Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a)Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü c)Meteoroloji Genel Müdürlüğü ç)İklim Değişikliği Başkanlığı d)Kentsel Dönüşüm Başkanlığı e)Türkiye Çevre Ajansı |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 08 .11.2024 |
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Bakan yardımcılarımız, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyeleri, Bakanlığımızın değerli bürokratları, kıymetli basın mensupları; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının 2023 yılı kesin hesapları ile 2025 yılı bütçesini görüşüyoruz. Öncelikle, bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Bugün burada Bakanlık bütçesinin rakamsal anlatımının, kullanım kalitesinin, yapılan çalışmaların kurumsal perspektif doğrultusunda bire bir değerlendirilmesi son derece önemli ve bir yıl içinde yapılacak hizmetlerin gerçekleşmesi için Bakanlık projelerinin ve planlarının tanıtımı ve anlatımını da içermesi bakımından dikkatle takip edilmesi önemli ve memnuniyet verici.
Bugün, ben, çevre ve şehircilikle ilgili çok detay rakamlara girmeden, biraz farklılaştırarak duygusal bir özet yapmak istiyorum. Sayın Bakanımız ve arkadaşlarımız her konuya inceden inceye temas ettiler. Yapılan işlerdeki beceri ve başarı farklı bakış açılarıyla değerlendirilmiş oldu. Benden sonra da değerlendirmeler yapılacaktır. İnsan, insanın doğayla olan kavgasının dünyayı sürüklediği maceranın insanın başına daha neler getirebileceğini korkuyla izlemeye başladığı gerçeğinden yola çıkarak, daha düne kadar iklim değişikliklerini umursamayan, denizlerin kıyı kıyı yutulmaya çalışıldığını, küresel ısınmanın buz dağlarını yok etmeye başladığını şaka yapar gibi konuştuğu, yazın, kışın, sonbaharın, baharın birbirine geçmeye başladığını söylerken bile ve sıkıntıların yanı başına geldiğini görmesine rağmen gidişatı önemsemediği günlere savrulmuş durumda.
Dünyayı mahvedecek kadar konvansiyonel ve nükleer silahlanmanın sadece insan öldürmeyeceği gerçeğini bile bile silahlanma yarışının tarihî zirvelerde devam ettiğini görerek bilerek susan insanoğlunun, göreceği ve yaşayacağı felaketlerin bugünden daha fazla olacağını dillendirmek kehanet olmasa gerek. Ülkemiz de bunun dışında değil elbette, son yıllarda yangınlar, afetler, seller, depremler fırtınalarla her geçen gün daha yoğun, daha karmaşık bir hâle geldiğini, geleceğini görmek ve yüzleşmek zorunda olduğunu değerlendirmesi bir mecburiyettir.
Şehir güzellik demek, medeniyet demek ve çevre de o güzelliğin etrafını süsleyen bir bahçe demek, doğru. Oysa şehirleşmeyle beraber başlayan şehir merkezi, betonlaşma, beraberinde doğanın kendi nefes alanlarına müdahaleyle nefes borularının kesilmesine yol açmış, canlı ölüler hâline gelen şehirlerde yaşam alabildiğine zorlaşmaya başlamış, daracık alanlara tıkış tıkış insan toplulukları göğe müdahaleye varan anlayış ve arayışlara yönelmiş, birbirini takip eden afetlere, doğanın uğradığı tahribata ayrıca davetiye çıkarır olmuş. Böyle zamanlarda belki sussak daha manidar olabilir. Acıyı sadece yaşayanların devamlı hissedeceğini biliyoruz. Burada devletin, acıları ve dönüşümleri sahiplenmesi süreçlerini elbette önemsiyor ve takdir ediyoruz ama daha ötesinde bir şeyler fısıldamak durumundayız: Dünya, alttan üstten kaynıyor, kanıyor, yanıyor, eriyor, sallanıyor, dahası ölüyor, ölen insanla, insanlıkla beraber ölüyor.
