KOMİSYON KONUŞMASI

SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun çok kıymetli üyeleri, Sayın Bakanımız, kıymetli bürokrat arkadaşlar, basınımızın çok kıymetli mensupları; ben de hepinizi saygıyla muhabbetle selamlıyorum. Bu tarafta, muhalefet tarafında son konuşmacı olmak biraz zor çünkü birçok şey söylenmiş oluyor. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bütçesi, tabii, genel, merkezî bütçenin amiral bütçesi, neredeyse büyük bütçenin yüzde 50'si. Tabii, böyle olunca bu Bakanlığın bütçesini konuşurken işte, büyümeden bütçe açığına, gelir adaletine, faize, birçok şeyi konuşmuş oluyoruz. Yalnız ilginç bir tevafuk yani ülkede belki ekonomik krizi, yaşadığımız büyük buhranı bize gösterecek bir şey: Şu anda Hazine ve Maliye Bakanlığımızın 2025 yılı bütçesi 2023 merkezî yönetim bütçesine denk bir bütçe. Yani "Bu ülkede ne olmuş?" sorusunun cevabını hiçbir şey söylemeden bu tablo bize özetler. Burada, ben, Erhan Bey'den sonra biraz daha ortadan konuşmak istiyorum doğrusu. ERHAN USTA (Samsun) - İstersen konuş. SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sonu "zulüm" diye bitti, çok acı oldu. Şimdi, genel olarak ekonomiyle ilgili olarak yapılan sunumlarda -siz de girişte biraz ona değindiniz; önce, sağ olun bizi böyle bir dünya turuna çıkarıyorsunuz, bir seyahate çıkıyoruz ve bir dünya fotoğrafı sunuluyor ve o dünya fotoğrafı içerisinde- "Dünyada sıkıntı var dolayısıyla bizde de var." diyorsunuz. Dolayısıyla, ekonomiyle ilgili neredeyse bütün yaklaşımlarda "Ya, bu sıkıntıyı dünya yaşıyorsa biz de yaşıyoruz." diyerek birazcık bu yaşananlar hafifletilmeye çalışılıyor doğrusu. Buradabirçok konuşmacı ifade etti, ifade edecek, edilecek; mesela, ben olsam şöyle bir yol denerdim, siz zaten buna böyle başlamıştınız: "Ya, bu enflasyonu bizim tek haneye indirdiğimiz ve uzun yıllar tek hanede tuttuğumuz o yıllardan sonra bu işi nasıl patlattık? Dünyada aynı ligde olduğumuz ülkeler yüzde 7-8'lerde iken biz şu anda enflasyonu yüzde 50'nin altına indirmeyi nasıl bir başarı olarak anlatabiliriz?" Bunlar tabii çok önemli şeyler ve ben burada "Dünya da bizimle aynı şeyleri yaşıyor." yaklaşımının bir illüzyon ve bir yanılsama olduğunu düşünüyorum. Benzer durumların Türk lirasının değer kaybında da faizde de olduğunu görüyoruz. Şimdi, hep sizin göreve geldiğiniz zamandaki işte o "Rasyonel zemine dönmekten başka bir çaremiz yoktur." cümlesi kullanılıyor -ama ben orada yanlış hatırlıyorsam lütfen düzeltin- zorluklar ve yüksek beklentileriden bahsetmiştiniz siz devralırken. Maalesef, şu bir buçuk yılda siz bunu her anlamda yaşıyorsunuz yani programlarınızda, söylemlerinizde biz bunu görüyoruz. Şimdi, gelinen noktada sizin ve ekibinizin bir buçuk yıllık performansı, kanaatimce, sadece biraz önce ifade edilen o dar gelirli insanlarımızın, tarımın, öğrencinin, işçi kesiminin, o halk yığınlarının problemi değil; sizin performansınız aynı zamanda iktidarın geleceği için de çok önemli bir performans. Yani aslında millet olarak da iktidar olarak da size olağanüstü bir sorumluluk yüklenmiş durumda. Ben, bu nedenle, geçen süre içinde yani enflasyonla mücadele hedefinde, cari açığı düşürmede, mali disiplini sağlamada elde edilen sonuçları artılarıyla eksileriyle konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Sürdürülebilir büyümeyi yine burada ifade ettiniz. Gerçekten, sürdürülebilir büyüme, cari