KOMİSYON KONUŞMASI

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hoş geldiniz, sunumunuz için de teşekkür ederiz.

Epey bir şey tartışıldı, daha da tartışılacak tabii, Genel Kurulda da devam edeceğiz. Ben, bugünkü tartışmaların içindeki bir konuya özellikle dikkat çekmek istiyorum, o da şu önümdeki dövizde yazan mesele: Ana dilinde eğitim hakkı meselesi. Şimdi, ana dili biliyorsunuz, evrensel bir hak, evrensel bir insan hakkı. Herhâlde bu salonun içinde bulunan hiç kimse bu konudaki...

Veli Bey, bunu ben size yapsam eleştirirdiniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Haklısınız, özür dilerim.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Başkanım, tekrar başlatır mısınız lütfen, Veli Ağbaba beni de sabote ediyor.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Ağbaba, lütfen...

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yani sadece AK PARTİ Grubu çekmiyor.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Evet, hepimizi sabote ediyor.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

Şimdi, ana dili, bu salonda bulunan herkesin de kabul edeceği gibi evrensel bir insan hakkı. Yani bu, dünyanın her yerinde olan bir şey ve bunu herhâlde kimse tartışmaz burada. Ama mesele bunun tartışılmaması değil, mesele bu ana dilinin nasıl yaşatılacağı ve geliştirileceği meselesi. Çünkü biliyorsunuz, dünyada tarihsel olarak baktığımızda birçok ana dili geliştirilemediği için, yaşatılamadığı için kaybolmuş ve kullanılamaz hâle gelmiş ve bu, dünyanın kültürel zenginliği açısından baktığımızda çok büyük bir eksiklik yaratıyor. Dolayısıyla, ana dilinin evrensel bir hak olmasının ötesinde, önemli olan şey bu hakkın kullanılması ve geliştirilmesi meselesi. Kültürel olarak baktığımızda eğitimsel olarak baktığımızda nasıl geliştirilecek, nasıl zenginleşecek bu ana dili? Bunun birinci gereği olan konu kamusal alana dâhil olması yani kamusal alanda ana dilinin kullanılması, geliştirilmesi, imkânların sağlanması ve zenginleştirilmesi meselesi. Kamusal alan dışında tutulduğu zaman bu konu yani herkes evinde ana dilini konuşabilir dediğiniz zaman, bu, o ev çerçevesinde kaldığı için kaçınılmaz olarak gerilemekte olan bir özellik taşıyor. O yüzden kamusal alana dâhil edilmesi büyük önem taşıyor. Kamusal alan derken elbette ki birinci dereceden eğitimi kastediyorum; ikinci dereceden de kamusal alanda yani işte devlet dairelerinde, belediyelerde, sağlık kurumlarında, şurada, burada kullanılan bir dil olması meselesini kastediyorum. Şimdi, bu önemli bir konu. Dolayısıyla, biz ana dilinde eğitim meselesini özellikle vurgularken bu gerekliliklerden yola çıkarak yani hak olmanın ötesinde bir de geliştirilebilmesi açısından bu gerekliliklerden yola çıkarak bunu yapıyoruz.

Şimdi, neyse ki Türkiye'de bu tek dil paradigması çöktü yani Türkiye'de çok uzun yıllar boyunca cumhuriyet tarihi açısından baktığımızda tek dil var gibi düşünülürdü, konuşulurdu, hatta "Başka diller var, başka diller de konuşuluyor." dendiği zaman bu gayet ciddi bir şekilde eleştiri konusu olurdu hatta hukuki durumla karşı karşıya da kalındığı zamanlar oldu; yasaklandı Kürtçe. Uzun zaman Türkiye'de Kürtçe kullanılması, Kürtçe şarkı dinlenmesi yasaklandı ama artık o tek dil paradigması çöktü yani şimdi, artık herkes biliyor ki Kürtçe diye bir ana dil var, Zazaki diye bir ana dil var; onun dışında ana dilleri var yani Gürcüce var, Lazca var, birçok başka ana diller var Türkiye'de yaşayan ve iyi ki var yani bunlar hepimiz için önemli bir zenginlik kaynağı. Şimdi, bu tekçilik çöktüğü için artık bunun sonucunda bazı adımlar atılmaya başlandı. Ben bunları olumlu adımlar olarak değerlendiriyorum.