Küçük bir değerlendirmeyle, küresel ölçekte sellerin 1,5 derece eşiğinde yüzde 100 yükselmesi beklenirken, 2 dereceyle bu tehlikenin yüzde 170'e tırmanması söz konusu olabilecektir. Diğer yandan, 2 derecelik artış, sıcak hava dalgalarının gerçekleşme sıklığını yüzde 20 daha artıracak ve akabinde orman yangınları riskini daha fazla artıracak, ülkemizin jeolojik olarak Kuzey Anadolu, Doğu Anadolu, Batı Anadolu fay hatları üzerinde olması yanında bu aktif fay hatlarının her an tetiklenebileceği yaklaşık 500 diri fay hattının olması riski her an büyük afetle karşılaşabileceğimizi de hatırda tutmamızı gerektiriyor. Bu çerçevede, Kahramanmaraş'ta 6 Şubatta yaşanan 2 büyük depremle 11 il ve milyonlarca insanımızın etkilendiği ve 50 binin üzerinde can kaybının yaşandığı süreç, Bakanlığın üzerinde muazzam bir yük oluşturmuş bulunmaktadır. Bakanlık bu bölgede yıkılan evlerin yerine yenisini inşa etmek için topyekûn seferberlik başlatmış, bunu başarabilmek için de elinden gelen gayreti göstermeye devam ediyor. Elbette, giden canları geri getirmeye gücümüz yok, lakin şehirlerin yeniden imarı yaşam standartlarını ve eski hatıraları canlandıracak güzelliği sağlamayı başaracaktır. TOKİ eliyle girişilen bu ihya çalışması, yaşanan deprem felaketinin doğurduğu yıkımları telafi etmekle beraber takdir ettiğimiz TOKİ performansına bağlı olarak da benzer yıkımları engelleyecektir diye inanıyorum. Dahası, bu çalışmalar, olası yeni bir Marmara depremi öncesi İstanbul ağırlıklı olmak üzere derhâl ve acilen uygulama neyi gerektiriyorsa ve hangi yasal düzenlemelere ihtiyaç duyuluyorsa hayata geçirilmelidir diye düşünüyorum. Zira, geç kalınması durumunda söylenecek tek söz "Bade harabül Basra." olacaktır. Sayın Bakanımızın bu sürecin hızlandırılması yönündeki gayret ve teşvikini son derece önemsiyorum. Bu yaklaşıma yerel yönetimlerin ve toplumun sahip çıkması, destek vermesiyle yarının sıkıntılarını azaltmaya yönelik atılan adımlar olacaktır. Yeni yasayla bu yönde yapılacak çalışmalarda ciddi kolaylık ve faydalar sağlanmış olacaktır diye ayrıca inanıyorum.
Çevre, şehir ve insan ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. Çevre ve şehir, insanın hayatını güzelleştirme adına üzerinde durulması, yoğunlaşılması gereken hem ilmî hem bilgiyle ve geçmişin yaşanmışlıklarından alınacak derslerle gerçekleşebilecektir. İnsanoğlunun doğayla olan kavgasının, doğayı tahrip faaliyetlerinin er veya geç bir bedeli oluyor. Kainatta hiçbir boşluğun bırakılmadığı, börtü böceğinden en büyüğüne, hiçbir mahlukun boşa yaratılmadığı gerçeğini anladığımızda hayatı yeniden şekillendirme gayretine düşeceğimize inanıyorum. Yanan ormanlarda sadece ağaçların yanmadığını biliyoruz. Yanan her şeyle beraber yarınımız yanıyor. Yangını söndürmek çaba gerektiriyor. Bazen başarılı, bazen başarısız oluyorsunuz ama aslolan insanın dahli olmasının önüne geçilmiş olmayı başarmaktan geçiyor yoksa ciğerlerimiz yanmaya devam edecek.
Çok şey söylemek isterdim. Dünyayı tımar etme, tarumar etme anlayış ve ruhunun tımar edilmeye ihtiyacı var.
Sözlerimi Mevlâna İdris'in söylediklerimi tarif eden "Masal" şiiriyle tamamlamak istiyorum.
"Çocuktum her şeyi anladığımı sanıyordum
Sonra büyüdüm
Bombaların ve bankaların dağlardan ve ırmaklardan
Daha fazla olduğunu gördüm
Bahçıvanlar generallerden
Menekşeler mermilerden daha azdı
Yenilmişti dünya
Duanın özgürleştiren rüzgarı çekilmişti yüzlerden
İnsanlar doğa değil yönetmelik kokuyordu
Nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla
Kirlenmişti yüzümüz
Teknolojinin o yok edici
O gri gölgesi düşmüştü yüzlere
Yenilmişti yüzümüz
Ve görüntü aynıydı bütün aynalarda
Herşey çok açıktı
Herkes kimsesiz
Herkes bir şeyin yoksuluydu
Hep birlikte yenilmiştik
Ve şarkılarımız kederliydi
Yanlış bir zamanda mı yaşıyordum
Çekip gitse mi idim
Hayır
Ne yanlış bir zamanda yaşıyordum
Ne de çekip gidecek bir yer vardı
Her yer aynıydı, kaldım
Sürekli çağıran ve ayırım yapmayan toprak
Nasıl olsa beni de çağıracaktı
Masal dünyanın bittiği yerde başlar
Biliyorum eski zamanlarda değiliz artık
Ve masallar böyle anlatılmaz
Biliyorum ben hiç masal yazmazdım
Dünya sisteminin hepimize anlattığı masal
Kötü olmasa bu kadar
Biliyorum bir karınca türküsünden
Daha hafif olacak sesim
Biliyorum insanların birbirine olan
Yabancılığı büyüyecek dünya küçüldükçe
Biliyorum telefonlar oldukça
İnsanlar birbirini görmeyecek
Biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz
Her şey için tek şey diliyorum
Allahın gülleri yakamızı bırakmasın" diyor, bütçemizin hayırlı olması temennisiyle hazırunu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.