açıkta sürdürülebilir bir düşme, üretim, yatırım ve istihdamda yapacaklarımızla ilgili bir şey. Gerçekten bu elde ettiğimiz büyüme, ülkedeki gelir adaletsizliğine bir çare olabilmiş mi yani şu bir buçuk yılda biz bunları nasıl başarabildik? Şimdi, ben detaya inmeden... Öncelikle çok memnun edici gelişmeler var, bizi dinleyenler meseleye nereden baktığımızı daha iyi değerlendirsinler diye bunları da söylemek lazım. Tabii, cari açıkta elde edilen hedefler olağanüstü memnuniyet verici yani 50 milyar dolardan alıp bunu 11 milyar dolarlara indirmek, gayrisafi millî hasılanın, yüzde 1'in altına indirmek gerçekten bir başarıdır; emeği geçenlerden Allah razı olsun, teşekkür ederiz. Burada dövize olan ihtiyacımızı eğer azaltabilirsek, tabii, bu sizin dezenflasyon programında da çok büyük bir destek olacak. Benim burada üzerinde durduğum şey şu: Şu anda siz enerjiden bahsettiniz, enerjideki bağımlılıktan bahsettiniz. Şimdi, petrol fiyatları, enerji fiyatlarında gerçektendüşük bir dönem yaşadık yani burada 15-20 milyar dolarlık bir artımız var, rakamlarda bunu görüyoruz ama Sayın Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki dönem bölgesel risklerle ilgili yapmış olduğu -ki bunun içine savaş da dâhil- değerlendirmelerde -bir, bu riskler, iki, Türkiye'de büyüme; biz aslında yüzde 11’lerden geldik buralara, bir dönem oralarda da şampiyonduk, hep 1'inci oluyorduk- Türkiye'de büyüme yavaşladığı zaman cari açıkta bir düşme olduğunu biliyoruz. Bu bir realite, geçen bütün yıllarda bunu gördük. Dolayısıyla, acaba burada buna dikkat etmemiz gerekir mi? Bunu tekrar dikkatinize sunmak isterim. Tabii, biraz önce de ifade edildi yani risk primindeki düşüş ülkenin daha düşük faizle borçlanmasına sebebiyet verecek. Bunlar tabii çok önemli şeyler ve elbette gri liste garabetinden bu ülke çıktı. Tabii, hep söylüyoruz, bunu buraya kim soktu? İşte, mevcut iktidar. Çıkarttınız ama çıkmak da bir başarıydı, en azından onun için çaba gösterildi. Bunlar yapıldı, bunlar güzel. Şimdi, cari açık tarafında -böyle, burada zaman almamak için çünkü kısıtlı bir zamanda konuşuyoruz- elbette doğru yapılan, sonuç alınan işler var yani bunları takdir ediyoruz ama -bu ekonomik programın- sizin ve sizin ekibinizin “Bu ülkede enflasyonu düşüremezsek, aşağı çekemezsek, hayat pahalılığını indiremezsek ne gelir adaletini sağlayabiliriz ne mali disiplini sağlayabiliriz ne bu ülkeyi büyütebiliriz ne yapısal sorunları çözebiliriz.” dediğini biliyoruz. Bence sizin performansınızın çok önemli bir bölümü enflasyonla ilgili olarak elde ettiğiniz başarıda gizli. Dolayısıyla, bu meseleye böyle baktığım zaman, bütün gayretinize rağmen yatırım ve üretim tarafında, sanayi tarafında bu programın şu ana kadar arzu edilen sonuçları verdiğini düşünmüyorum. Şimdi, yatırım ve üretimi artıramayan bir ülkede ne cari açığın sürekli bu noktada kalabileceğini ne de enflasyonun sadece parasal politikalarla düşürülebileceğini tekrar birlikte tespit etmemiz lazım. Tabii, kapasite kullanım oranları, sanayi endeksinde yaşanan düşüşler son birkaç aydır çok iyi gitmiyor ama 2025 programına baktığımızda da sanayideki büyüme hızının genel büyümeye katkısı çok yüksek görülüyor. Bunun nasıl olabileceğini bir ortaya koymak lazım. Şimdi, buradan hareketle, OECD raporlarına bakıyoruz -dünyada büyüme oranları, siz de bahsettiniz- sonuç itibarıyla ticarette bir genişleme var, biraz