Yani, mesela Kürtçe televizyon olması, o yıllardan önce söylense konuşulsa -ki yapılıyordu bu zaman zaman- büyük bir bölücülük meselesi olarak görülüyordu fakat şimdi Kürtçe televizyon var. Ben televizyonları o Kürtçe televizyon programı açısından, içeriği açısından eleştirdiğim çok şey olabilir, o ayrı bir konu ama kendi başına Kürtçe televizyonun olması bile önemli bir şeydi ve görüldü ki bu ülkede bundan dolayı herhangi bir bölünme yaşanmadı, herhangi bir parçalanma yaşanmadı; tam tersine, Kürtçeyi ana dili olarak bilen, konuşan, geliştirmeye çalışan insanlarımız açısından bu son derece gurur verici, önemli bir adım olarak göründü. Şimdi, dolayısıyla bölmedi, bütünleştirdi böyle bir adım. Şimdi, bunun için ana dilinde eğitim meselesi de böyle bir özellik taşıyor ve herkesin kendi ana dilini rahatça kullanması, geliştirmesi, eğitim dili olarak bunun değerlendirilmesi ve saygın bir şekilde toplumda yer alması gerçekten bütünleştirici bir konu. Mesela, biz diyelim, devlet olarak Yunanistan'da ya da Bulgaristan'da Müslüman Türk toplumu için ana dilinde eğitim isterken doğru bir şey yani buna hiç kimsenin itirazı olmaz ya da Avrupa ülkelerinde yaşayan ve buradan oraya göçmüş olan insanlarımız için ana dilinde eğitim isterken haklı bir şey oluyor ama bu ülke sınırları içinde yaşayan Kürt halkı açısından ana dilinde eğitim istediğimiz zaman bu çok yanlış değerlendiriliyor. O yüzden Türkçe için Yunanistan'da, Bulgaristan'da gösterilen ya da Avrupa ülkelerinde gösterilen hassasiyeti Türkiye'de Kürtçe için ve diğer ana diller için elbette ki göstermek gerekiyor. Sadece Kürtçe için demiyorum, genel olarak ana diller; Arapçası da -dediğim gibi- Lazcası da ve başka ana dilleri için de söylüyorum.

Şimd, bu konuda, evet Millî Eğitim Bakanlığının önünde bir anayasal engel var; bunun farkındayız, Anayasa’nın bir maddesi. Evet, doğru, biz, bu Anayasa üzerine yemin ettik ama Anayasa'yı değiştirmek için de mücadele ediyoruz yani sadece biz DEM PARTİ olarak değil, benim bildiğim kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisi de "Yeni bir anayasa yapalım." diyor yani var olan Anayasa'yı eleştirerek yeni bir anayasaya ulaşmak istiyor ve elbette ki bu Anayasa'yı değiştirmemiz lazım. Yani 12 Eylül askerî cuntasının hazırlatmış olduğu, despotik, tekçilik üzerine şekillenmiş, demokratik olmayan, özgürlükçü olmayan bir Anayasa'yla, maalesef, Türkiye'de kırk iki yıldır yaşamak zorunda kaldık ve bunun değişmesi gerekiyor. Demokratik, özgürlükçü, sivil bir anayasaya ihtiyaç var. Dolayısıyla bu Anayasa’nın içinde şu anda var olan ve o despotik ve ırkçı anlayıştan kaynaklanarak konmuş olan ana dilinde eğitim yasağının da değişmesi gerekiyor. Dolayısıyla bunu da tabii ki tartışacağız, tabii ki bunu önereceğiz. Anlaşamayabiliriz, bu konularda farklı görüşler savunabiliriz ama bunun konuşulması, tartışılması, önerilmesi çok meşru bir haktır; onu söylemek istiyorum.

