KOMİSYON KONUŞMASI

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hoş geldiniz, sunumlarınız için teşekkür ederiz.

Tabii, konu Çalışma Bakanlığı olunca kaçınılmaz olarak ücretleri konuşuyoruz, işçilerin, emekçilerin haklarını konuşuyoruz ve sadece asgari ücreti değil, genel olarak ücretleri de konuşuyoruz. Şimdi, sürdürülen bir tartışma var ve maalesef sizin Bakanlığınız bu tartışmada sessiz kaldı yani en azından ben sessiz kaldığını duydum, desteklediğinizi duymadım, desteklediyseniz o da bir yanlış olmuş diye düşünüyorum. O da şu: Enflasyon artışında ücretlerin, işçilerin, emekçilerin ücretlerinin önemli bir rol oynadığı, hatta enflasyonu körüklediğine dair, Hazine ve Maliye Bakanı günün birinde böyle bir şey söyledi ve bu, böyle dalga dalga gitti. Dediğim gibi, eğer siz buna itiraz ettiyseniz ben bu sözümü geri alırım ama etmediyseniz sizin de bir eksiğiniz var. Şimdi, bu bir tartışma, bu tartışma sadece Türkiye'de değil, bu, evrensel bir tartışma yani Avrupa'da, Avrupa Birliğinde, Amerika'da da süren bir tartışma ve bu tartışma iktisatçılar arasında sürüyor, iktisatçılar çeşitli kamplara ayrılmış vaziyette bu tartışmada ve bu tartışmada bir taraf bunu iddia ediyor. Bugün Sayın Mehmet Şimşek'in de içinde bulunduğu taraf bu iddiayla ekonomik önlemler geliştiriyor ve bir başka taraf da bunun böyle olmadığını iddia ediyor ve kanıtlıyor elindeki verilerle de. Şimdi, ücretler enflasyonun başlıca nedeni mi? Değil diyor ortadaki veriler. Bunu neye göre söylüyor yani nereden bu verilere ulaşacağız? Aslında çok basit, şirketlerin kârlarına bakacağız değil mi? Mesela Türkiye'de nedir bu konudaki veri? En büyük 500 şirket, İSO 500, sonra da 2'nci büyük 500 şirket. Kârlarına bakacağız, kârlarına baktığımızda katma değer içindeki ücret payları ne kadarmış, ona bakacağız ve bütün bunlardan göreceğiz, hakikaten ücretler mi belirleyici oluyor diye. Bunlara baktığımız zaman yani hem geçmiş yıllardaki, 2004-2015 arasındaki verilere baktığımız zaman hem de 2018 ve sonrası, 2022'ye kadar olan verilere baktığımızda bunun tam tersini görüyoruz ilk 500'de ve 2'nci 500'de de benzer eğilim var, enflasyonun ücretlerle bir ilişkisi olmadığını, tam tersine kârlarını koruyan, kâr itilimli bir süreç olduğunu görüyoruz ve bu, sadece -dediğim gibi- Türkiye'de değil yani, baktığımızda, IMF uzmanları da bunu tartışmışlar, Avrupa Birliğinde bunu tartışmışlar ve ortaya çıkan sonuç hep bu yönde, kâr itiliminden kaynaklanan enflasyon yüksekliği tartışması olmuş. Avrupa Birliği ve ABD'de son yıllarda bu tartışmalar oldu çünkü orada da bir enflasyon yükselişi yaşandı. Dolayısıyla, onlar neden yaşandığına dair bu tartışmayı yapıp bir sonuca vardılar ama bizde tabii, Türkiye'de bir kriz yaşanıyor, ekonomide kriz yaşanıyor yani bu krizin birçok nedeni var ama ana nedeni -tabii, siz kabul etmediğiniz için bir türlü ama yani herkes biliyor, görüyor bunu- bu ünlü enflasyon-faiz meselesinden kaynaklanan bir kriz yaşanıyor. Şimdi, bu krizi aşmak için "İrrasyonel politikalardan vazgeçildi, rasyonel politikalara dönüldü." denildi. Bu rasyonel politikalarla nasıl aşılacak bu kriz? Parasal daralma, kamu maliyesinde kemer sıkma, ücretlerin baskılandırılması, reçete bu. Şimdi, ücretlerin baskılandırılması sizin Bakanlığınızı ilgilendirdiği için bunları söylüyorum ve gerçekten bu konudaki tartışmaları sizler de belki izliyorsunuz, açıkça söylemek istemiyorsunuz ama mesela IMF uzmanları bir araştırma yapmış, Avrupa Birliği ekonomilerinde tüketici fiyatlarındaki artışın yüzde 40'ının ithal girdi maliyetlerinden kaynaklandığını tespit etmişler, yüzde 45'inin kâr oranlarındaki artıştan kaynaklandığını tespit etmişler, sadece yüzde 4,5'inin nominal ücret maliyetlerindeki artışlara bağlanabileceğini ortaya koymuşlar; Avrupa Birliği bu. Şimdi, Türkiye ekonomisi hani, tabii, Türkiye tipi bir ekonomi yapmaya çalıştınız enflasyon-faiz gibi ünlü tezlerle, onları bir kenara koyalım ama rasyonel politika, rasyonel ekonomi politikaları uygulanıyorsa bugün Sayın Şimşek'in deyimiyle o zaman demek ki Avrupa Birliği de Türkiye için bir örnektir aşağı yukarı. Ama dediğim gibi, burada da bakıldığında İSO 500 ve 2'nci 500 şirkete, burada da görünen kâr itilimli bir enflasyon olduğu. Onun için, şimdi niye bu kadar bunun üzerinde duruyorum? Yani ücret maliyetlerinden kaynaklanmıyor enflasyon ve bunu ileri sürerek asgari ücreti, işçilerin, emekçilerin ücretlerini düşük tutma anlayışı aslında bir tercih, bir siyasi tercih, bir sınıfsal tercih. Nedir bu tercih? Tercih, sermayeden yana olan tercih. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla, siz bugün işçinin, emekçinin ücretini düşük tutmayı, asgari ücreti düşük tutmayı savunduğunuzda aslında sermayeden yana tercihinizi verilere dayanmayan, gerçekleri yansıtmayan bir şekilde yapmış oluyorsunuz; bunu söylemek istiyorum. Asgari ücret önümüzdeki ay çok konuşulacak, tartışılacak ama mesele sadece asgari ücret değil, onu da söyleyeyim. Birinci konu bu yani ücretlerden kaynaklı bir enflasyonla karşı karşıya değiliz; bu, halkı da işçiyi, emekçiyi de yanıltmaktır, kimi sendikaları da yanıltmaktır, sizin yanınızda duran sendikalar da bu yanılgıya düşüyor, bunun düzeltilmesi gerekiyor; birincisi bu.