daha orada bir rahatlama olacak. Büyüme rakamlarını yukarı yönlü revize ediyor OECD, bizim büyüme rakamlarımızı aşağı yönlü revize ediyor, enflasyonumuzu yukarı yönlü revize ediyor. Bu tabii ilginç. OECD’nin en son 2025 Türkiye beklentisi yüzde 29,1’di, bunu bir yerde tutalım ve biz de en son OVP’de yüzde 17,5 olarak açıklamıştık. Şimdi, yine buradan devam edelim, enflasyona geleceğim, biraz şu enflasyon meselesini konuşmamız lazım. Siz Haziran 2023’te göreve geldiniz; 38,21’di yanlış hatırlamıyorsam, o civardaydı, 38-39’du. Tabii, 2022'lerde, bu, yüzde 80'lere kadar çıkmıştı Sayın Bakan; bir yıl sonra, Haziran 2024'te manşet enflasyon yüzde 70 oldu. Ha şunu söyleyebilirsiniz: “Yani o irrasyonel politikalar, kurum baskılanması, daha sonra onun önündeki o bendin kaldırılması sonrası, bu, yüzde 70'lere çıkmış.” diyebilirsiniz ama sonuçta, geldiğinizde 38 küsurdu, bir yıl sonra bu, yüzde 70'lere çıktı ve uygulanan ekonomi politikaları sonrasında geldiğimiz yer Ekim 2024 itibarıyla yüzde 48,58. Şimdi, hiç detaya girmeden “Enflasyonu düşüreceğiz.” diye başladığımız bu şeyde trend her ne kadar aşağı yönlü de olsa ekonomiyi dondurup bir durgunluk dönemi yaşarken böyle bir enflasyonun, şu an geldiğimiz noktada, bence toplumu da sizleri de bizleri de mutlu ettiği bir noktada olduğunu söyleyemeyiz. Tabii -ben şurada bir parantez açarak, TÜİK yetkilimiz de burada- rasyonalite her şeyden önce şeffaflık gerektirir. Bakın, şu rakamlar bileTÜİK'le ilgili açıklanan verileri hâlâ politik bir tartışma zemini olmanın dışına itemedi, hâlâ o verilerle ilgili bizim tartışmalarımız devam ediyor. Enflasyonla ilgili olarak, arkadaşlarımız bahsetti, 2024-26; önce 33'le başladık, sonra bu rakam 36-42 bandına çekildi, en son Merkez Bankası Başkanımız bu bandı 46'ya kadar çıkardı. Şimdi, baktığımızda, 2024 için enflasyonumuz yüzde 44 gerçekleşirse yola çıktığımızda deklare ettiğimiz hedefin yüzde 11 yukarısındayız. Şimdi, bu "yüzde 11" dediğimiz enflasyon sapması bizimle aynı ligde olduğunu düşündüğümüz ülkelerin yıllık enflasyonundan fazla. Burada çok ciddi bir tuhaflık var. Yani "Bizde enflasyon nasıl olsa fazlaydı, bu kadar sapabiliriz." diyorsanız onu bilmem ama "33" deyip bandı 44'e, 46'ya çekip bunu demek gerçekten çok sorunlu bir şey. OECD ve dünya şeylerini geçeyim. Burada özellikle bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Mutlaka, tabii, sizler de bunu okudunuz. 17 Ekim 2024'te bir Para Politikası Kurulu kararı var -yani enflasyonla mücadelede başarısızlığımızı, en azından şu anki noktadaki başarısızlığımızı- "Enflasyondaki iyileşmenin hızına dair belirsizlik ise son dönemdeki veri akışıyla artmıştır." diyor; bu, para politikası şeyi, 17 Ekimde. Şimdi, böyle bir şeyde, biz çok kısa bir süre içinde -yani şöyle, iki ay önce olmadı- yeni bir OVP yayımladık ve "17,5" dedik. Ya, Plan ve Bütçe başladığında bizim enflasyon hedefimiz 2025 için 17,5'a çıkmıştı. Ya, şimdi geldik, Merkez Bankası Başkanımız -işte, bu açıklamalar, sonraki gelişmeler- 21 alt bant koydu, 26 üst bant koydu ve buraya geldik. Şimdi, bu ülkede -ben reel ekonominin içinden geliyorum, bir bankacılık deneyimim oldu yani bürokrasi içinden gelen biri değilim- birkaç ay, bir iki ay içinde, konulan -ki bizim hayati meselemiz, sizin hayati meseleniz, üzerinde durduğumuz şey- bir hedefte -yüzde 48,5- bu kadar sapma nasıl oluyor Sayın Bakanım? Burada bir