Fakat, burada, Bakanlığınıza da yönelik eleştirim şuradan kaynaklanıyor: Yani siz, Anayasa'daki engel nedeniyle ana dilinde eğitim yapamıyorsunuz, tamam fakat seçmeli ders meselesinde -ki biz seçmeli dersin karşısında değiliz ama yetmediğini düşünüyoruz, esas ihtiyaca cevap vermediğini düşünüyoruz- Bakanlığınızın son derece -nasıl diyeyim- cimri davrandığını görüyoruz. Yani özellikle Kurmanci ya da Zazaki eğitimi verecek öğretmen istihdamının sağlanmasında son derece cimri davranıyorsunuz. Yani Kürtçe seçmeli ders seçilse bile eğitim verecek öğretmen eksikliği çok ciddi bir şekilde ortada ve bu nedenle de sorunlar yaşanıyor. Yani açılan öğretmen kontenjanı sayısı gerçekten çok düşük yani bakıldığı zaman iki elin parmaklarını geçmeyecek bir sayıdan söz ediyorum ve bunun da yarattığı sorunlarla beraber seçmeli ders alan, Kürtçeyi seçmeli ders olarak görmek isteyenlerin sayısında da bu imkânsızlıklar dolayısıyla düşme yaşanıyor. O yüzden, hani sizin Bakanlığınıza yönelik eleştirim ve bunun değişmesi yönündeki önerim buradan kaynaklanıyor. Yani Kürtçe seçmeli dersleri de dediğim gibi yeterli görmüyoruz, eksik olduğunu düşünüyoruz ama yine de bu konudaki çabaların artması gerektiği kanaatindeyiz.

Şimdi, son bir şey daha söyleyeyim, bu da tartışılıyor sık sık. Biraz evvel söylediğime örnek olabilecek, dünyada pek çok ülke var biliyorsunuz yani Latin Amerika'ya da baktığımızda var, Avrupa'da da var, Rusya'da da var buna benzer örnekler, bu resmî dil meselesi. Şimdi, hani yakın Avrupa ve hani bizim de yakından izlediğimiz -bizim derken Türkiye'yi kastediyorum, Avrupa Birliği üyesi olan bir müttefik olduğu için söylüyorum aynı zamanda- Fransa açısından baktığımızda mesela Fransa'da "bölge dilleri" adı altında 6 dilde eğitim serbesttir. Bu 1951'den beri Breton, Bask, Katalan, Oksitan, 1974'ten bu yana Korsika, 2003'ten bu yana da Alsas dillerinde eğitim yapılmaktadır ve her seviyede eğitim yapılmaktadır üstelik ve bundan dolayı da Fransa'da herhangi bir bölünme, parçalanma, bir çatışma çıkmamıştır. Peki, burada nasıl oluyor bu? Bir taraftan devlet okulları bu konuda dersleri veriyorlar yani iki dilli bir eğitim yapılıyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun, toparlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

...bir taraftan da özel okullarda bu yapılabiliyor ve özel okullarda anaokulundan en üstteki okullara kadar bu eğitimi bu dillerde veriyorlar ve yapılabiliyor. Buradaki mesele, devlet ile özel okullar arasındaki fark mali katkılar açısından. Devlet, özel okullardaki sisteme kısmi bir mali katkı sağlıyor yani yaklaşık yüzde 70, yüzde 30 civarında bir fark var yani yüzde 70'ini devlet sağlıyor, geri kalanını özel okulları kullananlar, o okullarda eğitim görenlerin aileleri sağlıyor. Dolayısıyla bu meseleye hani en yakın -Avrupa'da başka örnekleri de var şüphesiz ama- ben Fransa'dan örnek vermek istedim. Bunun herhangi bir çatışmaya, bölünmeye, ayrışmaya...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Uluç, teşekkür ediyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yarım kaldı, selamlayacağım gerçekten. Yarım kaldı cümlem.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sözcüsünüz, buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Peki, teşekkür ediyorum.

Yani bunun herhangi bir bölünmeye, parçalanmaya, çatışmaya, toplumda sorun yaratmaya, kutuplaşmaya yol açtığına dair herhangi bir örnek yok. Ben, o nedenle bir kez daha bu konuya değinmek istedim; hem Bakanlığın yapabilecekleri açısından hem de Anayasa değişikliğiyle yapmamız gerekenler açısından ana dilinde eğitimin önemini vurgulamaya çalıştım.

Teşekkür ediyorum.