KOMİSYON KONUŞMASI

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Ben Sayın Uluay'ın açıklamaları üzerine söz almış bulunuyorum. Kendisi açıklamalarının başlangıcında şunu ifade ettiler, dediler ki: "Ben en kolay olarak bu maddenin Komisyonumuzdan geçeceğini düşündüm." Evet, çok haklı. Neden çok haklı? Çünkü bu maddelerin gerekçeleri öyle aldatıcı bir üslupla yazılmış ki -dün de bunu zikretmiştim- bu maddelerin neden ihdas edildiğini anlayabilmek gerçekten ilk bakışta mümkün değil. Dolayısıyla, biz bütün bu teklif metinlerini incelerken çok geniş çaplı bir araştırma yapmaya mecbur kalıyoruz. Bakın, üstelik bize bu metinleri cuma akşamı tebliğ ettiniz ve salı günü de bunu görüşmeye başladık. Şimdi, verdiğiniz zaman son derece kısıtlı, maddelerin gerekçeleri ise anlaşılması için değil, âdeta anlaşılmaması için yazılmış durumda. Eğer bu gerekçe metinleri daha sarih yazılacak olursa o zaman Komisyondan kolay mı geçer, zor mu geçer, daha kolay bir tahmin yapmak mümkün olabilir.

Şimdi, gene aynı bağlamda ikinci noktaya işaret edeceğim. Sayın Uluay dedi ki: "Bunu Hükûmet mi atayacak? HSK atayacak, dolayısıyla sorun yok." Asıl sorun işte burada başlıyor. Neden? Çünkü bir hukuk devletinde yargı bağımsızlığının esas olduğu bir Anayasa düzeninde bizim literatürde "yargı konseyi" olarak adlandırdığımız Hâkimler Savcılar Kurulu benzeri olan organlar. Yani bunlar hangi organlar? Hâkim ve savcıların özlük hakları üzerine karar verme yetkisini haiz olan organlar. Bunların bağımsızlığına, tarafsızlığına özel olarak itina etmek gerekiyor. Bu bağlamda bizim de üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin yayınlanmış belgeleri var. Örneğin Avrupa Yargıçları Danışma Kurulu, Avrupa Konseyinin bir organı ve Venedik Komisyonunun yayınladığı belgeler var. Şimdi, ben bu belgelerin detaylarına tabii ki burada değinecek değilim ama şu an bizim Anayasa'mızın 159'uncu maddesiyle düzenlenen Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bu belgelerde, uluslararası standartlarda öngörülmüş kriterlere uymadığını belirtmek isterim. Biraz daha açayım, şu anki sistemde 159'uncu maddeye göre Hâkimler Savcılar Kurulu toplam 13 üyeden oluşuyor. Bu 13 üyeden toplam 6'sını Sayın Cumhurbaşkanımız doğrudan doğruya atıyor. Şimdi, mevcut sistemimizde Sayın Cumhurbaşkanı tarafsız bir aktör değil, kendisi taraflı bir aktör. Neden? Çünkü bir siyasi partinin lideri pozisyonunda, hâliyle bu pozisyon, o pozisyonda olan herkes için siyaseten taraflı olmayı emreden bir pozisyon. Aksi hâlde siyasi partilerin hiçbir manası kalmazdı. Peki, geri kalan 7 üyeyi kim atıyor? Geri kalan 7 üyeyi Parlamento atıyor ama nasıl bir biçimde atıyor? Bu, demin bahsettiğim uluslararası belgelerde öngörülmüş olan nitelikli çoğunluk metotuyla atamıyor. Dolayısıyla, burada bu atama işlemine hâkim olan irade kimin iradesi? Cumhur Bloku'nun iradesi Cumhur Bloku ne demek? Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinden oluşan bir blok demek. Peki, gelelim toplam sonuca 13 üyenin belirlenmesinde etkili olan irade, Cumhur Bloku'nun iradesi. Şimdi böyle bir sistemde biz, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun özerk bir organ olduğunu, onun yapacağı atamaların, tarafsız atamalar olduğunu iddia edersek kendimizi kandırmış oluruz. Şimdi, burada ben tartışma yaratalım, birbirimizle düello yapalım diye bunları açıklamıyorum. Eğer bağımsız bir yargı düzeni kuramazsak, eğer hukuk devletinin tüm unsurlarına dayanan bir anayasa düzeni kuramazsak, hepimiz böyle bir sistemin altında kalıp eziliriz ki, nitekim eziliyoruz. Eğer bugün Türkiye'de bir cezasızlık kültürü yerleşmişse, eğer bugün çocuklarımız göz göre göre öldürülüyorsa ve failler ceza almıyorlarsa, eğer bugün bir küçücük çocuğumuz aile içinde şiddete maruz kalıp öldürülüyorsa ve onun faili bulunmuyorsa, eğer bugün kadınlarımız katlediliyorsa, eğer bugün yaşama hakkımızı emanet ettiğimiz hastaneler bizzat cinayet merkezi hâline geliyorsa burada durup düşünmemiz gerekiyor. Eğer bu ülkede hesap verirlik esasına dayanan bir sistem kurulsaydı, eğer bu ülkede hukuk devleti esasına dayanan bir sistem kurulsaydı, biz bugün bunları konuşmuyor olacaktık. Bunları konuşmamızın temelindeki asıl faktör, maalesef, hukuksuzluğun kural hâline gelmesi, hukukun ise, adaletin ise âdeta kumsalda toplu iğne başı aramak kadar imkânsız bir fiil hâline gelmesidir. Dolayısıyla, bu madde bu teklif metninden çekilmelidir, aksi hâlde Türkiye'nin bugünkü adaletsizlik sorunu daha da katlanarak büyüyecektir.

Hep yaşa referans veriliyor, bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Bugünün standartlarında 65 yaş gerek üniversitelerdeki öğretim üyeleri için gerekse yargı sistemine mensup olan kişiler için çok erken bir emeklilik yaşıdır; bu, bir verimsizliktir. Bugün 65 yaş herkesin en verimli olarak çalışacağı, mesleğini en rahat icra edeceği bir yaştır. Neden? Çünkü artık çocuklarını büyütmüştür, ekonomik baskılardan kurtulması icap etmektedir, hâliyle mesleki birikimleriyle kendisini mesleğine en rahat adayabileceği bir yaştır. Çözüm yaşın 70'e çıkarılmasıdır. O nedenle bunu öneriyorum. Teklif metninden bu madde çekilmelidir.

Teşekkürler.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Teşekkür ediyorum Değerli Hocam.

Sayın Hocam, hakim ve savcılar için emeklilik yaşını 70 olarak mı öneriyorsunuz?

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Evet, 70 yaşı öneriyorum, tabii ki 75 dahi olabilir Sayın Hocam, 75 dahi olabilir. Bakın, ben bugün 61,5 yaşındayım, çok kısa bir süre sonra 62 yaşımda olacağım. Ben mesleğimin en verimli çağında olduğumu düşünüyorum.

BAŞKAN CÜNEYT YÜKSEL - Allah sağlıklı, sıhhatli uzun ömürler versin inşallah.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkürler, sağ olun.