şey var. Ya koordinasyonda bir sıkıntı var... Bu kadar sapma olamaz bu kadar önemli bir meselede. Tabii, geldiğimiz yer şurası oldu aslında: OECD'nin yüzde 29,1 olarak öngördüğü enflasyon hedeflemesine Merkez Bankamız yaklaşmış oldu 26 bandıyla. Şimdi, burada -enflasyonu engellemek için- aslında bizim gıda enflasyonu meselemiz var. Ben burada yine detaya girmeyeyim, arkadaşlarımız girdiler, tekrar girmek doğru değil. Siz de söylüyorsunuz yani özellikle gıdada ve hizmetlerde artışın enflasyonu nasıl yukarı çektiğini siz bütün sunumlarınızda söylüyorsunuz, ana mallarda ve hizmetlerde. Dolayısıyla, bence tarım noktasında biraz daha yol katetmemiz gerekir. Şimdi, enflasyonla ilgili mücadelede biz neden başarısız oluyoruz ya da arzu ettiğimiz hedefi şu ana kadar niye yakalayamadık? Ben burada kendi kanaatlerimi paylaşacağım. Öncelikle şunu söyleyeyim: Bu mücadelede Merkez Bankamızın yalnız bırakıldığı kanaatindeyim. Yani nasıl yalnız bırakılıyor söylendi, yine tekrara girecek ama altını çizelim: Sonuçta, bu devletin bir gelirler politikası var, bir de harcama, giderler şeyi var. Merkez Bankası ne yaparsa yapsın "Bu devlet kendi bütçesinde harcama tarafında ne yapıyor?" meselesini daha fazla gündem yapamazsa Merkez Bankasının yapacağı iş sınırlı. Şimdi, burada, tabii, şunu biliyoruz: Yani kamuda toplu alımlar gibi yaptığınız bazı uygulamalar oldu, orada bazı tasarruflar yapıldı ama vatandaş lükse, şatafata, israfa bakıyor, hazırlanan ve yayınlanan genelgelere bakıyor, tasarruf tedbirlerine bakıyor ve "Ya, evet, bu devlette bazı sorunlar var, bana 'Kemer sık.' diyor Mehmet Şimşek. Dolayısıyla, ben bunu yapıyorum ama acaba bana 'Kemer sık.' diyen devletim kendikamu harcamalarında ne yapıyor?" sorusunu soruyor. Görüntülere bakıyor ve enflasyonla gerektiği kadar mücadele edilmediğini düşünüyor. Bunu nereden görüyoruz? Sayın Bakanım, biliyorsunuz, siz her ne kadar "Düştü." deseniz de hane halkının önümüzdeki bir yıllık enflasyon beklentisi hâlâ yüzde 65'lerin üzerinde. Dolayısıyla, bu tarafta çok ciddi bir sorunumuz var. Ya, bana dünyanın bir tane ülkesini gösterebilir misiniz, bir Hazine ve Maliye Bakanı çıkacak ve gerçekten bu konuda milletin de güvenini kazanacak, ondan sonra bir bakacağız -biraz önce rakamlar verildi, şu anda 1 trilyonun çok üzerinde toplam maliyeti olduğunu biliyoruz- "Enflasyonu düşüreceğim." diye yola çıkan bir ekonomi yönetimi 1 trilyonu geçen bir para basma işini Merkez Bankasına devredecek, ona o açığı kapatmak için para bastıracak ama "Enflasyonla mücadele ediyorum." diyecek. Yani dolayısıyla Merkez Bankasının üzerine yüklenen yük, enflasyonla mücadele etme yüküne dönüşmüş oluyor. Bu, tabii, gerçekten çok can sıkıcı. Sizi dinlerken, özellikle Avrupa Birliği ve OECD örneklerini vererek -vergi meselesinde- aslında vergilerimizin çok yüksek olmadığını söylediniz. Sonuçta, hakikaten Türkiye'nin bir gelir adaleti problemi var -zamanım kalırsa tekrar onun üzerinde dururum- ama Türkiye'yi Avrupa ülkeleriyle, gelişmiş ekonomilerle karşılaştırıp dolaylı vergi yükünün hâlâ çözülemediği bir ülkede eğer siz bunu söylerseniz "Bu ülkeyi yönetenler bütçe açığı oluşturdu, dövizi, faizi patlattı, çok büyük bir ekonomik yük oluşturdu, vergilerle de bunu vatandaşa fatura etti, devlet de ayağını yorganına göre uzatmadı; ey millet, ben hâlâ vergileri artırabilirim, buradan marjım var." gibi bir algı oluşur