlar ve yeni koşullarla işlevini kaybeden Birleşmiş Milletler gerçeği karşısında artık taze bir başlangıçla çağın ihtiyacını karşılayabilecek adil bir küresel sistem inşa etme zorunluluğu insanlığın önündeki en öncelikli gündemdir. Türkiye'nin bu yolda ortaya koyduğu irade son derece kıymetli, önemli ve değerlidir. Bilhassa Sayın Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun son toplantısında yapmış olduğu konuşma ve çağrılar milletçe müşterek hissiyatımızı yansıtmıştır. Yeni bir küresel sistem inşasıyla ilgili Hükûmetimizin tespit, öneri ve politikalarına bu sebeple Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteğimiz tamdır.

Tarih sadece cesurlar tarafından yapılır ve yazılır. Türkiye 21'inci yüzyılın önde gelen güç merkezlerinden biri olarak kıta ve dinlerin temsil edildiği bir başka nizamı kurma yolunda kararlılıkla çalışmalarına devam etmektedir. İtibarımızı önemli kılan bir başka husus ise gerginlik ve çatışmaların çözüme ulaştırılması konusunda sergileyeceğimiz hakemliğin daha fazla prestij ve alan kazanması olmalıdır zira böylesi bir hakemliğe de içerisinde bulunduğumuz çağda yer alan tüm devletlerin ve tarafların ihtiyacı vardır. Dolayısıyla yapısal olarak istihbarat, savunma ve akademik kuruluşlarımızca da desteklenen bir anlayışla Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde faaliyet gösterecek "Barış Tesisi Merkezi" adıyla yeni bir birimin kurulması faydalı olabilecektir. Böylelikle, Ukrayna-Rusya savaşı, Filistin meselesi, Etiyopya ve Somali gerginliği, Azerbaycan ve Ermenistan barışı, Balkanlarda süregelen gelişmeler gibi alanlarda edindiğimiz barışa dair uzlaştırıcı, tecrübe ve rolümüzü 21'inci yüzyılda her kesimin kabul ettiği kurumsal bir çerçeveye de oturtabilelim.

Bu vesileyle sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor, Bakanlık personelimizin tamamına Sayın Bakanımız Hakan Fidan'ın şahsında Cenab-ı Allah'tan üstün muvaffakiyetler diliyor, bütçenin hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.