İkincisi: Sayın Bakan, sizler de biliyorsunuz ki bu İşsizlik Sigortası Fonu, bugün de söylediniz çok "Orada 300 küsur milyar Türk lirası birikti." dediniz yani aslında İşsizlik Sigortası Fonu, hani açıklamada ve yasasında işsizlikle mücadele amacıyla oluşturulan ve temel işlevlerinden biri de işsizlik ödeneği olan bir Fon fakat maalesef işverenlere yönelik sağlanan çeşitli teşvik ve desteklerle aslında bu İşsizlik Sigortası Fonu işverenleri destekleme fonuna dönüşmüş vaziyette. Yani yine, bütün velilere baktığınızda -siz tabii bunu kabul etmeyeceksiniz ama bu konuda ciddi araştırmalar da var- bu Fon'un giderleri içinde işsizlik sigortasının payı azalırken işverenlere yönelik teşvik ve destekler artıyor. Yani bu, son geçtiğimiz üç dört yılda da böyleydi, daha öncesine baktığımızda da böyleydi. Şimdi, 2023 yılında Fon giderleri içinde işçilere ödenen işsizlik ödeneğinin payı yüzde 18,5; işverenlere yapılan desteklerin oranı yüzde 67. Bu çok acayip bir şey değil mi? Yani İşsizlik Sigortası Fonu'nun -ben şimdi bu lafı kullandığım zaman AK PARTİ'li vekiller kızıyorlar ama- çok önemli bir kısmı işverenlere peşkeş çekiliyor. Yani bu hakkaniyetli bir şey mi? Değil. Yani bakın, 2017 yılından sonra işverenlerin Fon'dan aldığı teşviklerin toplamı işsizlik ödeneğinden fazla görünüyor, giderlerinin yüzde 33,1'i işverenlere teşvik olarak verilmiş, işçilerin payı yüzde 28,8'de kalmış; bu da acayip bir durum değil mi sizce? DİSK var, DİSK'i biliyorsunuz, DİSK'in açıkladığı son veriler var, yeni açıkladılar, DİSK "İşsizlerin yüzde 87'si işsizlik sigortasından yararlanamıyor." diyor. Bu, çok acayip bir durum değil mi sizce? Çünkü İşsizlik Fonu'nu işsizler için değil, sermayeyi finanse etmek için kullanıyor bu iktidar ve bu yeni değil, pandemide de bunu yaptınız, pandemi sonrasında da bunu yaptınız. Dolayısıyla, bu da ciddi bir sorun olarak ortada duruyor, onu söyleyeyim size. Yani, orada birikmiş olan 300 küsur milyar Türk lirası, mesele bunun birikmiş olması değil, mesele nereye doğru kullanıldığı meselesi ve maalesef bu konuda iktidarın karnesi çok zayıf, onu da söylemiş olayım.