ve gerçekten bu hiç iyi olmaz, siyaseten de doğru bir söylem olmaz. Bakın, 2025 yılında... Ben bir de şuna inanıyorum: Devletin -Merkez Bankası burada da bence yalnız bırakılıyor- vergileri artırması, kamu harcamaları ve benzeri uygulamalar, özellikle vergi meselesinde olağanüstü artışlar -biraz sonra paylaşacağım- aslında enflasyonu tek başına körükleyen bir mekanizmaya dönüşüyor. Bu yıl -2025 yılı için öngörülen- 11 trilyon 139 milyar vergi toplayacağız, 2021'de yaklaşık 1,3 trilyondu. Bakın, 2021-2025 yılları arasında 8,5 kat artan bir vergi yükümüz var, 8,5 kat. Ya, bu ülkede biz ne yaşadık ki bu milletin vergisinidört yılda bu kadar, 8,5 kat artırmış olduk? Biraz daha önceye gidelim -2018 biraz önce gösterildi- 2018 yılında topladığımız toplam vergi yaklaşık 706 milyarmış yani sekiz yıl sonra 11 trilyon vergi topluyorsak yedi yılda vergiyi 16 kat artırmış bir ülkeyiz. Dolayısıyla, biz, burada hakikaten bu vergi yükünün enflasyon üzerindeki şeyini de görmek zorundayız ki satın alma endekslerinde, maalesef, Türkiye, Avrupa'yla karşılaştırdığında... (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun. SELİM TEMURCİ (İstanbul) - ...27 AB ülkesinin ortalaması 100 iken bu değer Türkiye'de 73 ve Türkiye'nin AB ortalamasının yüzde 27 altında bir satın alma gücü var. Dolayısıyla, Türkiye'yi başkalarıyla karşılaştırdığımızda böyle bir sıkıntımız var. Şimdi, bu faiz ödemeleriyle ilgili olarak, önümüzdeki yıl 1 trilyon 950 milyar bütçeye konmuş. Ben baktığımda şöyle bir tablo var, sizin de Cevdet Bey'in de sunumlarında -elbette doğrudur yani buna bir şey demiyoruz, bunu biz de zaman zaman yapıyoruz- hep şunu görüyoruz: Oranları hep gayrisafi mili hasıla üzerinden veriyoruz, "Büyüdük." diyoruz. Elbette büyüdük ama şunu unutmayalım ki Türkiye, On Birinci Kalkınma Planı'nı yaptığında "2023'te gelir adaletinde şöyle bir düzenleme yapacağız." dedi; biz 2023'e geldik, gelir adaletimiz çok daha kötü bir hâle gelmiş oldu. Geçtiğimiz yıl ve şu anda, Türkiye'de gelir adaleti bozuldu, daha fazla bozuldu. Çok detaya girmeyeyim; dediğim gibi, zaman kısıtlı. Biz gayrisafi millî hasılayı büyütürken yoksulluğu ve fakirliği artıran bir büyüme oluyorsa bu ülkede, gayrisafi millî hasıla üzerinden yapılan değerlendirmelerin millet nezdinde hiçbir itibarı yoktur. Şimdi, 1 trilyon 950 milyar faiz ödeyeceğiz, bütçeye koyduk. Ya, biz 2017 yılında 56-57 milyar TL faiz ödediğimizde-arkadaşlar, hatırlayınız- Sayın Cumhurbaşkanı "Faizci... Bu faizi ortadan kaldırmamız gerekir." diyordu. Ya, 40-50 kat faiz ödeyip, bu gelir adaletsizliğini oluşturup, ondan sonra "Üretime, yatırıma, tarıma niye para harcayamıyoruz?" sorusu bence çok doğru bir soru olmaz. Evet, Türkiye'de birileri gerçekten büyüyor ama büyüyen ve bu büyümeden pay alan maalesef devletimiz olmuyor. Şimdi, bu kamu kaynaklarının -ki siz bunu genelde çok söylersiniz- etkin ve verimli kullanılması önemli. Ama şöyle baktığımızda, 2017'de kamuda yaklaşık 3-3,5 milyon çalışanımız var, personelimiz var; en son, Strateji ve Bütçe Başkanlığımız bunun 5,3 milyona ulaştığını raporladı. Sayın Bakanım, açıkça şunu söyleyeyim: Yatırım ve üretimde büyüyemeyen ve istihdam yaratamayan bir Türkiye'de devlet, patronluğa soyunuyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temurci, buyurun. SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Devlet tarafında olağanüstü büyüyen bir