KOMİSYON KONUŞMASI

MURAT ÇAN (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bakan yardımcıları, bürokratlarımız ve basın emekçilerimiz; hepiniz hoş geldiniz.

Bütün bakanlıkların bütçesi önemli, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi daha da önemli. Bakanlık bütçesinin bu öneme dönük hazırlanmadığı çok net ortada ama eleştirileri "Yalan söylüyorsunuz." diye başka bir yöntemle geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Sunumlardaki süslü lafların somut gerekçelerle bir alakası olmadığını herkes biliyor. Biz bu süslü lafları geçen yıl da bütçe zamanı dinledik değişen hiçbir şey olmadı. Derslik yetersizliği, öğretmen açığı, plansız atamalar, Maarif Modeli, ÇEDES, partizanca, sendikaca marifetli atamalar, yönetim kadrosundaki keyfî uygulamalar, haksız hukuksuz yer değiştirmeler, Öğretmenlik Meslek Kanunu marifetiyle diplomayı yok sayma, öğretmenlere sopa sallamalar ilk ve ortaöğretimde evlatlarımıza bir öğün yemek dahi verilememesi ve hatta hatta okulların temizliğinin bile yaptırılamaması... Siz geçen yıllarda size verilen bütçeyi verimli kullanabilmiş olsaydınız şu başlıkların hiçbiri gündemimizde olmayacaktı. Bakanlığın sorumlu olduğu alanda sanki bu sorunlar hiç yokmuş gibi davranması, eğitim sistemimizin cumhuriyetle çizilmiş rotasını değiştirmeye çalışması, laik, çağdaş, bilimsel, demokratik eğitimi yok etmeye mesai harcanması, bunun için cumhuriyet düşmanı odaklarla, yapılarla iş tutulması; Bakanlığı yöneten zihniyet işte bütün mesaisini ve bütçesini bunlar için harcıyor. Bugün yaptığınız en başarılı iş: Amacınıza uygun bir şekilde sistemi dinamitlemek. Yirmi üç yıllık iktidarınız boyunca her fırsatta ve her zeminde cumhuriyetin kurumlarıyla "Vesayet!" sloganıyla hegemonya mücadelesi yürüttünüz. Dün akşam geçmiş dönemin bir Millî Eğitim Bakanı "Biz yıllarca Atatürk'e, İsmet Paşa'ya diktatör dedik." dedi bugünkü sistemi eleştirmek için ama zihniyetini ortaya koydu. 9-10 bakan değiştirdiniz, onlarca sınav değişikliği yaptınız tek amaç ve politika Millî Eğitimin köküne kibrit suyu dökmek.

İşin bütçe kısmına gelecek olursak, küresel gelişmeler, dış güçler safsatalarını bir kenara bırakalım, Türkiye'yi çok ağır bir krizin içine soktunuz. Uyguladığınız bu ekonomik politikalarla, bu ağır krizin koşulları devam ederken 2025 yılı için Millî Eğitim Bakanlığına 1 trilyon 452 milyar lira bütçe isteniyor. Eğitim sistemimizi içine soktuğunuz bu bataklıktan çıkarmaya maalesef bu bütçe yetmez, çok daha fazlası lazım. Ne eğitimin sorunları çözülür ne de eğitim emekçilerinin yarasına merhem olunur bu politikalarla bu bütçeyle.

Ülkemizin referans ligi OECD'dir. AKP hükûmetleri döneminde hazırlanan hiçbir bütçede eğitim bütçesinin millî gelire oranı OECD ortalaması olan yüzde 5'in yarısına bile ulaşmadı. OECD'nin "Bir Bakışta Eğitim Raporu" var. Bu yılki rapora göre Türkiye'de eğitim kademelerine göre öğrenci başına yapılan harcamalar OECD ortalamasının hâlâ çok gerisinde görülüyor. İlköğretimde öğrenci başına yıllık harcama ortalaması 10 bin, Türkiye'de 4 bin dolar. OECD ortalamasının yarısını bile yakalayamamışsınız. Ortaöğretimde 11.400 dolar; bizde 4.700 dolar; yükseköğretimde 17.559 dolar, bizde 10.366 dolar. Bana göre eğitim yatırımları kalemi bütçenin en önemli, en kritik kalemi. Eğitim yatırımları diyorum, Millî Eğitim bütçesi değil. 2002 yılına bakıyoruz, Bakanlığın bütçesinin yüzde 17,18'i eğitim yatırımlarına ayrılmış. Bu yıl bütçenin ne kadarı eğitim yatırımlarına ayrılmıştı? Yüzde 9,16. 2025 için 9,73 görüyorsunuz. Deprem felaketi yaşamışız, bölgede eğitim sistemi fiziki anlamda baştan aşağı yeniden inşa edilecek ama yatırım için ayrılan pay oran olarak yirmi üç yıl öncesinin gerisinde kalıyor.

Size Samsun hakkında uzun bilgi vermek isterim, on yıl öncesine göre derslik sayısında gerideyiz, on yıl öncesine göre öğrenci başına düşen öğretmen sayısının da gerisindeyiz, on yıl önce üniversite giriş sınavı oranları açısından çok çok daha gerideyiz Sayın Bakan.

Bütçeden eğitim yatırımlarına ayrılan kaynağın ne amaçla kullanıldığını tartışmak gerekiyor. Zira yatırım ödeneklerinin büyük kısmı yıllardır tadilata, altyapı sorunlarının giderilmesine harcanıyor. Dolayısıyla, eğitimin niteliğini yükseltecek hizmetlere yönelik yatırımlar hep ikinci planda kalıyor. Hatta para o kadar yetersiz kalıyor ki öğrencilerden, ailelerden alınmak zorunda kalınılıyor.