Şimdi, öyle bir durumla karşı karşıyayız ki -gene bütün bu veriler de bunu gösteriyor- ya, bu ülkede işçiler, emekçiler şirketlerden daha fazla vergi verir duruma düşmüş vaziyetteler; siz, bunu tuhaf bulmuyor musunuz? Evet, vergi meselesi sizin Bakanlığınızın konusu değil ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, toparlayacağım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

Şimdi, tabii, bu sizin Bakanlığınızın sorunu değil ama bu bir durum; yani sizin Bakanlığınızla ilgili olan işçinin, emekçinin, ücretli çalışanın durumu bu. Yani, şirketlerden fazla vergi verir hâle gelmiş vaziyette işçiler ve bu çok tartışıldı, talepleri çok ciddi ve yine sizin Bakanlığınızın sorunu değil bu birinci derecede ama siz bunu Hazine ve Maliye Bakanlığıyla tartışabilirsiniz yani vergi dilimleri düşük tutulduğu için işçiden çok vergi alınıyor, bu ciddi bir sorun. Yani, bu rakamların hepsi sizde vardır, benim anlatmama gerek yok rakamları, vakit de kaybetmeyeyim ama bu ciddi bir sorun ve ciddi bir talep var ortada, vergi dilimlerinin değiştirilmesi konusunda ciddi bir talep var; bunu da söylemiş olayım.

Sayın Bakan, bir de son bir değinmek istediğim konu var; işverenlere sağlanan SGK prim desteği, bu doğrudan doğruya sizin Bakanlığınızı ilgilendiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Uzatırsanız bitiriyorum.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

Yani, baktığımızda, 2010 yılından bugüne kadar, işverenlere yapılan SGK prim desteği dolar cinsinden aşağı yukarı 60 milyar dolar olmuş ve 2017 ile 2024 yılları arası bütçeden işverenlere yapılan 5 puanlık prim desteği de 3,4 trilyon Türk lirasına ulaşmış; durum bu. Şimdi, burada sendikaların, işçilerin ve emekçi örgütlerinin talebi ne? Diyorlar ki: "İşverenler için uygulanan 5 puanlık SGK prim desteğinin benzeri işçiler için de uygulansın." Bu konuda bir adım atılabilir. Yani "işçilere de işverenlere olduğu gibi 5 puanlık SGK prim desteği verilsin." diyorlar ve bu da tabii ki nereden karşılanacak? Bütçeden karşılanacak sonuç olarak ama bu sizin Bakanlığınızı da ilgilendiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Oluç, teşekkür ediyorum.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Selamlayayım.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bu sizin Bakanlığınızı da ilgilendiriyor Hazine ve Maliye Bakanlığını ilgilendirdiği kadar; dolayısıyla, bu konunun da konuşulmasında fayda olduğunu düşünüyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.