personel var ve bunun, ben, önümüzdeki dönem, sizin hedeflerinizi yakalamada önünüzdeki en büyük engellerden biri olarak karşınıza çıkacağını düşünüyorum. Kamu İhale Kanunu'yla-sunumunuzda olduğu için ifade edeyim- ilgili olarak "Bununla ilgili düzenlemeler yapacağız." dediniz -özellikle yapısal reformlar konusunda- onu ifade ettiniz. Ya, Allah aşkına, bugün eğer bir verimlilikten bahsediyorsak bu meseleyi de artık, siyasetin tartışma alanı olmaktan uzaklaştırmamız lazım. Yani, KÖİ projelerinden bahsedildi, girmeyeyim; elbette, belki şu anki mevcut ekonomik koşulları, dünyadaki kriz sonrası dönemi düşündüğümüzde o yatırımların yapılmış olması çok kıymetlidir ama artık bu işe bir sınırlama getirmek gerekiyor ve Kamu İhale Kanunu... 27 Avrupa ülkesi ne yapıyorsa Türkiye aynısını yapmalı. Adrese teslim işler bitmeden biz şöyle bir şey yapamayız millete, "Biz kemer sıkıyoruz." diyemeyiz. Artık, devletin, kamunun yaptırmış olduğu işlerde milletin kafasında bir kuşku olmayacak ki millet "Evet, devlet, beni yönetenler enflasyonla mücadele edecek. Benim fakirliğim onun meselesi hâline gelmiştir." diyebilsin. Tabii, burada, KİT'lerin istihdam şeylerine bakıyorum; sadece iki yılda neredeyse 4 kat artmış. Türkiye'de olağanüstü bir israf var yani bunu bizim görmemiz gerekiyor. İş gücüyle ilgili söylediniz, onu söyleyerek toparlayayım. Ya, şimdi, geniş tanımlı işsizlik Türkiye'de büyüyor yani 10,3 milyona çıktı Türkiye'de bu şey. Avrupa Birliği ve Suudi Arabistan gibi, Meksika gibi ülkelerde istihdam oranları yüzde 60'larda, bizde hâlâ yüzde 54. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Toparlıyorum. BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Temurci, buyurun. SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Bizim, tabii, buraları toparlayabilmemiz için sizin ekonomik programınızın yatırım, üretim ve istihdam tarafının çok iyi çalışması lazım. Yüreğimize geçen bir su serptiniz -dediğim gibi, sanayiden gelen biri olarak çok mutlu oldum- önümüzdeki dönemde bu alana ağırlık vereceğinizi söylediniz. O alana ağırlık vermezseniz Türkiye ülke olarak ağırlığını kaybedecek. İnşallah, bunu da yaşamış oluruz. Son bir şey: Şimdi, bu önemli bir şikâyet. Kredi kartlarıyla ilgili olarak 7 bin TL sınırlaması getirdiniz. Mikro bir problem ama gittiğimiz her yerde önümüze çıkıyor. Ya, Anadolu'da -ben Rizeliyim- bakın, yedi sekiz sene önce çayın gübre fiyatı yaklaşık 2.400-2.500 liraydı, şu anda 15-16 bin lira. Ya, köydeki bir hacı ağabeye, sen gideceksin, kredi kartı alacaksın... Çünkü bu insanlar kredi kartıyla çalışmıyorlar, borç yazdırıyorlar, çay parasını alıp gidip ödüyorlar. Yani kredi kartı demek onları bankaya göndermek demek, onlar için çok kötü bir şey. Dolayısıyla, bunu bencebir gözden geçirelim çünkü sonuçta zaten vergi denetimleri artırıldı, bu konuda zaten bazı çalışmalar yapılıyor. Hülasa, özetle şunu söyleyerek bitireyim: Sayın Bakanım, programın bir tarafı iyi çalışıyor, diğer tarafı milleti de sizi de mahcup ediyor. Eğer normalde Merkez Bankasının yalnızlığı bu şekilde devam ettirilir ve harcama tarafında daha ciddi kontroller alıp millet ikna edilmezse, millet iktidarın ekonomi politikasına inanmazsa, güven ortaya konulmazsa yapabileceğimiz herhangi bir şey yoktur. Allah yardımcınız olsun diyorum. Bütçeniz hayırlı olsun, bereketli olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.